Sıcacık bir gülümsemeyle karşılıyor beni. Gülümseme deyip geçmeyin bu arada... Sohbetimizin ilerleyen dakikalarında kadınların kalbini gülüşüyle fethettiğini açıklarken flörtöz bakışları da bunu adeta doğruluyor. Gaziosmanpaşa’nın Sarıgöl Mahallesi’nde başlayıp kamera önüne uzanan sade ve mütevazı bir hikaye onunki. Kolej, konservatuvar, müzik dersleri veya bir annenin kolundan tutup götürdüğü tiyatro kursları yok hayatında. Bir sürü farklı kültürden gelen çocuklarla arkadaşlık ederek büyüdüğünü (bunun empati duygusunu geliştirdiğini söylüyor), sabahtan akşama kadar sokaklarda haytalık peşinde koşturup mahalle kavgalarına karıştığını, futbol oynayıp ip atladığını, çok haylaz olduğunu, dayısının Eminönü’ndeki toptancı dükkanında sabahın beşinden akşama kadar çalıştığını, anne ve babasının kadın kıyafetleri satan dükkanları bulunduğunu anlatırken o kadar doğal, samimi ve içten ki... Mutlu çocukluğunun izleri her halinde belli ediyor kendini. Farklı ortamlarda bulunan, bence sıcak iletişimini ve rahatlığını bir dönem barmenlik de yapmasına borçlu olan bu deli dolu genç oyuncuyla eğlenceli bir sohbete dalıyoruz. O sihirli gülüşünü bana doğru yönelterek başlıyor anlatmaya...
Röportajın tamamı fotogaleride.
ELLE: Çocukken oyuncu olma hayaliniz yoktu. Peki nasıl başladı serüven? Nasıl keşfedildiniz?
UĞUR KURUL: Oyunculuk merakım vardı ama kariyer anlamında bir planım yoktu açıkçası. Küçükken sürekli film izlediğimi hatırlıyorum. Liseyi Küçükköy Endüstri Meslek Lisesi’nde okuduktan sonra üniversitede dış ticaret bölümünü seçtim. Sanki beni bir şey dürttü ve bir oyunculuk ajansına yazıldım. Tabii ki lise yıllarında birçok öğretmen ve arkadaşım sahne önünde ne kadar rahat ve eğlenceli olduğumu söylüyorlardı. Ama kamera karşısında olmak bambaşka bir durummuş. Üniversitede dış ticaret okusam da oyunculuk insanın damarından bir kere geçince, vazgeçmek imkansız oluyormuş.
ELLE: Beren Saat’le Patos cips reklam filminde oynamanız hayatınızın akışını nasıl değiştirdi?
U.K.: Gençlere hitap eden markalarla çalışan bir reklam ajansına kaydoldum. Gerçek anlamda kamera karşısına geçmem reklam filmleriyle oldu. Evet, Beren Saat’le Patos reklam filminde başrolde oynadım. Bu heyecanlı deneyim özgüvenimi artırırken bana motivasyon ve oyunculuğa devam etme gücü verdi. Ne çabuk geçiyor zaman, bu reklamı çekeli yedi yıl olmuş.
OYUNCULUĞA BAŞLARKEN EN BÜYÜK AVANTAJI NEYDİ?
ELLE: Ve bu arzunuzu ilk dizi deneyiminiz “Sihirli Annem”le gerçekleştirdiniz.
U.K.: Ufak tefek reklam filmlerinde oynayıp bir yandan da okul harçlığımı çıkarırken geldi teklif. İnci Türkay, Nevra Serezli gibi oyuncularla, çocukken severek izlediğim bir dizide rol almak benim için olağanüstü bir durumdu.
ELLE: Bu işe eğitim almadan girmek sizi hiç korkutmadı, zorlamadı mı?
U.K.: Tabii ki çok zorlandım. Diğer oyuncular bana bu aşamada oldukça destek verdiler ve rahat etmem için ellerinden geleni yaptılar. Benim şöyle bir avantajım vardı: Liseyi bitirdikten sonra Asmalımescit’teki bir mekanda üç yıl boyunca barmenlik yaptım. Orada benim o biraz içine kapanık, çekingen halim törpülenirken iletişim yeteneğim gelişti. Barmenlik yaparken kazandığım rahatlık oyunculukta bana kesinlikle faydalı olduğunu düşünüyorum.
ELLE: “Sihirli Annem”le başlayan dizi serüveniniz, “Ustura Kemal”, “Güllerin Savaşı”, “Ezel”de küçük bir rol ve en son “Gülümse Yeter”le devam etti. Her biri kariyerinize nasıl katkılar sağladı, sizi nasıl değiştirdi?
U.K.: Oyunculuk, 16-17 yaşımdan beri yapmak istediğim bir meslekti. “Sihirli Annem”den sonra ilk defa bu hayalimin gerçekleşebileceği ihtimalini gördüm. Orada kafede çalışan aşık bir genci canlandırdım. Bu ilk rolümün kalbimde apayrı bir yeri var. “Ustura Kemal”de hayat verdiğim direnişçi, işkence gören karakter rolüyse beni oldukça zorladı. Aksiyon sahnelerinde oynamak, tecrübeli oyuncularla çalışmak bana çok şeyler kattı. “Ezel”in setinde bulunmaksa anlatılmaz bir heyecandı. “Güllerin Savaşı” dizisinin mesleğimde çok önemli bir yeri olduğunu söyleyebilirim. Oyunculuk kariyerim boyunca Arsen Gürzap, Nevra Serezli, Oktay Kaynarca, Erdal Özyağcılar, Canan Ergüder gibi değerli isimlerle çalışma fırsatı yakaladığım için çok şanslıyım. Tabii bu arada oyunculuk, nefes, diksiyon ve kamera önüyle ilgili dersler almaya devam ettim.
ELLE: Bu arada barmenliğe devam ediyor muydunuz?
U.K.: Barmenliğin benim serseri yanıma hitap ettiğini söyleyebilirim. Set olmadığı günlerde hala eski çalıştığım mekana gidip bara girdiğim oluyor ama sadece kendime ve arkadaşlarıma servis yapıyorum, hobi gibi... Ben tercihimi oyunculuktan yana yaptım.
“ZORLAYICI ROLLER İSTİYORUM”
ELLE: Kamera karşısında neler hissediyorsunuz?
U.K.: İnsanın hayalindeki işi yapmasının verdiği mutluluk apayrı bir duygu. Ama tabii bir şeyler başarabildiğimi ispat etmek kolay olmadı. Hırsımı mesleğime yansıtıp kamera karşısında çok daha iyi olmak için çabalamaya devam edeceğim. Hedefim bir sinema filminde oynamak. Sinemada neler yapabileceğimi düşünmek beni şimdiden heyecanlandırıyor. İleride Türkiye’de yapılmayanı yapmak ve beni zorlayacak rollerde oynamak istiyorum. Kevin Spacey ve Marion Cotillard, en beğendiğim ve örnek aldığım oyunculardan.
ELLE: Sizi Gaziosmanpaşa’dan buraya getiren neydi?
U.K.: Elbette şansın da katkısı var ama yapacağım işe inanıp tüm enerjimi vererek çalışmak da beni buraya getirdi.
ELLE: Televizyon zor bir sektör; reyting savaşlarında dizilerden biri başlayıp biri bitiyor, sizin gibi genç bir oyuncunun hiç mi korkusu yok “Teklif gelmezse ne olur” diye?
U.K.: Bu mesleğe başlamadan önce oyunculuğun risklerini zaten biliyordum. En büyük zorluk şu: Bir oyuncu kendini geliştirmezse unutulur, çünkü arkadan sürekli yeni adaylar geliyor. Ben sonuna kadar savaşmaya ve bu meslekte var olmaya kararlıyım. Oyunculuk dersleri alarak, psikoloji ve kişisel gelişim kitapları okuyarak kendimi geliştirmeye devam ediyorum.
ELLE: Peki Asmalımescit’teki Müptela’yı işsiz kalırım korkusuyla hayatınızda bir garanti olarak açmış olabilir misiniz?
U.K.: Hayır, ilgisi yok. Üç yıl barmenlik yaptım ve o zamanlar eğer para kazanırsam kendimi evimde hissettiğim Asmalımescit’te bir mekan açmayı kafama koymuştum. Düşündüğüm şeyi gerçekleştirdim ve ortağımla Pera Müptela’yı işletiyoruz.
ELLE: Piyasada sizin gibi çok fazla oyuncu var. Yapımcılar neden sizi seçsin?
U.K.: Uzun zamandır sektördeyim, iyi projelerde rol aldım, tecrübe kazandım, bulunduğum yere basamakları yavaş yavaş çıkarak geldim ve açıkçası kendimi başarılı buluyorum. Şu sıralar da eylül dönemi için farklı senaryolar okuyorum. Yapımcıların beni seçmesinden önce gelen projeyi benimseyebilmem de çok önemli. Derinliği olan, zorlayıcı ve zengin çatışmalar barındıran roller beni heyecanlandırıyor.
“ÜNLÜ OLDUM AMA ASLA ESKİ ALIŞKANLIKLARIMDAN KOPMADIM”
ELLE: Bu meslekte alaylısınız. Kendinizi yetersiz hissettiğiniz zamanlar oldu mu?
U.K.: Hayat beni böyle yoğurdu ve durumumdan çok memnunum. Alaylı olmayı kendime bahane olarak asla sunmuyorum. Geziyor, okuyor ve gözlemliyorum; öğrenmenin yaşı ve sonu yok.
ELLE: Peki biraz kendinizden bahsedin... Nasıl bir Uğur var karşımızda?
U.K.: Özgürlüğüme düşkünüm. Göründüğümün aksine aslında içine kapanık bir insan olduğumu söyleyebilirim. Tek başıma tatile çıkmak en sevdiğim şey. Kimse zorla bana bir şey yaptıramaz. Çok sinirlendiysem ya da günüm kötü geçmişse kendimi konsol oyunlarına veriyor ya da uyuyup o günü arkamda bırakmaya çalışıyorum. Diyalogdan yanayım. Şu an hayatımın en yüksek ritimli dönemini yaşıyorum.
ELLE: Ünlü olmak sizi ve hayatınızı nasıl değiştirdi?
U.K.: Bulunduğum çevreyi, yaptığım işleri, hayat stilimi değiştirmedim. Eski alışkanlıklarımdan kopmadım. Koparsam, kendimden uzaklaşırsam televizyonda işimi özgüvenli bir şekilde yapamam. Kazandığım parayla aileme destek veriyor, kız kardeşimin eğitimine yardımcı oluyor, daha sık yurt dışına çıkıyor, dil öğreniyor ve daha çok spor yapıyorum. Değişimi ben olgunluk olarak yaşadım. Olgunlaştım, geliştim ve oyunculukla ilgili bir sürü şey öğrendim, öğrenmeye de devam ediyorum.
“KİMSEYE ZİLZURNA AŞIK OLMADIM”
ELLE: Şu an aşık mısınız?
U.K.: Hayır değilim, hiç aşık olmadım.
ELLE: 26 yaşına kadar hiç aşkı tatmadığınızı mı söylüyorsunuz?
U.K.: Belki de aşkın ne olduğunu tarif edemiyorum... Aslında aşk bana göre her yerde. Ailenize, işinize, doğaya ve hayvanlara baktığınızda da aşkı görebilirsiniz... Sanırım aşkı henüz bulamamanın bir sebebi de kısa süreli ilişkiler yaşamış olmam. Kısaca, henüz kimseye zilzurna aşık olmadım. Ancak hayatıma giren kızları da sevdim. Sevemediğiniz insanla üç saat bile geçiremezsiniz.
ELLE: Peki bu konuda da değişmeye başladığınızı düşünüyor musunuz?
U.K.: Şimdilerde artık bu hayat tarzından kaçıyorum. Ortak zevkleri paylaşacağım, benim negatif davranışlarımı törpüleyecek, iyi vakit geçirebileceğim kadınlar ilgimi çekiyor.
YAZI: SELİN MİLOŞYAN
FOTOĞRAFLAR: FIRAT KOÇAK
STYLING: OĞUZ EREL