NC Dünyasına Adım Atıyoruz

Mutfak masasında çizilen ilk sneaker’dan, şehirli kadının ritmine eşlik eden topuklara uzanan bir tasarım dili… NC Marka Kurucusu & Girişimci Neslihan Canpolat, konfor ve estetiği aynı ruh çizgisinde buluşturduğu markasının dönüşümünü, kadını anlamaya odaklanan tasarım yaklaşımıyla anlatıyor.
BUSE SARAY 07 Aralık 2025

Ayakkabının yalnızca bir tasarım değil, kadının gün içindeki sessiz direnci olduğuna inanan bir isim var: Neslihan Canpolat. NC markasının kurucusu olarak attığı ilk adım, mutfak masasında çizilen bir sneaker silüetiyle başladı; bugün ise o çizgi, şehirli kadının ritmine eşlik eden topuklara, güçlü botlara ve zamansız çantalara dönüşmüş durumda.

Canpolat, tasarım sürecini estetikten çok bir ruh okuması olarak tanımlıyor. “Kadın ayakkabısı tasarlıyorsan, önce kadının gününü, temposunu, yükünü ve ışıltısını anlamalısın,” diyen bu yaklaşım, NC koleksiyonlarının merkez noktasını oluşturuyor.

Bu söyleşide, bir tasarımcının ayakkabı üzerinden kurduğu duygu diliyle markanın büyüme hikâyesini; konfor, estetik ve cesaret üçgeninde yeniden ele alıyoruz.




Sloganınız olan "Yola Çık, İzini Bırak", sıfırdan başlayan kişisel yolculuğunuzun özeti aslında. Mutfak masasında başlayan bir girişimden 5 mağazaya ve yıllık 100 bin çift satış hacmine ulaşan bu macerada, ilk sneaker modelinizin bir günde 80 sipariş alması size tam olarak hangi duyguyu yaşattı? Bugün bu sloganı marka ruhunda nasıl taşıyorsunuz?
İlk sneaker’ımı Instagram’da paylaştığım gün 80 sipariş gelmesi, hayatımın kırılma noktasıydı. O gün şunu hissettim: “Doğru yoldayım.” Ne bir mağazam vardı ne bir ekibim… ama insanların bir anda o tasarıma, o ruha bağlanması bana büyük bir cesaret verdi.

"Yola Çık, İzini Bırak" aslında tam olarak bunu anlatıyor: Cesaretle çıktığın yol seni bir yere götürür; yeter ki ilk adımı atmaktan korkma. Bugün bu motto, sadece bir slogan değil, markanın tüm kararlarına yön veren bir duruş. Yeni mağaza açarken de koleksiyon tasarlarken de çalışan kadınlara iş imkânı yaratırken de hep aynı soruyu soruyoruz: “Bu adım gerçekten bir iz bırakacak mı?”

"Kadın ayakkabısı tasarlıyorsan, önce kadının ruhunu anlamalısın." felsefeniz tasarımlarınızı nasıl şekillendiriyor? “Çok rahat ama topuklu da olsun” gibi yorumlar, bu süreçte size nasıl ilham verdi ve topuklu modelleri koleksiyona dahil etme kararınızı nasıl yönlendirdi?

Bir ayakkabı sadece bir ayakkabı değil; bir kadının günü ne kadar iyi geçeceğini belirleyen en güçlü detaylardan biri. Kadınların ne istediğini, hangi anda neye ihtiyaç duyduğunu anlamadan tasarım mümkün değil.

Uzun süre sadece sneaker üreten bir markaydık ama müşterilerimizden o kadar sık şu cümleyi duydum ki: “Topuklu olsun ama çok rahat olsun; beni yormasın ama şık hissettirsin…” Bu istek, topuklu koleksiyonumuzu doğuran şey oldu. Bugün NC topuklularının bu kadar sevilmesinin sebebi, estetik kadar konfora da aynı titizlikle yaklaşmamız. Kadının ruhunu anlamak benim için çizimden önce gelen en önemli tasarım süreci.

Markanın büyüme hikâyesinde kurucu ortağınız ve hayat arkadaşınız İsmail Bey’in rolünün önemli olduğundan bahsediyorsunuz. Girişimcilik yolculuğunuzda hem iş hem hayat ortağı olmak size hangi avantajları sağladı, hangi noktalarda zorlayıcı oldu? Bu ortaklık markanın sağlam temelini nasıl etkiledi?
İsmail benim hem hayat hem iş ortağım. Bu ikilinin bir arada olmasının zorlukları var mı? Elbette. Ama getirdiği güç çok daha büyük. Ben daha duygusal ve tasarım odaklıyım; o ise daha analitik ve stratejik. Bu iki taraf birleşince markanın hem kalbi hem aklı sağlam kaldı.

Bazen yoruluyoruz, tartışıyoruz ama günün sonunda aynı hayalin peşinden koşuyoruz. Bu da markanın temeline çok sağlam bir güven duygusu yerleştiriyor. Birbirimizi tamamladığımız için NC’nin büyüme yolculuğu daha dengeli ilerliyor.

Kadın ayakkabılarıyla başlayan yolculuğunuz, bugün erkek modelleri ve çantaları da kapsayan daha geniş bir hikâyeye dönüştü. Bir kadın tasarımcı olarak NC erkeğinin ruhunu ve stil kodlarını nasıl tanımlarsınız?
NC erkeği sade şıklığı seviyor ama detayın gücünü de iyi biliyor. Rahatlıktan asla vazgeçmiyor; stilinin kendiliğinden güçlü görünmesini istiyor. Fazla iddiaya ihtiyacı yok; kalite onun için zaten görünür olan şey.

Ben bir kadın tasarımcı olarak erkek modellerine yaklaşırken “minimal ama karakteri olan bir tasarım” çizgisini önemsiyorum. NC erkeği tam olarak böyle: Kendi çizgisini bilen, sadeliğin içindeki çekiciliği fark eden; modern ama zamansız bir stile sahip.

Yeni koleksiyonda suni kürklü ve yumuşak dokular öne çıkıyor; konforlu lüks arayışı güçlü bir şekilde hissediliyor. Sizin için "lüks ayakkabı" tanımı nedir? Şıklık-konfor dengesinde bugün nasıl bir tasarım önceliği belirliyorsunuz?
Benim için lüks, gösteriş değil; iyi hissettiren kalite. Giydiğiniz anda ayağınızı sarıyorsa, gün boyu enerjinizi düşürmüyorsa, dokusu size kendinizi değerli hissettiriyorsa… işte o gerçek lükstür. Bu yüzden koleksiyonda yumuşak dokular, peluş yüzeyler, suni kürk detayları sıkça yer alıyor. Kadınlar artık hem şıklık hem konfor istiyor ve ben bunu tek bir tasarımda buluşturmayı öncelik hâline getirdim.

Yine son koleksiyonunuzda Japon esintili Tabi (Split Toe) modellerden retro-modern kare burunlu botlara, Western silüetlerinden geniş tabanlı kovboy çizmelerine uzanan iddialı bir çeşitlilik görüyoruz. Bu çarpıcı trendler, sizin gözünüzde günümüz özgüvenli şehirli kadınının tavrıyla nasıl kesişiyor?
Şehirli kadın artık kendini ifade etmekten korkmuyor. Bir gün minimal, ertesi gün iddialı olabiliyor. Giyimin ritmi tamamen kendi enerjisine bağlı. Yeni koleksiyondaki çeşitlilik de tam olarak bu özgürlüğü yansıtıyor.

Tabi modeller sezgisel, daha sanatsal bir tavır taşıyor; kare burunlu botlar modern ama güçlü bir duruş sağlıyor; kovboy çizmeleri ise özgür ruhlu kadınların enerjisini tamamlıyor. Yani koleksiyon, şehirli kadının çok yönlü dünyasının bir yansıması.

Loafer, bot ve sneaker gibi modellerde kendini gösteren canlı kiraz kırmızısı, koleksiyonun enerjisini yükseltirken nötr tonlara da vurgu katıyor. Bu rengi ana tema olarak seçmenizde hangi duygu etkili oldu? Kırmızı, NC kadınının stilini ve ruhunu nasıl yansıtıyor?
Kırmızı benim için güç, cesaret ve tutku demek. Kadınların bu renkle kendini daha görünür ve daha enerjik hissettiğini çok iyi biliyorum. Koleksiyonda kiraz kırmızısını özellikle “vurgulayıcı parça” olarak düşündük. NC kadını kırmızıyı giydiğinde “Ben buradayım” diyor. Bu enerji markanın ruhuyla çok örtüşüyor.

Sürdürülebilirliği bir trend değil, üretim anlayışınızın temeli olarak gördüğünüzü belirtiyorsunuz. Evden üretim yapabilecek kadınlara iş imkânı sunma hedefiniz, markanın sosyal sorumluluk vizyonunun neresinde duruyor? Bu model, kadın istihdamını artırma yolunda nasıl bir etki yaratabilir?
Bu benim için sadece bir iş modeli değil; en büyük hayalim. Kadınların ekonomik bağımsızlığını güçlendirmek istiyorum. Evden üretim yapabilecekleri, küçük atölyelere dönüşebilecek bir sistem kuruyoruz. Bu model sayesinde kadınlar hem gelir elde edecek hem de kendi ayakları üzerinde durma özgürlüğü kazanacak.

Markanın sosyal etki vizyonunda bu projenin yeri çok büyük. Üretimin yerelleşmesini, emeğin görünür olmasını ve kadınların güçlenmesini aynı anda sağlayacak bir yapı kurmak istiyoruz.

Türkiye’de doğan bir marka olarak Orta Doğu ve Balkanlar’dan başlayıp, ardından Avrupa’ya ilerlemek gibi global hedefleriniz var. Dubai ve Berlin sokaklarında NC kadınlarını ve erkeklerini hayal ettiğinizde, bu vizyon sizde nasıl bir duygu uyandırıyor?
Açıkçası bu düşünce hâlâ beni çok heyecanlandırıyor. Türkiye’de mutfakta başlayan bir hikâyenin Dubai’de, Berlin’de, Avrupa’nın önemli modacılarının olduğu caddelerde karşılık bulması… inanılmaz bir duygu. Bu vizyon bana “sınır yok” hissi veriyor. Kadınların gücüne, emeğine ve tasarımın evrenselliğine olan inancımı daha da pekiştiriyor.

Global pazarda büyüme hedefiniz var; bunu yaparken “kadının ruhunu anlayan ve ona güç veren” bu özgün kimliğinizi nasıl korumayı planlıyorsunuz?
Bizim özümüz çok net: Kadını anlamak, ona güç veren tasarımlar yapmak ve emeğe değer vermek. Büyüme hedefimiz bizi bu kimlikten uzaklaştırmak yerine daha da yakınlaştıracak. Çünkü bizi farklı kılacak şey tam olarak bu: Samimi, güçlü, özgün bir Türk markası olmak. Üretim kalitesinden ödün vermeden, tasarım DNA’mızdan sapmadan ve sosyal etki vizyonumuzu koruyarak büyümeyi planlıyoruz. NC’nin geleceğini bu denge belirleyecek.


SON HABERLER