Alexander McQueen: Efsanenin Ardındaki Dram

Hayallerimin modacısı, karanlıkların prensi, tasarımın ilahı,...

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 15 Mayıs 2010
Alexander McQueen: Efsanenin Ardındaki Dram
Facebook’la Twitter’a haber neredeyse aynı anda bomba gibi düştüğünde, kendi ölümlü dünyalarımızın kısıtlı alanlarında rutin meşgalelerimizleydik. “Alexander McQueen intihar etmiş” cümlesi bilgisayarımın ekranında “pop”ladığında, bu bile bana o kadar acayip gelmedi. Zaten sevdiğimiz erkeklerin çoğu erken ölmüyor mu? Her manada. Çok geçmedi ki, sitesi “Alexander McQueen markasının kurucusu ve tasarımcısı Lee McQueen’in, evindeki trajik ölümünü” koyu kederin siyah yüzüyle “resmi olarak” duyurdu. Kendi ölümüne kendi karar vermiş olması bile, psikologlar/psikiyatristler ne derse desin, bence o kadar da acayip değil. O koskoca McQueen yani; kendi ölümünün kapısının kilidini açacak anahtar onun eline verilmiş.  O ki, ne kadar cüretkar olduğunu bize kaç kez kanıtladı; o anahtarı kullanmayıp ne yapacaktı? Bu kadar yaratıcı bir insanın ölümle bu kadar iç içe olmasını yadırgayan varsa, ona da şaşarım. Hayatta pek çok şeyin madalyonun iki yüzü gibi birbirine çok yakın olduğunu öğreneli az olmadı. Tıpkı seks ve din gibi; yaratmak da ölmenin ruh ikizi değil mi?  Sonra dedikodular dönmeye başladı. Çoğunu biliyorsunuzdur zaten. Hayatının en büyük dönüm noktasını borçlu olduğu yakın arkadaşı Isabella Blow’un ölümü, Ibiza’da gerçekleşen romantik “düğün”le sembolik olarak evlendiği George Forsyth’ten boşanması ve sevgili anneciği Joyce’un ölümü üzerineydi epeycesi. ~


HER ÖLÜM BİRAZ ŞÜPHELİ ÖLÜMDÜR“


Parti bitince kimse seni tanımaz” sözünün modadaki canlı kanıtı olarak, içine dönük tasarımcının ölüm nedeniyle ilgili açıklama yapılmamış olsa da, Scotland Yard polisi vakayı, “şüpheli ölüm” kategorisinde değerlendirmediğini duyurdu. Sizin de öğrendiğiniz, kendini evinde asmaya karar verdiğidir. Size onun moda başarılarını anlatacak değilim; herhangi bir tık’la moda kariyeri hakkında dilediğiniz kadar bilgiye ulaşabilirsiniz. Benim sıkıntım biraz farklı. Londra Mayfair’deki evini ve dünyanın moda başkentlerindeki mağazalarını türbe gibi tavaf edenleri izlerken; tabuların yıkılmaya başladığı o an geldi. Onu kafamda çok yüksekte süslü bir tahta oturttum diye kendisini sevmekten herhangi bir bahaneyle vazgeçecek değilim; ya da kendini öldürdüğü için ona acıyıp merhamet edecek olan da ben değilim. Yine de o anne kuzusu imajını gözümde canlandırmak istemiyorum. 40 yaşında bir adam o. Tamam, erkekler annelerine daha bir düşkün oluyorlar ama bu kadarı bence onun için bile fazla. İzniniz olursa demek istiyorum ki, bence ona koyan annesinin ölümü değil; ölüm korkusuydu. Ünlü olmanın, herhangi biryerin ya da bir şeyin ilahı/gurusu sayılmanın, bence bir ölümlüde yarattığı en büyük yanılsama bu: Kendini hakikaten dokunulmaz, ölümsüz, sonsuz zannetmek. Etraftaki dalkavuk & hayran kitlesinin de büyüttüğü bu etkiyle, yer yüzünden her daim bir adım yüksekte yaşamaları normal. Anlayacağınız, en karanlık labirentlere daldıklarında bile üstlerinde taşıdıkları ve bizim “umursamazlık” ya da“cool tavır” diyerek yüceltmeye çalıştığımız bu ruh hali, tamamen kendilerini ulaşılamayacak sanmalarından olmasın? Bu nedenle ölümle karşılaştığında, yani asıl hiçbir şeyi umursamayanla, asıl “cool”olanla, yaşadığı şoku anlayabiliyorum. Ve korkuyu. Öylesine büyük bir korku ki, belirsiz bir zamanda onunla karşılaşmaktansa, kontrolü tamamen belirsiz olana vermektense, insanın kendi ipini çekmesine neden olan korku. Anlıyorum. O çok tanıdık, hepimizin içinde var olan, kendimizden bile sakladığımız. Başkalarına açık edemediğimiz en büyük korkumuz. ~


BİR DEHA İÇİN SAYGI DURUŞU


Artık bir daha Alexander McQueen tasarımı giymeyeceğim. Gardırobumdakiler için bir andaç köşesi yaptım, hüznü unutana dek her akşam önünde üç dakika metal dinleyeceğim. Öldüğünü duyduklarında markanın satışlarını yüzde 1400 küsur patlatanlara da sözüm yok. Hepsini tebrik ediyorum. Keşke son satınaldıkları her bir parçayı giyerken-takarken, ölümü/istisna yapmadan herkesi bulacak o kaçınılmaz anı hatırlasalar bir an. Bizi kendimize getirebilecek tek gerçeği. Çoğu kez istemesek ve hatta ihtiyacımız olmasada, ayaklarımızın yere basmasını sağlayacak olanı. Hepsini bağrıma basıyorum. Ve beni küstüren bir söylentiyi açık etmek istiyorum. Twitter ve Facebook’ta yazılanları.Yıllardır AIDS olduğunu... Uyuşturucular cennetinde zamanelerini hiç yalnız bırakmadığını... Az da olsa, duyan/bilen vardı. Ama... Bir tek... Bir tek... Söylentiler çok ağır geliyor: Kendisinden çok genç erkeklerle birlikte oluyormuş. Korunmuyormuş. Bir kısmına AIDS bulaştırmış. Umursamıyormuş. Ölüm bazen kulağa güzel geliyor.  


ALEXANDER MCQUEENGİYMEYEN VAR MI?


Herkes ona aşık. Tapılası tasarımların sahibi. Hollywood onsuz şimdi biraz daha hayal ürünü görünüyor. Kelimenin tam anlamıyla “rüya elbiseler”ini son yıllarda Nicole Kidman, Penelope Cruz, Rihanna, Sarah Jessica Parker, Kate Moss ve Lady Gaga gibi çok sayıda ünlünün üzerinde, özellikle Oscar gibi “kırmızı halı” gecelerinde izlemekten zevk aldığımız tasarımcı, ailemizin parçası gibiydi.

ETİKETLER
SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Nisan Sayısı Çıktı!

ELLE Nisan Sayısı Çıktı!

Yeni sayımızın kapağında oyuncu Hazar Güçlü var.

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.