Bu yıl “Kalpten” temasıyla gerçekleşen Altın Portakal Film Festivali'ne dair genel bir izlenim verecek olursak: Büyük kırılma filmleri kadar gündelik hayatın saklı kalmış köşelerini işleyen yapımlar da ön plandaydı. Öyle ki “sınırlardan sınırsızlığa”, “sessizlikten ses çıkarmaya”, “görünmezden görünene” gibi geçiş motiflerinin aklımızda yer ettiğini söyleyebiliriz.
Tavşan İmparatorluğu
Erken Kış
Yönetmenliğini Özcan Alper’in yaptığı "Erken Kış", festivalin "Ulusal Uzun Metraj" seçkisinde yer alan ve en çok merak edilen filmlerinden biri oldu. “En İyi Kadın Oyuncu” ödülü de filmdeki etkileyici performansıyla Leyla Tanlar’a verildi. "Erken Kış", İstanbul’da bir fabrika müdürü ve bir banka müdürü ile taşıyıcı annelikle ilişkilendirilen Gürcü-Ukraynalı genç bir kadın üzerinden ilerliyor. Savaşın gölgesinde beden ve kimlik sorunları, sömürü ve çaresizlik sahneleriyle izleyiciyi fazlasıyla etkiliyor. Taşıyıcı annelik gibi bugün Türkiye’de belki de fazla konuşulmayan ama küresel ölçekte fazlaca ses getiren bir konuyu odağına alan film, duygusal tonu güçlü ve çarpıcı bir yapım.
Parçalı Yıllar
Cam Sehpa
Yönetmenliğini Can Evrenol’un yaptığı “Cam Sehpa”, "Ulusal Uzun Metraj" yarışma dışı özel gösterim kapsamında izlediğimiz filmlerden biri. 2022 İspanyol yapımı "The Coffee Table"dan (La Mesita del Comedor) uyarlama olmasına rağmen "Cam Sehpa", metnin sınırlarını aşarak Evrenol’un karanlık ama ironik dünyasını en iyi şekilde yansıtıyor. Filmde yeni doğmuş bebekleriyle sade bir yaşam süren bir çiftin evlerine aldıkları basit bir cam sehpa etrafında çatışmaya sürüklenmesi anlatılıyor. Hikaye bu kadar minimal, anlatım ise bir o kadar detaylı. Renk paletinden ses tasarımına kadar her detay izleyiciyi rahatsız edici bir konfora çekiyor. Film sadece bir uyarlama değil, Can Evrenol’un kendi sinema diline ait bir yeniden yorum.
Kendal’a Bir Heykel
"Ulusal Belgesel Film Yarışması" kapsamında gösterilen Kendal’a Bir Heykel, yönetmen Ali Urgancı imzası taşıyor. Belgesel, tiner bağımlılığıyla bilinen bir karakterin kentle kurduğu görünmez bağlara, sokakta hayata tutunma biçimlerine odaklanıyor. Belgesel-kurgu arası bir çizgide (docufiction) ilerleyerek izleyiciyi hem gerçek hem temsili bir dünyaya çeken "Kendal’a Bir Heykel", İstanbul’un kolektif hafızasıyla bireyin dönüşümüne dair güçlü bir anlatı sunuyor.