AŞK TARİFİ YOK

AŞK TARİFİ YOK

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 27 Kasım 2014
AŞK TARİFİ YOK






Güneşli, biraz da rüzgarlı güzel bir günde, deniz kenarında, Galata Köprüsü'nün altındaki bir mekanda buluşuyoruz. Vapur sirenleri ve çay eşliğinde başarılı oyuncu İbrahim Çelikkol'la her şeyi konuşuyoruz.





Yaşıtınız erkekler genelde şehirde oturmayı tercih ederken siz neden, kendi deyiminizle, köyde yaşamayı seçtiniz?


Doğayı ve sporu çok seviyorum. Evimin hemen arkası orman. Sabahları altıda-yedide kalkıp, köpeklerimle birlikte ormanın içine girip koşmayı çok seviyorum. Salonda spor yapmak hoşuma gitmiyor. Doğada nefes almayı, kendimi bulmayı, kendimi dinlemeyi, stresimi atmayı seviyorum. Köydeki insanların sabahları bana kahvaltı, peynir filan getirmesi, kahveye gittiğimde onlarla iki çift laf etmek benim için çok keyifli. Hayatın gerçek yüzünü gördüğüm yer o köy. Ben küçük bir yerde, İzmit Şirintepe'de büyüdüm. Ama bu, şehirde yaşamıyorum anlamına gelmiyor. Zaten annemler, dostlarım burada, tabii ki burada da zaman geçiriyorum. Ancak nefes almak istediğimde, kendimi dinlemek istediğimde köy bana daha iyi geliyor.





Hayvanları çok seviyorsunuz galiba. Kaç köpeğiniz var?


Evet, çok seviyorum. Köyde yaşıyorum zaten, orada tam 11 köpeğim var. Ama Merakum adındaki, rakımı 3800 olan bir dağda, çok yakın bir ağabeyimle baktığımız 180 kadar Kangal köpeğimiz var.





Özel bir merak bu.


Kangal benim çocukluğumdan beri merak duyduğum bir ırk. Çok duygusal, çok saf, çok duyarlı köpekler. Tüm canlılar özgür ruhlu ama onlarda bu daha da fazla. Kendilerine has bir yaşam tarzları var, bu da beni çok etkiliyor. Bir de bağlılıkları... Aramızdaki bağı çok seviyorum, bu bağ beni de çok güçlü kılıyor. Benim için Kangal tüm yorgunluğumu tüm stresimi birlikte attığım bir arkadaştır.





Çocukken eve kedi köpek yavrusu getiriyor muydunuz? Yani bu sevgi hep var mıydı?


Küçüklüğümden beri hayvanları seviyorum. Küçükken bir kuşum, horozlarım, köpeklerim vardı. Hatta muhabbet kuşumu hiç unutmam, sokağa çıkarken bile benimle gelirdi. Bisiklete binerken omzuma konup uçar, onu çağırdığımda geri gelirdi. Öyle yetiştirmiştim. Bütün hayvanları hep çok sevdim, öyle büyüdüm. Ailem de böyle.





Önceki röportajımızda, “hayat ne getiriyorsa onu yaşarım” demiştiniz. Hayat size en son neler getirdi?


Hayat bana çok şey getirdi. Hayatımda sadece televizyon yok, her gün yeni bir şeyler oluyor. Madde madde sıralayamam ama hayat bana hep bir şeyler getiriyor ve bir taraftan da bir şeyleri götürüyor. En son çok güzel dostluklar, arkadaşlıklar kazandırdı, güzel bir işim var... Umarım beni güzel şeyler bekliyordur.





Değişikliği sever misiniz?


Değişikliği çok severim. Aslında değişiklikten ziyade farklılığı seviyorum demeliyim. Değişiklik deyince aklıma şu geliyor: İnsan kendini değiştirmemeli, ne olursa olsun değişmemeli. O yüzden farklılığı tercih ederim.~


Ciddi ve sakin görünüyorsunuz. Bizim bilmediğimiz, göremediğimiz çok şakacı, çok konuşkan bir yanınız da vardır elbet..



O an yanımda kimlerin olduğu da önemli. Galiba biraz duvarlarım var. Alıştığım insanlarla birlikteyken daha rahat olabiliyorum. Çocukluğumdan beri devam eden arkadaşlıklara sahibim. Onlar benim, ben de onların her şeylerini bilirim. Hepsi ilkokul, liseden beri arkadaşlarım. Yeni arkadaşlıkların öyle çok büyük dostluklara dönüşebileceğine pek inanmıyorum. Yani açık bir kapı bırakıyorum, bu tabii ki mümkün ama çocukluk arkadaşlarımın yeri benim için bambaşka.





Hayatı nasıl algılıyorsunuz, bardak yarı dolu mudur sizin için yoksa yarı boş mu?


Madem bu örneği verdiniz; ben de o bardağı tamamen boşaltıp hayata o boş bardaktan bakmayı tercih ediyorum. Ama iyimser bakmaya çalışıyorum. Ben enerjiye çok inanan bir insanım. Ne dile getiriyorsan, gönlünden gerçekten ne geçiriyorsan hepsi sana muhakkak geri dönüyor. Buna inanıyorum.





Madem öyle, bugüne kadar başınıza gelen her şeyi siz mi çektiniz, siz mi dilediniz?


Yüzde 50'si aklımdan geçirdiğim, yüzde 50'si hayatın bana getirdikleri, sürprizler. Hayat işte, hayatı kim neye göre anlatabilmiş ki ben anlatayım. Herkesin yaşadıkları farklı.





Aşk tarifiniz zaman içinde değişti mi?


Aşka dair bir tarifim yok. Hiç olmadı.





En çok neyi umursuyorsunuz?


Ailemi. Sevdiklerimi.





Ailenizle yeterince vakit geçirebiliyor musunuz?


Onlar benim ailem, her şeyim. 10 sene de görüşmesem, 20 sene de, bir şey olmaz. Ama fırsat buldukça annemin yemeğini yemeğe giderim tabii ki.





Dış görünüş ve tavır olarak kime benziyorsunuz?


Aileden kimseye benzemem. Bu arada ailede de hep profesörler, mimarlar, doktorlar var. O konuda da kimseye benzememişim. Ben daha ekstrem yaşamayı tercih ettim.





Duygularınızı belli eder misiniz?


Hemen. Hatta ben duygularımı belli etmem, hemen söylerim: Ne hissettiğimi herkes bilsin. Ve karşımdaki kişiden de aynısını beklerim: Ne hissettiğini duymak ve öğrenmek isterim.





Oyunculuk, yaşı olmayan bir meslek...


Oyunculuk doğduğun anda başlıyor zaten... Hayat zaten bir oyun.





Şu anki ruh halinizi nasıl tarif edersiniz?


Yorgunluk. Genel bir yorgunluk.





Dinlenmek için ne yapıyorsunuz?


Bazen sadece sessiz kalmak bile iyi geliyor.





SUZAN YURDACAN

SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Mart Sayısı Çıktı!

ELLE Mart Sayısı Çıktı!

Baharı Hande Erçel ile karşılıyoruz.

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.