MÜTEVAZİ KARİZMA

Bir diziyle parlamış gibi gözükse de Kerem Bürsin'in başarısı tesadüf değil!

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 27 Haziran 2014
MÜTEVAZİ KARİZMA



Bu ikinci buluşmamız. Kerem Bürsin yine sıcak, gülümseyince yine kocaman gülümsüyor; ama sanki biraz değişmiş. Yakışıklı oyuncuyla geçirdiğimiz bir günün “raporu”, fotoğraflarıyla birlikte elinizde...





Değişmiş derken, biraz zayıflamış. Daha da önemlisi, kamera karşısında sanki eskisinden daha rahat, daha kendine güvenli; duruşu, bakışları, yüzü anbean değişiyor. Değişmeyen tek şey, şöhreti reddetmesi; yani buna mümkün olduğu kadar çok direnmesi, yok sayması. Herkes tarafından tanındığını bir türlü kabul edemiyor ve buna şaşırıyor. “Ne oldu ki?” der gibi... Gerisini, sabah kahvaltısında


buluştuğumuz Kerem Bürsin'den dinleyelim.





Aylar öncesindeki ilk çekimimizde “bu karelerden kapak olur” diye şakalaştığımızı hatırlıyor musunuz? Galiba bunu dilediniz
ve oldu...



Hatırlıyorum tabii ki. Ama ben, en az beş sene sonra olur diye düşünmüştüm.





Dilekleriniz hep böyle bir anda gerçekleşir mi?


Bazen gerçekleşir. Genelde şanssız bir insanım...





Şansız mı? Pek çok kişi şu anda herkesten şanslı olduğunuzu düşünüyor...


Şans nedir? Bana sorarsanız şans bir fırsat. Bu fırsata hazırsan o, senin şansın oluyor.





Kadere inanıyor musunuz?


Evet, inanıyorum.





Son buluşmamızdan beri neler oldu? Hiç Amerika'ya gittiniz mi?


Hayır, gidemedim. Ailem orada olduğu için gitmeyi çok istedim ama çekimlerden fırsat olmadı. Arkadaşlarımı da çok özledim. Çok yoğunuz.





Tatili iple çekiyor musunuz?


Biraz ama sanırım tatile çıktıktan bir hafta sonra çalışmayı özleyip “haydi çalışalım” diyeceğim, öyle tahmin ediyorum.





Dün de setiniz var mıydı? Kaçta bitti de, bu sabah bu kadar enerjiksiniz?


Dün akşam çekim gece 11 gibi bitti ki, bu erken sayılır.~



Güne erken başlamayı sevdiğinizi anlatmıştınız...
Evet ama bu, artık zor.





Peki kendinizi İstanbullu hissediyor musunuz artık? Bunu doğrulayan şeyler oldu mu?
Dün akşam setten sonra arkadaşlarla buluşup yemek yedik. Sonra taksiyle eve giderken “vay be, benim de arkadaş ortamım var, işim var; yolları, sokakları biliyorum, taksiyle kaybolmuyorum artık” diye düşündüm. Galiba İstanbullu olmuşum.





Eskiden kayboluyor muydunuz?
Düne kadar ya kayboluyordum ya da taksiciler beni turist sanıp bolca dolaştırıyordu. Artık yolları bildiğim için binince “abi, şurada gidelim” diyebiliyorum. Tüm bunlar çok güzel, daha rahat hissediyorum. Dahası, geçenlerde taksiyle bir yerden geçerken manzaraya bakıp “evet, burada yaşayabilirim” diye düşünürken yakaladım kendimi. Yoksa zaman zaman “Türkiye'de daha ne kadar kalacağım, dönecek miyim?” sorularını soruyorum tabii.





Hangisi olacak sizce; kalmak mı, gitmek mi ağır basıyor?


Bilmiyorum ama gidersem burayı çok özleyeceğimi biliyorum. Dünyada böyle bir yer yok. Alışınca, burada hayat kurunca bence dünyanın en güzel şehri.





Sizin galiba bir yere kök salma gibi bir derdiniz yok...


Yok, zaten bugüne kadar hayatım hep böyle hareketli geçtiği için bir yerde 20 sene yaşayacağımı düşünmüyorum. Umarım altı ay-altı ay hep farklı şehirlerde yaşarım.





Altı ay biraz az olmadı mı?


(Bu dileğine kendi de çok gülüyor.) Bilemiyorum. Buradaki ajansım Amerika'daki ajansla irtibat içinde. Diyelim ki fırsatlar çıktı, orada bir iş yaparım. Ama Amerika'da temelli kalır mıyım? Hiç sanmıyorum.





Hollywood'daki Türk oyuncu olma hayalinizi unutmadık...


Ben de unutmadım, bunu çok istiyorum.





Bu neden bu kadar zor?


Zor tabii. Türk, İtalyan veya Amerikalı olmakla ilgili değil. Hollywood'da başarılı olmak herkes için zor. Aslında Türkiye'de başarılı olmuş bir oyuncunun Hollywood'a gidip orada sürünmek isteyeceğini sanmıyorum. Benim durumum biraz farklı; kalbimin yarısı burada ama yarısı da orada.





Yine de kısa sürede ciddi bir hayran kitleniz oluştu. Sizi neden bu kadar çok seviyorlar, cevabını buldunuz mu?


Bunu hiç anlamış değilim, hala şaşırıyorum. Geçenlerde İzmir'e gittim. Şöyle düşündüm: “Ah ne güzel, İzmir'deyiz, kimse beni tanımayacak!” Sonra bunun çok saçma olduğunu fark ettim, sonuçta Türkiye'deyiz. Bir an neden öyle düşündüm,


bilmiyorum. Babaannem hastaydı, onu ziyarete gittim (Bir anda babaannesinin


odasının önünde ciddi bir kuyruk oluşmuş).





Babaanneye geçmiş olsun. Hastanede de olsa diziyi izliyor ve yorum yapıyor mu?


Sanırım hoşuna gidiyor. Ancak bir bölümde dizideki karakterin başına kötü bir şey gelirse; mesela yüksekten havuza atladığım sahneden sonra hemen arıyor. Anneannem, büyükbabam, hepsi “oğlum ne yapıyorsun, manyak mısın, kendini


yaralayacaksın...” gibi şeyler söylüyorlar. Onlar daha çok bunlara takılıyor. Başlarda dizideki Kerem daha kötüydü, o zaman da çok üzülüyorlar, “oğlum niye böylesin” diyorlardı ama senaryo gereği, yapacak bir şey yok. Komik ve tuhaf. Onlar için de, benim için de tuhaf.~





Ekranda hangi duyguyu canlandırmak daha zor?
Senaryo iyi yazılmışsa, mantıklıysa her türlü duyguya girmen kolay. Yazılan o duygu, davranış, canlandırdığın karaktere uyuyorsa sorun yok. Ama mantıksız geliyorsa o zaman zor olabilir. Senaryo ilk karşına çıktığında zaten o sorgulamayı çok yapıyor, oynayacağın karakteri tanımaya başlıyorsun; zaman ilerledikçe daha kolay oluyor. Bu benim ilk dizim, benim için de pek çok ilk söz konusu. Neredeyse bir senedir bu karakterle yatıp kalkıyorum; yönetmenimiz de hepimizi gayet iyi yönlendiriyor.





Amerika'da yaptınız, burada da tiyatro yapmak ister misiniz? Hiç teklif geldi mi?


Kesinlikle, çok isterim. Tiyatroda gerçek bir enerji var; hem oyuncunun, hem de seyircinin yaydığı bir enerji (alışverişi) var. Seyircinin tepkisini görebilmek müthiş! Diziye başlamadan önce bir teklif gelmişti ancak tam o sırada dizi çalışmalarına yeni başladığımız için kabul edemedim. Dizi sürerken başka bir teklif daha geldi, yoğunluktan ona da evet diyemedim. Hakkını veremem, diye düşündüm; yoksa yapımcım da, ajansım da “istersen yapabilirsin” diyerek bana destek oldu. Tiyatro yaparken kendimi yüzde 100 oraya vermeliyim. Dizide bir sahnenin tekrarını çekebilirsin ancak tiyatroda tekrar yok.





Oscar ödülü alan filmlerde en çok yardımcı oyuncuların performansları konuşuldu...


Bana sorarsanız “Oscar kazanmak ister misin?” diye, evet derim.~





Hangi kategoride?


Kesinlikle yardımcı oyuncu... Çünkü işin çok daha zor ve aynı zamanda daha özgürsün. Başrol olunca kısıtlanıyorsun. Yardımcı rolde, senaryoda senin doldurabileceğin boşluklar var. Daha yaratıcı olabiliyorsun. Meryl Streep ve Philip Seymour Hoffman'ın oynadığı “Doubt” (Şüphe) filmi vardır. Çok beğendiğim oyuncu Viola Davis, o filmle yardımcı rol kategorisinde Oscar'a aday gösterilmişti. Sadece 12 dakikalık sahnesi var ve bu performansıyla aday oldu. Bir oyuncu için inanılmaz başarı. Buna benzer çok örnek sayabilirim. Viola Davis şu anda çok yakın bir arkadaşımla aynı filmde rol alıyor ve ben o arkadaşımı çok kıskanıyorum!





Herkes sizi tanıyor. Toplum içinde daha kontrollü müsünüz?


Ben hep kontrollüydüm. Hedeflerim var, onlara ulaşmak istiyorum. Biraz karakterimle ilgili; hatta bu yönüm çoğu arkadaşımı uyuz ediyor. Zamanı boşa harcamayı sevmiyorum. Bir şeyi çok istiyorsam kendimi ona adıyorum. Diziden önce, kesinlikle daha disiplinli bir insandım. Düzenim altüst oldu, değişti.





İstanbul'da aşık olmanın çok güzel olacağını söylemiştiniz. Aşık oldunuz mu?


Bu konu açılınca üzülüyorum. Benim aşk hayatımın insanlar için bu kadar önemli olmaması lazım; bence zaten çok önemli değil. Konuşmak istemediğimde de, “utangaç çocuk” oluyorum. Siz lütfen; ne “oldu” deyin, ne de “olmadı”...





Günümüzde aşık olmak zor mu, kolay mı?


Bunun cevabı insana göre değişir ama genel olarak bence çok tüketici olduk. Bu, ilişkilerimize de yansıyor. Evlenenlerin yüzde 55'i ayrılacak diye bir istatistik var. Demek ben de evlenirsem büyük ihtimalle ayrılacağım. Ve bir şey daha: Bu dünyada, bu ülkede kadın olmak çok zor. Kadınlara karşı saygı ya çok az ya da hiç yok. Bir kadının, saat kaç olursa olsun, nerede olursa olsun kendini güvende hissetmesi lazım. Bunu yapamıyorsa orada bir sorun vardır. Hepimizi bir kadın


doğurdu. Kadınlara tecavüz edenler hiçbir şey olmamış gibi serbest dolaşıyorlar. Bunlar çok yanlış. Bunlara üzülüyorum. Centilmenlik de kalmadı.~





Başka bir dönemde yaşamak ister miydiniz?


Ben kesinlikle yanlış bir dönemde yaşıyorum. Cep telefonlarının kullanılmadığı, sosyal medyanın olmadığı bir dönemde çok daha mutlu olurdum. Mesela 20'lerde erkekler çok daha centilmendi, kadınlara daha çok saygı vardı.





Arkadaş çevreniz geniş midir?


Az ve öz arkadaşım var. Herkesle iyi geçinirim ama kardeşim gibi gördüğüm ve güvendiğim arkadaşım azdır ve benim için çok değerlidirler.





Büyük kararlar alırken kime danışırsınız? 


Herkese danışırım, herkesin fikrini alırım. Bazen söylenenler fikrimi değiştirir, bazen de kendi bildiğimi yaparım. İç sesime kulak veririm.





Yemek yapmayı biliyor musunuz?


Evet. Çok uzun zamandır yapıyorum. Amerika'da yıllarca tek başıma yaşadığım için yemek yapıyorum. Hele başkaları için yapıyorsam döktürürüm. Ancak hiçbir tarife sadık kalmam, illa bazı adımları değiştiririm.~






Oyunculara ne zaman sorsak, kimse televizyon izlemiyor sanki. TV izlemek hiç havalı değil mi, nedir?


Ben film izlemeyi seviyorum. Bu konuda 11-12 saatlik rekorlarım var. “Homeland” ve “Game of Thrones” favorilerim. Amerika'dayken “Bir İstanbul Masalı”nı çok severdim, annemle birlikte izliyorduk. “Kurt Seyit ve Şura”yı çok merak ediyorum ama hala izleyemedim. Yoksa televizyon izlemek hiç havalı değil diye bir şey yok. Belki bazıları öyle iddia ediyordur. Ben zaten bazen bu iş için hiç uygun bir insan olmadığımı düşünüyorum. Şov yapmasını bilmiyorum. Ve galiba piyasa şov istiyor. Ben o isteneni veremiyorum.





Sezon bitip tatil olunca ne yapmayı düşünüyorsunuz?


Güzel bir teklif gelirse çalışmaya devam ederim. Yoksa kaç aydır hayal ettiğim gibi bir aylığına Los Angeles'a gidip oyunculuk koçumla yani hocamla haftada dört gün ders yaparım. Ders çıkışı arkadaşlarımla buluşurum. Hepsini özledim.


İki sene sürem olsa Londra'ya gidip konservatuvara girerek oyunculukta kendimi tazelemek isterim. 





RÖPORTAJ: SUZAN YURDACAN

FOTOĞRAFLAR: MEHMET ERZİNCAN

STYLING: HAFİZE ÇELİKTÜRK


SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Mart Sayısı Çıktı!

ELLE Mart Sayısı Çıktı!

Baharı Hande Erçel ile karşılıyoruz.

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.