Bazı insanlar vardır, onları daha önce hiç tanımasanız da yanlarında kendinizi rahat, iyi ve mutlu hissedersiniz. İşte öyle bir insan Yasemin Özilhan... Yazdan kalma bir eylül gününde esen ılık rüzgardan mı, yoksa Özilhan’ın karşılaşmamızın daha ilk dakikalarında yaydığı pozitif enerjiden mi bilinmez, güzel bir iletişim ve sohbetin başlayacağını hissediyorum.
Oyunculuğu bıraktıktan sonra modayla ilgilenmeye başlayan ve özellikle yalın stiliyle dikkat çeken Yasemin Özilhan’la hoş buluşmamıza vesile olan neden, kendisinin Ipekyol markası için tam 35 parçadan oluşan ve gardırobundan izler taşıyan bir koleksiyon yaratması. Bu arada Özilhan’ın ELLE Style Awards Stil Ödülleri’nde Yılın Stil İkonu seçildiğini de hatırlatalım. Kapakta ve içerideki sayfalarda Yasemin Özilhan’ın üzerinde göreceğiniz birbirinden şık Ipekyol parçaları, aşağıdaki röportajda ayrıntılarını okuyacağınız üzere marka ekibi ve bizzat Özilhan’ın hummalı çalışması sonucu, genç annenin kendi gardırobundan ilham alınarak oluşturuldu. “Benim stilimle Ipekyol’un genetiği birleşti” diye özetliyor Özilhan tasarımların ruhunu.
Bu konuda bir çocuk kadar heyecanlı: “Çekimlerde genelde herhangi bir markanın kıyafetlerini giyiyorum. Oysaki ELLE çekiminde kendi ürettiğim şeyi üzerimde taşıyacak olma fikri beni o kadar duygulandırıyor ki... Ürünlerin üstünde etiketleri gördüğümde bile gözümden yaş geldi” diyecek kadar duygusal, gerçek ve olduğu gibi bir kadın...
Üstünde taşıdığı pastel tonlardaki takım, sadece stiline değil özel yaşamına da damga vuran o sadelik, sözlerine, hayata bakış açısına, evlerinde iki kızı ve eşinin yanı sıra civcivler, bir papağan, bir Japon balığı ve dört köpekle sürdürdüğü doğal ve karmaşadan uzak yalın hayat, eşine özenle hazırladığı yaprak sarmanın sıradanlığı ve tüm bu çerçevenin olağanüstü gerçekliğinin röportaj yaptığımız yerde, Boğaz’ın o duru, durgun ve sakin havasıyla mükemmel şekilde örtüşmesi, bana mutluluk ve huzur veriyor.
Yasemin Özilhan bize mutluluğun resmini çizerken, fırça darbeleriyle modadan stile, evlilikten anneliğe dokunuyor. Sohbetimize siz de katılın...
ELLE: Hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz?
YASEMİN ÖZİLHAN: Hayatımın çok heyecanlı bir dönemindeyim. Ipekyol için 35 parçalık bir koleksiyon hazırladım ve çok mutluyum. Markayı zaten çok seviyordum ve bana böyle bir teklif geldiğinde sanki içimi okumuşlar gibi hissettim. Yarattıklarımı başkalarının üstünde göreceğimi bilmek kesinlikle çok keyifli.
ELLE: Peki oyunculuktan modaya nasıl geçtiniz?
Y.Ö.: Oyunculuk yaptığım zamanlarda çalışma saatlerim hiç belli değildi; gecem gündüzüm birbirine girerdi. O dönem tayt, eşofman ve “sweatshirt” şeklinde geziyordum. İzzet’le tanıştıktan sonra oyunculuğu bıraktım ve üniversiteye kaydoldum. Daha dengeli bir hayata başladığımda kendime yeni bir uğraş bulmak istediğimin farkına vardım. Modayı zaten çok seviyordum, araştırmaya, sevdiğim ve bana yakışan kıyafetlerin neler olduğu üzerine düşünmeye başladım. Karmaşadan uzak ve yalın hayatım beni sade bir stile yönlendirdi. Şatafat sevmiyorum, minimalliği kendime göre yorumluyorum.
ELLE: Moda öğrenilen bir şey mi? “Oyuncuydu sonra anne oldu. Şimdi de tasarım yapıyor. Bu kadar kolay mı?” diye yorum yapanlara neler söyleyeceksiniz?
Y.Ö.: İnsan, merakı sayesinde her şeyi zamanla öğreniyor ve tecrübe kazanıyor. Ben çok yoğun çalıştığım için 20’li yaşlarımı eşofman ve taytla geçirdim. Vaktim olsaydı çok daha erkenden kendime özen gösterir ve moda üzerine kafa yorardım. Ayrıca üniversitede halkla ilişkiler okuduktan sonra bebek ve çocuk markası Carter’s’ın halkla ilişkiler departmanında çalıştım. Bu süre zarfında bebek giyimi olsa da modayla haşır neşir oldum.
ELLE: Üniversite yıllarında moda üzerinde araştırmalar yaptığınızı söylediniz. Neler keşfettiniz stilinizle ilgili?
Y.Ö.: Yalın ve sade, minimal dokunuşlarla hareket kazanan bir stilim var. Çok fazla renk tercih etmiyorum. Siyah, ekru, bal kabağı, yeşil ve genel olarak pastel tonlar, vazgeçemediklerimden.
35 PARÇALIK KOLEKSİYON NASIL DOĞDU?
ELLE: Nasıl bir çalışma sürecinden geçtiniz Ipekyol koleksiyonunu yaratırken?
Y.Ö.: İşin mutfağını bilmiyordum tabii ki; Ipekyol Kreatif Direktörü Hilal Tunç çok destek oldu bana. Hilal’le sevdiğim modelleri çizdik, kumaşları birlikte seçtik ve onların kaliteli olmasına özen gösterdik. Çok zevkli ve yaratıcı bir süreçti benim için...
ELLE: Sizin stilinizden ilham alan, 35 parçalık bir koleksiyon bu.
Y.Ö.: Öncelikle tasarım ekibi benim gardırobuma girdi ve “Yasemin kimdir? Nasıl giyinir? Bu sezon neler satın alacak?” sorularına yanıt aradı. Kısaca, Ipekyol&Machka& Twist Pazarlama Direktörü Azra Zeyrek’in deyişiyle “Yasemin Özilhan’ın gardırobuyla Ipekyol’un genetiği, kodları birleşti ve sezon trendleriyle örtüştürüldü.” Böylece benim stilimden yola çıkan sade, yalın ve pastel tonlardaki 35 parçalık koleksiyon doğmuş oldu.
ELLE: Peki tasarım ekibi gardırobunuzda neler gördü ve sonuç ne oldu?
Y.Ö.: Klasik ama farklı bir dokunuşu, hareketi bulunan parçalar yaratmaya özen gösterdik. Ben “oversize” kazak ve uzun kaban, yüksek bel pantolon ve ceket, saçaklı uzun hırka ve mini elbise çok giyerim. Bu parçaları koleksiyona dahil ettik. Evet koleksiyona sade bir stil hakim ama sıkıcı değil, modern bir sadelikten bahsediyorum. Örneğin uzun kaban her yerde bulunabilecek türden değil. Kumaşının dokusunda, kalıbında bir bambaşkalık var. Zaten Ipekyol kalıp ve kumaşlarla her zaman iddialı bir marka oldu.
MODELLİK Mİ OYUNCULUK MU DAHA ZOR?
ELLE: ELLE Türkiye kapak çekimi teklifini nasıl karşıladınız?
Y.Ö.: ELLE severek okuduğum bir dergi. Tabii ki çok mutlu oldum. Kapak ya da moda çekimlerinde herhangi bir markanın ya da farklı modaevlerinin kıyafetlerini giyiyorum. Ama şimdi emek verdiğimiz tasarımları taşımak beni çok duygulandırıyor.
ELLE: Sizce oyunculuk mu zor yoksa modellik mi?
Y.Ö.: İkisi de zevkli. Ama oyunculuk kesinlikle daha zor. Belirsiz saatler ve çalışma şartlarının zorluğu insanı fazlasıyla yoruyor. Modellikse bir günde sonlanıyor.
ELLE: Moda sizin için ne ifade ediyor?
Y.Ö.: Giyim bir kişinin yaşam tarzını yansıtıyor. Örneğin benim karmaşadan uzak yalın hayatım kişisel stilime yansıyor.
ELLE: Yalın hayat derken...
Y.Ö.: Uçuk kaçık ve magazinsel bir hayatım yok. O tatilden şu seyahate giden biri değilim. Sade bir yaşamım var, göz önünde olmak istemiyor, kendi içimde ailemle yaşamayı seviyorum.
TEKİRDAĞ’DA YARAMAZ BİR KIZ ÇOCUĞU
ELLE: Ailenizden bahsetmişken biraz gerilere gidelim. Almanya doğumlusunuz. Üç yaşında Tekirdağ’a taşındınız.
Y.Ö.: Mahalle havasını kokladığım Tekirdağ’da çocukluğumu dolu dolu yaşadım. Komşu zillerine basıp kaçardım. Bayağı yaramaz bir çocuktum. Sonra ben 15 yaşındayken İstanbul’a geldik.
ELLE: İstanbul’da Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ne yazıldınız ve akabinde oyunculuğa başladınız.
Y.Ö.: Evet Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin önünden geçerken dikkatimi çekti ve gidip kaydoldum. Oraya başladığımın ikinci haftası bir telefon geldi ve “Koçum Benim” dizisi için çağırdılar beni. Ardından “Aşk Oyunu” ve “Doktorlar” dizileri geldi. 15 yaşında başladığım oyunculuğa 23 yaşında son verdim. Evet, şartlar zordu ama mesleğimi çok sevdiğim için hep azimle çalıştım.
ELLE: Oyunculuğu özlüyor musunuz?
Y.Ö.: Oyunculuk bir defa insanın kanına girdi mi ondan vazgeçmek zor. Ama iki çocuğum oldu ve hayatım farklılaştı. Şimdiki dünyamı başka hiçbir şeye değişmem. Artık hayatımın başrollerini kızlarım oynuyor.
ELLE: Hem annelik hem kariyer bana göre değil mi diyorsunuz?
Y.Ö.: Oyunculukta değil de başka bir alanda kariyer yapabilirim.
ELLE: Oyunculuğunuzdan konuşurken, eşinizin de geçmişte sizi televizyonda görüp beğendiğini biliyoruz.
Y.Ö.: Evet “Aşk Oyunu” dizisinde, kanalları çevirirken tesadüfen görüp beğenmiş beni. O dönemler İzzet iş için Moskova’da bulunuyordu. Bu arada beni dizide fark ediyor ve ertesi gün dizi yayından kalkıyor. Bana ulaşmaya çalışıyor ama başaramıyor. Sonra İstanbul’a geldiğinde bu defa da “Doktorlar”da rastlıyor bana. Tesadüfen bu dizi onların hastanesinde çekiliyormuş ve ablası orada genel müdürmüş.
ELLE: Nasıl başladı ilişkiniz ve aşk?
Y.Ö.: Hastaneye geldi ve tanıştık. Moskova’da olduğu için sadece İstanbul’da bulunduğu zamanlarda görüşebiliyorduk. Sonra bir gün mutfakta otururken “Benimle evlenir misin?” diye sordu.
“EŞİMLE BİR GÜN BİLE KÜS KALMADIK”
ELLE: Oyunculuğu bırakmanızda eşinizin rolü olduğu konuşuldu. Neden veda ettiniz mesleğinize?
Y.Ö.: Tanıştıktan bir buçuk yıl sonra oyunculuğa veda ettim, evet. Biri bana “bırak” dediği için bırakmadım. Olaylar o şekilde gelişti. “Doktorlar” dizisi bittikten sonra Bilgi Üniversitesi Halkla İlişkiler Bölümü’ne başladım. Her gün okula gidiyordum ve o tempoyla zaten oyunculuk yapamazdım. Arada tabii ki teklifler geldi ama okuduğumu söyledim. Sonra evlendim ve İzzet’e “Ben işi nasıl bıraktım?” dedim. Yani aslında olayların kendi seyrinde ilerlediğini söylemek istiyorum. Eşim her zaman “Başarılı olduğun işi sonuna kadar hakkını vererek yap” der. Ipekyol projesinde de beni başından sonuna kadar destekledi.
ELLE: Mutlu evliliğin sırrı var mı? Siz nasıl bir çiftsiniz?
Y.Ö.: Kesinlikle saygı. Biz 10 yıldır telefonu hiç birbirimize küs olarak kapatmadık. Bir gün bile küs kalmadık. İzzet, samimiyeti, mütevazılığı ve saygılı olmasıyla kalbimi fethetti. İki tarafın da kendine güveni olması lazım.
ELLE: Siz nasıl bir kadınsınız?
Y.Ö.: Çok duygusalım. Ama eğlenceli ve neşeli bir yanım da var. Bana “afacan” bile diyorlar. Yemek hazırlamayı çok severim. İzzet’e yaprak sarma pişirmekten çok zevk alırdım ama her seferinde yaprağı sert ya da çok tuzlu gibi bahaneler bulurdu. Boş zamanlarımda temizlik de yaparım. Masanın tozundan başlayıp tüm evi temizlerim. Olduğum gibi, doğal bir kadınım.
ANNELİK ÜZERİNE
ELLE: Hayat sizi değiştirdi mi?
Y.Ö.: Hiç değiştirmedi. Hayat baştan sona bir tecrübe. Bu dünyada, olduğunuz gibi yaşamalı ve gerçek olmalısınız. İnsanlara hak ettikleri değeri vermelisiniz, aksi takdirde suistimal edilirsiniz. Samimi olmalı ama mesafeyi korumalısınız. Artık kafama hiçbir şey takmıyor, sevdiğim insanlarla vakit geçiriyorum.
ELLE: Annelik sizi nasıl bir kadına dönüştürdü?
Y.Ö.: Duygularımı daha da harekete geçirdi. Kızlarımla aramdaki bağ, onlar büyüdükçe daha da kuvvetleniyor. Tüm hayatım onların etrafında dönüyor artık. Evdeki küçük mutlu ışıltılar gibiler... “Anneciğim” diyerek sarılıp öpmeleri bana büyük bir enerji veriyor ve yaşama sevincimi artırıyor. Diğer yandan annelik, empati duygumu da geliştirdi; annemi daha iyi anlayabiliyorum artık.
ELLE: Kızlarınızı hangi değerlerle büyütüyorsunuz?
Y.Ö.: Şımarık olmamaları için elimizden geleni yapıyoruz. Onları oyuncaklara boğmuyoruz. At binmek, paten kaymak gibi birçok sosyal etkinliğe katılıyorlar. Ayrıca evde fazlasıyla hayvan var. Bir Japon balığı, kuşlar, civcivler, köpekler ve bir papağan arasında canlarının sıkılmasına imkan yok. Sanırım bir kedimiz eksik.
ELLE: İleride farklı markalarla iş birliği düşünür müsünüz?
Y.Ö.: Şu sıralar Ipekyol koleksiyonunun heyecanı içindeyim, ilerisini inanın bilemiyorum.