NEDRET TACİROĞLU İLE NOSTALJİK SOHBET
NEDRET TACİROĞLU İLE NOSTALJİK SOHBET
ELLE ONLINE 28 Ekim 2014






Çok iyi bir anlatıcı. Durup dururken “çok hayallerim var” diyor. Demek kahve içerken de aklı işte, arzularında... Nedret Taciroğlu'yla tanışıp da etkilenmemeniz mümkün değil. Sıradan bir olayı bile inanılmaz keyifli hale getiriyor. Gerçi hayatında sıradan denecek pek bir olay yok, geçmişten bugüne olanları okuduğunuzda siz karar verin. 1980'de ilk Nedo koleksiyonunu hazırlayan, ismini duyurup tüm dünyadan müşterisi kazanan Nedret Taciroğlu'nun 2007'den bugüne sağ kolu, Milano'da moda pazarlama eğitimi alan kızı Yasemin Taciroğlu. Nedo by Nedret Taciroğlu markasının arkasında bu ikilinin genç ruhu ve gücü var.





“Çok hayallerim var” dediniz. Bir örnek verin lütfen.


Bu işi yapmasam (aslında şimdi de olur) sahne, mesela opera kıyafetleri veya Lady Gaga ya da Madonna gibi özel bir konsepti olan isimlerle çalışmayı çok arzu ederdim. Abartı, çok uçuk kıyafetler dikmek isterdim. Sınırları zorlamak, mesela bir gelinliğin kuyruğunu 10 metre yapmak isterim. Gönlümden öyle şeyler geçiyor.





Başa dönelim. Moda serüveniniz nasıl başladı?


Aldığım öğrenimden dolayı tasarım, uzmanlık alanım (Editörün notu: Nedret Taciroğlu, Mimar Sinan Üniversitesi, İç Tasarım Bölümü mezunu). Artı, annemin bana yıllardır vermiş olduğu dikiş eğitimi var. Eh, biraz da kalemim, çizimim kuvvetli... Ortaokuldan beri resim derslerinde çok başarılıydım. Erenköy Kız Lisesi'nde, sınıfta 76 kişiydik. Tüm sınıfın resim ödevlerini ben yapardım. Resim hocası “Herkese 10, Nedret'e sıfır” derdi. Sonra tesadüfler sonucu tekstil sektörüne girdim. Ondan evvel de bazı firmalara koleksiyon hazırlamıştım. Yaşım daha 19-20. Koleksiyonlarım tutunca bir arkadaşım, “Nedret deri işinde senin yaptıkların süper satıyor, çok sipariş aldım. Sen de bu işe gel bir tarafından gir” dedi. Öyle yaptım, ufak ufak deri makinaları, deri ustaları tutup, Nişantaşı'nda minik bir atölye açıp bu işe başladım. Derken işler büyüdü, 102 makineye çıktık. Sonra Abdi İpekçi'de butik açtık.





İşlerin bu kadar büyümesini bekliyor muydunuz?


Hayır ama annemle çok iyi bir takımdık. Çok disiplinliydik. Koleksiyonlarım da tutunca... Bu arada Yasemin'i doğurdum ve hemen işimin başına döndüm. Yasemin dört sene her gün benimle atölyeye geldi. Orada kocaman bir odası vardı, tüm gün orada oynuyordu. Tek üzüntüm şu: Oğlum Yaman'ı doğurana kadar işimi, kurulu düzenimi bırakmayacaktım. İşlerime ancak 2000 yılında geri dönüş yaptım. Ara verince aldığım yolu sıfırlayıp her şeye yeniden başlamış oldum. Oturmuş bir düzeni bozmamak lazım.





Hiç zorlanmadınız mı?


Bu işe başladığımda deri alımı bir tek Kazlıçeşme'deydi. Oranın şartları ağırdı. Çamur, fareler... Koşar Deri isimli inanılmaz profesyonel bir ekiple çalışıyordum.





Oralara gidip derileri kendiniz mi seçiyordunuz?


Tabii ki. Ancak tüm zorluklara rağmen çok keyifli bir dönemdi. Benim enerjim hiç düşmez. Övünmek gibi olmasın, erken kalkarım. Sabah yedide ayaktayım.





Atölyede sabahladığınızda bile mi?


Ne olursa olsun, sabah yedide kalkarım.





Bu işi Fransa ya da Amerika'da yapsaydınız ne olurdu hiç düşündünüz mü?


Yasemin ve bu ekiple oralarda yaşasaydık çok farklı bir yerde olurduk. Yıllar önce, yıl 1984 ya da 85, bir arkadaşıma yedi-sekiz parçalık koleksiyon yaptım. O da bu koleksiyonu götürüp Amerika'da Washington'da defilede haber geldi, “koleksiyonunuzu Saks Fifth mağazalarına gösterdik; yarın toplantı var” dediler. Nasıl yani? Bir baktım büyük bir grup geldi. Onlar gitti, bir grup daha geldi. Beş ayrı toplantı yaptık. Koleksiyonu sipariş ettiler. Bu olay benim bu işe devam etmemi, bugünlere gelmemi sağladı.





Daha sonra da bir çok güzel gelişme oldu, değil mi?


Evet, mesela Milano'da İznik konseptli bir defile yaptık. Çanakkale, British Museum, Topkapı Sarayı derken, özel izinlerle buralardaki İznik çinilerini inceleyip kumaşa döktük. İnanılmaz bir ambiyansta defile yaptık. İtalyan bir gazete “Eyvah, Türkler geliyor” diye başlık attı. Yazan kişi “Bu kızda umut var. Taklit etmemiş, kendi kültürünü podyuma getirmiş. Kapıyı aralayın da içeri girsin” diyordu. Çok hoşuma gitti.





Kendinize elbise dikiyor musunuz?


Son beş senedir hiç dikmedim. Kendime söz veriyorum, bu kış kendime bakıp sporuma da gideceğim. Ve inanılmaz bir koleksiyon yapacağım. Kesin dönüşüyorum!





Sizinle çalışmak kolay mı zor mu?


Söylemiyorlar bana... Biraz kontrollüyüm. Onu biraz azaltmam lazım.





SUZAN YURDACAN
SON HABERLER