Annelik sizi ve hayatınızı nasıl dönüştürdü?
Genç anne olmayı gerçekten çok istiyordum, nitekim 29 yaşımda aldım kucağıma Fikret’i. Neyle karşılaşacağımı bilemediğim için son ay bir panik aldı beni, “hayatım tamamen değişecek, acaba ne gelecek başıma?” diye ama doğduğu günden beri büyük mutluluk getirdi hayatımıza. Ben de çalışan bir anneyle babanın kızı olduğum için çocuğu işime, hayatıma bir engel gibi değil, yol arkadaşı gibi görmekte zorluk çekmedim. Bizimle birlikte sete, işe, tatile, her yere gelmesinin onun dünyasını da zenginleştireceğini, ufkunu açacağını düşünüyorum. Kendinden daha çok düşündüğün, tarif edilemez bir sevgiyle bağlı olduğun minik bir insanın varlığı çok kolay kendini unutmana, ertelemene sebep olabilir ama elimden geldiğince ihtiyaçlarımı yerine getirmeye çalışıyorum. Sonuçta sadece anne değil, bir kadınım, birinin karısı, sevgilisi, annemin çocuğuyum, oyuncuyum ve daha birçok başka rolüm var hayatta. Hepsini aynı anda yapmaktan da çok mutluyum.
Annelik kutsallaştırılıyor ve anne olunca her şeyden vazgeçilmesi bekleniyor.
Anneliğe dair belirlenmiş sınırlardan, yapabilirsin, yapamazsın’lardan, öyle giyemezsin, böyle diyemezsin’lerin hepsinden uzak tuttum kendimi hep. “Nasıl doğurdun?”dan, “emziriyor musun?”a korkunç bir baskı sistemi var kadınların üstünde. Hiç üstüme alınmadım açıkçası, neyi doğru buluyor, neye inanıyorsam öyle yaptım, yapıyorum.
Bebeğin dünyaya geldikten sonra o keşif süreci, hayata yaklaşımı çok ilham verici. O merak ve keşfetme arzusu, hayata karşı hevesi bana da yansıyor. İzin verirsen, doğru ifade edebilirse hiçbir duygusu uzun sürmüyor, gazı varsa çıkarıp oyun oynamaya devam ediyor. Klişe bir tabir ama çok an’da çok burda. Derdini anlatıyor, sorunu çözüldüğü anda da devam ediyor. “Biz de böyle yapalım ya” diyorum. Nasıl biri olduğunu, neyi sevip neyi sevmediğini anlamaya çalışıyorum, oğlumu tanımaya, sağlam bir ilişki kurmaya gayret ediyorum. Böyle bir keyif varken de kimin ne beklediğiyle vakit kaybedemem açıkçası.
Onu hangi değerlerle büyütüyorsunuz? Nasıl hayalleriniz var Fikret’le ilgili?
Hiç hayal kurmuyorum, aksine o ne hayal edecek kendiyle ilgili, onu çok merak ediyorum. Ne yapmak isterse başımın üstünde yeri var, hayallerinin sınırı olmasın. Denesin, yanılsın, hata yapsın, korkmasın hiç. Şu an bebekken sahip olduğu merakını ve özgürlüğünü umarım hayat boyu kaybetmez, en büyük gayem, bu yolda ona destek olmak.
Hiç hayal kurmuyorum, aksine o ne hayal edecek kendiyle ilgili, onu çok merak ediyorum. Ne yapmak isterse başımın üstünde yeri var, hayallerinin sınırı olmasın. Denesin, yanılsın, hata yapsın, korkmasın hiç. Şu an bebekken sahip olduğu merakını ve özgürlüğünü umarım hayat boyu kaybetmez, en büyük gayem, bu yolda ona destek olmak.
Dergide bu ay farklı yaş, beden, renk ve tercihlerdeki kadınları bir araya getirerek standart güzelliğe başkaldırıyor, tüm kadınlara olduğunuz gibi değerlisiniz, güzelsiniz diyoruz. Siz de hayatınız boyunca standart güzellik algısıyla savaşmak zorunda bırakılıp herhangi bir bedensel aşağılanmaya/ayrımcılığa maruz kaldınız mı?
Bu konseptte yayımlanan ELLE Eylül sayısının kapağı olmak benim için çok mutluluk verici çünkü yıllardır bu meselelerle şahsen uğraşıyorum. Küçük yaştan beri oyunculuk yaptığım için herkesin gözünün önünde yaşadım tabi başıma gelenleri. Önce takoz kullanıyor haberleri çıktı, boyum kısaymış onun altı çizildi. Düşük zekalı şakaların, soruların sonu gelmedi. Sonra kilo aldığım bir dönem oldu, şeker hastalığımın tespit edildiği dönemdir hatta, gazetelerde korkunç başlıklar atıldı, sosyal medyada çok yaralayıcı olabilecek şeyler yazıldı, çizildi. Bir noktada kendimizi herkesin yorumuna açtığımız bir iş yaptığım için bunların olabileceğini kabul ederek daha az etkilendim bütün bu süreçlerden ama beni takip eden, seven pek çok genç kızın da başıma gelenlerden etkilendiğinin farkındaydım.
Nasıl tepki verdiniz yaşadığınız ayrımcılığa ve bununla nasıl savaştınız?
Özellikle o dönemde çıkıp bu bana yaptığınızı bu konuda hassas insanlara yaptığınızda, zayıflama haplarıyla, gereksiz ameliyatlarla kendilerini öldürmelerine bile sebep olabiliyorsunuz, yapmayın dedim. Daha çok güçlenmek, başkalarına da güç vermek arzusu yarattı bu uğradığım şiddet. Öyle bir noktada ki güzellik standardı, hepimize böyle olun diye örnek gösterilen kadınlar bile mutlu değiller bedenlerinden. Daha da iyi olmaya ya da sahip olduklarını korumaya odaklılar yalnızca. “Taş gibi kadın” dediğim birinin diz kapağının üstünde yağlanma oldu diye üzüldüğünü gördüğüm gün kafam açıldı. “Hiçbirimiz mutlu olamayalım da daha çok tüketelim, daha değersiz hissedelim” gibi bir sistemin içindeyiz.
Bu işin bir sonu yok, hep daha iyisi, hep daha güzeli...
Mevzu kadına gelince bir değersizleştirme sistemi çalışıyor aslında. Sosyal medya ve moda endüstrisi de çok körüklüyor bu değersizleştirmeyi. Dolayısıyla şu an moda endüstrisinin bu uyanışı ve artık bunu böyle yapmıyoruz, farklılıkları kucaklıyoruz demesi çok kıymetli. Şimdi feminizm ve beden olumlama konsepti moda ve bu iyi bir şey, faydalı bir şeyin moda olması harika. Sürdürülebilirlik için de aynı şeyi söyleyebilirim. Keşke her sene böyle modalarımız olsa.
Kilo aldığım dönem kapak çekimine gidip sonrasında iç sayfalara alındığımı öğrendiğim oldu, bu böyle bir sistem.Ama değişim umut veriyor.
Evet, dergiler kapağına kilolu diye kadını koymadığı gibi dizi sektörü de kilolu diye kadına başrol vermiyor.
Aslında anlatmaya alıştığımız hikayelerle de ilgisi var bu tercihin. Kilolu kadınlara dair bir hikaye anlatılamazmış, insanlar güzellik standartlarına uyan kadınların hikayelerini izlermiş gibi bir hal vardı bütün dünyada, ama bu kırıldı aslında. Bizim de zamana ihtiyacımız var sadece. Diğer yanda n zayıf ya da güzel kadınlar da sadece öyle oldukları için başarılı olmuyorlar. Bu algı da çok klişe ve yanlış, bu değersizleştirmenin bir parçası. Kadınların yeteneğinden, kendilerini ne kadar geliştirdiklerinden, başarılarından bahsetmeyi sevmiyoruz, daha kötüsü bilmiyoruz bile. Her hal ve şartta kadınlara burun kıvıracak bir şey buluyoruz mutlaka.
Sonu gelmeyen bir döngü var ortada. Peki bunun son bulması ve en azından doğru olmadığı hakkında farkındalık yaratmak için ne yapılmalı?
Herkes kendinin farkında olsa yeter aslında. Hepimizin kafasında küçük, sert bir yargıç var bu sistemin, döngünün yarattığı, kendimizden başlayıp herkesi asıp kesiyor. Ona mani olmayı öğrenmekle başlamak lazım işe. İster istemez hepimiz önce kendimizi sonra diğer kadınları deli gibi yargılıyoruz. “Bir dakika hata yapıyorum” demek, değiştirmek lazım bu sistemi. Doğumdan sonra hızla kilo vermeye o kadar odaklandım ki, elbette bir film vardı hazırlanmam gereken ama kafamın içindeki o “ne kadar hızlı kilo verirsem o kadar iyi olur” diyen sesi susturamadım. Bu da tamamen takdir görme hevesi. Ne fena.
Hayatınızın en mutlu deneyimlerinden biri olan anneliği doyasıya yaşamayı bir kenara bırakıp bu zayıflama ve takdir görme meselesiyle uğraşıyorsunuz.
Aynen öyle. Bir de şu var; hamileyken o kadar güzel hissediyordum ki anlatamam. Hem çok mutluydum, hem de sırf kendimi çok güzel bulduğum için özgüvenim çok yüksekti. O hissi hiç unutmamaya çalışıyorum. Kendimi her yargılamaya kalktığımda o hisse dönmek için çaba sarf ediyorum. Bu arada elbette “öf ne biçim kilo aldı hamilelikte” diye konuşuldu, aldığım kilolar basının dikkatini çekti.
Tüm bu eleştiriler, tüm bu şiddetten dolayı içinde bulunduğumuz süreci, her ne olursa olsun, hastalık veya hamilelik, tam olarak algılayamıyoruz. Hep başkalarının gözünden bakıyoruz yaşadıklarımıza. Şimdi düşününce özgüvenimin, mutluluğumun nasıl göründüğüme bağlanmış olmasına çok öfkeleniyorum. Bu kendiyle mutlu olma halinin elimden alınmış olmasına da… Günün sonunda kendi potansiyelimizi gerçekleştirmemizde çok önemli bu iki temel duygu.
Demek ki kendimize bakmak, kendimizi sevmek her şeyden çok daha önemli.
Kendini takdir etmek, kendini sevmek, kendine değer vermek, önce kendi onayına ihtiyaç duymak ve başkalarının gözünden bakmayı bırakmak aslında ihtiyacımız olan. O başkaları dediklerimizin de deneyimlerini, dertlerini, neye nerden baktıklarını vs bilmiyoruz ki. Sosyal medyada mesela, birisi zehrini kusuyor senin fotoğrafının altına ama biraz dikkatli bakarsan görüyorsun ki konunun seninle hiçbir ilgisi yok. Senin fotoğrafın onun için neyi temsil ediyorsa ona saçıyor o nefreti. Dolayısıyla ciddiye alınır bir yanı yok ama bir olumsuz yorum yüzünden günlerce kendini kötü hisseden insanları da biliyorum. Biraz her şeyi bırakıp kendimize vakit ayırıp çözmemiz lazım bu kendini sevme işini. Bu meditasyonla mı, sporla mı, yogayla mı yoksa bambaşka bir yolla mı olur, bakmak lazım. Biraz kendi kendine kalmaktan, yüzleşmekten geçiyor bence.