Engin Hepileri: Oyunculuk Benim İçin Hiç Bitmeyen bir Sevda

Engin Hepileri ile en sevdiği yerde, tiyatroda buluştuk.
ELLE ONLINE 19 Haziran 2025

Kurucusu olduğu Tiyatro.İN’in “Müfettişler” oyununu sahneye koyuyor, yönetmenliğini yaptığı “Kim Bu Ben”i seyircisiyle buluşturuyor ve çok yakında bu defa oyunculuk yapacağı bir eserle yeniden sahnede olacak. Yıllardır ekranda ve tiyatroda izlediğimiz, şimdilerde yönetmenlikte de isminden söz ettiren Engin Hepileri, içindeki bitmeyen oyunculuk sevdasıyla devam ediyor kariyerine ve aslında “yaşam biçimi”ne. Onunla en sevdiği yerde, tiyatroda buluştuk.

Engin Hepileri’yle birçok kez yan yana geldim, bazen bir davette, bazen de bir röportaj vesilesiyle. Her defasında mütevazılığı, pozitif enerjisi ve motivasyonuyla dikkatimi çekmişti. Ve yine bu çekimde de yönetmenliğini üstlendiği Müfettişler oyununun sahnelendiği Zorlu PSM’nin kulisinde bizi ağırlarken aynı mütevazılık, aynı yardımseverlik duygusu ve hiç değişmeyen kibarlığıyla hareket etti. Hiç usanmadan ve sıkılmadan, bir oyuncu disipliniyle poz verdi, poz verirken de adeta sahnede gibiydi, sohbet etti, heyecanla anlattı, tıpkı mesleğinin onda yarattığı hiç sönmeyen heyecanı gibi. Çünkü dediği gibi hayatın ta kendisinden besleniyor ve mesleğini çok seviyor.

Oyunculuk kariyerinizde birçok tiyatro oyununda rol aldınız. 2013’te Tiyatro.İN’i kurdunuz. Hem tiyatro oyunculuğu hem de yönetmenlik yapıyorsunuz. Yönetmenlik aşamasına gelmek, oyunculuk ve artı yönetmenlik yapabilmek için hangi özelliklere sahip olmak gerekiyor?

Uzun yıllar Kenter Tiyatrosu’nda zaten yönetmen yardımcılıkları yapmıştım. Dolayısıyla oyunlara bir de dışarıdan bakmayı çok seviyorum. Bizler oyuncu olarak her zaman bir rolün içine derinlemesine gireriz ama bir yönetmen oyunu daha tepeden gören, konuyu öne çıkartacak unsurları bulan bir oyun kurucudur aslında. Galiba bu beni heyecanlandırıyor.

Yönetmenlik ve tiyatro oyunculuğunun birbirini destekleyen, iç içe geçen işler olduğunu söyleyebiliriz kısaca. 

Elbette, tiyatro kolektif bir sanat. İçinde estetiği, duyguyu, coşkuyu, müziği, resmi, ışığı ve daha pek çok unsuru barındırıyor. Tiyatro oyuncuları olarak bizler ortalama iki saatlik süre içerisinde o dünyanın insanları oluruz. İşte o dünyanın insanlarının nasıl düşündüğünü görmek ve o tiyatro metninin neye, nasıl hizmet etmesi gerektiğini belirlemek, bir yönetmen için çok keyifli bir durum.

Metin ve oyuncular bir yönetmenin en önemli silahlarından. Metne uygun oyuncu seçimi atlamamanız gereken ilk adım. Hocalarımdan bir tanesi, “İyi yönetmen doğru metni doğru oyuncularla buluşturandır” demişti. Sonrasında geriye bir çatı oluşturmak kalıyor. Herkesi aynı duyguda, aynı fikirde ve aynı anda tutmak yönetmenin görevi ve keyfi.

İlk yönetmenlik deneyiminiz hangi oyundu ve nasıl bir deneyimdi?

2007’de Kenter Tiyatrosu’nda “Kuyruk” isimli kısa oyunu yönetmiştim. 

Şimdilerde yönetmenliğini yaptığınız Müfettişler oyunu sahnede seyircisiyle buluşuyor. Oyun hakkında “İzleyicileri cevaplardan ziyade sorularla baş başa bırakıyor” diye okudum. Nasıl sorular bunlar?

Kendi edebiyatımızdan Melih Cevdet Anday’ın metniyle kendimizi ifade etmek bize çok iyi geldi. Emin olun izleyen seyircilerimize de çok iyi geliyor. Çünkü Müfettişler bizim hikayemiz. İçinde belki bugün hâlâ yaşadığımız duyguları barındıran bir Türkiye’nin kalıntıları var. Elbette sorular sorduracak. Ancak metnimizin ana amacı soru sordurmak değil. Bizler aydınlık ve özgür bir gelecek için umutla adım atılması gerektiğine inanan bir metnin peşinden koşuyoruz. Anday’ın daha yaşanası ve eşit bir dünyanın mümkün olabileceğini ve insanın özgürce yaşayabileceği bir dünya için eyleme geçmek üzere olduğunu müjdeleyen metni, bizi ve seyirciyi hayal gücümüzü devreye sokmaya zorluyor. Bu da bize keyif veriyor. Umarım izleyici de keyif alır. 

Oyunculuk Bir Yaşam Biçimi Olmalı. Müşfik Hocam’ın Söylediği Gibi, ‘Önce İyi Bir Insan Olup Ardından İyi Bir Oyuncu Olmak İçin Uğraşmalı.

Sizin için ne anlama geliyor oyunculuk?

Oyunculuk benim için bitmeyen bir sevda. Benim mesleğimin günü, yeri, zamanı, saati ve süresi yok. O bir yaşam biçimi. Tiyatro da aynı şekilde. Onunla yatar, onunla kalkarım. Bu demek değil ki elbette hayatımı ona adarım. Ancak işimi layığıyla yapmak ve ona gereken önemi vermek benim için çok değerli. Elbette oyunculuğa ve yönetmenliğe devam edeceğim. Tek arzum insanları, onları değiştirebilecek hikayelerle buluşturup onlara bu hikayelerin coşkulu anlarını hissettirebilmek.

Sinema, dizi ve tiyatro… Nasıl tatlar bırakıyor bunlar sizde, hepsinde aslında oyunculuk söz konusu olsa da?

Oyunculuk her yerde oyunculuktur. Sadece teknik değişir. Kamera açısı, ışık açısı ya da mekan farklı kılar işi. Bunun dışındaki her şey aynıdır. İnsan insan, duygu da duygudur.

Oyuncu olarak hayattaki ilham kaynaklarınız neler?

Hayatın kendisinden beslenmeye çalışıyorum. Günlük durumları, sosyal hayatımızı, ülkede ve dünyada neler olduğunu takip edip hissettiklerimi bir süzgeçten geçiriyor ve bunları kendi fikrime ekleyerek aktarmak istiyorum. Galiba böyle var olabiliyorum ya da kendimi böyle var edebiliyorum.

Yıllar önce “Yaprak Dökümü”nde oynadığınız tatlı rolü hiç unutmam.O rolle geniş kitlelerce tanınmıştınız bence. Şimdiki tecrübeli Engin yıllar önceki genç oyuncuya neler söylemek isterdi?

Mesleğimi hep severek yaptım. İlk başladığım günleri çok iyi hatırlıyorum. Kendime bir yer edinmek, ifade biçimi bulmak, oyunculuğumu geliştirmek ve algılarımı açmak için çok uğraştım. Bu söylediklerim hâlâ da böyle devam ediyor. Çünkü yukarıda da altını çiziğim gibi oyunculuk bir yaşam biçimi olmalı. Müşfik Hocam’ın söylediği gibi, “Önce iyi bir insan olup ardından iyi bir oyuncu olmak için uğraşmalı.”

Geçtiğimiz haftalarda Oksijen gazetesi yazmıştı, bu sezon o kadar çok tiyatro oyunu var ki sahnelenen… Nasıl değerlendiriyorsunuz bu durumu?

Şu an sadece İstanbul’da üç yüzün üstünde prodüksiyon perde açıyor. Bu gurur verici. Bizler bu sanat adına çalışan koskocaman bir topluluğuz. Ve hepimizin anlatmak istediği bir derdi var. Bu ne kadar güzel bir şey. Daha da önemlisi her prodüksiyonun kendi seyircisi ve kendi alıcısının olması. Bu beni çok heyecanlandırıyor.

Bu sezon hangi eserleri izleyeceğiz kurucusu olduğunuz Tiyatro. İN çatısı altında?

Müfettişler bu senenin yeni oyunu. Ayrıca 2022’de sahneye koyduğumuz Kim Bu Ben isimli oyunumuz da seyircisiyle buluşmaya devam ediyor. Ocak ayı itibariyle çok sevilen oyunumuz “Anne” yeniden sahnede olacak. Tüm bunlardan başka yepyeni bir projem var. Bu defa ben sahnede olacağım. Beni çok derinden etkileyen ve okur okumaz  derhal izleyiciyle paylaşmalıyım dediğim bir hikaye bu. Şu an ön çalışması yapılıyor. Eğer her şey istediğimiz gibi giderse önümüzdeki sezon sahnede olacak.

Son zamanlarda Türkiye’de ya da dünyada izlediğiniz ve çok etkilendiğiniz bir tiyatro/oyun/prodüksiyon var mı?

Elbette var. Ama galiba her birinin başka bir bölümü heyecanlandırıyor beni. Kiminin metni beni cezbediyor, kiminin oyunculukları, kiminin de rejisi. “III. Richard” tiyatro festivalinde izleyip oldukça etkilendiğim eserlerden biri oldu.

Tüm bu sorumluluklarınız dışında bu yıl bir de konservatuvarda ders vermeye başladınız.

Evet, kendi okulum İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda yeniden ders vermeye başladım. Aslında ben bunu “ders vermek” olarak tanımlamak istemiyorum. Dördüncü sınıflarla oyun çıkartma projesi demek daha doğru olacak. Çok istekli ve coşkulu öğrenci arkadaşlarım var. Onlarla yeni bir hikayenin hayalini kurmak beni heyecanlandırıyor. Tecrübelerimi onlara aktarırken onların gözünden de dünyaya tekrardan bakabiliyorum. Okul benim için her zaman çok değerli.

Babalık sizi nasıl değiştirdi?

Babalık dünyanın en güzel şeyi. Can hayatımıza girdikten sonra önceliklerimizin değiştiğini görmek bizi çok etkiledi. Onun varlığı ve varlığının yarattığı duygu tarif edilemez. Ve bu insanı çok değiştiriyor. Oysa değişmekten ne çok korkarız değil mi? Ama galiba değişerek yenileniyor ve gelişiyoruz.

Oğlunuz Can’la nasıl vakit geçirir, birlikte neler yaparsınız?

Can artık altı yaşında. Bisiklete biniyor, basketbol ve top oynuyor, Lego yapıyor ve dersleriyle ilgili birlikte düşünüyoruz. Kendi kararları olan bir çocuk Can. O an birlikte neyi nasıl yapmak istiyor ve nasıl hissediyorsak öyle yaşıyor ve sanırım böyle mutlu oluyoruz.

Oğlunuza verdiğiniz bir öğüt var mı?

Öğüt vermemeye çalışıyorum. Vermeyi düşündüğüm öğütleri de kendim uygulamayı deniyorum. Elbette kolay olmuyor ama biliyorum ki söylediklerimden çok yaptıklarımla ona örnek olacağım.

Can, annesi ve babasının ünlü isimler olduğunun farkında mı?Mesela sizi veya annesini televizyonda ya da sahnede görünce şaşırıyor mu?

Şaşırmıyor galiba. Mesleğimizi tanıdı, bizimle tiyatroya geldi ve çocuk oyunları izledi. Dramın gerçek hayattan ne kadar farklı olduğunu anladı. Televizyon ya da billboardlar’da gördüğünde elbette şaşırıyor, seviniyor ve ilgiyle de izliyor.

Mutlu evliliğin sırrını verebilir misiniz?

Bizim Beyza’yla çok inanarak verdiğimiz bir cevabımız var evet: Aşk mutlu evliliğin sırrı. Tazelik, dirilik, samimiyet, şeffaflık bütün bunlar karşılıklı anlaşabilmenin en önemli unsurları. Tüm bunlara ve birbirimizin hayatına saygı göstermeye dikkat etmeye çalışıyoruz.

Eşiniz Beyza Hanım da çok başarılı bir oyuncu ve aynı zamanda balerin. İkiniz geçtiğimiz yıl aynı projede çalıştınız. Kim Bu Ben oyununu siz yönettiniz, eşiniz de “Daphne” karakterindeydi. Aynı projede çalışmak, aynı “sahnede” olmak nasıl bir duygu ve deneyim?

Sizin de belirttiğiniz gibi Beyza dans altyapısı olan bir oyuncu. Bu onda müthiş bir disiplin yaratmış. Tiyatro sahnesinde en fazla ihtiyacımız olan şeylerden biri çalışkanlık ve disiplin. Konuştuğunuz bir şeyi bir kere anlatırsınız, disiplinli bir oyuncu bunu kafasında değerlendirir, üzerine çalışır ve rolünü geliştirir. Dolayısıyla ben çok rahat ettim Beyza’yla çalışırken.

Aşk, Mutlu Evliliğin Sırrı. Tazelik, Dirilik, Samimiyet, Şeffaflık Bütün Bunlar Karşılıklı Anlaşabilmenın En Önemli Unsurları. Tüm Bunlara Ve Birbirimizin Hayatına Saygı Göstermeye Dikkat Etmeye Çalışıyoruz.

Bir de merak ediyorum mesela birbirinizin işlerini olumlu ve olumsuz anlamda eleştirir misiniz?

Elbette. Hem olumlu eleştiri yapar hem de beğenmediğimiz noktaları konuşuruz. Konuşmalıyız zaten. Eleştiriye açık olmak müthiş bir özgürlük. Biz bu konuda birbirimize güveniyoruz.

Mutluluğu nasıl tarif edersiniz? Mutlu musunuz?

Çok şükür. Sağlık, sıhhat ve afiyet olsun. Gerisi de sevdiğimiz ve istediğimiz işleri yapıp evlatlarımıza güzel bir gelecek hazırlayabilmek. Hepimiz bunun için uğraşmıyor muyuz?

Karakterinizle ilgili üç özellik söyler misiniz?

Mütevazı, fazla sabırlı ve sonuç odaklı.

Ve bu pozitif enerjinizin, motivasyonunuzun kaynağı nedir?

İşimi seviyor ve buna inanıyorum. Evden heyecanla çıkıyorum. Sizin tarafınızdan bunu duymak çok güzel. Sizlerle karşılaştığım alanlarda, iş yerinde yani tiyatroda, sette ya da herhangi bir galada işimi yapıyor, işimin herhangi bir parçasıyla uğraşıyorum. Onun için de enerjim yüksek ve keyfim yerinde oluyor.

Nasıl bir stiliniz var?

Herkesin kendine has bir stili var bence. Rahat olmak zorundayım. Vücudum ve bedenim her daim bir sporcu gibi hazır olmalı. Bunun yanı sıra kendime yakıştırdığım şeyleri giymeyi de severim. Eğer bu modaysa, son yıllarda rahat ve şık stilin takipçisiyim.

Eşiniz size styling yapar mı?

Evet, Beyza’nın gözüne çok güvenirim. Evden çıkmadan muhakkak ikimiz de birbirimize şöyle bir göz atarız. Bu büyük bir avantaj.

Spora vakit ayırabiliyor musunuz?

Önümüz kış ve büyük bir heyecanla kayak sezonunun açılmasını bekliyorum. Sporla aram iyidir, severim ve hayatıma dahil etmeye çalışırım.

Hayat motto’nuz?

Aile, mutluluk, başarı ve inanç.



Röportaj: Selin Miloşyan

Fotoğraflar: Barış Aras, Elif Çakırlar

ELLE MAN Aralık-Mart 2024-25 sayısından alınmıştır. 

SON HABERLER