Chrıstopher Baıley

Karşınızda moda dünyasının en sevimli tasarımcısı Christopher Bailey.

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 23 Şubat 2013
Chrıstopher Baıley
Halifax, West Yorkshire'da orta halli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Annesi vitrin tasarımcısı, babası ise marangoz. Büyürken modaya değil resim çizmeye meraklıydı. Böylece resim hocası Carol Carter'in desteğiyle Dewsbury'deki sanat okuluna girdi. Mezuniyet için hazırladığı şovu o zamanların önemli tasarımcılarından Bill Gibb'in dikkatini çekti ve Royal College of Art'ta eğitim alabilmek için iki yıllık bir burs kazandı.





ELLE: Burberry ekibine 4 yıl evvel, 2001 de katıldınız, bu firmadaki 5. yılınız, hedefleriniz nelerdi ve gerçekleştirebildiniz mi?


CHRISTOPHER BAILEY: Tabii ki hedeflerimin tümünü gerçekleştiremedim ama zaten firmadaki görevime başladığımda önceden belirlemiş olduğum hedef ve değerler yoktu. Zaman içerisinde markayı ve firmanın yapısını anlamaya başladıkça hedeflerimi belirledim. İlk başladığımda tek düşündüğüm ön yargıdan uzak, açık fikirli bir başlangıç yaparak, marka kültürünü, tarihini özümseyip geleceğe dair vizyon belirlemekti. Vizyon belirleme sürecinde sürekli bir değişim söz konusu, biliyorsunuz her şey hızla değişiyor, İngiltere'nin dışarıdan algılanışı bile zaman içerisinde değişkenlik gösterirken biz de marka olarak bu değişime ayak uydurmalıyız diye düşündüm. Sizin de bildiğiniz gibi 150 yıllık geçmişi olan çok köklü bir firmayız ve İngiliz markası olmamızın vermiş olduğu çok güçlü bir geleneksel yapımız var. Bunun yanında modern bir çerçevemiz de olduğu için amaçladığımız daha çok markayı geleneksel yapısı  ve modern yanını da dengeleyen bir bütünlük içerisinde koruyabilmek. Benim hedeflediğim ise derin geçmişi olan bu tarihi ve geleneksel markayı yapısını bozmadan modern bir anlayışla bütünleştirip müşteriye sunmaktı.~


ELLE: Sizden beklenin ne olduğu konusunda fikriniz var mıydı? Bu büyük değişim öncesi birtakım kısıtlamalar getirildi mi? Yoksa özgür müydünüz?


C.B.: Hayır, kimse bana yapacaklarım konusunda bilgi vermediği gibi, kısıtlandırma da getirmedi.



ELLE:
Sizden var olanı farklı bir şeye dönüştürmeniz ve değişim yapmanız istendi mi?


C.B.: Hayır, amaçlanan köklü bir değişim yaratmaktan çok, tarihsellikten biraz uzaklaşarak tasarım felsefemizi öne çıkarıp çağın getirdiklerini markamız ile bütünleştirebilmekti. Biliyorsunuz markamız 10 yıl önce bir duraksama dönemi yaşadı ve bu durağanlığı değiştirebilmek için insanların modern tasarım ve tarihi dokuyu hissederek yeniden heyecan duymalarını sağlamamız gerekiyordu.



ELLE:
Yanılmıyorsam sizin Burberry bünyesine alınmanızda Rose Marie Bravo etkili oldu. Sizce nasıl bir kadın?


C.B.: Rose Marie inanılmaz bir kadın, kendisiyle 4-5 yıl evvel tanıştım ve ilk konuşmaya başladığımızda ikimizin de aklında benim firmaya katılacağım fikri yoktu.



ELLE:
Burberry'deki değişimi gerçekleştirirken Rose Marie Bravo ve siz üzerinizde yoğun bir baskı hissettiniz mi?


C.B.: Bir proje için heyecanlandığınızda karşılaşacağınız problemleri hiç umursamıyorsunuz. Gördüğünüz tek şey önünüzdeki fırsatlar ve var olan potansiyeli nasıl kullanmanız gerektiği oluyor. Sizin yaptığınız iş için de aynı şey geçerli olmalı, birçok problemle karşılaşıyorsunuz ama sizi motive eden daha çok yaptığınız işin güzelliği oluyor. ~


Aslına bakarsınız, önemli olan tek şey önünüze çıkan engellere rağmen, insanların marka için duyduğu heyecanı ve hevesi canlı tutarak motivasyonu sağlamak. Rose Marie ve ben daha ilk günden çok iyi anlaştık ve iyi bir ekip olduk, bu çok önemlidir. Yani karşınızdaki insanla aynı frekansta buluşabilmek. Rose Marie rakamlarla uğraşmayı, bense tasarımı seviyorum, böylelikle büyük bir uyum içerisinde çalışabiliyoruz. Tabii ki ben de  işin rakam kısmı ile ilgileniyorum, yani ne olup bittiğinin farkındayım ama daha çok Rose Marie ile stratejimizi belirleyip üzerinde tartışıyor ve onun işin estetik kısmıyla ilgili düşünceleri üzerine konuşuyoruz. Rose Marie benimle şekilleri, silüetleri ve renkleri konuşur, sizin de bildiğiniz gibi bu iş bir ekip işidir ve ortak kararlar almak önemlidir. Bizim işimiz tek kişinin görüşü üzerine kurulu değildir, Burberry büyük bir marka ve farklı alanlarla ortak çalışmayı gerektiren bir yapıya sahip. Sanıyorum Rose Marie ve ben bunu çok iyi başarıyoruz.



ELLE:
Rose Marie Bravo güçlü bir karakter sanırım.


C.B.: Kesinlikle çok güçlü bir kadın ve yaptığı işi büyük bir heyecanla yapıyor. Aynı zamanda çok enerjik, hevesli ve düşüncelerini açıkça ifade etmekten asla çekinmeyen bir yapıya sahip.



ELLE:
Aynı özellikler sizin için de geçerli mi?


C.B.: Evet, Rose Marie de, ben de hayata pozitif bakmayı seven olumlu insanlarız. Her ikimizin de çok enerjik ve ayakları yere sağlam basan bir karakteri var.



ELLE:
İşe alındığınızda çok gençtiniz.


C.B.: Evet, 29 yaşındaydım.~


ELLE: Peki kendinize “Neden bu iş için beni seçtiler” diye sorduğunuz oldu mu?


C.B.: Bilmem, sanıyorum hayır. Rose Marie ile ilk tanıştığımız anda aramızda çok doğal bir etkileşim oldu ve uzunca sohbet ettik. Bulunduğum pozisyonla ve olacaklar ile ilgili en ufak bir fikrim bile yoktu ve sanıyorum Rose Marie'nin kafasında da yoktu böyle bir plan. Bana bu iş teklifini ilk getirdiğinde ve işten bahsettiğinde, şirketi incelemeye başladım ve ne kadar büyük bir potansiyelin var olduğunu görüp yapılması gerekenler ile ilgili düşünmeye başladım. Beni neden seçtiğini hiç düşünmemiştim ama sanıyorum ki bu iş için çok hevesli olmam onu etkilemiş olmalı.



ELLE:
Daha önce Gucci ile çalışıyordunuz?


C.B.: Evet, daha evvel Gucci firması için iş yapıyordum.



ELLE:
Rose Marie Bravo sizi orada keşfetmiş olabilir mi?


C.B.: Size ilginç gelebilir ama hayır. Elbette Rose Marie Gucci de yapılan işe ve markaya hayrandı. Ben Gucci ile 4-5 yıl çalıştım ve hep sahne arkasında kalmayı tercih ettim. İsmimin çok fazla bilinmesini ve göz önünde olmayı istemediğim için sessiz kalmayı yeğledim. Sanırım bu benim karakterime daha uygun.



ELLE:
Peki ya popülerlik? Sizce Tom Ford'u bu yüzden sevmiyor olabilir misiniz, yani fazla göz önünde olduğu için?


C.B.: Hayır, tabii ki değil, Tom'u sevmediğim tam bir dedikodu. Tom'u severim ve yaptığı işlere daima hayran olmuşumdur. Sizin de bildiğiniz gibi onunla uzun süre birlikte çalıştık. Bakış açılarımız birbirinden farklı hepsi bu.~


ELLE: Tom Ford daha çok bir pop star imajı çiziyor.


C.B.: Evet, o bir yıldız ve Amerikalı. Benim İngiliz olduğumu unutmayın. İkisi birbirinden çok farklı iki kültür ama popülarite asla beni motive eden unsur olmadı.



ELLE:
Tanınıyor olmak, şöhret olmak, gösterişli bir yaşam size çekici gelmiyorsa, moda dünyasının içinde olmanız büyük bir çelişki olmuyor mu?


C.B.: Kesinlikle öyle.



ELLE:
Gösterişi sevmiyor olmanız utangaç bir karaktere sahip olmanızdan kaynaklanıyor olabilir mi?


C.B.: Çok utangaç olduğumu söyleyemeyeceğim ama şu anda yaptığımız gibi bir sohbeti 500 kişinin tepinerek dans ettiği bir kalabalığa tercih ederim. Aslında ben gösteriş yapmayı sevmiyorum, bu benim karakterimle uyuşmuyor. Çok mütevazı yaşamı olan bir ailede yetiştirildim, annem ve babam sıradan işçi sınıfına mensup bir çift, yani zenginlik içinde büyümediğim için gösterişi sevmiyor olabilirim. Tek bildiğim benim sözlüğümde bu kelimeye yer olmadığı.



ELLE:
Şu anda Burberry‘desiniz, gelecekte başka bir yerde olacaksınız, ilerde yapmak istediklerinize dair netleşmiş planlarınız var mı? Örneğin, kendi markanızı yaratmak gibi?


C.B.: Hayır kendi markamı yaratmayı düşünmüyorum.



ELLE:
Gerçekten istemiyor musunuz?


C.B.: Hayır, ben asla kariyer planları olan biri olmadım. Daima şanslı biri oldum ve Royal College Art (Kraliyet Sanat Okulu)'ta yüksek lisans eğitimi aldığım sırada Donna Karan okula geldi ve çalışmalarımı beğenip beni New York'a götürdü, sonrasında Tom Ford çalışmalarımı beğendi ve beni ekibine aldı. Anlayacağınız gibi, planlanmamış, sadece şansa dayalı bir durum söz konusu. Hayatın önünüze çıkardığı yollardan hangisini seçmeniz gerektiğini ve yaşamanızın ne yönde değişebileceğini asla tahmin edemiyorsunuz.~


ELLE: Kendinizi ilerde görmek istediğiniz yer ile ilgili hayalleriniz var mı?


C.B.: Daha mütevazı bir yaşama biçimini hayal ettiğimi söyleyebilirim. Şehir dışında çok güzel bir evim var.



ELLE:
Evet bir yerlerde okumuştum, Londra da yaşamıyor musunuz?


C.B.: Aslında Londra'da yaşıyorum ama şehir dışına kaçarak yaşamıyor olduğumu farz ediyorum diyelim. İşimin gereği sık seyahat edip sürekli çalıştığım için, en büyük hayalim daha sakin bir yaşam olur diye düşünüyorum. Yanlış anlamayın yaptığım işi çok seviyorum ama bir gün kendi bahçemde bitki yetiştirmek gibi basit hayallerim var.



ELLE:
Diğer tasarımcıların tam tersi düşünüyorsunuz?


C.B.: Neye ihtiyacım var ki? Lüks bir yat, jet, çok lüks bir yerde yazlık ev mi hayır. Ben  birçok şey hakkında çok fazla deneyim sahibi olacak kadar şanslı oldum, moda dünyası benim bütün hayatım değil, ben sadece onun bir parçasıyım. İçinde bulunduğumuz sektörle ilgili çok fazla olumsuz haber duymama rağmen bu sektörde olmaktan dolayı mutluyum. Sahip olduğum mükemmel yaşam�� ve eşsiz deneyimleri bu sektöre borçluyum. Örneğin, bu iş sayesinde İstanbul'u görme fırsatım oldu. Mükemmel bir öğlen yemeği yedim, Aya Sofya ve Kapalı Çarşıyı gezdim. Sizce bu iş mi yoksa zevk mi?  Çok şanslıyım, bu akşam ilk uçakla Londra'ya gidiyorum, yoğun bir hafta beni bekliyor ama mutluyum.



ELLE:
Beğendiğiniz tasarımcılar kimler?


C.B.:
Coco Chanel'i çok beğeniyorum, çünkü elbise tasarlamaktan öte bir yaşam biçimine dönüşmüş.  Bunun yanında İngiliz  tasarımcı Charles James'i  de çok ilham verici buluyorum. Sadece moda tasarımcıları değil Norman Foster gibi farklı tasarımcılar ve mimarlar da benim ilham kaynağım olabiliyor.~


ELLE: Gerçek dünyaya dönersek, kişisel sitilinizi nasıl tanımlarsınız? Abartılı giyinmeyi, süsü sever misiniz?


C.B.: Zaten gerçek yaşamdan bahsediyorduk (Gülüyor). Kendimle pek ilgilenmem aslında ama kıyafetleri severim çünkü karşınızdaki kişinin kişiliği ile ilgili size çok fazla ipucu verebilirler.  Ben daha çok jean giyerim.



ELLE:
En beğendiğiniz renk nedir, ya da en çok giymekten hoşlandığınız renkler neler?


C.B.: Lacivert, siyahı, patlıcan moru ve krem rengini çok severim.



ELLE:
Moda dünyası bana çok gerçekçi gelmiyor, etrafınızdakiler hep güzel kadınlar ve yakışıklı erkekler, sanki daha çok bir fanteziyi satıyor gibisiniz. Benim yaptığım iş için de aynı şey geçerli. Biz de dergilerimizde insanlara bir rüya alemini gösteriyoruz.


C.B.: Haklısınız ama  böyle olması hepimizin heyecan duymasını sağlıyor. Moda tasarımcısı ve dergi editörünün işi insanlara ilham vermektir.



ELLE:
Size ilham kaynağı olan kadınlar var mı?


C.B.: Her türlü kadın bana ilham verebilir, bir değil birçok kadın. Aynı soruyu size yöneltecek olursam, derginizde sadece bir kadın olduğunu düşünün, sadece o kadının hep kapak olduğunu düşünün, sizce bu okuyucularınızı olumsuz etkilemez mi?



ELLE:
Elbette. Biz de zaten dergimizde birçok  stil sahibi kadına yer veriyoruz.


C.B.: İnanın bana derginizde sadece tek bir kadın olsaydı, okuyucularınızın %90 ı kayıp olurdu. Size stilini beğendiğim bir çok kadının ismini verebilirim Kate Moss gibi.~


Ama daha önce de söylediğim gibi ben bir İngilizim ve beni daha çok zarafet üzerine kurulu İngiliz tarzı etkiliyor. Bir kadın çok şık bir elbisenin üzerine giydiği eski bir pardesü ya da değişik bir fular ile hem çok feminen hem de stil sahibi görünebilir. Ben mükemmel kadından çok yeni ve stilini kombine edebilmiş, mistik yapısı olan kadını seviyorum. Giydiği kıyafet hem sofistike görünecek hem de fonksiyonel olacak, tıpkı İngiliz kadını gibi.



ELLE:
Türkiye' ye gelmeden önce Türk kadını ve tarzı hakkında bir fikriniz var mıydı?


C.B.: Türkiye çok egzotik ve gizemli bir ülke, gizemli olmasının nedenleri arasında dilini bilmiyor olmam, kültüre yabancı olmam gibi unsurlar da var ama bütün bunlar çok çekici.



ELLE:
Daha önce Türkiye ye geldiniz mi?


C.B.: Hayır bu ilk ziyaretim. Kültürünüzü anlamaya çalışmak benim içim olağanüstü bir deneyim oluyor. İstanbul'da bir mağazamız var ve çok iyi durumda. Bu gibi yerlere gelmek ve ilginç insanlarla tanışmak beni çok mutlu ediyor ve inanılmaz keyif alıyorum. Bu yüzden isminizin anlamını sormuştum daha evvel.



ELLE:
Çok ilginç bir ismim yok aslında, sıkça rastlanan tipik bir isim, güneş ışığı anlamına geliyor.


C.B.: Çok güzel bir isminiz varmış.



SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Mart Sayısı Çıktı!

ELLE Mart Sayısı Çıktı!

Baharı Hande Erçel ile karşılıyoruz.

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.