BÜYÜKLER İÇİN MODA MASALLARI

Pandora’nın kutusunu açıyor ve sizleri Moda dünyasına davet ediyoruz. İlk bakışta parlak, çokça ilham veren, bazen karanlık, delice bir parkur burası...

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 05 Kasım 2018
BÜYÜKLER İÇİN MODA MASALLARI Getty Images Türkiye

Dışarıdan bakıldığında göz kamaştırıcı ve hayal kurduran bir dünya. Rüya gibi... Dolayısıyla tıpkı hayaller gibi uzak, ulaşılmaz, yüksek, elitist ve hatta umursamaz. En azından görünürde böyle. Her seferinde şaşırtmayı başaran moda şovları, engin yaratıcılıklarıyla sınır tanımayan moda tasarımcıları, stilleri ve zayıf bedenleriyle kıskanılan modeller, asi moda fotoğrafçıları, imrenilen kıyafetlerle dergilerde, sokaklarda ve çekimlerdearzıendam eden moda editörleri, çoğunlukla Şeytan Marka Giyer filmindeki yayın yönetmeniyle karşılaştırılan kaprisli, otoriter yöneticiler ve daha bir sürü görünmeyen aktör, etki ve faktör... Oysa dışarısıyla içerisi birbirinden farklı.Buz dağının görünmeyen kısmına bakmaya hazır mısınız?

BOŞ VE GEREKSİZ Mİ?


Dünyanın dört bir yanında olup bitenler, ekonomik kriz, çevre kirliliği ve savaş gibi maddeler gündeme damga vururken moda üzerinde kafa yormanın gereksizliğine inanabilir,
sektörün tüketim çağının bir dayatması olduğunu düşünebilirsiniz. Bu arada kıyafet dolabınız dolup taşıyor ve buna rağmen alışveriş yapmaktan kendinizi alıkoyamıyorsanız üstteki fikirlerinizi gözden geçirmenizi öneririz. İngiliz merkezli Juniper Research araştırma şirketine göre 2019 yılında 53.2 milyar dolarlık pazara ulaşacağı öngörülenve günümüzde dev bir endüstriye dönüşen modayı tüketim çağının dayatmalarından birine indirgemek sakil bir düşünce. BOF ve McKinsey&Company tarafından ilki hazırlanan “The State of Fashion 2018” raporundaki, “Moda endüstrisinin ekonomik gücünü ülkelerle karşılaştırabilseydik, o, dünyanın en güçlü yedinci ülkesi olurdu” açıklaması
etkisini gözler önüne seriyor. L’Appart PR İstanbul Kurucu Ortağı Feride Tansuğ Acar da şöyle diyor: “Birçok ülkenin ekonomisi büyük ölçüde tekstil üretimine dayanıyor. Türkiye de dünyanın en büyük beşinci hazır giyim tedarikçisi konumunda. Bugün İHKİB’in yeni yönetimi, ülkemizin hazır giyim ihracatındaki başarısını tasarım odaklı ihracata da yansıtmayı hedefliyor. Bu doğrultuda Mercedes-Benz Fashion Week Istanbul kapsamında düzenlenen The Core fuarının lokomotif görevi göreceğini düşünüyorum. The Core marka-tasarımcı iş birliklerini geliştirmeyi, aynı zamanda tasarım odaklı ürün ihracatını artırmayı amaçlıyor.Ekonomik boyutu dışında
modayı takip etmek, belli başlı trendlere göre giyinmek kişilerin kendilerini belirli bir zümreye ait hissetmelerini sağlıyor. Meşhur bir kitabın ismini değiştirerek eklemek istiyorum: ‘Moda hiçbir zaman sadece moda değildir’.

SOSYAL BİR FENOMEN
Bugün hala insanların bilinçaltına yerleşmiş modanın gereksiz ve boş olduğu düşüncesinin temelini eskilerde aramakta fayda var. Fransız filozof Gilles Lipovetsky, L’empire de l’ephemere (Geçicinin Egemenliği diye Türkçeye çevirebiliriz) kitabında ta 14’üncü yüzyılda uçarı olmakla suçlanan modanın aydınlar tarafından da eleştirilip önemsiz ve değersiz bir entelektüel oyalanmaya indirgendiğini yazar. Lipovetsky şöyle devam eder: “Moda objektif olarak ele alınmaz, ona her daim eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşılır, ondan sadece kınanma ve kötülenmeyle söz edilir.” Oysa o, sosyal bir fenomen olarak yarattığı toplumsal dönüşümler ve politik etkilerle uçarı ve boş olmanın çok ötesinde. Kişiye öznel bir kimlik kazandırıp, onu benzerlerinden ayrıştırıp özgürleştirirken bahşettiği toplumsal aidiyetle de tam tersine bir gruba dahil eder. Kıyafetler süs amaçlarının ötesinde sosyal sınıflandırıcılardır.
Yarattığı trendler ve kurallarla herkesi aynılaştırırken, içinden doğan ve aynı kurallara başkaldıran yeniliklerle toplumu ileriye taşır. Zıtlıkları barındırır; konformist olduğu kadar asidir. Var olan kurallara meydan okur. Toplum modanın devinimiyle kendini yeniler, ileri gider, farklı düşünce biçimleri geliştirir. Kadının özgürlük yürüyüşünde onlara eşlik eden,
cinsiyet sınırlarına meyda okuyan Coco Chanel, Yves Saint Laurent, Andre Courreges
ve Jean Paul Gaultier’yi hatırlayalım. Chanel’in, ilkbahar/ yaz 2015 defilesini sokaklara taşıyarak feminist bir yürüyüşe çevirmesi, modellerin ellerinde pankartlarla kadın-erkek
eşitliğine dikkat çekmesi de modanın toplumsal rolüne gönderme yapıyor.Feride Tansuğ
Acar sektörün birçok akıma yön verdiğini vurguluyor: “Feminizmin tasarımlara yansımasını ve SnapChat uygulamasının New York Fashion Week sırasında patlama yapmasını unutmayalım.” Son olarak birçok marka hayvan derisi ve kürk barındırmayan koleksiyonlarıyla sürdürülebilir modanın gelişimine katkıda bulunuyor, çevre bilincinin artmasına önayak oluyor. İnsanların sadece ürünün estetik görünüşüne değil ardındaki hikayenin de etik olmasına dikkat etmelerini sağlıyor. Modanın yarattığı toplumsal değişimler saymakla bitmiyor.

NEDİR, NE DEĞİLDİR?
İstanbul Moda Akademisi Direktörü Seda Lafçı, modanın nasıl bir dinamiğe sahip olduğunu, İMA’nın Türk modasını nasıl dönüştürdüğünü anlatırken, onun yüzeysel olduğu önyargısını çürütüyor: “Modanın bir akım olduğunu söylemek mümkün. İçinde bulunduğunuz dönemin sanat, edebiyat, teknoloji, giyim, yaşam tarzı, hatta konuşma şekline kadar varan toplum yaşamına giren kültürün bir yansıması diyebiliriz. Nereye doğru evrildiğine gelince bence sınırsız ve özgür olmaya doğru ilerliyor. Son yıllarda yeni teknolojilerin üretime kazanımlarıyla endüstrideki gelişmeler inanılmaz boyutlara ulaştı. Sanatçıların, tasarımcı ve bilim insanlarının
birlikte çalışmaları; modayla teknolojinin buluşmasını sağladı. Giyilebilir cihazlar, akıllı tekstiller, 3D baskı teknolojisiyle biocouture ve nanoteknoloji alanlarında yapılan pek çok çalışma eskidi bile. Yakın geçmişte bedenle farklı açılardan iletişim kuran elbiseler serisi, güneş enerjisiyle şarj olan mezopik ceketler, elektronik tatoo, ilgi çeken projelerden. Moda tasarımı ciddi bir iş modeli halini aldı. Yönetimden pazarlamaya, styling’den moda fotoğrafçılığına kadar sürece dahil çok fazla iş kolunun oluşması nedeniyle istihdam potansiyeli doğdu. Türkiye’de hazır giyim kuvvetli bir sektör olarak yerini koruyor. İhracatımızın lokomotiflerinden, ayrıca dünyanın en önemli üreticilerinden de biri. Bu alanda global anlamda modayı takip etmemizi sağlayan organizasyonlar var, İstanbul Moda Haftası, Koza Genç Moda TasarımcılarıYarışması,bunlardan bazıları.”

TASARIMCILAR BİRBİRini KISKANIR MI?
Sanat eseriyle eş değer ve oldukça pahalı parçalar üreten, kimlikleri, stilleri ve giyim tarzlarıyla ikonikleşen moda tasarımcıları hakkında neler biliyorsunuz? Galliera Müzesi Direktörü Laurent Cotta, ünlü statüsündeki bu güçlü kişilikleri tanrılara benzetiyor. Haksız da sayılmaz. Yıllar içinde bir moda imparatorluğu yaratan, adeta ölümlüleri dünyasından kendini uzak tutan, yaşsız Karl Lagerfeld’in bu kategoriye ait olduğunu söylemek abartı olmaz. Güç beraberinde rekabet, ego ve kıskançlık getirir. Yves Saint Laurent’la
Lagerfeld arasında yıllar boyu devam eden husumet hakkında Alicia Drake’in The Beautiful Fall kitabını okumanızı tavsiye ederiz. Bu düşmanlık, Yves Saint Laurent’ın Karl Lagerfeld’in sevgilisi Jacques de Bascher’le birlikte olmaya başlamasıyla daha da alevlenmiş. Peki Amerikan Vogue baş editörü Anna Wintour’un 20 yıl boyunca dergide hiçbir Azzedine Alaia tasarımını yayımlamadığını biliyor muydunuz? Siyahı seven Gabrielle Chanel’le pembenin
savunucusu Elsa Sciaparelli de birbirlerinden hazzetmeyen, dönemlerinin iki rakip ismiydi. Chanel, Sciaparelli’yi kötülerken (Coco’nun, Elsa’nın bir elbisesini yakmak istendiği söyleniyor) Sciaparelli de Chanel’i şapkacı kız sıfatıyla küçümserdi. Tom Ford’la Yves Saint Laurent’ın da yıldızlarının barışmadığı biliniyor. Tom Ford 2011 yılında CNN’e verdiği röportajda şöyle diyordu: “Önceleri Yves Saint Laurent’la dosttuk. Gucci’deki işlerimi çok beğeniyordu ama
başarımlarım arttıkça aramız bozuldu. Ondan, ‘Podyumda 13 dakikada 40 yıllık kariyerimi mahvettin’ yazılı mektuplar aldım. Belki bunları bir kitapta anlatırım.”

DEDİKODU YAPTIK
Moda Tasarımcıları Derneği’nin eş başkanları Özlem Kaya ve Özgür Masur’a Türk moda sahnesinin perde arkasını soruyoruz. Söz Masur’da: “Bir ego işi yapıyoruz, bir tasarımcının elbette kıskançlığı olabilir aksi takdirde kendini geliştiremez. Ama kimse kimseyle dalaşmaz, kimse kimseye ‘Sen benim ürünümü, detayımı çaldın, kumaşımı kullandın’ demez. Bazı konuşmalar oluyor, mesela geçen yıl GQ’nun gecesi için Beren Saat’e yaptığım yeşil elbise Vera Wang’in tasarımına benzetildi. Bunlara gülüp geçiyorum. Sosyal medyanın bu kadar geliştiği, Pinterest’te bir sürü modelin görüldüğü çağda elbette her şey birbirine benzeyecek.”
Özlem Kaya da tıpkı Masur gibi Türk tasarımcıların arasında çatışma ve sürtüşme olmadığına, tam tersine güzel bir iletişimin bulunduğuna dikkat çekiyor: “Egosuz bir iş yapılmaz ama onun nasıl kullanıldığı da önemli. Eskiden aramızda daha fazla kopukluk vardı. Şimdilerde bunları bir yana bırakıp birbirimize destek veriyor ve güzel şeyler üretmeye çalışıyoruz. Yeni nesil tasarımcıların da bu yönde yetişmesi için uğraşıyoruz. Gençlerin aralarında rekabet olması doğal ama kavgasız, bizlerin arasındaki sağlıklı iletişimi görerek üretmeleri önemli.” Özgür Masur bu aşamada Türk ve yabancı moda tasarımcıları arasındaki

 farka değiniyor: “Valentino ve Givenchy bunu yapmaz ama ben Özlem’in defile parçalarını dikerim, o da benimkilerini... Birbirimize her zaman yardımcı oluruz. Zaten herkes
kendi hikayesinin derdinde. Günün sonunda o da ben de kırmızı elbise yapıyoruz. Farkı, hikaye ve yorumla anlatıyoruz. Kimse yeni bir şeyler keşfetmiyor, kaldı ki bunun iddiasında da değiliz.” Peki nasıl bir moda dönemine doğru yol alıyoruz? Haftalık koleksiyonların çıktığı günümüzde Özgür Masur, çözümün yavaşlamaktan geçtiğini söylüyor: “Tasarımcılar yılda 8-9 koleksiyon yapmaktan başarısız oldular. Mutsuz oldukları için de bir isimden diğerine geçiyorlar. Markalar ‘Nasıl gençleşeceğiz’in derdine düşerken DNA’larını kaybettiler. Lanvin, Alber Elbaz’ın ayrılığından beri kendine gelemedi. Herkes kimliğini korumalı. Chanel’in özüyle alakası kalmadı, tüvit ceket yapmakla Chanel olunmaz. Bir marka, klasiklerini korumayı sürdürüyorsa doğru yoldadır.”

MODELLER AÇ GÖRÜŞÜ
Dışarıdan imrenilerek bakılan ama zorlu çalışma koşulları hakkında pek bir şey bilinmeyen modellerin ne içip ne yediği de merak konusu. 90’larda sadece alkol, sigara ve kahveyle beslendiği söylenen Kate Moss’tan bugüne neler değişti? Balenciaga defilesinde yürüyen ilk Türk model Günce Gözütok anlatıyor: “Podyumlarda eskisi gibi hastalık derecesinde zayıf kızları görmüyoruz. Birçok ajans konuyu çok sıkı takip ediyor. Örneğin Paris’te çalışabilmeniz
için doktor onaylı sağlık belgenizin bulunması gerekiyor. Türk pazarı birkaç yıl önceye kadar genel olarak zayıf modellerle çalışmayı tercih etmiyordu. Durum yavaş yavaş değişiyor sanırım. Önemli olan elbiseyi iyi taşımak, güzel yürümek, formda görünmek. Mesela ben üç öğün besleniyorum. Defile zamanlarında bundan farklı bir programım yok. Bu benim için hep böyleydi ve böyle yaşayan birçok model arkadaşım var. 15 sene boyunca spor yaptığımı da
eklemek isterim.”

MODA EDİTÖRLÜĞÜ GERÇEĞİ
Moda editörlüğünün en tecrübeli isimlerinden Mahizer Aytaş’a sorduk. “Bu iş hem ruhsal hem de fiziksel olarak zorlayıcıdır; çok emek vermeniz, kendinizi hep beslemeniz gerekir. Dünyadaki ekonomik, kültürel olay ve durumların, müzikte ve sektördeki gelişmelerin farkında olmalısınız. Hayalinizi gerçekleştirmek için çıktığınız yolda karşılaşacağınız her türlü duruma hazır olmak, sabır gösterebilmek, vazgeçmemek şart. Tüm bunları sağlayabilen tutkudur. Tutku varsa bu yazdıklarım sizin için olağandır. Dünyanın en güzel mesleklerindendir. Yaratıcı insanlarla tanışır ve çalışırsınız. Hata yapmanız da bir ihtimal ama bundan dolayı kimse zarar görmez, en fazla kötü bir çekim yapmış olursunuz. Geceniz gündüzünüz birbirine karışır, tatiliniz yoktur. Fiziksel olarak ağır yükler taşımanız, istediğiniz bir kılığın peşinden koşmanız, çok iyi organize etmeniz gerekir. Moda editörlüğü küçük çaplı prodüktörlüktür. Ve zordur. Gençlere önerim; yapmak istedikleri meslek buysa, filmler, fotoğraf ve stiller onlar için bir tutkuysa, bu işi yapsınlar. Yılmadan ve korkmadan bu işe soyunsunlar.”

Tom Ford, Yves Saint Laurent markasının kreatif direktörlüğü görevini sürdürürken Yves Saint Laurent ve Pierre Berge’nin ona hayatı zindan ettiklerini gizlemedi. Efsane isimden

olumsuz içerikli mektuplar aldığını söyleyen Ford, Fransız tasarımcının kendisini kıskandığını söyledi.


Yazı: Selin Miloşyan

ELLE, Ekim 2018 sayısından alınmıştır.


ETİKETLER
SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Mayıs Sayısı Çıktı!

ELLE Mayıs Sayısı Çıktı!

Kapak kızı Model Lily McMenamy modanın dansını anlatıyor.

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.