KEIRA YENİ ROLÜNE HAZIR

Keira Knightley, hayatını daha az sıradan yapan şeyin ne olduğunu anlatıyor.

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 14 Temmuz 2016
KEIRA YENİ ROLÜNE HAZIR
Yaş? Mart sonu 30.





A listesinde geçirdiği yıllar? 12.





ELLE’e kaç kere kapak oldu bu süre zarfında? 7.





Şu ana kadar ciddi yol katetti, peki sırada ne var? Annelik.





Keira Knightley, bize, hayatını daha az sıradan yapan şeyin ne olduğunu anlatıyor.





Akşamı Keira Knightley’le Londra’da sakin bir barda geçirdim. 30’uncu doğum gününde ilk kez anne olacağını resmi olarak ilan etmeden tam iki hafta önceydi. Bu haber beni pek de şaşırtmadı: Keira, The Klaxons’un 31 yaşındaki üyesi James Righton’la Mayıs 2013’te evlenmişti. Çift çok mutlu (“Dünyanın en tatlı erkeklerinden biri” diyor) ve son haftalarda bol kıyafetler giymeye başladığı gözümüzden kaçmıyor.





Bebeğinden çok fazla bahsetmese bile, Keira belirtileri saklamak için ekstra bir çaba da sarf etmiyor. Mutlu ve rahat, kendisine gönderilen bir çiçek aranjmanıyla ilgili açık seçik espriler yaparken (“Gösterişli bahçemi gezmelisiniz”) bir yandan da elini karnının üzerine korumacı bir tavırla koyarak sohbetine devam ediyor. Daha ne olsun, cuma gecesindeyiz ve içinde bolca Chanel olan uzun, şaşaalı bir çekim bitmiş. Masamızda duran ve köpüren tek Fransız’sa Perrier suyu. Yaklaşmakta olan annelik konusunu açabildiğimiz tek an Channel 4’un doğumhane belgeseli One Born Every Minute (Her Dakika Yeni bir Bebek Doğuyor) hakkında cesurca yorum yaptığı an oluyor. Pek çok insanın kamera önünde doğum yaparken rahat olmalarını hoş karşıladığımı söylediğimde gözleri dehşetle açılıyor ve “Hoş mu sahiden? Bir kadın olarak bunu izliyor ve şöyle düşünüyorsunuz: ‘Aman Tanrım, HAYIIIR!’” Haklı...





İÇİN İÇİN YANAN DİŞİ TİLKİ





Geçtiğimiz on sene içinde Keira 7 kez İngiliz ELLE’e kapak oldu. Bu sayı kendi dönemindeki herkesten daha fazla. Genç bir yıldızdan başarılı bir kadına dönüşümünü ELLE’in sayfalarından takip edebilirsiniz. Onun büyüdüğüne tanık olduk desek fazla ileri gitmiş sayılmayız. ELLE çekimleri görsel olarak özetliyor bize Keira’yı. Bend It Like mBeckham ve Pirates Of The Caribbean’in yeni parlayan, myeni yetme yıldızından 2011 yılında Tom Ford çekimlerindeki için için yanan dişi tilkiye, Thomas Whiteside’ın geçen yaz Keira’yı darmadağınık saçlar ve somurtkan bir ifadeyle tasvir ettiği aykırı fotoğraflara uzanan bir yelpaze.


~“Özellikle de o fotoğraf hoşuma gitti” diyor gülerek. ELLE ekibi kamera arkasında nasıl utangaç bir genç kızdan özgüvenli, mutlu bir kadına dönüştüğüne tanık oldu. Kendiyle barışık ve geçmişte “buz gibi ve mesafeli” olarak karikatürize edilen birinden beklenmeyecek kadar mda ulaşılabilir. Teybim bozuldu sanıp paniklediğimde (çok şükür yanılmışım) kıkırdıyor ve nazik bir şekilde sakinleştiriyor mbeni: “Çalışacak göreceksin. Sadece düğmeye bas!” Keira’nın her zaman anlatacak bir şeyleri oldu. Kendini feminist olarak tanımlarken sesi gayet yüksek çıkıyor. 2009’da Women’s Aid adına aile içi şiddete karşı yapılan “Birinin bağırma vakti gelmedi mi?” sloganlı reklam kampanyasında ücret almadan rol aldı. Zaman zaman, özgüvenini ve kariyerini kaybetme korkusu yaşatan güvensizliklerini dürüstçe ve dostça paylaştı bizimle. “25 yaşıma kadar her şey korkuttu beni” demişti geçen yıl ELLE’e. 19 yaşında Oscar’a (Joe Wright’ın Pride and Prejudice’iyle) aday gösterilmenin nasıl bir his olduğunu sorduğumda bana demişti ki, “Gerçekten de hatırlayamıyorum, o sıralar gece film çekimlerim vardı ve sanırım kıvrılıp uyumuştum. Acımasız bir iş yoğunluğu içindeydim.”



ŞİMDİ EVİ VE BEBEĞİ ÖNCELİKLERİ






Keira özgür iradesiyle o günleri geride bıraktı. Yıllardır ilk kez ajandasını film sözleşmelerinden temizledi ve zamanını Londra’nın kuzeyinde James’le geçen sene satın aldıkları evi yenilemeye ayırdı. Artık inşaatın hızıyla ilgili sıkıntıları var, setin başlama saati veya setteki ilişkilerle ilgili değil. Elbette senaryolar önünde birikmeye devam ediyor. “İşle ilgili prensiplerim her zaman basit olmuştur: ilgimi ne çekiyorsa ‘o’dur. Eğer bir şeye ilgi duyuyorsam, bir tek ben ilgi duyuyor olamam. Ama şimdilik ev ve bebek önceliklerim.”





Çekimden sonraki röportajımız başlayalı tam 38 dakika olmuştu ki Keira evlilik yüzüğünü kaybettiğini fark etti. Yüzük binadan asistanlardan birinin cüzdanında çıkmış ve cüzdana kaybolmasın diye saklanmıştı. İşin tuhaf yanı, Keira’ya tam da maddiyata düşkün olup olmadığını sorarken bunun farkına varmasıydı. Servetinin yaklaşık 30 milyon pound civarı olduğu tahmin ediliyor. Yüzüğü geri getirmeleri için birkaç telefon görüşmesi yapmadan önce, “İşte sorunun cevabı” diyor bana gülerek. Yaklaşık bir saat sonra, asistanının Londra otobüsünden inip Keira’nın zarif altın alyansını getirdiği an, kesinlikle Love Actually’yi aratmayacak bir sahne. Keira müteşekkir: “Evliliğimi kurtardın!” diyor.





Mart ayındaki doğum gününü de divalara özgü o sahte mtavırlardan uzak geçireceğini tahmin ediyorum. “30 yaşına mgirmek büyük bir meseleymiş gibi pazarlanıyor. Sanki mbambaşka bir insan olarak uyanacaksınız ama böyle şeyleri masla ciddiye almadım” diyor. O, 30 senenin sonuna gelmeyi, ELLE de Keira’nın hikayesinin 10 senesini takip etmiş olmayı kutlarken, kendisini şekillendiren, ilham veren kişileri, mekanları ve olayları gelin kendi ondan dinleyelim. Ne yazık ki çocuk ölümlerini ciddiye almıyoruz ve bu utanç verici. Böylesine önemli bir şeyin nüfusun yarısının başına gelmesi inanılmaz. Pek çok insanın hayatındaki en önemli şey olmasına rağmen konuya eğilen çok az. Çocuk doğumuyla ilgili bir film çekildiğini hayal bile edemiyorum; ölüm ve öfkeyle ilgili çok daha fazla şey yapılıyor. Annemin babamdan fazla para kazanmasının neden garipsendiğini hiçbir zaman anlamadım. Yani bunun konu bile edilmesi saçma. Onların ilişkisi her zaman bir ortaklık gibiydi. Uzun bir dönem annem (oyun yazarı ve senarist Sharman Macdonald) eve ekmek getiren kişiydi.


~Babam (aktör Will Knightley) bu konuda her zaman sağlam durdu ve anneme sonsuz destek verdi. İsmimin “Kiera” olması gerekiyormuş. Babam bir gün TV’de gördüğü Rus buz patenciyi çok beğenmiş ve onun ismini vermek istemiş bana. Ama annem nüfus kağıdımı mçıkarmaya gittiğinde yanlışlıkla “ie” yerine “ei” demiş, çünkü annem harfleri heceleme konusunda berbattır. Annem eve döndüğünde babam: “Lanet olsun! İsmini yanlış mı telaffuz ettin?” demiş. Zaten ellerinden ne gelirdi ki? Kağıda öyle yazılmış bir kere. İşte ben buyum. Bir telaffuz hatası.





Erkek kardeşim Caleb, öyle antika biri ki... Onu seviyorum. Foley sanatçısı (sinema, TV ve radyo için günlük ses efektleri yaratan biri) ve BBC Radio Four için çok iş yapıyor. Müzikle iç içe ve her zaman müzik gruplarında yer almıştır. O bir matematikçi rock bateristi. Kocam ona hayranlık duyuyor ve gerçekten zor bir iş yaptığı da aşikar. Caleb’in beyni benimkinden tamamıyla farklı bir şekilde çalışıyor. Ne yaptığını anlamıyorum, o da benim ne yaptığımı anlamıyor. Biz kız ve erkek kardeş olarak birbirimizle son derece uyumluyuz. Çünkü, “Bu senin alanın, bu da benim alanım” diyoruz.





The Klaxons’ın canlı performansı harika. Her gece yaydıkları enerji inanılmaz. Sürekli hareket halindeler. Sahnede çalışmış biri olarak farklı seyirci tiplerinin performansı nasıl etkilediği ilgimi çekmiştir hep. Aynı şey turnedeki perfomans müzisyenleri için de geçerli. Sizin başaramayacağınızı ve yeterince iyi olmadığınızı düşünen insanlar olacak her zaman. Özel hayatınızda da, profesyonel hayatınızda da etrafınızda her zaman negatiflik ve sizi aşağı çekenler olacak. Dünya lanet olası, acayip bir yer ve yaşadıkça öğreniyorsunuz. Yerde sürünüyor olabilirsiniz, işte o an tekrar ayağa kalkabileceğinizi ve hayatta kalabileceğinizi öğreniyorsunuz. Yere düştüğünüzde asla unutmamanız gereken şey bu.





The Imitation Game’de oynadığım kriptanalist Joan Clarke ilham vericiydi. Öyle sessiz ve nazikti ki, oysa istekleri konusunda son derece ısrarcıydı. Mesele bağırmak, çağırmak, duvarları yıkmaya çalışmak değildi, daha çok şunun farkına varmaktı: Kimsenin içine girmeni istemediği bir odaya girebilmek için insanların senden hoşlanmaları gerekir. Etraflarında olmandan ve sürecin bir parçası olmandan keyif almaları gerekir. Bu çok ama çok akıllıca. Kurallara karşı gel. Şunu veya bunu giymen gerekiyor fikrinden hep nefret etmişimdir, çünkü her şeyi yanlış yapıyormuş hissine kapılıyorum. Okuldayken de nefret ederdim, yetişkin olarak da istemiyorum. Kafana lanet olası bir saksı koymak istiyorsan ve bu seni mutlu ediyorsa o halde kafana lanet olası bir saksı koy. Okulda bocaladığımda annem beni oyunculuk işleriyle ödüllendirirdi. Notlarımı yükseltirsem veya aynı seviyede tutarsam ancak o zaman oyunculuk seçmelerine katılabiliyordum. Tek istediğim oyunculuk yapmak olduğu için bu dahiyane bir metottu.


~Ruj dünyaya karşı bir zırhtır. Biz çocukken annemin şöyle bir huyu vardı: Eğer kötü bir gün geçirdiyse veya yolunda gitmeyen bir şeyler varsa, kırmızı rujunu sürerdi.





Ben de hala uyuyorum buna. Eğer zor bir şey yapıyorsanız, şöyle canlı bir renk iyi gelecektir. En kolay renklendirebileceğimiz yerse dudaklarımız. Burun o kadar iyi sonuç vermiyor, beceri ister. Öte yandan dudaklar gayet iyi (Keira, Chanel Rouge Coco ruj serisinin yeni yüzü). Karl Lagerfeld kesinlikle çok tatlı. Muhteşem. Yani yaşı ne kadar ileri olursa olsun hala yaptığı şeye tutkuyla bağlı, işte bu gerçekten ilham verici. Hep daha iyisini yapmak peşinde. Bunu yapacak enerjiye sahip olduğuna inanıyor. Chanel için senede 6 tane koleksiyon ne demek? Ayrıca Fendi’yi yapıyor, bir de kendi markası var. Delilik bu. Gayrimenkul pornosu mu? Bayılırım. İnternette sürekli evlere bakarım. Anne ve babamda suç buluyorum, çünkü çocukken bana bir bebek evi almışlardı. Bir yerde asla uzun süre kalamam. Bence mekan, yaşadığınız yer gerçekten etki ediyor insana. İçimdeki aktris şöyle diyor: “Orada yaşarsam kim olurum? Oraya gidersem beni ne şekilde değiştirir?”





Shakespeare In Love’daki o sahneyi bilirsiniz: Her şey ters gider ve tiyatroyu kapatırlar. Bir son dakika emriyle tekrar açılır. İşte kariyerimde de baştan beri böyle hissettim ben. Her şeyin yolunda gideceğine inanmalısınız. Aslında belki de gitmeyecek, ama o zaman bile güzel olacak. Coco Chanel bir survivor’dı. Bu da onu çok enteresan bir şahsiyet yapıyor, çünkü hayatta kalanlar asla tam anlamıyla ahlaklı değildirler. Bunu her zaman çok enteresan bulmuşumdur. Bilhassa da içinde yaşadığı dönemi göz önünde bulundurursak. Bir yetimhaneye terk edilmiş, sokaklarda şarkı söylemeye, sonra da kafelerde çalışmaya başlamış. Bulunduğu noktaya gelebilmek için kullandığı enerji büyüleyici. Yol boyunca birlikte olduğu erkeklerden bahsetmiyorum bile.





1.5 yaşındaki yeğenim muhteşem. Henüz konuşamıyor ama telefonumu ele geçirip kilidini açmaktan ve kendi fotoğraflarını çekmekten daha fazla sevdiği bir şey yok. Her şeyden çok onun selfie’leri var telefonumda.





Yazı: MARK SMITH Styling: ANNE-MARIE CURTIS





Bu yazının orijinali ELLE 2015 Nisan sayısında yayımlanmıştır.



SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Mart Sayısı Çıktı!

ELLE Mart Sayısı Çıktı!

Baharı Hande Erçel ile karşılıyoruz.

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.