Sol Yaka Kadınının Pembe Baharı

Sol Yaka Kadınının Pembe Baharı

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 26 Mayıs 2010
Sol Yaka Kadınının Pembe Baharı
Şu sıralar Paris’in en cool bölgesi Marais olsa da, St Germain hep bir numara. Rue Jacob’da bütün gün bir aşağı bir yukarı gezinebilirim. Önce La Duree’de kahvaltı ettim. Croissant, tereyağı, kayısı reçeli yiyip, greyfurt suyu içtim. Acelem vardı. Üstelik Rue Jacob uzun bir caddeydi. Onun sonunda gitmek için can attığım yer, her an dolup taşabilir, sonra içeride bana yer kalmayabilirdi. Ne de olsa bahsettiğim bu mekan, şu sıralar Paris’in en gözde yerlerinden biri !Biraz daha vakit geçirdim. Aslında en çok gitmek istediğim yere hemen gidebilirdim. Geciktirmek istedim. En zevklisi en sonunda olsun dedim. Sağa saptım. Simone de Beauvoir’in kafesine, Flore’a baktım. Bir kahve içtim. Yanıma oturan adamı görmenizi isterdim: 50’lerinde. Kır ama hafiften uzun saçlı. Sütlü kahverengi tüvit bir pantolon, bej balıkçı yaka kazak, bej bir bere ve spor ayakkabı. Garsonumun adı Olivier. Zaten bu iki günlük Paris kaçamağımda gördüğüm, konuştuğum bütün erkekler Olivier! Sıkıldım. Dosdoğru kitapçıya gittim. İngilizce kitap olmadığından hiçbir şey almadım. Oradan Christian Dior’un vitrinlerine bakındım. Bir de güneş gözlüğü denedim. Karar veremedim. Sanırım o an Dior kadını olma modumda değildim. Aşağıya, yine Rue Jacob’a indim. ~


SOL YAKA KADINLARI ESKİDEN…


Burası 20. yüzyıl başlarında yaşanan modernizm hareketinin kraliçesi, şair ve yazar Natalie Barney’nin caddesi. Burası onun; dönemin yazarları, sanatçıları, gazetecileri ve bir şeyler yaratmaya muktedir kim varsa, hepsini bir araya getirdiği salonunun yeri. Bu edebi salon, altmış yıl boyunca bir başka Sol Yaka kadınının, Amerikalı yazar Gertrude Stein’ın salonuyla kapıştı. Ama bu ikisinin arasında küçük bir fark vardı: Barney’nin salonunun amacı, kadın hareketini ve yazınını ön plana çıkarmak, onlara farklı bir kapı açmaktı. Barney, lezbiyenlerin kadın bedenine hapsolmuş erkekler olduğu saçmalığını ta başından reddetmişti. Asla erkek gibi giyinmezdi. Bugünkü Sol Yaka kadını gibi değil, rengarenk giyinirdi. Erkek gibi davranmaz, konuşmazdı. Her türlü ayrımcılığa karşı olduğundan salonuna hem kadınlar, hem de erkekler girebilirdi. Onunki ayrımcılığa karşı olduğu kadar, hiç de ayrımcı olmayan bir salondu.Gertrude Stein’sa “hanımlar”ı yan odaya doldurur, erkeklerle fikir yarıştırırdı.Daha maskülen giyinirdi. Onunki erkeklere karşı üstünlüğünü ispat etme savaşıydı. Erkeklerden daha güçlü, başarılı ve entelektüel olabilirdi. Galiba öyle de oldu.~


YA ŞİMDİ?


Size bugünkü Sol Yaka kadınından bahsedebilmek adına St. Germain’in en güzel yerinde bulunan Cafe Paul’deyim Şimdi. Oturuyorum ve önümden geçenleri bildiriyorum: Uzun boylu, elindeki sepeti çiçeklerle dolu bir adam. Püsküllü çantasıyla geçen bir kadın. Hemen yan masamda oturan kadın, tam bir Sol Yaka kadını. 50’lerinde gibi. Uzun saçlarını örmüş, aynı bu senenin podyumlarını kasıp kavuran o “görüntü” deki gibi. Siyah-gri bir ceket. Makyaj: Yalnızca rimel. Sivri burun düz bir bot. Açık renk bir kumaş pantolon. Küpeler. Çantasının içi kitap, defter dolu. Sözde maskülen. Bugünkü Sol Yaka kadını, eskilerine göre daha renksiz. Ama şık. Küpesiz kadın yok. Saçlar genellikle koyu renk. Ya çok kısa, ya çok uzun. Bu arada yan masadaki rahip sürekli bana bakıyor. Sevgili rahip, senin yanındaki çocuklarla ilgilenmen gerekiyor!


ARTIK GİDİYORUM:


Eski Sol Yaka kadını. Yeni Sol Yaka kadını. Peki ya önümüzdeki baharda nasıl olacak bu Sol Yaka kadını? Artık tamam. En zevkli yerine geldim. Isabel Marant’ın önündeyim. Lütfen yeni sezon açılmış olsun. Açılmış. Vitrindeki gökkuşağının altından değil ama yanından geçip içeri girdim. Sola baktım. Griyi gördüm. ~


Sağa baktım. Pembeyi. Pembe tunik elbise henüz gelmemişti. Ama tişörtler, kareli gömlekler, hepsi pembeydi ya da kırmızıydı. İşte aradığım pembeli kürk de orada karşımdaydı! Ben girdiğimde içerisi bomboştu ama birden doldu. Etrafımdaki “yeni” Sol Yaka kadınlarıyla birlikte siyahları çıkardım, pembeleri giydim. Kırmızıları da denedim. Sıra beyazlara geldiğinde yorgun düşmüştüm. Mavilerle yeniden coştum. Kendimi onlarla birlikte renge boğdum. Alabildiğimi aldım. Çıktım. Dışarısı griydi. Ama çantam renkle doluydu. Aslında İstanbul’un pembelere hiç ihtiyacı yoktu, ama ben yine de gelirken hepsini üzerime giydim.


SAĞ YAKA NERESİ, SOL YAKA NERESİ?


Seine Nehri, Paris'in doğusundan batısına doğru akar ve şehri iki yakaya ayırır. Kuzeyine Sağ Yaka, güneyineyse Sol Yaka denir. Bunun sebebi, nehrin akış yönüne doğru döndüğünüzde, sağ kolunuzun Sağ Yaka'yı, sol kolunuzunsa Sol Yaka'yı göstermesidir. Sağ Yaka, iş ve paranın merkezi; Sol Yaka’ysa entelektüelin cennetidir.


SOL YAKA - SAĞ YAKA FARKI:


Sağ Yaka kadını hep daha güçlü görünür ve giyinir. Gücün altını çizer. Gerekirse korkutur. Sol Yaka kadını bunları altını çizmeden, hissettirmeden yapacak yaratıcılıktadır. Güçlüdür, ama bu güç asla erkeklerinkine özenmez.

ETİKETLER
SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Nisan Sayısı Çıktı!

ELLE Nisan Sayısı Çıktı!

Yeni sayımızın kapağında oyuncu Hazar Güçlü var.

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.