Balkan Naci’yi bilirsiniz. şiirsel, karanlık ve de ironik resimlerin
ustası. Dingin, mütevazı, dengeli. Üstelik hırçın bir savaşın sürdüğü
sanat piyasasında. 40. yıl sergisi hazırlıkları sırasında günümüz sanat
borsasında yüksek meblağlı başarıların nasıl tezgahlandığını; çağımız
sanatının duyguları reddeden karakterini; küratörlerin genç sanatçılara
zararlarını ve sanatın yeni elementlerini konuştuk onunla. Karşımda,
sanatında yaşım kadar yol gitmiş bir insan oturuyor. Resimlerinin
gerçekçiliğinden iliklerime kadar ürperdiğim Balkan Naci İslimyeli. Öbür
gün (17 Aralık) açılışı yapılacak 40. yıl sergisinin hazırlıklarına
ELLE için ara vermiş durumda. İçeriderenkli fonlar üzerinde göçmen
maskeleri, Arap harflerinden haritalar, Osmanlı taşra yönetim
ilişkilerini hicveden çizimler ve şiirlerle bambaşka bir dünya yeni
sahiplerini bekliyor. Bu beni biraz geriye götürdü. Fırsat buldukça
derslerden kaçıp festivallerin, sergilerin, tiyatroların, klasik müzik
konserlerinin belini kırdığım üniversite yıllarına. Koridorlarında, hala
80’lerin ateşe verilen sıralarının yanık kokularıyla cop seslerini
yankılayan İstanbul Üniversitesi Basın Yayın’da okumanın heyecanıyla
şehrin sanat damarından kafa yapardım. Bu kaçışların okulu ilk üç içinde
bitirmeme katkısı olmadı; zaten öyle bir beklentim de yoktu. Beni
büyüleyen, yaratıcılara saygıyla dolu AKM’nin, görkemli salonlarındaki
sürprizlerdi: Dünyada tek, yaratıcısının fırçasının dumanı üzerinde,
tuvalden tuvale akan renkler. Loş ışıkların rehberliğinde sanat
labirentlerinde kaybolmanın şehveti. Ve şanslı saatteysem sanatçıyla göz
göze gelme fırsatı. Herbir eserle yaşadığım o mahremiyet duygusunu az
şeye değişirim.~
#text>
Diyeceğim o ki, eşim bana mesela bir Louis Vuitton çanta hediye edebilir
ama onun bile benim için bir tablo seçmesini istemem. Söz konusu bir
sanat eseriyse, o kadar özel ve derin bir bağ kurmaya ihtiyaç duyuyorum.
Sanatçıdan da aynı hassasiyeti bekliyorum ve karşımda oturan gölgelerin
efendisi, tam böyle biri.
#text>
#text>
ELLE: 40. yıl serginiz, 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul olayına
denk gelmiş.
#text>
#text>
BALKAN NACİ İSLİMYELİ: Sergimi bana büyük ilham vermiş, hoca gibi
yetişirmiş, esiniyle beslemiş bu kente adıyorum. Dünyada çok sevdiğim
üç kent var: İstanbul, Roma ve New York. Sergimin diğer teması hava su
toprak ateş ki, benim bu konseptte 1989’da AKM’de çok büyük bir sergim
vardı. Sen de gezmişsin; dünyayı, canlılığı oluşturan; hem yapıcı hem
yok edici dört temel güçle insan ilişkisini irdeleyen bir sergiydi.
Nietzche ateşe benzetirinsanı; hem yapıcı, hem yıkıcı. Büyük kentler de
böyledir. Seni yüceltebilir de,yok edebilir de. Göçler nedeniyle her
çeşit insan yaşar buralarda. Büyük kent dünya demek. Modern sanatın
doğuşu, büyük kentlerde oldu. Dogmalara ve geleneksel haz estetiğine
karşı, yaşamı öne alan çağın işareti, modern sanat. Çağımız insanının
sancılı var olma savaşımını öne çıkaran anlatımlar. Sosyal bilimlerle
dirsek teması içinde. Dolayısıyla sanatçının aydın olma zorunluluğu var.
Senin demin bahsettiğin, eserin içine girememe, eserdeki o sığlık hali,
sanatçının yetişmesindeki veya kendini donatmasındaki eksiklerden
kaynaklanıyor.~
#text>
#text>
ELLE: Esere bakarken, kendi soruların için alternatif bir yanıt
ya da sanatçının neyi aramakta olduğunu görmek istiyor insan. Ya da onu
bulduğuna dair bir işaret.
#text>
#text>
B.N.İ.: Arama alanı ne kadar genişse, ne kadar derine
inebiliyorsa sanatçı kendi içinde ve yaşadığı ortamda; o kadar anlamlı,
referansı geniş yapıtlar üretebiliyor. Bunun dışındakiler süs, dekor,
gelip geçici güzellik. Benim üstüne gittiğim sanat, bu değil: Karşı
koyan, tartışmacı, yenileyici, sarsıcı ama şiirsel. Çağımız sanatıysa
mekanik, duyguları reddediyor.
#text>
#text>
ELLE: Bazen eserlerinize bakarken tedirgin olduğumu hissediyorum.
#text>
#text>
B.N.İ.: Çok doğrudan, çok kolay anlaşılır, kolay çözülür değil bu
eserler. Ne insan, ne ruhu o kadar basit; ne de gerçekler ve hayat.
Hepsi çok komplike, çok derin. Sanat eseri bu derinliği karşılamak
zorunda.
#text>
#text>
ELLE: Sınırsız bir alım gücünüz olsa, hangi eserlere sahip olmak
isterdiniz? En beğendiğiniz yapıtlar neler?
#text>
#text>
B.N.İ.: İtalyan primitişlerine hayranım; Piero Della Francesca,
Giotto, Massaccio gibi. Sonra ışık ustalarına; özellikle Caravaggio.
Gelmiş geçmiş en yırtıcı, en korkutucu ama vahşi bir şiiri olan sanatçı.
Biliyorsun Avrupa’yı etkilemiş bir isim ışık gölge sanatı olarak.
Caravaggio’da insanın parlak ve karanlık yönlerini görebilirsin. Fellini
mesela mizahla insan kötülüğüne gönderme yapar. Sergimdeki resimlerde
de o var. Eski Osmanlı’nın, eski İstanbul’un, Dersa adet ortamında
hicvedilmiş kara mizah serisini yaptım: İstanbul taşra ilişkileri. Acı
gerçekler insan malzememiz üzerine. Modern zamanlardan Baltus çok
sevdiğim, önemli bir sanatçı. Giorgio de Chirico var, metafizik resmin
büyüklerinden. ~
#text>
#text>
ELLE: Günümüz sanatı ne durumda?
#text>
#text>
B.N.İ.: Sistemin çarkları içine girdi sanat. Ve sahteleşti.
Hakiki ve derin işler yapan insan çok az. Mesela Francis Bacon, çok
hakiki, çağımızın kuvvetli ressamlarından. Anselm Kiefer çok sevdiğim
sanatçılardan. Boltanski de öyle. Bunlar hep, öznel tarihlerinin ve
yaşadıkları coğrafyanın geçmişinin acısını hisseden hissettirebilen,
yansıtabilen insanlar.
#text>
#text>
ELLE: Bir koleksiyonunuz var mı diğer sanatçıların eserlerinden
oluşan?
#text>
#text>
B.N.İ.: Benim sanat yapıtı konusunda mülkiyet duygum yok.
Objeleri ve onları resmime katmayı daha çok seviyorum.
#text>
#text>
ELLE: Para ve sanat ilişkisi hakkında görüşleriniz? Sanatçıların
pazarlamacı da olmaları çok enteresan geliyor bana mesela.
#text>
#text>
B.N.İ.: Şarlo’nun, Charlie Chaplin’in güzel bir lafı var; hayat
prensiplerimden biridir: “Para parayı unutmaya yarar.” Para düşünmeyecek
kadar paran olmalı. Yoksa sanata vaktin olmaz, konsantrasyonun dağılır.
Ama çok para ruhu da kirletir, sanatı da. Bizden sonraysa insanlar
yapıtlarımızla zengin oluyor. Van Gogh mesela sefalet içinde öldü, şimdi
trilyonlar değeri eserlerinin. Ama Picasso öyle değildi; iyi de
pazarlamacıydı, paraya düşkündü. Salvador Dali de açgözlü bir adamdı.
Yani her zaman para sanatı kirletir diye birşey yok. Sanatını yapıyor
ama hak ettiği değeri bulması için de elinden geleni yapıyor. Bunu ben
de isterim. Yapıtlarım küçük fiyatlara satılsın diye komik bir iddia
olmaz.~
#text>
Değeri kadar satılsın. Dürüst piyasa zaten budur: İyi yapıtın iyi fiyata
satıldığı piyasa. Ama değil maalesef. Sanat spor gibi değil.
Kronometreyle başarıyı ölçemiyorsun.Başarı tezgahlanıyor. Sanat eseri
gibi yaratılıyor çoğu zaman. Buzun ömürlü olabilir mi? Olmaz. Ama
insanlar büyük servete kavuşuyor. Çünkü onlara yatırım yapmış olanlar,
onu ayakta tutmak için ellerinden geleni yapıyor porföylerindeki değer
yok olmasın diye. Böyle kirli bir borsa. Bense resmimin kalitesine uygun
fiyat yakalamaya, kendimi istismar ettirmemeye çalışırım ama mümkün
değil. Türkiye’de dünyaya kıyasla resim fiyatları çok düşük.
#text>
#text>
ELLE: Burada yüzyıllarca baskı altında yaşamaktan kaynaklanan bir
otosansür var. Özgürlükteki zedelenme de eserin derinliğini
etkiliyordur.
#text>
#text>
B.N.İ.: Basınç nedeniyle genetik bir otokontrol yerleşmiş. Onu
kırmak en önemli misyon olmalı. Benim hoca olarak da, sanatçı olarak da
mücadelem, bir otosansürüm var mı, teşhis etmek. Sonra çevrenin
önyargılarıyla mücadele etmek. Türkiye’de para çok, ama anlamlı yerlere
gitmiyor. Bizdeki burjuvazi aniden palazlanmış ve süratli pozisyon
değiştiren bir sınıf olduğu için kültürel ortam yarata-mamış.
İstismarcılar tarafından kolay aldatılıp yönlendiriliyorlar. Onun için
Chanel çantaya verdikleri parayı sanat eserine vermiyorlar. Pahalı
aksesuarlarla da insan güzel olamıyor. Sadece onlara sahip olabilecek
paran olduğunu, gücün de değil, göstermiş oluyorsun. Sen üstüne alınma.
Umberto Eco, “Yaşadığımız, gerçek bir Ortaçağ” diyor. Nasıl kilise
yönetiyorsa insanları öte dünya vaatleriyle, köleliğe mahkum ediyorsa;
kapitalizm de öyle. Manipüle ediyor. Hepsi statü vaat eden araçlar.
Gerçek değerler unutuldu.~
#text>
#text>
ELLE: Sistem, insanları kendi değerlerini aramaya teşvik etmiyor.
#text>
#text>
B.N.İ.: Veya bunun da bir endüstrisi var. Bir Wall Street
yuppie’si bütün gün para konuştuktan sonra evine gelip yoga yapıyor. Bu
komiklik bile satılabiliyor. Mesele o değil; mesele onu yaşamın tümüne
maletmek. Bir şeylerden vazgeçebilmekle. Ve bunda direteceksin. Bunun
seni küçültmediğini hissedeceksin. İnsanlar bunalımda, arayışta.
İnsanlığın hali, adaletsiz dünyada parayla mutlu olunmadığını
gösteriyor. Ben onun için göçmen yüzlerini, Afrikalıları seçtim İstanbul
sergim için. Onların yüzlerine haritalar resmettim harflerle.
#text>
#text>
ELLE: Neden hepsinin içi boş yüzlerin, gözlerin, ağızların; maske
gibi?
#text>
#text>
B.N.İ.: Onları en büyük görsel geleneği olan Afrika mask
geleneğiyle birleştirmek istedim. Harflerle öyle dekore ettim, gözlerini
o yüzden çıkardım.
#text>
#text>
ELLE: Sanat dünyasına bundan sonra hangi dalgalar gelecek?
#text>
#text>
B.N.İ.:
Son belirgin dinamikler kavramsal sanatla ilgiliydi;
video sanatıyla. Ondan önce yeni ekspresyonizmle. Neo katlamalar da
bitince dünyada yeni bir manifesto yaratacak düzlem kalmadı. Bireysel
çıkışlar öncelikli 20-30 yıldır: Sanatçının kendi başına, kendi
görüşleriyle, kendi iç venesnel malzemesiyle oluşturduğu yapıtlar.
Akımlar, -izm’ler kayboldu; ideolojiler de. Bunun tekrarı gibi görmek
lazım sanat alanındakileri: Belli formasyonlar,yapıtı yapıt yapan
önermeler yok. Önemli olan etki. Aslında bu bile kayboldu.~
#text>
Görsel etkililik resim dışı. Sosyal bilim kökenli bazıları ahkam
kesmeye, küratörlüğe başladılar. Sanatı kendi disiplinleriyle
yapılandırmaya çalışıyorlar. Onun için, bir sürü şeyyapılıyor ama
anlamsız, derinliği olmayan, etkilemeyen, sığ işler.Ben çok üzülüyorum
gençlerin birtakım küratörlerin eteğine yapışıp, birkaç sene kullanılıp,
dünya pazarında dolaştırılıp, buruşturulup atılmasına.
#text>
#text>
ELLE: Ne önerirsiniz onlara?
#text>
#text>
B.N.İ.: Yalnızlığı başarın. Yalnız kalmayı. Yalnız bırakılmayı
göze alın. Dürüst şeylere inanın. Emek sarf edip, arayıp bulduğunuz,
hakiki olsun. Ve onu inatla savunun. Bugünden yarına birşey değil sanat.
Bak benim 40 yılım geçivermiş mücadele içinde. Ben her sergimde farklı
bir şey yapacağım diye gayret ettim. şimdi gençlere bir eziyet süreci
öneremiyorsun. şöyle düşünüyorlar: “Ben 40’ıma gelmeden her şey elimde
olmazsa, ne yapayım hayatı?” Benim önerdiğim şey: Solo sergiler açın,
kendi emeğinizle kendi gücünüzle ayakta durun; kaldıraçlarla, yapay
ayaklıklarla yapamazsınız. Kullanılıp atılırsınız. Bunun için idealde
inat gerek. Ama çok araştırıcı, dürüst sanat da şart. Bunlar pahalı
öneriler manevi açıdan. Kendilerine geri dönecek bir alan
bırakabilmeliler.Yoksa büyük hüsran olur. Ben de başka işler yaptım ama
alanımda kalarak. Fakülteye sığındım ama o parayla yetindim. Hemen
satmaya başlamadım. 50’den sonra bile satamadan yaşadığım yıllar oldu.
Biz acımasız bir toplumuz. Bana korkunç şeyler yapıldı, hala yapılıyor.
Çok eziyetli, çok çirkin rekabet. Çünkü rekabetin kuralları yok bizde.~
#text>
#text>
ELLE: Sizce neden?
#text>
#text>
B.N.İ.: Bir tek spor, insana rekabeti öğretir. Kendi olanaklarını
tanırsın, “Ben bu vücutla ne kadar koşarım”ı bilirsin. Zorlarsın,
sınırlarını görürsün. Senden ileri gidene de saygı duymayı, el sıkmayı
öğrenirsin. Bizde spor geleneği olmadığıiçin yarışma adabı yok. Olmadık
biri, olmadık bir şey teklif edebiliyor. Dünyada öyle bir trend var ki,
tüketici çevresi olan sanatçı, en tepe galeride iş buluyor. Çünkü
galerici, onun işlerini çevresi nedeniyle en az beş sene
tüketebileceğini hesaplıyor. Her şeyi formüle eden güç, para.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Önümüzdeki dönem için projeleriniz? Sanatı bırakmak, başka
bir alan?
#text>
#text>
B.N.İ.: Yok sanatı bırakamam. Bu bir iç zorunluluk. Yapmazsam
hasta olurum. Çalışmadığım zaman çok depresif oluyorum. Yaşama sevincim
kayboluyor üretmedikçe. Bütün disiplinlerle çalıştığım için başka bir
sanatta gözüm yok. Öykülerimi, şiirlerimi toplayacağım. Bu sergide
İstanbul için yazdıklarımı var zaten; 7 tane şiir, yedi tepeye ithaşla.
Sinema yapmak istiyorum. Zaten Türkiye’deki ilk video yerleştirmeleri
yapanlardan biriyim. Çok yurt dışı teklif alıyorum. Avrupa ülkeleri
sanat ve yaratıcılık açısından yorulup konservatif hale geldi. Enerji,
Ortadoğu ve göçmenlerde. Teklifleri değerlendirip dışa yönelik şeyler
yapmak istiyorum. Bu kente, Türkiye’ye borcumu ödedim çok acılar
pahasına. ~
#text>
#text>
ELLE: Bir daha dünyaya gelseniz, aynı hayatı ister miydiniz?
#text>
#text>
B.N.İ.: Bence eğitim denen şey zaman israfı. Rönesans’ın atölye
geleneğine hayranım. Çocuğun yeteneğini 4-5 yaşında keşfedip büyük bir
ustanın yanına veriyorlar. En geç 15’inde donanımlı ressam oluyor; biz
ortaokul lisede hala öğreniyoruz. Dünyaya bakışın yaratıcı bir gözlem
alanı içinde oluşturulması lazım. Bütün mesele şu: Yaratıcı insan
yetiştiremiyor dünya. Dünyayı bütün olarak kavrayan, doğayı insanı
sevdiren, içe bakmayı öğreten eğitim küçük yaşta başlamalı. “Altta
kalanın canı çıksın” sloganlı yaşamda bu, fantezi.
#text>
#text>
ELLE: Tüm bunlar ölümle birlikte yok olacak. Buna ne diyorsunuz?
#text>
#text>
B.N.İ.:
Ölüm, beni korkutmuyor ama belirsizlik ürpertiyor. Keşke
yeniden dünyaya gelsem, keşke iki katı çalışıp iki katı üretmiş olsam.
Çok daha erken başlardım. Eleştirilere kulak asmaz, kendimi
yıpratmazdım. Ne yapılabilirse bu dünyada yapılmalı. Çünkü dünya
hakikaten güzel. Cenneti niye başka yerde düşünüyoruz? Buranın hakkını
verelim. Buradaki tatminsizlikten doğuyor ötedünya inancı. Çok eski bir
numara bu. Globalizm denilen numarada, dünyayı süper markete çevirme
stratejisi.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Boş zamanlarda neler yaparsınız? Paranızı nasıl
değerlendiriyorsunuz?
#text>
#text>
B.N.İ: Seyahate, müziğe ve kitaplara ayırıyorum. Gece hayatını
sevmem. Nefes alınamayacak, göz göze olamayacağım, ses sese
konuşamayacağım yerlerden hoşlanmıyorum. Bana teşhir alanları gibi
geliyorlar. Ben dostlarımla, sevdiğim insanlarla uzun gezilere çıkmayı
severim. ~
#text>
#text>
ELLE: Genç sanatçılar arasında sizce yükselen yıldızlar kimler?
#text>
#text>
B.N.İ.: Sanatçı adaylarının gelecek vaat ettiğini görmek için
8-10 yıl izlenmeleri gerektiğine inanıyorum. İşine bağlılığını,
tutarlığını, çizgisini kararlılıkla sürdürdüğünü görmek için. Tek
sergiyle birinin muazzam olup olmadığını anlayamazsın
#text>
#text>
#text>