YÜKSEK IŞILTI: PINAR DENİZ

İçindeki kaşif kızı besleyerek kendini ve ruhunu gelişime sürekli hazır tutan 28 yaşındaki genç oyuncu Pınar Deniz, hayata değer katma tutkusu ve alışkanlığıyla ışıldıyor.
ELLE ONLINE 22 Mart 2022

2022’yi Pınar Deniz'in yıldız enerjisiyle karşılarken, 2000’li yılların başından ödünç aldığımız ikonik görünümlerle #Y2Kfashion trendinin de izini sürüyoruz.

Yeni dizin Yargı büyük başarı yakaladı. Avukat Ceylin’i nasıl anlatırsın bize? Senin bir davan olsa kendini ona emanet eder miydin?

Evet ilgiyle izleniyor, dizinin gidişatından çok mutluyuz. Ceylin kendi enerjisinde varolan, insanların ne düşündüğüyle çok da ilgilenmeyen bir karakter. Tam bir rengi yok, gri bir yerde duruyor hayatta. Beni de en cezbeden tarafı burası. Her insan gibi hata yapıyor, sinirleniyor, küfrediyor. İyi olmak gibi bir çabası yok, bu da onu gerçek kılıyor. Sınırlarını kendi belirliyor. Adaleti kendi vicdanı. İşinde ne kadar açıksa, kendi duygularına döndüğünde de bir o kadar kapalı olabiliyor. Onun da kendiyle savaşı burada başlıyor zaten. Ceylin avukatım olsun isterdim. Risk almayı seviyorum ve tutkusundan etkilenip davamı ona teslim edebilirdim.

Dizide Ceylin’in sığındığı ve kendine yaklaşmasına izin verdiği tüm limanlar başta babası olmak üzere ona sırt çeviriyor. Sen hayatta böyle goller yedin mi?

Hangimiz yemedik ki? İlla ailen olmasına da gerek yok, hayatında tanıdığını varsaydığın insanlar değişebiliyor ya da onlar hep aynı, ama sen geç fark ediyor olabiliyorsun. Öyle zamanlarda kendime sığınıyorum. Kavga etmektense etkilendiğim yerden iyileşmeye, dönüşmeye çalışıyorum. Hayat devam ediyor, su akar yolunu bulur diyorum kendime.

Hikayede yargıyı mahkemeden önce karakterler dağıtıyor, hatta yargısız infaz ediyorlar, değil mi? Senin insanları yargılamakla ilgili tavrın ya da felsefen nedir?

Ben genelde niyetle ilgileniyorum. Spiritüel bir tarafım olduğuna inanıyorum, hislerimin beni yanılttığını da pek görmedim. Birinden ilk görüşte ya da fotoğrafını görerek de hoşlanmayabilirim. Bu bir önyargı mı, yoksa his mi bilemiyorum ama genelde içimdeki sesi dinlemeye çalışıyorum. Kimseye önyargılı bakmak istemem, kim canı nasıl istiyorsa öyle yaşasın, ama kendi adıma sadece kendi enerjisinde, i inden geldiği gibi davranan insanları daha çok seviyorum. Şüpheci bir kişiliğim yok, ilk kez tanıştığım birine en özel sırrımı bile verebilirim, yeter ki iyi niyetine ikna olayım.

Karakterin avukat kimliğinin de etkisiyle duvarlı ve yüksek duyguları bile içinde yaşamayı tercih ederek kendini sınırlayan bir kadın. Sen o açıdan nasılsın? En çok kiminle dertleşirsin?

Hayatta güçlü görünmekten başka şansı olmadığını düşünüyor Ceylin. Babasının gidişi onun ebeveyn rolü üstlenmesine neden olmuş. Kendi duygularıyla bağlantı kurmayı bilmiyor ya da kendi dünyasında bildiği kodlarla yansıtıyor duygularını. Ben de eskiden köşe bucak kaçar, yalnız yaşardım duygularımı. Aman kimse kırıldığımı, ağladığımı görmesin derdim. Ne saçmalık ama! Toplum normları sana bunun güçlü görünmek olduğunu öğretiyor. Halbuki o an hissettiğini dışa vurduğunda güçleniyor insan. Olgunlaştıkça, kendimle uğraştıkça şeffaflaştım. Hala duygularımı o ‘an’ göstermek üzerine çalışıyorum. En çok terapistim ve menajerimle dertleşiyorum sanırım.

Hata yaptığında kendini kolay affeden biri misin?

Bende bıraktığı etkiye bağlı. Çocukluğumdan beri hata yapmanın korkusuyla yaşadım. Ne zaman bir hata yapsam ‘sevilmeyeceksin, değer görmeyeceksin, beceriksizsin’ gibi cümleler dönüyordu kafamda. Şimdi ise keşke daha çok hata yapsaymışım diyorum kendime. Hala  çuvaldızı ilk kendime batırıyor olsam da, zat-ı alimle barışmayı başardım sanırım. O an’dı geçti şimdi ne yapabilirim? diyorum. Kabule geçtiğimde hayat çok daha kolay ve anlaşılır oluyor.

Aşk 101’de iki öğretmeni oynadıktan sonra şimdi de iki hukuk insanını oynuyorsunuz. “Pınar Deniz ve Kaan Urgancıoğlu” uyumu nasıl oluştu?

İşini en iyi şekilde yapmaya çalışan ve birbirini anlayan iki insanız. Alanlarımıza saygı duyup daha iyi nasıl olur’u araştırıyoruz hep. Seyirci de bu enerjiyi hissediyor bence.

Peş peşe iki dizide bir araya gelmek konusunda tereddütleriniz olmuş muydu?

Olmaz olur mu... Yapımcıya ilk sorduğum soru buydu, hatta kendi aramızda bile konuştuk Kaan’la. Bu çok riskli bir durum değil mi diye. Aşk 101’de hikaye sadece bizim üzerimizden akmadığı için partnerliğimiz tükenmiş sayılmıyordu. Sonra tanıdığım ve sevdiğim bir enerjinin özellikle televizyon gibi uzun süreli bir mecrada avantaj olabileceğini düşündüm. İyi ki de böyle denk gelmiş, iyi ki tekrar Kaan’la beraber olmuşuz. Onunla çalışmayı seviyorum.

Bu ara aileden aldığımız travmaların ve erken yaştaki duygusal yaraların kişiliğimiz üzerindeki etkisi çok sorgulanır oldu. Sence anne baba sevgisinin gelişimimizdeki etkisi nedir? Senin çocukluğun nasıl geçti?

Yüzde bir milyon etkisi olduğunu düşünüyorum. Bunun üzerine çok fazla kitap okuyup araştırma yaptım. Kendi üzerimde de çeşitli terapi teknikleri çalıştım. Herkesin birbirinden farklı inanışı olsa da, sevgisiz büyüyen bir çocuğun büyüme ve hayata karışma sancıları hiç bitmiyor. Temelde kendini hep yetersiz ve  özgüvensiz hissediyor. Marlon Brando’nun belgeselinde geçen ‘sen anılarınsın’ cümlesi beni çok etkilemişti. Çocukken yaşadığın her an kimliğinin oluşumunda büyük bir etken. Büyüdükçe o yaraları iyileştirmeye, kendini birey olarak kabul etmeye çabalıyorsun. Kendini sevmek zor zanaat. Sait Faik’in dediği gibi, bir insanı sevmekle değil de kendi benliğini gerçekten sevmekle başlıyor hayat.

Bu hayatta ‘beni en iyi o anlar’ dediğin biri var mı?

Kız kardeşlerim ve menajerim Tuba (Tacan) olabilir.

Çok sorulduğuna eminim ama oyunculuk hikayenin nerede başladığını ve kendini ifade etmek için neden bu yolu seçtiğini öğrenebilir miyiz?

Metroda bir arkadaşıma ağlayarak izlediğim filmi anlatırken başladı diyebilirim. İdealist bir kafa yapısına sahiptim ve teklif gelmesine rağmen asla oyuncu olmayı düşünmüyordum. O dönem Blood Diamond filmini izleyip ertesi gün ağlayarak ‘Benim bu dünyayı, bu çocukları kurtarmam lazım. Bunun için ya çok zengin ya da çok ünlü olmam gerekiyor’ demiştim. Romantik bir düşünce olsa da, bu duygu beni şu an olduğum kişi yaptı. O kızın tutkusunu kaybettiğim her an hemen bunu hatırlıyorum. İnsanların duygularına dokunmak, onlarla bu yolla iletişim kurmak istiyorum. Kendimi, duygularımı ifade etmemin en güzel yolu sanat. En çıplak, en özgür hissettiğim anlar, hep rolde olduğum anlar. Kendimi o karakterin i inde var etmek ve bunu insanlara sanat yoluyla sunabilmek muazzam bir his. Daha mutlu olacağım ne yapardım hiç bilmiyorum.

O zaman şimdi dönüp baktığında “iyi ki” diyorsun?

İyi ki, iyi ki, iyi ki! Beni var eden, şimdiki ben olmamı sağlayan, ruhumun gelişmesine katkısı olan olumlu olumsuz her türlü olay iyi ki olmuş. Çocukluğumda tabii ki travmatik olaylar yaşadım, ama büyüdükçe neden benim başıma geldi psikolojisini bıraktım ve artık dünyada herkesin başına ne büyük felaketler geliyor, geçmişe takılma, seni ne kadar geliştirdiğine odaklan diyorum. Kalbimi kıran, gören, seven, sevmeyen herkes iyi ki vardı. Ilgaz’ın söylediği ‘Acının içinden geçmezsen dışına çıkamazsın’ repliği gibi. Her duygu insanlar için. Yaşadığım her şeye minnetle...

Oyunculuktaki bakış açını geliştirmek, zenginleştirmek için özel çalışmalar yapıyor musun?

Sürekli oyuncu koçuyla çalışıp oyunculuğa dair farklı teknikler üzerinde çalışıyorum. Bunun yanı sıra kendini geliştirmek, vizyonunu genişletmek o kadar önemli ki. Karakterin duygusunu ben var ediyorum, o yüzden sürekli kendimi yenilemeye çalışıyorum. Çeşitli terapi yöntemleriyle daha açık ve yargısız nasıl olabilirim diye araştırıyorum. Nefes terapisine gidiyorum. Kitap okumak, film izlemek, sergi, müze gezmek gibi aktiviteleri saymıyorum bile. Onlar oyuncu olmasan dahi ufkunu geniş tutmak için şart. İnsanları izleyip neyi neden yaptıklarını anlamaya kafa yoruyor, insan psikolojisi üzerine araştırmalar yapıyorum. İçimdeki kaşif küçük kızı hep korumaya çalışıyorum ki gelişebileyim.

İstanbul Üniversitesi’nde reklam okumuşsun, eğitimin gereği kendini bir marka olarak ele alıp yönettiğin oluyor mu hiç ?

Terzi kendi söküğünü dikemez vaziyeti benimki. Olduğum gibiyim ve öyle kalmayı seviyorum. Kendimi bir marka olarak ele almak benim değil de ajansımın işiymiş gibi hissediyorum. Ben dilediğim gibi yaşayıp hiç durmadan ışıldamak istiyorum.

Daha önce de başka işlerin olmuş ama Vatanım Sensin ile parladın. Çok önemli isimlerle önemli bir dönem işinde sete çıktın. Neler öğrendin?

Olgunlaşmak yaşla gelen bir olgu değil bence, ne yaşadığının, hayatına ne kattığının önemi var. Vatanım Sensin dönemi beni büyüttü. Hayata, oyunculuğa, insanlara bakışım değişti sanki. Bu işi ne kadar sevdiğimi anladım. Hayatımın en büyük hazzını yakaladığımı fark ettiğim bir dönemdi. Bittiğinde konservatuardan mezun olmuş gibi hissediyordum.

Kırmızı Oda’daki Nazlı karakteri ve senin ona kattığın yorum bizi kalbimizden vurmuştu. Seni de etkiledi mi?

Bu tehlikeli bir durum mu bilmiyorum ama oynadığım her karakteri fazla içselleştirdiğim için günlük hayatıma da sirayet ediyor. Nazlı başta kendine güveni olmayan, travmaları yüzünden bağımlı kişilik bozukluğu yaşayan bir kadındı. Sürekli o karakteri çalışıyor olmak bana iyi gelmedi sanırım. O dönem Nazlı ile paralel giden bir duygu durumum vardı, kendimi mutsuz ve özgüvensiz hissediyordum. Oynadığım her karakterin beni hep iyileştirdiğini söylüyorum. çok acayip bir şekilde Nazlı’nın iyileşmeye başladığı, kendi değerini anladığı bölümde ben de özel hayatımdaki sorunları çözmeye başlamıştım. Nazlı’yla birbirimize destek olduğumuz bir d nemdi. Kırmızı Oda’nın da yeri hep bende ayrı olarak kalacak.

IMDb dünya popülerlik sıralamasında 220. sıraya yükselip tüm Türk oyuncuları ve Jennifer Lawrence, Denzel Washington gibi isimleri geride bırakmışsın. Önemli bir unvan mıdır bu? Sence neyin etkisi oldu?

Denzel Washington gibi bir ismi geride bırakıyor olmak ondan daha iyi olduğum anlamına gelmiyor tabii ki. Dönemsel olarak aynı anda birden fazla projemin yayınlanmış olması etkili olmuş olabilir. Aslına bakarsanız çok önemli diyemem, ama bu tarz haberleri gördüğümde tabii ki mutlu oluyorum. Çok çalışıyorum ve bu gibi motive edici olaylar doğru yolda olduğumu hissettiriyor.

Çekimimiz boyunca enerjin hep yüksekti ve dans ettin; çok güzel şarkı söylediğini de biliyoruz; müzik ve dans hayatının neresinde? Bir gün mesleğinin ağırlık merkezini değiştirecek güçteler mi?

Her anımda var ve hep olsun istiyorum. Dans ettiğimde, şarkı söylediğimde ya da rol yaptığımda kendimin en özgür versiyonuyla tanışıyormuşum gibi. Enerjim inanılmaz yükseliyor ve kötü duygulardan arınıyorum sanki. Oynayarak hepsini yapabiliyorum ama ileride tabii ki ağırlık merkezi değişebilir. Bu yaz çektiğim Netflix filminde hem şarkı söylüyor hem dans ediyorum. Oynadıklarım arasında bana en çok benzeyen karakter olabilir. ‘Aşkın Kıyameti’ filmini de merakla bekliyorum bu arada.

Çekimde yeni jenerasyon arasında yükselen Y2K trendinin 2000’li yılların başına referans veren moda look’larını giydin. Britney Spears’lerin, Christina Aguilera’ların dönemi… O dönem sen çocuktun, hiç dinler miydin, müziklerini sevdiğin ya da stil olarak takip ettiğin başka isimler var mıydı?

Dinlemez olur muyum hiç? O dönemin dergilerini alır, onlar gibi giyinmeye çalışırdım. Özellikle ablam stil ikonu gibi dolaşırdı, hep 2000’ler esintisi vardı yani. Ben de onun dolabından aşırıp TV karşısına geçer; konserde ya da klibin içindeymişçesine dans ederdim. Dönemin dans figürlerini öğrenip okuldaki öğrencilere ders olarak vermişliğim bile var. 23 Nisan, 19 Mayıs gibi gösterilerimiz çok havalı oluyordu sayemde! Evanescence, Linkin Park dinlemeyi de çok severdim. O yüzden file eldivenler, siyah koyu gözler ve kırmızı şapkamla modanın yanımdan ağlayarak geçeceği bir stile sahiptim!

Şu anda modayla aran nasıl? Tarzını nasıl tanımlarsın?

Genelde rahat ve maskülen giyinmeyi seviyorum ama ruh halime bağlı olarak değişebiliyor. Her anlamda kendimi şaşırtmayı sevsem de doğallığım bozulmasın diye çok büyük bir değişim yapmıyordum. Fakat fikirlerim değişiyor, o yüzden seneye beni mavi saçlı ve bol piercing’li de görebilirsiniz.

Hayatla ilgili en büyük tutkun, motivasyonun nedir?

Değer katmak. Yaptığım her işi dünyanın en önemli meselesiymiş gibi yapıyorum.  alıştık a başarabilirsin diyorum kendime. Hayatımın her alanında merakla hep daha iyi versiyonu arıyor, yaptığım her işi tutkuyla yapıyorum. Şu an oyunculuk çok büyük haz veriyor, yarın Afrika’da fotoğrafçı olmak daha büyük bir haz verecekse onu yapmak isterim. Bu duygunun peşimi bırakmasını istemiyorum.

Çocuklar ve hayvanlar konusunda hassassın. Daha adil ve merhametli bir dünya nasıl mümkün olur sence?

Çocuklar benim kırmızı çizgim. Kendimi bildim bileli sivil toplum kuruluşlarında çocuklar için gönüllü çalışmalar yapıyorum. İnsanın en saf, en savunmasız hali. Kalbini açtığında öğrenebileceğin lebiderya bir evren var orada. ‘Ben’ duygusunu törpülediğimizde, her şeye, herkese olan tavrımız değişiyor zaten. Bu dünyanın bizden ibaret olmadığını anladığımızda şefkatle yaklaşacağız her canlıya. Hayvan sahibi olanlar beni anlar; eve geldiğimde köpeğimi ve kedimi görüyor olmak nasıl bir his anlatamam. Kesinlikle hayvanları insanlardan daha çok seviyorum, bunu gittikçe daha iyi anlıyorum.

 


SON HABERLER