Röportaj: Selin Miloşyan
Moda ve aromaterapiyi bir araya getiren Neslişah Yılmaz ve Hülya Kayhan, İstanbul’un yedi tepesinden ilhamla oluşturdukları “7 Tepe/Şifa” koleksiyonuyla aromaterapi deneyimi sunan fularlar yarattılar.
Kayhan, sümbül, amber, zambak ve deniz tuzu gibi şehrin hafızasında bulunan kokuları yüzde 100 organik ve sürdürülebilir şekilde elde ederek onları fularlara aktarırken, Yılmaz da İstanbul’un ikonik mekanlarını tasarımsal olarak fularlara yansıttı.
Doğayla uyum, kadın gücü, şehir estetiği ve biyoteknoloji arasında kurulan yeni bir bağın manifestosu olan şifa veren koleksiyonu konuşuyoruz.
Yedi şifalı koku Neslişah Hanım’ın fularlarına entegre edildi. Kokular hangi kriterlere göre seçildi? Fularlar bu özel proje için mi tasarlandı?
Neslişah Yılmaz: Bu koleksiyon için tamamen yeni desenler ve renkler hazırladık. İstanbul’un yedi tepesinden ilham alan özgün bir hikayeyi fularlara yansıttım. Fularların desenlerinde İstanbul’un ikonik mekanları yer alıyor. Balat’ın renkli çamaşırlı evleri, İstanbul kedileri, Boğaz’da martılar ve vapurlar, köprü siluetleri, Galata Kulesi’nin gece manzarası, Beyoğlu tramvayı ve Taksim’in ışıklı görüntüsü, koleksiyonun desenlerine işlendi. Böylece İstanbul’un hem gündüz hem de gece ruhunu fularlara aktardık.
Hülya Kayhan: Kokuları seçerken İstanbul’un tarihi ve kültürüyle aromaterapinin iyileştirici yönünü dikkate aldık. Sümbül ve zambak tazelik, amber güç, sedir ağacı bilgelik kattı. Boğaz esintisi de vazgeçilmezdi. Böylece şal sadece aksesuar değil, şifa taşıyıcı oldu.
“7 Tepe/Şifa” koleksiyonunun en çarpıcı özelliğinin, nanoteknolojiyle entegre edilen yüzde 100 organik aromaterapik ve postbiyotik kokuların, kullanıcıların hareketiyle aktifleşerek duyguları ve bedeni şifalandırma potansiyeli taşıması olduğunu anlatıyorsunuz.
N.Y: Evet, fuları takıp hareket ettiğinizde içindeki aromaterapi kokuları aktifleşiyor. Örneğin önemli bir toplantınız var. Bu fularlarla şıklığınızı tamamlamakla kalmıyor, aynı zamanda aromaterapik etkilerle sakinleşiyor ve kendinizi daha özgüvenli hissediyorsunuz.
H. K.: Klasik yöntemlerde koku çabuk kayboluyordu. Biz doğal yağları postbiyotiklerle birleştirdik. Böylece kalıcı ve dayanıklı oldular. Kumaş hem çevre hem cilt dostu hale geldi. Bu teknoloji, moda ile bilimi güçlü biçimde buluşturdu.
Koleksiyonun ismi olan “7 Tepe/Şifa” ne anlatıyor?
N.Y.: İstanbul’un yedi tepesinden ve onların simgesel gücünden ilham aldım. Her tepeye bir renk ve şifa unsuru atfettik.
H.Y.: İstanbul’un yedi tepesi şehrin çok katmanlı kimliğini simgeliyor. Şifa ise beden, zihin ve duyguların bütünlüğünü anlatıyor. Koleksiyon kokularıyla hafıza canlanıyor, önyargılar kırılıyor, aidiyet hissi doğuyor. Adı bu yüzden “7 Tepe/ Şifa” oldu.
Kokuların fularlar üzerindeki etkisi sonsuz mu?
N.Y.: Kokular uzun süre kalıcılığını koruyor, yıkama sonrasında dahi etkisini devam ettiriyor. Elbette her ürünün bir yaşam ömrü var. Öyle ki fularlar da 12 yıkamaya kadar aromaterapik kokularını aktif şekilde muhafaza edebiliyor.
H.K.: Bizim yöntemimiz kokuyu kumaş liflerine işler. Yıkansa bile koku kalıcıdır. Defalarca kullanılsa da şifasını korur. Ayrıca kumaşın dayanıklılığını artırır.
Eşarplara koku entegre etme fikri gerçekten çok yaratıcı. Bu arada bu fikir parfümlerin geleceğini riske atıyor mu? Bu teknolojiyle artık parfüme ihtiyaç duyulmayacak mı?
N.Y.: Parfümü tamamen ortadan kaldırmaz ama yeni bir alternatif sunar. İnsanlara kıyafetleriyle bütünleşen daha doğal bir deneyim verir.
H.K.: Parfüm işin estetiğini, aromaterapiyse şifa yönünü yansıtıyor. Bu koleksiyon parfümün yerine geçmiyor, sadece yanına yeni ve artı bir boyut katıyor. Gün boyu huzur ve enerji veriyor. Ayrıca yüzde 100 organik ve alkolsüzdür.
Kokulu fularlar geçtiğimiz eylülde Londra Moda Haftası’nda görücüye çıktı. Kısaca defileyi anlatır mısınız?
N.Y.: Aslında defilede yalnızca fularlar değil, İstanbul desenleriyle hazırladığımız elbiseler de hareket ettikçe aktive olan kokulara sahipti. Örneğin Lady Amelia Windsor’un giydiği, üzerinde Galata silueti ve İstanbul vapurları bulunan elbise, hem geri dönüştürülmüş ipek dokusuyla hem de koku ile zenginleştirilmiş özel kumaşımızla hazırlandı.
Defile çok özel bir atmosferde daha önce kraliyet ailesinin kütüphanesi olarak kullanılan tarihi bir salonda gerçekleşti. Kraliyet ailesine mensup kadınların İstanbul ilhamlı ve aromaterapik dokunuşlarla hazırlanan elbiseler giymesi ve bizim bunu Londra Moda Haftası’nda sunmamız, tarifsiz bir gururdu.
H.K.: Londra defilesi sadece bir moda gösterisi değil, çok duyulu bir deneyimdi. Konuklar giysilerin yanında İstanbul’un kokularını da hissetti. Amaç şehirlerarası bağ kurmaktı. Moda, sanat, bilim ve şifayı aynı sahnede buluşturduk.