Halifax, West Yorkshire'da orta halli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya
geldi. Annesi vitrin tasarımcısı, babası ise marangoz. Büyürken modaya
değil resim çizmeye meraklıydı. Böylece resim hocası Carol Carter'in
desteğiyle Dewsbury'deki sanat okuluna girdi. Mezuniyet için hazırladığı
şovu o zamanların önemli tasarımcılarından Bill Gibb'in dikkatini çekti
ve Royal College of Art'ta eğitim alabilmek için iki yıllık bir burs
kazandı.
#text>
#text>
#text>
ELLE: Burberry ekibine 4 yıl evvel, 2001 de katıldınız, bu
firmadaki 5. yılınız, hedefleriniz nelerdi ve gerçekleştirebildiniz mi?
#text>
#text>
CHRISTOPHER BAILEY: Tabii ki hedeflerimin tümünü
gerçekleştiremedim ama zaten firmadaki görevime başladığımda önceden
belirlemiş olduğum hedef ve değerler yoktu. Zaman içerisinde markayı ve
firmanın yapısını anlamaya başladıkça hedeflerimi belirledim. İlk
başladığımda tek düşündüğüm ön yargıdan uzak, açık fikirli bir başlangıç
yaparak, marka kültürünü, tarihini özümseyip geleceğe dair vizyon
belirlemekti. Vizyon belirleme sürecinde sürekli bir değişim söz konusu,
biliyorsunuz her şey hızla değişiyor, İngiltere'nin dışarıdan
algılanışı bile zaman içerisinde değişkenlik gösterirken biz de marka
olarak bu değişime ayak uydurmalıyız diye düşündüm. Sizin de bildiğiniz
gibi 150 yıllık geçmişi olan çok köklü bir firmayız ve İngiliz markası
olmamızın vermiş olduğu çok güçlü bir geleneksel yapımız var. Bunun
yanında modern bir çerçevemiz de olduğu için amaçladığımız daha çok
markayı geleneksel yapısı ve modern yanını da dengeleyen bir bütünlük
içerisinde koruyabilmek. Benim hedeflediğim ise derin geçmişi olan bu
tarihi ve geleneksel markayı yapısını bozmadan modern bir anlayışla
bütünleştirip müşteriye sunmaktı.~
#text>
#text>
ELLE: Sizden beklenin ne olduğu konusunda fikriniz var mıydı? Bu
büyük değişim öncesi birtakım kısıtlamalar getirildi mi? Yoksa özgür
müydünüz?
#text>
#text>
C.B.: Hayır, kimse bana yapacaklarım konusunda bilgi vermediği
gibi, kısıtlandırma da getirmedi.
#text>
#text>
ELLE: Sizden var olanı farklı bir şeye dönüştürmeniz ve değişim
yapmanız istendi mi?
#text>
#text>
C.B.: Hayır, amaçlanan köklü bir değişim yaratmaktan çok,
tarihsellikten biraz uzaklaşarak tasarım felsefemizi öne çıkarıp çağın
getirdiklerini markamız ile bütünleştirebilmekti. Biliyorsunuz markamız
10 yıl önce bir duraksama dönemi yaşadı ve bu durağanlığı
değiştirebilmek için insanların modern tasarım ve tarihi dokuyu
hissederek yeniden heyecan duymalarını sağlamamız gerekiyordu.
#text>
#text>
ELLE: Yanılmıyorsam sizin Burberry bünyesine alınmanızda Rose Marie
Bravo etkili oldu. Sizce nasıl bir kadın?
#text>
#text>
C.B.: Rose Marie inanılmaz bir kadın, kendisiyle 4-5 yıl evvel
tanıştım ve ilk konuşmaya başladığımızda ikimizin de aklında benim
firmaya katılacağım fikri yoktu.
#text>
#text>
ELLE: Burberry'deki değişimi gerçekleştirirken Rose Marie Bravo ve
siz üzerinizde yoğun bir baskı hissettiniz mi?
#text>
#text>
C.B.: Bir proje için heyecanlandığınızda karşılaşacağınız
problemleri hiç umursamıyorsunuz. Gördüğünüz tek şey önünüzdeki
fırsatlar ve var olan potansiyeli nasıl kullanmanız gerektiği oluyor.
Sizin yaptığınız iş için de aynı şey geçerli olmalı, birçok problemle
karşılaşıyorsunuz ama sizi motive eden daha çok yaptığınız işin
güzelliği oluyor. ~
#text>
Aslına bakarsınız, önemli olan tek şey önünüze çıkan engellere rağmen,
insanların marka için duyduğu heyecanı ve hevesi canlı tutarak
motivasyonu sağlamak. Rose Marie ve ben daha ilk günden çok iyi anlaştık
ve iyi bir ekip olduk, bu çok önemlidir. Yani karşınızdaki insanla aynı
frekansta buluşabilmek. Rose Marie rakamlarla uğraşmayı, bense tasarımı
seviyorum, böylelikle büyük bir uyum içerisinde çalışabiliyoruz. Tabii
ki ben de işin rakam kısmı ile ilgileniyorum, yani ne olup bittiğinin
farkındayım ama daha çok Rose Marie ile stratejimizi belirleyip üzerinde
tartışıyor ve onun işin estetik kısmıyla ilgili düşünceleri üzerine
konuşuyoruz. Rose Marie benimle şekilleri, silüetleri ve renkleri
konuşur, sizin de bildiğiniz gibi bu iş bir ekip işidir ve ortak
kararlar almak önemlidir. Bizim işimiz tek kişinin görüşü üzerine kurulu
değildir, Burberry büyük bir marka ve farklı alanlarla ortak çalışmayı
gerektiren bir yapıya sahip. Sanıyorum Rose Marie ve ben bunu çok iyi
başarıyoruz.
#text>
#text>
ELLE: Rose Marie Bravo güçlü bir karakter sanırım.
#text>
#text>
C.B.: Kesinlikle çok güçlü bir kadın ve yaptığı işi büyük bir
heyecanla yapıyor. Aynı zamanda çok enerjik, hevesli ve düşüncelerini
açıkça ifade etmekten asla çekinmeyen bir yapıya sahip.
#text>
#text>
ELLE: Aynı özellikler sizin için de geçerli mi?
#text>
#text>
C.B.: Evet, Rose Marie de, ben de hayata pozitif bakmayı seven
olumlu insanlarız. Her ikimizin de çok enerjik ve ayakları yere sağlam
basan bir karakteri var.
#text>
#text>
ELLE: İşe alındığınızda çok gençtiniz.
#text>
#text>
C.B.: Evet, 29 yaşındaydım.~
#text>
#text>
ELLE: Peki kendinize “Neden bu iş için beni seçtiler” diye
sorduğunuz oldu mu?
#text>
#text>
C.B.: Bilmem, sanıyorum hayır. Rose Marie ile ilk tanıştığımız
anda aramızda çok doğal bir etkileşim oldu ve uzunca sohbet ettik.
Bulunduğum pozisyonla ve olacaklar ile ilgili en ufak bir fikrim bile
yoktu ve sanıyorum Rose Marie'nin kafasında da yoktu böyle bir plan.
Bana bu iş teklifini ilk getirdiğinde ve işten bahsettiğinde, şirketi
incelemeye başladım ve ne kadar büyük bir potansiyelin var olduğunu
görüp yapılması gerekenler ile ilgili düşünmeye başladım. Beni neden
seçtiğini hiç düşünmemiştim ama sanıyorum ki bu iş için çok hevesli
olmam onu etkilemiş olmalı.
#text>
#text>
ELLE: Daha önce Gucci ile çalışıyordunuz?
#text>
#text>
C.B.: Evet, daha evvel Gucci firması için iş yapıyordum.
#text>
#text>
ELLE: Rose Marie Bravo sizi orada keşfetmiş olabilir mi?
#text>
#text>
C.B.: Size ilginç gelebilir ama hayır. Elbette Rose Marie Gucci
de yapılan işe ve markaya hayrandı. Ben Gucci ile 4-5 yıl çalıştım ve
hep sahne arkasında kalmayı tercih ettim. İsmimin çok fazla bilinmesini
ve göz önünde olmayı istemediğim için sessiz kalmayı yeğledim. Sanırım
bu benim karakterime daha uygun.
#text>
#text>
ELLE: Peki ya popülerlik? Sizce Tom Ford'u bu yüzden sevmiyor
olabilir misiniz, yani fazla göz önünde olduğu için?
#text>
#text>
C.B.: Hayır, tabii ki değil, Tom'u sevmediğim tam bir dedikodu.
Tom'u severim ve yaptığı işlere daima hayran olmuşumdur. Sizin de
bildiğiniz gibi onunla uzun süre birlikte çalıştık. Bakış açılarımız
birbirinden farklı hepsi bu.~
#text>
#text>
ELLE: Tom Ford daha çok bir pop star imajı çiziyor.
#text>
#text>
C.B.: Evet, o bir yıldız ve Amerikalı. Benim İngiliz olduğumu
unutmayın. İkisi birbirinden çok farklı iki kültür ama popülarite asla
beni motive eden unsur olmadı.
#text>
#text>
ELLE: Tanınıyor olmak, şöhret olmak, gösterişli bir yaşam size
çekici gelmiyorsa, moda dünyasının içinde olmanız büyük bir çelişki
olmuyor mu?
#text>
#text>
C.B.: Kesinlikle öyle.
#text>
#text>
ELLE: Gösterişi sevmiyor olmanız utangaç bir karaktere sahip
olmanızdan kaynaklanıyor olabilir mi?
#text>
#text>
C.B.: Çok utangaç olduğumu söyleyemeyeceğim ama şu anda
yaptığımız gibi bir sohbeti 500 kişinin tepinerek dans ettiği bir
kalabalığa tercih ederim. Aslında ben gösteriş yapmayı sevmiyorum, bu
benim karakterimle uyuşmuyor. Çok mütevazı yaşamı olan bir ailede
yetiştirildim, annem ve babam sıradan işçi sınıfına mensup bir çift,
yani zenginlik içinde büyümediğim için gösterişi sevmiyor olabilirim.
Tek bildiğim benim sözlüğümde bu kelimeye yer olmadığı.
#text>
#text>
ELLE: Şu anda Burberry‘desiniz, gelecekte başka bir yerde
olacaksınız, ilerde yapmak istediklerinize dair netleşmiş planlarınız
var mı? Örneğin, kendi markanızı yaratmak gibi?
#text>
#text>
C.B.: Hayır kendi markamı yaratmayı düşünmüyorum.
#text>
#text>
ELLE: Gerçekten istemiyor musunuz?
#text>
#text>
C.B.: Hayır, ben asla kariyer planları olan biri olmadım. Daima
şanslı biri oldum ve Royal College Art (Kraliyet Sanat Okulu)'ta yüksek
lisans eğitimi aldığım sırada Donna Karan okula geldi ve çalışmalarımı
beğenip beni New York'a götürdü, sonrasında Tom Ford çalışmalarımı
beğendi ve beni ekibine aldı. Anlayacağınız gibi, planlanmamış, sadece
şansa dayalı bir durum söz konusu. Hayatın önünüze çıkardığı yollardan
hangisini seçmeniz gerektiğini ve yaşamanızın ne yönde değişebileceğini
asla tahmin edemiyorsunuz.~
#text>
#text>
ELLE: Kendinizi ilerde görmek istediğiniz yer ile ilgili
hayalleriniz var mı?
#text>
#text>
C.B.: Daha mütevazı bir yaşama biçimini hayal ettiğimi
söyleyebilirim. Şehir dışında çok güzel bir evim var.
#text>
#text>
ELLE: Evet bir yerlerde okumuştum, Londra da yaşamıyor musunuz?
#text>
#text>
C.B.: Aslında Londra'da yaşıyorum ama şehir dışına kaçarak
yaşamıyor olduğumu farz ediyorum diyelim. İşimin gereği sık seyahat edip
sürekli çalıştığım için, en büyük hayalim daha sakin bir yaşam olur
diye düşünüyorum. Yanlış anlamayın yaptığım işi çok seviyorum ama bir
gün kendi bahçemde bitki yetiştirmek gibi basit hayallerim var.
#text>
#text>
ELLE: Diğer tasarımcıların tam tersi düşünüyorsunuz?
#text>
#text>
C.B.: Neye ihtiyacım var ki? Lüks bir yat, jet, çok lüks bir
yerde yazlık ev mi hayır. Ben birçok şey hakkında çok fazla deneyim
sahibi olacak kadar şanslı oldum, moda dünyası benim bütün hayatım
değil, ben sadece onun bir parçasıyım. İçinde bulunduğumuz sektörle
ilgili çok fazla olumsuz haber duymama rağmen bu sektörde olmaktan
dolayı mutluyum. Sahip olduğum mükemmel yaşamı ve eşsiz deneyimleri bu
sektöre borçluyum. Örneğin, bu iş sayesinde İstanbul'u görme fırsatım
oldu. Mükemmel bir öğlen yemeği yedim, Aya Sofya ve Kapalı Çarşıyı
gezdim. Sizce bu iş mi yoksa zevk mi? Çok şanslıyım, bu akşam ilk
uçakla Londra'ya gidiyorum, yoğun bir hafta beni bekliyor ama mutluyum.
#text>
#text>
ELLE: Beğendiğiniz tasarımcılar kimler?
#text>
#text>
C.B.:
Coco Chanel'i çok beğeniyorum, çünkü elbise tasarlamaktan
öte bir yaşam biçimine dönüşmüş. Bunun yanında İngiliz tasarımcı
Charles James'i de çok ilham verici buluyorum. Sadece moda
tasarımcıları değil Norman Foster gibi farklı tasarımcılar ve mimarlar
da benim ilham kaynağım olabiliyor.~
#text>
#text>
ELLE: Gerçek dünyaya dönersek, kişisel sitilinizi nasıl
tanımlarsınız? Abartılı giyinmeyi, süsü sever misiniz?
#text>
#text>
C.B.: Zaten gerçek yaşamdan bahsediyorduk (Gülüyor). Kendimle pek
ilgilenmem aslında ama kıyafetleri severim çünkü karşınızdaki kişinin
kişiliği ile ilgili size çok fazla ipucu verebilirler. Ben daha çok
jean giyerim.
#text>
#text>
ELLE: En beğendiğiniz renk nedir, ya da en çok giymekten
hoşlandığınız renkler neler?
#text>
#text>
C.B.: Lacivert, siyahı, patlıcan moru ve krem rengini çok
severim.
#text>
#text>
ELLE: Moda dünyası bana çok gerçekçi gelmiyor, etrafınızdakiler hep
güzel kadınlar ve yakışıklı erkekler, sanki daha çok bir fanteziyi
satıyor gibisiniz. Benim yaptığım iş için de aynı şey geçerli. Biz de
dergilerimizde insanlara bir rüya alemini gösteriyoruz.
#text>
#text>
C.B.: Haklısınız ama böyle olması hepimizin heyecan duymasını
sağlıyor. Moda tasarımcısı ve dergi editörünün işi insanlara ilham
vermektir.
#text>
#text>
ELLE: Size ilham kaynağı olan kadınlar var mı?
#text>
#text>
C.B.: Her türlü kadın bana ilham verebilir, bir değil birçok
kadın. Aynı soruyu size yöneltecek olursam, derginizde sadece bir kadın
olduğunu düşünün, sadece o kadının hep kapak olduğunu düşünün, sizce bu
okuyucularınızı olumsuz etkilemez mi?
#text>
#text>
ELLE: Elbette. Biz de zaten dergimizde birçok stil sahibi kadına
yer veriyoruz.
#text>
#text>
C.B.: İnanın bana derginizde sadece tek bir kadın olsaydı,
okuyucularınızın %90 ı kayıp olurdu. Size stilini beğendiğim bir çok
kadının ismini verebilirim Kate Moss gibi.~
#text>
Ama daha önce de söylediğim gibi ben bir İngilizim ve beni daha çok
zarafet üzerine kurulu İngiliz tarzı etkiliyor. Bir kadın çok şık bir
elbisenin üzerine giydiği eski bir pardesü ya da değişik bir fular ile
hem çok feminen hem de stil sahibi görünebilir. Ben mükemmel kadından
çok yeni ve stilini kombine edebilmiş, mistik yapısı olan kadını
seviyorum. Giydiği kıyafet hem sofistike görünecek hem de fonksiyonel
olacak, tıpkı İngiliz kadını gibi.
#text>
#text>
ELLE: Türkiye' ye gelmeden önce Türk kadını ve tarzı hakkında bir
fikriniz var mıydı?
#text>
#text>
C.B.: Türkiye çok egzotik ve gizemli bir ülke, gizemli olmasının
nedenleri arasında dilini bilmiyor olmam, kültüre yabancı olmam gibi
unsurlar da var ama bütün bunlar çok çekici.
#text>
#text>
ELLE: Daha önce Türkiye ye geldiniz mi?
#text>
#text>
C.B.: Hayır bu ilk ziyaretim. Kültürünüzü anlamaya çalışmak benim
içim olağanüstü bir deneyim oluyor. İstanbul'da bir mağazamız var ve
çok iyi durumda. Bu gibi yerlere gelmek ve ilginç insanlarla tanışmak
beni çok mutlu ediyor ve inanılmaz keyif alıyorum. Bu yüzden isminizin
anlamını sormuştum daha evvel.
#text>
#text>
ELLE: Çok ilginç bir ismim yok aslında, sıkça rastlanan tipik bir
isim, güneş ışığı anlamına geliyor.
#text>
#text>
C.B.: Çok güzel bir isminiz varmış.
#text>