Sinem Kobal ile çok özel...
#text>
ELLE: Hayatınızın eskisi gibi olmadığını, bir şeylerin değiştiğini ne zaman anladınız?
Sinem Kobal: Çevremdeki insanların tepkileri değişmeye başladığında hayatımın biraz daha kısıtlandığını anladım.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Bu tam olarak ne zaman oldu, “Selena” dizisi ile birlikte mi?
#text>
S.K.: Hayır, çok daha önce. Biliyorsunuz ondan evvel “Dadı” adlı
sitkomda rol almıştım. Bu dönemin ortalarında bir şeylerin değiştiğini
hissetmeye başladım. Konservatuvara başlamıştım. Okulum Kadıköy'deydi.
Bir anda artık oralara tek başıma gidememeye başladım. İşte o zaman
hayatımın eskisi kadar rahat olamayacağını, bir şeylerin değiştiğini
anladım.
#text>
#text>
~
#text>
ELLE: Hayatınızın bu şekilde kısıtlanması sizi nasıl etkiledi?
S.K.: Bundan çok fazla yakınan birisi değilim. Bu mesleğin bir
bedeli olduğunu biliyorum. Biz oyuncuların bencil olma hakkı yok.
Sonuçta bu işi insanlar için, onlara bir şeyleri beğendirmek için
yapıyoruz. Bunu takdir etmeleri çok hoş. Tepki göstermeleri çok doğal,
buna hakları var. Bundan şikayet etmemem gerektiğini düşünüyorum. Bu tür
şeylerle nerelerde karşılaşacağımızı hepimiz biliyoruz. Mesela ben
Nişantaşı'nda yürürken o kadar zorlanmıyorum ama Kadıköy'de durum
değişiyor. Ben de ona göre hareket ediyorum. Herkesin gezdiği yerlerde
gezmeyi çok seviyorum. Ancak bu mesleğe başladığımdan beri bu pek mümkün
olmuyor.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Ünlü olmanın olumsuzluklarını biliyorsunuz, bunun yanında güzel
olmanın herhangi bir dezavantajını yaşadınız mı? Size hep iyi karakter,
hep cici kız rolleri verilir diye endişeleriniz var mı?
#text>
S.K.: Aslında ben bu konudaki önyargıları yıkmış durumdayım.
Güzel değil de mesela sarışın olmakla ilgili bir şeyler söyleyebilirim.
Türkiye'de sarışınlara çok fazla iyi karakterleri oynatmazlar. Bu işe
başlarken acaba bana hep kötü karakteri, fettan kadın rolünü mü
verecekler diye endişelerim vardı. Ancak bunu yıkmayı başardım. Artık
bana bir rol verilirken saçımın rengine göre karar verileceğini
sanmıyorum. Sarışın olmanın dezavantaj olacağı noktayı yıktım.
#text>
#text>
~
#text>
ELLE: Hayatınızda bir akıl hocası var mı?
#text>
S.K.: Yok. Ancak fikirlerine değer verdiğim, fikir danıştığım
insanlar tabii ki var. Kendi kararlarımı her zaman kendim alırım.
Doğrusu ve yanlışı ile aldığım her karar benim.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Kendinizi izlediğinizde ne hissediyorsunuz? Kendinizi beğeniyor musunuz?
#text>
S.K.: Kendimi acımasızca eleştiriyorum.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Neden?
#text>
S.K.:
Beğenmemekle ilgisi yok. Ne yaptığımı görmek için
izliyorsam hep bir yanlış arıyorum. Çünkü ancak yanlışlarımı bularak
kendimi geliştirebileceğime inanıyorum. Yoksa “ben oldum, her şey süper,
her şey muhteşem” dediğin nokta, tıkandığın noktadır. Hayat sürekli
değişiyor, insanlar da sürekli değişiyor. Bu durumda senin değişmen
gerekiyor. Evet, ben iyiyim. Ama şu an, şu saate göre, yani şimdi
iyiyim. Bir ay, birkaç ay veya bir yıl sonra da aynı kalmaya devam
edersem, o zaman iyi değilim demektir. Kendime hep eleştirel gözle
bakmayı tercih ediyorum. Yine de kendimi ekranda izlerken çok keyif
aldığımı da itiraf etmeliyim. Oyunculuk zor bir iş. O kadar emek
veriyorsunuz. Tüm bunların sonucunda ortaya iyi bir iş çıktığında siz de
bundan büyük keyif alıyorsunuz.
#text>
#text>
~
#text>
ELLE: Madem en büyük çekinceniz bu, siz aynı kalmamak için neler yapıyorsunuz?
S.K.: Benim için en önemli kaynak ‘'gözlem''. İyi bir gözlemci olduğumu
düşünüyorum. Sürekli etrafımdaki insanları gözlemlerim. Şu anda sizinle
burada konuşurken bile çevremizdeki insanları gözlemliyorum. Beni en çok
bu besliyor. Oyunculuğun, daha doğrusu sanatın her dalının tamamen
kişisel bir şey olduğuna inanıyorum. Mutlaka eğitim çok önemli ama asıl
ondan sonrası, başarılı olabilmek, farklı olabilmek kişinin kendisi ile
alakalı. Bu da bizim işin sihri. O sihre sahip olanlar zaten kalıcı
olanlar.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Bir oyuncunun iyi olduğunun en önemli göstergesi nedir?
Başarısı sizce neyle ölçülür: Aldığı ödüllerle mi, dizisinin aldığı
reyting ile mi...
#text>
S.K.: Yo, hayır, bunlar yeterli değil. Bir oyuncunun iyi olup
olmadığını ölçmek gerçekten zor. Çünkü işin içinde çok fazla detay var.
Dahil olduğunuz proje çok önemli. Ben iyi bir oyuncu olabilirim ancak,
bana bunu gösterebileceğim bir rol gelmezse insanlara bunu ispatlamak
çok uzun sürebilir. Başarılı insanlarla çalışmak da çok önemli. Hepsi
bir arada olmalı.
#text>
#text>
~
#text>
ELLE: Bir projenin ardından çok uzun süre bir teklif gelmezse,
zorunlu olarak uzun bir ara vermek zorunda kalırsanız ne yaparım diye
düşündünüz mü?
#text>
S.K.: Düşünmedim. Böyle bir şey olursa hemen yurt dışına giderim.
Hemen oyunculukla ilgili workshop'lara yazılırım. (Zaten böyle bir
boşluk bulmaya çalışıyorum ama şimdilerde buna fırsatım yok.) Bu tür
zorunlu bir araya nasıl baktığınıza bağlı. Siz durmadan, vazgeçmeden
hiçbir şey durmaz. Sadece siz öyle zannedersiniz. Bazen bir şeylerin
gerçekleşmesi için belli bir zaman vardır. Şöyle örnek vereyim.
“Selena”ya başladığımda 19 yaşındaydım. O yaştaki bir oyuncu için bu rol
önemli bir kariyer adımı. 30 yaşında olsaydım bu benim için aynı anlamı
taşımayacaktı. Bazı şeyler için doğru zamanı beklemek gerekir. Bir şeyi
çok istediğim halde olmadıysa bunu çok fazla irdelemem. Hayatımda bir
boşluk olursa onu en iyi şekilde değerlendirmeye çalışırım. Olaylara
olumlu yönden bakmaya çalışırım. Ah, vah derken karşıma çıkacak
fırsatları kaçırmak istemem.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Demek ki çok mantıklı bir insansınız, öyle mi?
#text>
S.K.: İşim söz konusu olduğunda mantıkla hareket eden bir
insanım. Ama özel yaşamımda farklı. Konu arkadaşlık veya aşk olunca çok
duygusalımdır. Çok fazla mantığımla hareket etmem. İşimle ilgili
kararlar verirken çok kararlı ve net olabiliyorum. Ancak özelim söz
konusu olduğunda duygular ön plana geçiyor.
#text>
#text>
~
#text>
ELLE: Aşk mı kariyer mi?
#text>
S.K.: Bu soruyu hiç sevmiyorum, derim. Böyle bir seçim yapmak
zorunda kalmak bana çok saçma geliyor. Ne istediğini bilen insanlar,
yapmak istediği işlerden ve yaşadığı sevgiden eminlerse ikisi arasında
bir seçim yapmak zorunda kalmazlar. Karşındaki insan da sana senin kim
olduğunu bilerek aşık olduysa, seni değiştirmeye ve senden bu tür şeyler
istemeye kalkışmaz. Bunun manasız olduğunu bilir.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Ünlü olmak bu anlamda dezavantaj mı? İnsanlar sizi
tanıdıklarını düşünüyorlar. Size aşık olan kişi de böyle düşünebilir.
Belki de siz bambaşka bir insansınız.
#text>
S.K.:
Tabii ki! Onlar gerçek Sinem'i bir derece tanıyorlar.
Yaptığımız röportajlardan, televizyon programlarında verdiğimiz
cevaplardan biraz bilgi sahibiler. Sizin için iyi ya da kötü bir insan
gibi yorumlar yapabiliyorlar. Ama bu biraz da onların hakkı. Bunu
yadırgamıyorum. Yoksa özümde ben tabii ki çok farklı birisiyim.
#text>
#text>
~
#text>
ELLE: Kendinize zaman ayırabiliyor musunuz?
#text>
S.K.: Kesinlikle ayırmaya çalışıyorum. Yoksa tükenirim. Bazen
gelen iş tekliflerine hayır demeniz gerekiyor ki size başka şeyler için
zaman kalabilsin. Kendimi çok fazla kaptırmamaya çalışıyorum. Zaten aynı
anda bir dolu projede yer almayı doğru bulmuyorum.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Oyunculukta şunu yaparım, bunu yapmam gibi kurallarınız var mı? Yani “Sinem Kobal kuralları” söz konusu mu?
#text>
S.K.: : Oyunculukta kurallarım yok, fikirlerim var. Kurallarımın
olduğunu iddia edip haddimi aşmak istemem. Böyle bir şey yaparsam, bu
mesleği yıllarca icra eden başarılı oyuncululara ayıp olur. Ancak
onların kuralları olabilir diye düşünüyorum. Ama bana gelen tekliler
arasında seçim yapma hakkım var. Bana bu hakkı tanıyorlar. Bu da hoş bir
şey. Seçici olmaya çalışıyorum.
#text>
#text>
~
#text>
ELLE: Arkadaş çevreniz geniş mi yoksa az ve öz durumları mı söz konusu?
#text>
S.K.: : Çok arkadaşım, az dostum var. Zaten gerçek dost dediklerimiz bir ya da iki kişi olabiliyor.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Neler giymekten hoşlanırsınız?
#text>
S.K.: Dolabımda en çok ayakkabı var. Her çeşit, spor, babet, topuklu, şık... Ayakkabı çok seviyorum. Doğal, rahat giyinmeyi seviyorum.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Pantolon mu elbise mi?
#text>
S.K.: Pantolon üstüne elbise! İkisini birlikte giymeyi seviyorum.
#text>
#text>
~
#text>
ELLE: İkisi arasında karar veremediğiniz için mi?
#text>
S.K.: Yok ondan değil. İkisini birlikte kullanmayı seviyorum
çünkü hem rahat hem şık olmak istiyorum. En kolay çözüm rahat pantolonla
şık bir elbiseyi birleştirmekmiş gibi geliyor.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Alışveriş arkadaşınız var mı, yoksa tek başınıza mı alışveriş yapmayı seviyorsunuz?
#text>
S.K.: Yanımda biri olacaksa annemi tercih ediyorum. Onun zevkine
çok güveniyorum. Genelde alışverişten sonra en çok severek ve tepe tepe
giydiklerim, onunla birlikte seçtiklerim oluyor. Alışveriş delisi
değilim. Marka ve mağaza konusunda da takıntım yok. Davetlere giderken
çok ağır tuvaletler giymeyi sevmiyorum. Yaşıma uygun kıyafetleri tercih
ederim. Olduğumdan büyük görünmek için neden şimdiden çaba sarf edeyim!
Bir gün mecburen büyüyeceğiz.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Birini etkilemek istediğinizde ne giyersiniz?
#text>
S.K.: Doğal olmayı tercih ederim. Asıl bunun daha etkileyici olduğuna inanırım.
#text>
#text>
Yazı: SUZAN YURDACAN Fotoğraflar: SERKAN ŞEDELE/101 VISUALS
#text>