YA SAĞLIKLI DEĞİLSE?!

Sağlılık yaşam kaygısını abartmak bir hastalık mıdır?

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 20 Eylül 2015
YA SAĞLIKLI DEĞİLSE?!
Kocaman brownie'den veya üçüncü kadeh kırmızı şaraptan duyulan pişmanlığı hepimiz zaman zaman yaşarız. Fakat ortoreksik kişiler bir adım ileriye gider; sağlıklı yiyecek bulamama endişesiyle, örneğin bir davete katılmayı reddedebilirler! Yeni çağın “doğru beslenme” takıntısı ortoreksiyayı takdimimizdir. — ELİF TUNCEL, ALMUT SIEGERT





Son yıllarda gıda intoleranslarına, hormonlu besinlere, kanserojen katkı maddelerine karşı hepimiz fazlasıyla bilinçlenmedik mi? Yazılı ve görsel medyada, girdiğimiz çoğu ortamda, hatta Instagram'da bile birileri bize sürekli ne yememiz ve ne yemememiz gerektiğini söyleyip duruyor. Bedenimiz için iyi olmadığını bildiğimiz bir şeyi tükettiğimizde kendi kendimize ettiğimiz psikolojik eziyet, belki de bize o gıdadan daha çok zarar veriyor. Buradan çıkarmamız gereken hazin sonuç şudur: Hepimiz birer potansiyel ortoreksiya hastasıyız!





Elbette gıdaları sadece lezzetlerine göre değerlendirmemek gerekir. Ancak ortoreksik kişiler, öğünleri bir nevi ilaç gibi görür ve “doğru” şekilde beslenmemekten abartı derecede endişe duyarlar. Onlar kalori saymazlar, günün 24 saati kafalarını kurcalayan, “Bu bana iyi gelir mi? Bu gerçekten sağlıklı mı?” gibi sorulardır. Gıdaları lezzetine göre değil, içeriği, kökeni ve kalitesine göre değerlendirirler. Bazıları beyaz undan kaçınır, yalnızca buğday ve tam tahıllı çavdardan yapılmış besinleri tüketir. Kimi için yeşil smoothie'yle başlamayan gün büyük kayıptır. Chia tohumu ve goji berry'siz müsli kabul edilemez hale gelir. Diyetisyen Emre Uzun, “Araştırmalar sonucu organik besinleri alım gücü olan, ekonomik gelir düzeyi yüksek bireylerde ortoreksiyanın daha çok görüldüğü ortaya çıktı. Bu kişiler gıdanın işlenmemiş ve katkısız olmasına dikkat ettikleri için genelde çiğ besinler tercih ederler” diyor.





YENİ İNSAN TÜRÜ: YEMEK SEÇİCİ


Çeşitli gıdaları beslenme planından tamamen çıkaran kişilerin sayısı son yıllarda epey artış gösterdi. Hatta bu konuda özür veya açıklamayı bir kenara bırakın, yemek seçici olmak “cool” hale geldi. Resmi davetlerde, hatta uçuş rezervasyonlarında bile gıda intoleransları ve özel istekler dikkate alınıyor. İsveç Veliaht Prensesi Victoria ve Chelsea Clinton'ın düğün pastaları elbette ki glütensizdi. İskandinavya ve İspanya'da McDonald's'ta bile glütensiz burger'ler satışa sunuluyor. Spiegel dergisinin anketine göre Almanya'da insanların yüzde 23'ü belirli gıdalardan uzak duruyor. Tahminlere göre yüzde dokuzu tahıllarda bulunan glüten proteinini vücudu “yapışkan” hale getirdiği gerekçesiyle tüketmiyor. Fakat nüfusun yalnızca yüzde 0.5-1'i glütenli gıdaları haklı olarak yasaklayan çölyak hastalığından muzdarip. Tıbbi açıdan tartışılan glüten hassasiyeti de nüfusun yalnızca yüzde ikisinde görülüyor. Glütensiz beslenme şekli tıbbın bugünkü durumuna göre diğer kişiler için herhangi fayda sağlamıyor. Tek avantajı yüksek kalorili, şekerli ve tuzlu gıdaların daha az tüketilmesi olabilir. Veya otokontrol sayesinde vücut için iyi bir şey yapmış olmanın verdiği mutluluk hissi.~ Amerikan Hastanesi'nden Uzman Klinik Psikolog ve Psikoterapist Banu Şahin, sağlıklı beslenme konusunda düşünmenin temelde mantıklı olduğunu vurguluyor. Ancak doğru ölçünün de önemli olduğunun altını çiziyor. Düşünceler sürekli sağlıklı beslenme etrafında dönüyorsa ve yaşamı ciddi şekilde etkiliyorsa hastalık sınırı geçilmiş oluyor. Sağlıksız gıdalardan korktuğu için doğum günü davetlerini reddeden kişi, mantıklı dikkatten anlamsız saplantı durumuna geçiş yapıyor. Aynısı tatil güzergahını oradaki gıdalara uygun olarak seçenler için de geçerli. Bu, bir süre sonra arkadaşlıkları bozabiliyor ve kişiyi asosyalliğe kadar götürebiliyor.





BU BİR HASTALIK MI?


Yunancada “doğru” anlamına gelen “orthos” ve “iştah” anlamına gelen “orexis” sözcüklerinden türeyen ortoreksiya henüz hastalık olarak sınıflandırılmasa da üzerinde yeni çalışmalar yapılan bir kavram. Ancak tıp dünyası, sağlıklı beslenmenin takıntı haline gelmesini endişeyle izliyor. Ortoreksiya terimi ilk kez 1996'da Amerikalı alternatif tıp uzmanı Steven Bratman tarafından betimlendi. Bratman, düzenli olarak hastalarına çeşitli diyetler uygulamıştı ve hem hastalarında hem de kendisinde sağlıklı beslenmeye yönelik aşırı bir saplantının oluştuğunu gözlemledi. Bir komünde geçirdiği süre boyunca yalnızca en fazla 15 dakika önce toplanan meyve ve sebzelerle besleniyordu. Terim 90'lı yılların sonunda ortaya çıktığında ve tartışıldığında sağlıklı beslenme kültü “bazı gıda idealistlerinin saçmalığı” olarak görülüyordu.





NASIL TEDAVİ EDİLİR?


Ortoreksiya sorunuyla kliniklere başvuran kişilerin sayısı henüz düşük. Bu durumun sorun olarak görülmesi çok yeni olduğu için henüz belirli bir tedavi şekli de yok. Ortoreksiyaya yatkınlık daha çok korkak ve özgüven eksikliği olanlarda görülüyor. Bu kişiler için sağlıklı beslenme saplantısı güven veren bir araç haline geliyor. Bratman, bu durumu “kitchen spirituality”, yani “mutfak ruhaniliği” olarak adlandırıyor. Gıda alımı konusunda hissedilen kontrol, hayatın diğer alanlarında kontrol edilemeyen durumlar karşısında teselli sağlıyor. Dolayısıyla kişiye güven vererek adım adım korkularıyla yüzleşmesini sağlamak tedavide önemli rol oynuyor. Şahin, “Ortoreksiya nervozanın tedavisi bir psikoterapist ve beslenme uzmanıyla birlikte planlanmalıdır. Kişinin sağlığını kaybetmekle ilgili yaşadığı kaygı ve takıntıların üzerinde çalışılması önemlidir” diyor.

SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Mart Sayısı Çıktı!

ELLE Mart Sayısı Çıktı!

Baharı Hande Erçel ile karşılıyoruz.

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.