Balkan Naci İslimyeli

Şiirsel, karanlık ve de ironik resimlerin ustası.

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 02 Temmuz 2010
Balkan Naci İslimyeli
Balkan Naci’yi bilirsiniz. şiirsel, karanlık ve de ironik resimlerin ustası. Dingin, mütevazı, dengeli. Üstelik hırçın bir savaşın sürdüğü sanat piyasasında. 40. yıl sergisi hazırlıkları sırasında günümüz sanat borsasında yüksek meblağlı başarıların nasıl tezgahlandığını; çağımız sanatının duyguları reddeden karakterini; küratörlerin genç sanatçılara zararlarını ve sanatın yeni elementlerini konuştuk onunla. Karşımda, sanatında yaşım kadar yol gitmiş bir insan oturuyor. Resimlerinin gerçekçiliğinden iliklerime kadar ürperdiğim Balkan Naci İslimyeli. Öbür gün (17 Aralık) açılışı yapılacak 40. yıl sergisinin hazırlıklarına ELLE için ara vermiş durumda. İçeriderenkli fonlar üzerinde göçmen maskeleri, Arap harflerinden haritalar, Osmanlı taşra yönetim ilişkilerini hicveden çizimler ve şiirlerle bambaşka bir dünya yeni sahiplerini bekliyor. Bu beni biraz geriye götürdü. Fırsat buldukça derslerden kaçıp festivallerin, sergilerin, tiyatroların, klasik müzik konserlerinin belini kırdığım üniversite yıllarına. Koridorlarında, hala 80’lerin ateşe verilen sıralarının yanık kokularıyla cop seslerini yankılayan İstanbul Üniversitesi Basın Yayın’da okumanın heyecanıyla şehrin sanat damarından kafa yapardım. Bu kaçışların okulu ilk üç içinde bitirmeme katkısı olmadı; zaten öyle bir beklentim de yoktu. Beni büyüleyen, yaratıcılara saygıyla dolu AKM’nin, görkemli salonlarındaki sürprizlerdi: Dünyada tek, yaratıcısının fırçasının dumanı üzerinde, tuvalden tuvale akan renkler. Loş ışıkların rehberliğinde sanat labirentlerinde kaybolmanın şehveti. Ve şanslı saatteysem sanatçıyla göz göze gelme fırsatı. Herbir eserle yaşadığım o mahremiyet duygusunu az şeye değişirim.~


Diyeceğim o ki, eşim bana mesela bir Louis Vuitton çanta hediye edebilir ama onun bile benim için bir tablo seçmesini istemem. Söz konusu bir sanat eseriyse, o kadar özel ve derin bir bağ kurmaya ihtiyaç duyuyorum. Sanatçıdan da aynı hassasiyeti bekliyorum ve karşımda oturan gölgelerin efendisi, tam böyle biri.



ELLE:
40. yıl serginiz, 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul olayına denk gelmiş.


BALKAN NACİ İSLİMYELİ: Sergimi bana büyük ilham vermiş, hoca gibi yetişirmiş, esiniyle beslemiş bu kente adıyorum. Dünyada çok sevdiğim üç kent var: İstanbul, Roma ve New York. Sergimin diğer teması hava su toprak ateş ki, benim bu konseptte 1989’da AKM’de çok büyük bir sergim vardı. Sen de gezmişsin; dünyayı, canlılığı oluşturan; hem yapıcı hem yok edici dört temel güçle insan ilişkisini irdeleyen bir sergiydi. Nietzche ateşe benzetirinsanı; hem yapıcı, hem yıkıcı. Büyük kentler de böyledir. Seni yüceltebilir de,yok edebilir de. Göçler nedeniyle her çeşit insan yaşar buralarda. Büyük kent dünya demek. Modern sanatın doğuşu, büyük kentlerde oldu. Dogmalara ve geleneksel haz estetiğine karşı, yaşamı öne alan çağın işareti, modern sanat. Çağımız insanının sancılı var olma savaşımını öne çıkaran anlatımlar. Sosyal bilimlerle dirsek teması içinde. Dolayısıyla sanatçının aydın olma zorunluluğu var. Senin demin bahsettiğin, eserin içine girememe, eserdeki o sığlık hali, sanatçının yetişmesindeki veya kendini donatmasındaki eksiklerden kaynaklanıyor.~


ELLE: Esere bakarken, kendi soruların için alternatif bir  yanıt ya da sanatçının neyi aramakta olduğunu görmek istiyor insan. Ya da onu bulduğuna dair bir işaret.


B.N.İ.: Arama alanı ne kadar genişse, ne kadar derine inebiliyorsa sanatçı kendi içinde ve yaşadığı ortamda; o kadar anlamlı, referansı geniş yapıtlar üretebiliyor. Bunun dışındakiler süs, dekor, gelip geçici güzellik. Benim üstüne gittiğim sanat, bu değil: Karşı koyan, tartışmacı, yenileyici, sarsıcı ama şiirsel. Çağımız sanatıysa mekanik, duyguları reddediyor.



ELLE:
Bazen eserlerinize bakarken tedirgin olduğumu  hissediyorum.


B.N.İ.: Çok doğrudan, çok kolay anlaşılır, kolay çözülür değil bu eserler. Ne insan, ne ruhu o kadar basit; ne de gerçekler ve hayat. Hepsi çok komplike, çok derin. Sanat eseri bu derinliği karşılamak zorunda.



ELLE:
Sınırsız bir alım gücünüz olsa, hangi eserlere sahip olmak isterdiniz? En beğendiğiniz yapıtlar neler?


B.N.İ.: İtalyan primitişlerine hayranım; Piero Della Francesca, Giotto, Massaccio gibi. Sonra ışık ustalarına; özellikle Caravaggio. Gelmiş geçmiş en yırtıcı, en korkutucu ama vahşi bir şiiri olan sanatçı. Biliyorsun Avrupa’yı etkilemiş bir isim ışık gölge sanatı olarak. Caravaggio’da insanın parlak ve karanlık yönlerini görebilirsin. Fellini mesela mizahla insan kötülüğüne gönderme yapar. Sergimdeki resimlerde de o var. Eski Osmanlı’nın, eski İstanbul’un, Dersa adet ortamında hicvedilmiş kara mizah serisini yaptım: İstanbul taşra ilişkileri. Acı gerçekler insan malzememiz üzerine. Modern zamanlardan Baltus çok sevdiğim, önemli bir sanatçı. Giorgio de Chirico var, metafizik resmin büyüklerinden. ~


ELLE: Günümüz sanatı ne durumda?


B.N.İ.: Sistemin çarkları içine girdi sanat. Ve sahteleşti. Hakiki ve derin işler yapan insan çok az. Mesela Francis Bacon, çok hakiki, çağımızın kuvvetli ressamlarından. Anselm Kiefer çok sevdiğim sanatçılardan. Boltanski de öyle. Bunlar hep, öznel tarihlerinin ve yaşadıkları coğrafyanın geçmişinin acısını hisseden hissettirebilen, yansıtabilen insanlar.



ELLE:
Bir koleksiyonunuz var mı diğer sanatçıların eserlerinden oluşan?


B.N.İ.: Benim sanat yapıtı konusunda mülkiyet duygum yok. Objeleri ve onları resmime katmayı daha çok seviyorum.



ELLE:
Para ve sanat ilişkisi hakkında görüşleriniz? Sanatçıların pazarlamacı da olmaları çok enteresan geliyor bana mesela.  


B.N.İ.: Şarlo’nun, Charlie Chaplin’in güzel bir lafı var; hayat prensiplerimden biridir: “Para parayı unutmaya yarar.” Para düşünmeyecek kadar paran olmalı. Yoksa sanata vaktin olmaz, konsantrasyonun dağılır. Ama çok para ruhu da kirletir, sanatı da. Bizden sonraysa insanlar yapıtlarımızla zengin oluyor. Van Gogh mesela sefalet içinde öldü, şimdi trilyonlar değeri eserlerinin. Ama Picasso öyle değildi; iyi de pazarlamacıydı, paraya düşkündü. Salvador Dali de açgözlü bir adamdı. Yani her zaman para sanatı kirletir diye birşey yok. Sanatını yapıyor ama hak ettiği değeri bulması için de elinden geleni yapıyor. Bunu ben de isterim. Yapıtlarım küçük fiyatlara satılsın diye komik bir iddia olmaz.~


Değeri kadar satılsın. Dürüst piyasa zaten budur: İyi yapıtın iyi fiyata satıldığı piyasa. Ama değil maalesef. Sanat spor gibi değil. Kronometreyle başarıyı ölçemiyorsun.Başarı tezgahlanıyor. Sanat eseri gibi yaratılıyor çoğu zaman. Buzun ömürlü olabilir mi? Olmaz. Ama insanlar büyük servete kavuşuyor. Çünkü onlara yatırım yapmış olanlar, onu ayakta tutmak için ellerinden geleni yapıyor porföylerindeki değer yok olmasın diye. Böyle kirli bir borsa. Bense resmimin kalitesine uygun fiyat yakalamaya, kendimi istismar ettirmemeye çalışırım ama mümkün değil. Türkiye’de dünyaya kıyasla resim fiyatları çok düşük.



ELLE:
Burada yüzyıllarca baskı altında yaşamaktan kaynaklanan bir otosansür var. Özgürlükteki zedelenme de eserin derinliğini etkiliyordur.


B.N.İ.: Basınç nedeniyle genetik bir otokontrol yerleşmiş. Onu kırmak en önemli misyon olmalı. Benim hoca olarak da, sanatçı olarak da mücadelem, bir otosansürüm var mı, teşhis etmek. Sonra çevrenin önyargılarıyla mücadele etmek. Türkiye’de para çok, ama anlamlı yerlere gitmiyor. Bizdeki burjuvazi aniden palazlanmış ve süratli pozisyon değiştiren bir sınıf olduğu için kültürel ortam yarata-mamış. İstismarcılar tarafından kolay aldatılıp yönlendiriliyorlar. Onun için Chanel çantaya verdikleri parayı sanat eserine vermiyorlar. Pahalı aksesuarlarla da insan güzel olamıyor. Sadece onlara sahip olabilecek paran olduğunu, gücün de değil, göstermiş oluyorsun. Sen üstüne alınma. Umberto Eco, “Yaşadığımız, gerçek bir Ortaçağ” diyor. Nasıl kilise yönetiyorsa insanları öte dünya vaatleriyle, köleliğe mahkum ediyorsa; kapitalizm de öyle. Manipüle ediyor. Hepsi statü vaat eden araçlar. Gerçek değerler unutuldu.~


ELLE: Sistem, insanları kendi değerlerini aramaya teşvik etmiyor.


B.N.İ.: Veya bunun da bir endüstrisi var. Bir Wall Street yuppie’si bütün gün para konuştuktan sonra evine gelip yoga yapıyor. Bu komiklik bile satılabiliyor. Mesele o değil; mesele onu yaşamın tümüne maletmek. Bir şeylerden vazgeçebilmekle. Ve bunda direteceksin. Bunun seni küçültmediğini hissedeceksin. İnsanlar bunalımda, arayışta. İnsanlığın hali, adaletsiz dünyada parayla mutlu olunmadığını gösteriyor. Ben onun için göçmen yüzlerini, Afrikalıları seçtim İstanbul sergim için. Onların yüzlerine haritalar resmettim harflerle.



ELLE:
Neden hepsinin içi boş yüzlerin, gözlerin, ağızların; maske gibi?


B.N.İ.: Onları en büyük görsel geleneği olan Afrika mask geleneğiyle birleştirmek istedim. Harflerle öyle dekore ettim, gözlerini o yüzden çıkardım.



ELLE:
Sanat dünyasına bundan sonra hangi dalgalar gelecek?


B.N.İ.:
Son belirgin dinamikler kavramsal sanatla ilgiliydi;  video sanatıyla. Ondan önce yeni ekspresyonizmle. Neo katlamalar da bitince dünyada yeni bir manifesto yaratacak düzlem kalmadı. Bireysel çıkışlar öncelikli 20-30 yıldır: Sanatçının kendi başına, kendi görüşleriyle, kendi iç venesnel malzemesiyle oluşturduğu yapıtlar. Akımlar, -izm’ler kayboldu; ideolojiler de. Bunun tekrarı gibi görmek lazım sanat alanındakileri: Belli formasyonlar,yapıtı yapıt yapan önermeler yok. Önemli olan etki. Aslında bu bile kayboldu.~


Görsel etkililik resim dışı. Sosyal bilim kökenli bazıları ahkam kesmeye, küratörlüğe başladılar. Sanatı kendi disiplinleriyle yapılandırmaya çalışıyorlar. Onun için, bir sürü şeyyapılıyor ama anlamsız, derinliği olmayan, etkilemeyen, sığ işler.Ben çok üzülüyorum gençlerin birtakım küratörlerin eteğine yapışıp, birkaç sene kullanılıp, dünya pazarında dolaştırılıp, buruşturulup atılmasına.  



ELLE:
Ne önerirsiniz onlara?


B.N.İ.: Yalnızlığı başarın. Yalnız kalmayı. Yalnız bırakılmayı göze alın. Dürüst şeylere inanın. Emek sarf edip, arayıp bulduğunuz, hakiki olsun. Ve onu inatla savunun. Bugünden yarına birşey değil sanat. Bak benim 40 yılım geçivermiş mücadele içinde. Ben her sergimde farklı bir şey yapacağım diye gayret ettim. şimdi gençlere bir eziyet süreci öneremiyorsun. şöyle düşünüyorlar: “Ben 40’ıma gelmeden her şey elimde olmazsa, ne yapayım hayatı?” Benim önerdiğim şey: Solo sergiler açın, kendi emeğinizle kendi gücünüzle ayakta durun; kaldıraçlarla, yapay ayaklıklarla yapamazsınız. Kullanılıp atılırsınız. Bunun için idealde inat gerek. Ama çok araştırıcı, dürüst sanat da şart. Bunlar pahalı öneriler manevi açıdan. Kendilerine geri dönecek bir alan bırakabilmeliler.Yoksa büyük hüsran olur. Ben de başka işler yaptım ama alanımda kalarak. Fakülteye sığındım ama o parayla yetindim. Hemen satmaya başlamadım. 50’den sonra bile satamadan yaşadığım yıllar oldu. Biz acımasız bir toplumuz. Bana korkunç şeyler yapıldı, hala yapılıyor. Çok eziyetli, çok çirkin rekabet. Çünkü rekabetin kuralları yok bizde.~


ELLE: Sizce neden?


B.N.İ.: Bir tek spor, insana rekabeti öğretir. Kendi olanaklarını tanırsın, “Ben bu vücutla ne kadar koşarım”ı bilirsin. Zorlarsın, sınırlarını görürsün. Senden ileri gidene de saygı duymayı, el sıkmayı öğrenirsin. Bizde spor geleneği olmadığıiçin yarışma adabı yok. Olmadık biri, olmadık bir şey teklif edebiliyor. Dünyada öyle bir trend var ki, tüketici çevresi olan sanatçı, en tepe galeride iş buluyor. Çünkü galerici, onun işlerini çevresi nedeniyle en az beş sene tüketebileceğini hesaplıyor. Her şeyi formüle eden güç, para.





ELLE: Önümüzdeki dönem için projeleriniz? Sanatı bırakmak, başka bir alan?


B.N.İ.:  Yok sanatı bırakamam. Bu bir iç zorunluluk. Yapmazsam hasta olurum. Çalışmadığım zaman çok depresif oluyorum. Yaşama sevincim kayboluyor üretmedikçe. Bütün disiplinlerle çalıştığım için başka bir sanatta gözüm yok. Öykülerimi, şiirlerimi toplayacağım. Bu sergide İstanbul için yazdıklarımı var zaten; 7 tane şiir, yedi tepeye ithaşla. Sinema yapmak istiyorum. Zaten Türkiye’deki ilk video yerleştirmeleri yapanlardan biriyim. Çok yurt dışı teklif alıyorum. Avrupa ülkeleri sanat ve yaratıcılık açısından yorulup konservatif hale geldi. Enerji, Ortadoğu ve göçmenlerde. Teklifleri değerlendirip dışa yönelik şeyler yapmak istiyorum. Bu kente, Türkiye’ye borcumu ödedim çok acılar pahasına. ~


ELLE: Bir daha dünyaya gelseniz, aynı hayatı ister miydiniz?


B.N.İ.: Bence eğitim denen şey zaman israfı. Rönesans’ın atölye geleneğine hayranım. Çocuğun yeteneğini 4-5 yaşında keşfedip büyük bir ustanın yanına veriyorlar. En geç 15’inde donanımlı ressam oluyor;  biz ortaokul lisede hala öğreniyoruz. Dünyaya bakışın yaratıcı bir gözlem alanı içinde oluşturulması lazım. Bütün mesele şu: Yaratıcı insan yetiştiremiyor dünya. Dünyayı bütün olarak kavrayan, doğayı insanı sevdiren, içe bakmayı öğreten eğitim küçük yaşta başlamalı. “Altta kalanın canı çıksın” sloganlı yaşamda bu, fantezi.



ELLE
: Tüm bunlar ölümle birlikte yok olacak. Buna ne diyorsunuz?


B.N.İ.:
Ölüm, beni korkutmuyor ama belirsizlik ürpertiyor. Keşke yeniden dünyaya gelsem, keşke iki katı çalışıp iki katı üretmiş olsam. Çok daha erken başlardım. Eleştirilere kulak asmaz, kendimi yıpratmazdım. Ne yapılabilirse bu dünyada yapılmalı. Çünkü dünya hakikaten güzel. Cenneti niye başka yerde düşünüyoruz? Buranın hakkını verelim. Buradaki tatminsizlikten doğuyor ötedünya inancı. Çok eski bir numara bu. Globalizm denilen numarada, dünyayı süper markete çevirme stratejisi.





ELLE: Boş zamanlarda neler yaparsınız? Paranızı nasıl değerlendiriyorsunuz?


B.N.İ: Seyahate, müziğe ve kitaplara ayırıyorum. Gece hayatını sevmem. Nefes alınamayacak, göz göze olamayacağım, ses sese konuşamayacağım yerlerden hoşlanmıyorum. Bana teşhir alanları gibi geliyorlar. Ben dostlarımla, sevdiğim insanlarla uzun gezilere çıkmayı severim. ~


ELLE: Genç sanatçılar arasında sizce yükselen yıldızlar kimler?


B.N.İ.: Sanatçı adaylarının gelecek vaat ettiğini görmek için 8-10 yıl izlenmeleri gerektiğine inanıyorum. İşine bağlılığını, tutarlığını, çizgisini kararlılıkla sürdürdüğünü görmek için. Tek sergiyle birinin muazzam olup olmadığını anlayamazsın






SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Mart Sayısı Çıktı!

ELLE Mart Sayısı Çıktı!

Baharı Hande Erçel ile karşılıyoruz.

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.