Çevresel farkındalıkla yaratılan defile alanları... Güncel kültürel olaylardan referans alınarak düşünülen set tasarımları... Moda dünyası eskisi gibi umursamaz ve üstten bakan bir tavra sahip olmadığını defile atmosferleriyle kulağımıza fısıldıyor.
Yazı: Serli Gazer Boyacı

CHANEL
Chanel defilesi bize her şeyin mümkün olabileceğini anlatan nadir defilelerden. Grand Palais'nin bugüne kadar girmediği hal kalmadı. Kumsal oldu kıyıya dalgalar vurdu, Alpler oldu kar yağdı, Cote d'Azur oldu içine gemi girdi... Virginie Viard, dümeni Lagerfeld'den aldığından beri onun büyük düşünen vizyonuna ayak uydurmaya çalışıyordu. Fakat bu kez işleri ilk defa ağırdan aldı ve daha basit bir set tasarımına imza attı. Basit dediysek, Chanel'ce basit... Çünkü Palais bu kez Paris'in meşhur çatı manzarasına dönüşmüştü.

BALENCIAGA
Birleşmiş Milletler'in toplantı salonuyla, modern bir anfitiyatronun birleşimi. Avrupa Birliği'ni temsil eden kobalt mavisi. Ve sona doğru daralarak kaybolan bir spiral. Sanki AB'nin geleceği için bir metafor. Mimarlar, galeristler, müzisyenler, mühendisler, garsonlar... Daha iyi bir dünya için gücün kimlerin elinde olması gerektiğini sembolize eden herkes podyumda yürüdü. Koku bilimcisi Sissel Tolaas o gün için gücü temsil eden dört koku yarattı. Kan, para, petrol ve ilaç kokusu ara ara ortama yayıldı. Üniforma benzeri tasarımları, hayal ettiği defile ortamıyla Demna Gvasalia, bu kez yaşadığımız dönemin politik dramalarını sembolize etti.

PRADA
Miuccia Prada "Kişi, giydiği kıyafetten daha önemli olmalı. Çok fazla moda, çok fazla kıyafet var. Daha uzun süre kalıcı olacak kıyafetlere ihtiyacımız var" derken koleksiyonu da modaevinin DNA'sından ödün aldığı retro look'lardan oluşturdu. Dolaysıyla defile seti de görünümlere uyum sağlamalıydı. Alman kreatif ajans Amo, endüstriyel bir hangara benzeyen Prada Fondazione'nin Desposito salonunu binlerce seramikle kapladı, çizgiler ve zikzaklar oluşturdular. Defileyi izleyen Wen Anderson’un kendini filmlerinin içinde gibi hissedip mutluluktan coştuğunu tahmin ediyoruz.

BURBERRY
Trençkotlar ve dama deseni, sonsuza kadar Burberry'nin ikonlarından olacak. Bunda hemfikiriz. Fakat Riccardo Tisci'nin yaratmak istediği farklı bir İngiliz algısı var ve bunu acele etmeden usul usul koleksiyonlarına işliyor. Tisci'nin önem verdiği bir diğer konu da dünyanın geleceği... Burberry SS20 şovu sıfır karbon izi bırakılarak hazırlanmış ve Redd+ bir projeye dönüştürülmüş. Redd+ nedir derseniz? Ormanların ve tropikal yağmur ormanlarının yok olmasını önlemeye yardımcı projelere verilen isim. Riccardo Tisci ve Burberrry ekibi için şuraya bir alkış emojisi yerleştirelim.

DIOR
Toprakla kaplı bir podyum. Tavana kadar uzanan 164 gerçek ağaç. “İklim değişikliğinde sağ kalabilmemiz için tüm canlı türlerinin birlikte yaşayabileceği bir ortam yaratmalıyız” diyor modaevi. Maria Grazia Chiuri SS20 koleksiyonu için Parisli çevre tasarımı kolektifi Coloco ile çalışmış. Sürdürülebilirliği en iyi yeşil alanlarla temsil ettiğini düşünen tasarımcı aynı zamanda çeşitliliğe saygı gösterirsek insanoğlunun daha özgür ve mutlu olacağının altını çiziyor. Aynı zamanda şovda plastiğe yer yok ve sıfır atık ortaya çıkıyor. Kullanılan her şey geri dönüştürülebilir. O 164 ağaç da hayatlarına Paris'in çeşitli bölgelerinde devam edecekler.

GUCCI
Geçen sezon defile alanını 120 bin LED ışıkla dekore eden Alessandro Michele yaptığına pişman olmuş olmalı. Bu kez SS20 defilesi için daha minimal bir set ortamı hayal etti. Bir hastanenin koridoru, belki de havalimanında uçak bekleme salonu... Yürüyen bantlarda yürümeyen modeller fütüristik bir filmden fırlamış gibi görünüyorlardı. Michele gücünü iyiye kullanarak sıfır karbon izi bırakan tasarımcılardan. Bu kez enerji tasarruflu ışıklar ve geri dönüştürülebilen davetiyeler kullandı. Defileye katılan 1000 konuk ve 900 çalışanın bıraktığı karbon ayak izi için Milano şehrinde ağaçlar dikildi. Ve bu kez delicesine ışık kullanmak yerine daha minimal seçimler yapıldı.