Dr. Mehmet Öz

Dr. Öz, her zamanki gibi çok ilginç konulardan bahsediyor.

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 18 Ağustos 2010
Dr. Mehmet Öz
Hani birini televizyonda sürekli görürsün, gazetelerde ve dergilerde başarılarını okursun, şovlarını yakından takip edersin... Ve öyle bir zaman gelir ki, onunla tanışmadığın halde tanıyor gibi olursun. İşte Prof. “Dr. Öz” de bizim için öyle; ailemizden biri. PR Ekstra şirketinin ortaklarından Mana Gülan’la yıllardır tanışırız, güzel bir dostluğumuz vardır. Türkiye’de Dr. Öz’ün basınla ilişkilerini onlar sağlar. Mana, “Mehmet Öz Türkiye’ye geliyor. Röportaj yapmak ister misin?” diye sorduğunda çok sevindim; bir o kadar da çekindim. Çünkü televizyonda görüp bu kadar sevdiğimiz meşhur doktor, acaba gerçekten göründüğü kadar sıcak mıydı? Diyalog kurmak kolay olacak mıydı? Bu sorunun cevabı kesinlikle “evet”miş! Dr. Öz’le Yeniköy’deki ailesinin evinde bir araya geldik. Deniz kenarına, önem verdiği yiyeceklerden bir sofra kurulmuştu. Sohbet ve röportaj birbirini takip etti. Ardından Mana, annesi, babası, Türkiye’deki yardımcısı Op. Dr. Halit Yerebakan ve ben, kendimizi yemek sofrasında bulduk. Tabii ki soframızda sağlıklı yiyecekler, özellikle de zeytinyağlılar baş köşedeydi. Barbunya, zeytinyağlı kabak, fasulye, bezelye ve semizotunu, basmati pirinçli tuzsuz pilav ve beyaz etli balık tamamladı. Dr. Öz’le bir yandan sohbet ettik, bir yandan da sağlıklı menü eşliğinde karnımızı doyurduk.





ELLE: Geçen aydan bu yana ELLE’in yazı ekibindesiniz ama sanırım bu röportaj, ELLE okuyucularının sizi daha yakından tanımasını sağlayacak. Çok merak ediyorum, Türk insanının beslenmesinde birinci derecede gördüğünüz yanlış nedir?


DR. MEHMET ÖZ: Bu konuda ilk vereceğim cevap, yüzde yüz kızartılmış yemeklerdir. Gözlemlerime göre halk balık alıp kızartıyor veya patlıcan alıyor, yine kızartıyor. Halbuki kızartma yoluyla saf meyveleri, sebzeleri, etleri, proteinleri bozmamız mümkün. Ayrıca direkt kızarttığımız zaman taze yağları da bozuyoruz. Ardından bu yağları hazmedemiyoruz. Toksin olarak karaciğere geçiyor ve doğal bir sonuç olarak da karaciğer toksin duruma geçtiği zaman diğer toksinlere karşı bizi koruyamıyor. Sonuç: Vücudumuzu ve organlarımızı temizleyemiyoruz.  ~


ZEYTİNYAĞLI YEMEKLER HEM ÇOK YARARLI HEM DE HAFİF


ELLE: Sofraya bakıyorum da; zeytinyağlı kabak, fasulye, barbunya, bezelye var... Favoriniz hangisi?


DR. M.Ö.: Yoğurtla beraber semizotu. Amerika’da semizotu bulamıyorum. Semizotu derin yeşil renklerdeki sebzelerin hepsinde bulunan lutein denen maddeyi bolca içeriyor. Ve bu madde kansere karşı korunmada, tansiyonu dengelemede çok önemli. Ayrıca semizotunda C vitamini, demir ve omega 3 yağ asidi bulunuyor. Bu sebze yurtdışında yok çünkü coğrafya ömrü kısa. Hemen tüketilmesi gerekiyor. Okuyucularınıza söyleyebilirsiniz, manava girdikleri zaman kendilerini sanki eczaneye girmiş gibi hissetsinler. Çünkü sebze ve meyvelerin de aynı ilaçlar gibi iyileştirici ve koruyucu özellikleri bulunuyor.





ELLE: Birinci olarak koyu renkli sebzeleri tercih etmemiz gerektiği sonucuna varıyorum. Doğru muyum?


DR. M.Ö.: Koyu renk sebze, marul, roka, semizotu… Hepsi de metabolizma için çok yararlıdır. Kişisel zevkinize göre birini seçin ve bolca tüketin. Şöyle düşünün: Bir sebzenin rengi ne kadar koyuysa, kendini güneşe karşı o kadar korumaya almıştır. O sebzeyi ve aynı maddeleri tükettiğiniz ve ardından da hazmettiğiniz zaman, siz de aynı korumayı içinize almış olursunuz. Elmayı kestiğiniz zaman kahverengiye döner ya, onun sebebi oksidasyondur. Ve bu oksidasyon bizim hayatımıza doğal olarak dahil olan bir şeydir. Vücudumuza enerji lazımdır ve oksidasyon olmadan enerji de olmuyor.  Yediğimiz gıdaları doğru seçersek ve doğru oranda yersek, oksidasyonun vücudumuza verdiği etkiyi azaltıp, enerjimizi kullanabiliriz.~


ELLE: Peki siz mesela sabah kalktıktan sonra neler yiyorsunuz?


DR. M.Ö.: Sabah kalktığım zaman genellikle yoğurt ve yaban mersini yiyorum. Çünkü oturduğumuz yerde yaban mersini çok bulunuyor. Saat 10.00–11.00’e doğru fındık, fıstık ve ceviz atıştırıyorum. Öğlen zeytinyağlı salata yiyorum. Zeytinyağında bildiğiniz gibi çok faydalı maddeler var. Salatamın içine aynı zamanda domates karıştırıyorum. Ayrıca öğlenleri bir dilim ekmek veya koyu renkli siyah pirinçten yapılan pirinç pilavı yiyorum. Öğünlerim arasında hiçbir zaman üç saatten fazla zaman bırakmıyorum yani üç saatte bir bir şeyler yiyerek midemi çalıştırıyorum. Hatta o kadar sık yiyorum ki, babam devamlı yiyorum diye bana takılıyor ve “Masraflı oluyorsun” diyor.





ELLE: “Dr. Öz sürekli kebap yiyen ve sigara içen hastaları tedavi etmiyor; hatta onlardan nefret ediyor” diye bir rivayet var. Bu doğru mu?


DR. M.Ö.:
Nefret etmek kelime olarak doğru değil. Bir gerçek var ki, sigara içenleri gerçekten ameliyat etmiyorum. Bunun da nedeni o tarz hastaları gerçekten sevmem. Çünkü biliyorum ki, ameliyat yaparsam son şansımı da kaybetmiş oluyorum.  Ameliyattan önce kişiye “Ben sizi seviyorum ve ameliyat etmek istiyorum, ameliyat yaparsam bana para ödeyeceksiniz ve ben maddi bir kazanç sağlayacağım ama sigaraya devam ettiğiniz için iyileşme şansınızı azaltacaksınız. Sizi sizden daha fazla sevdiğim için bu ameliyatı yapmayacağım. Kendinizi benim sizi sevdiğim kadar sevin, sigarayı bırakın. Ben de sizi ameliyat edeyim” diyorum. Sigara içenler zaten kendilerini düşürüyorlar; ameliyat etmek onları daha fazla aşağılamak manasına gelir. Bu da gereksiz. Önemli olan, zorlama olmadan gerçeğin farkına varmak ve isteyerek sigarayı bırakabilmek.~


ELLE: Her sene geldiğinizde çeşitli önerilerde bulunuyorsunuz. İpuçları veriyorsunuz. Geçen sefer bir avuç fındık ve ceviz tüketmenin önemi vardı. Bu sene gündeme yerleşecek önerileriniz neler?


DR. M.Ö.: Birkaç tane var. Örneğin yeşil sebzeler. Sabahları kahvaltı yerine kereviz, zencefil ve bir elmayı karışım yapıyorum; sabah kahvaltısında içiyorum. Böylece günlük tüketmem gereken yeşilliklerimi alıyorum. Çünkü günün ne getireceğini veya yoğunluğumu bazen önceden bilemiyorum.





ELLE: Bu arada yeni kitabınız hayırlı olsun. “Siz Bebeğinizi Beklerken”, nasıl bir kitap?


DR. M.Ö.: Esasında hamilelik ve sonrasıyla alakalı bir kitap. Bu kitapta bolca “epigenetiks” denen bir olgudan bahsediyorum. Eğer bu kavramın önemini herkes kavrayabilirse süper olur. Bu şu demek: Rahimle yumurta birleştiği an bizim genlerimiz belli oluyor ama hangi genlerin açık ve hangilerinin kapalı kalacağı belli değil. Epigenetiks, adından da anlaşılacağı gibi genetikle ilgili bir hadise. Biz annemizin rahminde beklerken, doğmaya dokuz ay kala o açıdan dünyaya bakmaya çalışıyoruz. Öngörülerimiz neyse, genetiğimizi oluşturacak proteinleri de vücut sistemimizde ona göre yapılandırıyoruz. Bazı insanlar hayat boyu şişman olacaklar çünkü anneleri de bebekken şişmandı. Bu bir kısır döngü.





ELLE: Menü tercihinize bakınca, et yerine balık görüyorum...


DR. M.Ö.: Çünkü bu yemekleri yersek genlerimizi değiştirebiliriz. Birkaç ay içinde kanser oranı aniden düşmeye başlar çünkü yediklerimizle kanser hücre genetiklerimizi değiştirmemiz mümkün. Oysa hiçbir ilaç bunları yapamaz. Keşke bunları toplayıp hap yapabilsek ama zor. Hiç olmazsa garanti olarak o günkü gereken meyve ve sebzeleri yiyor olmak önemli. Tükettiğimiz gıdalarda yaptığımız hataların ceremesini hep çekiyoruz ve vücudumuza hep borçlu kalıyoruz. Size net olarak söyleyebilirim ki, ne kadar genç yaşta sağlıklı beslenmeye başlarsanız o kadar sağlıklı olursunuz. Hayatınızı 15-20 sene uzatabilirsiniz. ~


ELLE: Bence sizin gayet ikna edici bir yapınız var. Olması gerekeni, doğruyu hep söylüyorsunuz.


DR. M.Ö.: Aslında ikna etmeye çalışıyorum, nereye kadar başarılıyım bilemem.





ÖZELLİKLE HAMİLELER YEDİKLERİNE DİKKAT ETMELİ. ÇÜNKÜ BEBEĞİN GENETİĞİNİ ETKİLİYOR.
ELLE:
Kitabınıza geri dönelim. Yakın zamanda ben de doğum yaptım, doğru bildiğimiz birçok yanlış var hamilelik ve sonrası beslenmeyle ilgili... “Şunu ye süt yapar, bunu iç iyi gelir” gibi... Örneğin bulgur pilavı, soğan, tatlı süt yapar diye, bana da hep söylendi. Doğru mu?


DR. M.Ö.: Evet, bu konu çok önemli. Aynı sizin gibi birçok hamileye de yanlış bilgi veriliyor. Esasında sadece sağlıklı ve doğal yemekler süt yaptırır. Kadınların çoğunda omega 3 eksikliği var. Bu da depresyonu artırıyor. Omega 3 yetmezliğiniz varsa strese karşı gardınız düşmeye başlar. Onun için omega 3 yağı açısından yeterli beslenmeniz ve doğum sonrası depresyon oranını minimumda tutmanız gerekiyor. Ayrıca bu tarz beslenme çocukların da daha zeki olmasını sağlar. Bir başka önemli nokta da şu: “Nasıl olsa hamilesin, iki canlısın, iki kişilik yemek ye” denir. Bu büyük bir hatadır. İki kişilik yemek yanlıştır, bir kişilik yemeye yüzde on ilave ederek beslenme rutininizi tamamlamalısınız. Çünkü hamilelik döneminde aldığınız kiloyu doğum sonrası ilk altı ayda veremezseniz, kilo üzerinize yapışır. Bilginiz olsun, kilo vermenin en güzel yolu emzirmektir.





ELLE: TV programınızın bu kadar tutulup sevilmesini neye bağlıyorsunuz?


DR. M.Ö.:
Türk milleti sağlık konusuna çok meraklı. Gerçeği söylemek gerekirse, ilk başta bu kadar tutacağını tahmin etmiyordum. Dünyada bu tarz konularda, halk meşhur olan kişileri seyretmek istemiyor. Herhalde Türkiye’de de aynı şekilde. Verdiğimiz haberleri biraz neşeli şekilde anlatabilirsek başarılı oluyoruz. Bilgiyi eğlenceli şekilde ulaştırmak önemli. ~


ELLE: Akılda da kalıyor böylece... Didaktik değil de, daha rahat, daha soft bir ortam var.


DR. M.Ö.: Aynen öyle. Halk, günün sonunda yorgun argın TV seyrediyor; dünyadan biraz kaçmak istiyor. İkisini birden verdin mi hedefe ulaşıyorsun. Benim başarımın ardında bu yatıyor. Halk beğeniyor ve ağızdan ağza herkes verilen bilgiyi konuşmaya başlıyor.





ELLE: Yanlış bilmiyorsam, son dönemde Türkiye’de yapılan araştırmalar kanser, alzheimer gibi çok korktuğumuz, tedavisi yok gibi gördüğümüz hastalıkların artışına dikkat çekiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?


DR. M.Ö.: Orada da çok büyük yanlışlık var çünkü aslında hepsinin tedavisi mümkün. Sadece hastalığa yakalandıktan sonra tedavisi zor oluyor. Önleyici çok teknik var. Spor ve dans çok önemli. Hele dans gerçekten çok mühim. Erken bunama için dans, en basit önlemlerin başında geliyor. Adım atmak için beynini çalıştırmalısın, hareket ettiğinde beynine daha fazla kan gidiyor. Bunları bir araya koyduğunda bunamayı yavaşlatıyorsun. Kansere karşı da etkisi var, bir de insan insana bağlantı kuruluyor. Seks de aynı şey aslında.





ELLE: Çok basit gibi görünen şeyler aslında ne kadar etkili.


DR. M.Ö.: Aynen, çok etkili. Dünyanın bir kısmında seks yok. Bu ne acı, değil mi?





ELLE: Nasıl yani? Neden?


DR. M.Ö.: Çünkü seks yapmak ve motoru çalıştırmak için bir kere vücudun sağlıklı olması gerek. İkinci olarak da kendinle iftihar etmen, kendine güveniyor olman şart. İlişkide aşk kadar seks de olmalı. Eşlerin arasındaki münasebetlerin barometresini yani sağlığını seks belirler. Ne kadar sıklıkla seks yapıldığı çok önemlidir. Sekssiz yaşantı bir zaman sonra ilişkiyi bozar. ~


ELLE: Bir de sizin meşhur bir bel ölçüsü kavramınız var...


DR. M.Ö.: Evet, bu çok önemli bir konu. Bünyemizde yağ tabakası biriktiği zaman hormonlarımız da değişir. Östrojen dengesini korumak çok önemlidir. Bu yağın ne kadar fazla olduğunu ölçmek için, boyunuz ne kadarsa, o sayıyı ikiye bölün; işte sizin için rakam bu ve bundan az olmalı... Belinizi ölçerken, mezurayı göbek deliğinin üzerinden tutun ve karnınızı içeri çekin. Pantolon kemerinin nerede olduğu önemli değil. Önemli olan göbek deliğinin yeri.





ELLE: Bildiğiniz gibi ELLE, moda ve güzellik dergisi. Modayla aranız nasıl?


DR. M.Ö.: İyi aslında. Burada bir terzim var, kıyafetlerimi genelde diktiriyorum. Ayrıca şovum nedeniyle de 200-300 tane gömleğim var.





ELLE: Favori markanız var mı?


DR. M.Ö.: Ermenegildo Zegna diyebilirim.





ELLE: Başka?


DR. M.Ö.: Aslında kıyafetlerimin çoğu Zegna. Ayrıca daha önce dediğim gibi özel yapılanlar da var.





MARKA BAĞIMLILIĞIM YOK!
ELLE:
Alışveriş yaparken nereleri tercih ediyorsunuz?


DR. M.Ö.: Stüdyo hayatım da olduğu için çok giysi alternatifim var. Benim için önemli olan marka değil. O ürünü seviyor olmam, alma nedenim oluyor. Markasına bakmadan alıyorum, bir kısmını da markalar gönderiyor. Ralph Lauren, GAP, sevdiğim markalar. Dış güzellik, bir yerde iç sağlığını gösteriyor. Bu da beynin barometresidir. Beyin birine “Güzel mi, değil mi?” diye bakıyor. Çünkü güzelse o kişi sağlıklıdır. Esasında mühim olan, yüzün şekli değil, derisinin kalitesidir. Cildinin kalitesi yüksekse sen de çekici olursun. Bu, dünyanın her yerinde böyledir. ~


ELLE: Siz bakımlı bir erkek misiniz? Örneğin göz kremi kullanıyor musunuz?


DR. M.Ö.: Göz kremlerine pek inanmıyorum, çok sert bulduğum için sabun da tercih etmiyorum. Cildin üzerindeki perdeyi bu sabunlar bozuyor. Haftada bir kere mutlaka peeling yapıyorum. Ayrıca mutlaka nemlendirici kullanıyorum. Ve SPF 30 güneş koruma faktörü bulunan bir ürünü cildime sürmeden asla sokağa çıkmıyorum.





ELLE: Sizin başka özellikle belirtmek istediğiniz bir şey var mı?


DR. M.Ö.: Her zaman dediğim gibi, insani ilişkiler çok önemli. Özellikle son dönem yaşanan finansal krizler, mali olumsuzluklar stres dozumuzu artırdı. Etrafınızda ne kadar çok sevdiğiniz dostlarınız olursa ve bu kişilerin sayısını ne kadar artırırsanız, hayatta size destek olacak o kadar insan olur. Sevgi ve arkadaşlık sizi yenilmez kılar. Ben buna F vitamini (friendship yani arkadaşlığın önemi) diyorum. Sen kendini ve çevreni ne kadar seversen, o kadar mutlu olursun. Ayrıca yaptığın işi de seviyor olman gerek. Hayat bir maraton değil, bunu unutmayın. Önemli olan işinden keyif alman, kendini sevmen ve ilişkilere önem vermendir.                               



SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Mart Sayısı Çıktı!

ELLE Mart Sayısı Çıktı!

Baharı Hande Erçel ile karşılıyoruz.

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.