MAGNUS GJOEN İLE SANATINI KONUŞTUK

Ünlü çağdaş sanatçı Magnus Gjoen, ilham kaynağını ve sanat yolculuğunu Elle Türkiye'ye anlattı…

ALYA BARUTOĞLU ALYA BARUTOĞLU 22 Mart 2018
MAGNUS GJOEN İLE SANATINI KONUŞTUK

Modadan sanata geçen bir yolculuk… Çocukluğunu İsviçre, Danimarka, İtalya ve İngiltere gibi ülkelerde geçiren Magnus Gjoen, kendisini ‘tesadüfi’ bir sanatçı olarak tanımlıyor. Dünyanın birçok yerinde sergilenen eserleri ile güzellik kavramını inceleyen çağdaş sanatçı Gjoen, geçmişten günümüze var olan eserleri veya parçalarını kullanarak kendi estetiğini yaratıyor. Daha önce Vivienne Westwood gibi tasarımcılar ile çalışan Norveç asıllı sanatçı, moda kariyerinden sanata geçiş yapmış. Tarihi eserlere modern bir yorum katan Gjoen’in eserleri ve sanata bakış açısını Elle Türkiye ile özel röportajında görebilirsiniz…

ELLE: Kendinizi ‘tesadüfi’ bir sanatçı olarak tanımladığınızı öğrendik, bunun sebebi nedir?

MAGNUS GJOEN: Altı sene önce moda sektöründe çalışırken, Londra’da yeni bir daireye taşındım ve duvarlarıma asmak için sanat eserleri aramaya başladım. Arayışımın sonucunda kendim bir şeyler yapmaya karar verdim ve devamı kendiliğinden geldi, iki sene sonra işimden ayrıldım. Özel baskılar yaparak başladıktan sonra altın varaklı ve elmas tozlu yüzeyler kullanmaya başladım. Orijinal eserlerime ilgi arttığı için şuan zamanımın çoğu bunları özel şovlara ve müşterilere yapmakla geçiyor. 

ELLE: Sanatın sizin için bir hobiden fazlası olduğunu nasıl anladınız?

MAGNUS GJOEN: Bir noktada, gündelik işim ve sanatım arasında bir seçim yapmak zorunda olduğumu fark ettim. İkisini beraber sürdürmeyi çok isterdim ancak ne yazık ki bir gün içerisinde yeterli saat yok. Finansal açıdan zaten sanatım ile işimden kazandığımdan çok kazanıyordum, bu nedenle seçimim oldukça kolay oldu.

Amoris Laetitia

ELLE: Sanat, mesaj aktarmak için bir araç olarak kabul ediliyor. Siz, eserleriniz ile nasıl bir mesaj vermek istiyorsunuz?

MAGNUS GJOEN:

İnsanların kendileri için düşünmelerini ve onlara sunulanları sorgulamalarını istiyorum. Her şeyin göründüğü gibi olmadığını ve her zaman iki tarafın olduğunu hatırlatmayı deniyorum. Yaptığım iş çoğu zaman yeniden keşfetme ve geçmişte gelen birşeyi yenileyerek günümüze uyarlamaya dayanıyor. Müzelerin uzak köşelerindeki unutulmuş resimlere veya depolara kaldırılmış eserlere yeni bir bakış kazandırmak… Aynı zamanda bir nesnenin kötü olduğuna inandırılmış insanlara bu objeyi yeni bir ışıkta sunmakla ilgili. Güzellik, küçük bir mühendislik parçasında bile bulunabilir. 

A Young Boy of Uncertain Victory

ELLE: Tarihi eserleri sokak ve pop kültür estetiği ile yeniden yaratıyorsunuz. Bu yöntemi kullanmak nereden aklınıza geldi?

MAGNUS GJOEN: Eserlerime baktığınızda kolaylıkla Flaman ve İtalyan Rönesansı etkisini görebilirsiniz. Bu sanatımda tarihi referanslar kullanma ihtiyacımdan geliyor. Yaptığım herşey geçmişten gelen birşey üzerine. Robert Indiana gibi hayran olduğum Pop-Art sanatçıları ile benim eserlerimi yan yana koyduğunuz zaman yeni birşey yaratmak heyecan verici. Her zaman belirgin değil ancak Indiana’nın esintilerini resimlerimde görmeniz mümkün, onun sanatına dikkatli bakarsanız renkleri ve geometrik şekilleri çok güzel şekilde kullandığını görebilirsiniz. Bence çağdaş birşey yaratmak için iki dönemi de birleştirmeniz gerekiyor. 

Every Dark Cloud Has a Silver Lining

ELLE: Geçmişte moda sektöründe çalışmış biri olarak, sizce moda bir sanat mı? Modanın sanat ile düzgün bir ilişkisi olabilir mi?

MAGNUS GJOEN: Modanın sanat olduğunu hiç düşünmedim ancak bazı durumlarda kıyafetler gerçekten de yürüyen sanat eserleri olabiliyor. İkisi oldukça bağlantılı ve sadece bir renk söz konusu olsa bile sürekli birbirlerinden ilham alıyorlar. Sürekli güncel trendler ve medyanın gündelik etkileri ile bombardımana uğruyoruz, önemli olan bu bilgiler ile ne yaptığınız. 

ELLE: İlham aldığınız sanatçılar var mı?

MAGNUS GJOEN: Canaletto’dan, Sir Peter Blake ve Polly Morgan gibi çadaş sanatçılara kadar birçok sanatçı bana ilham veriyor. Belirli sanatçılar söylemek zor çünkü ilham, bir eserden geliyor ve bu kişinin geri kalan eserleri beni etkilemeyedebilir.



ELLE: En sevdiğiniz sanat eseri hangisi?

MAGNUS GJOEN: Hans Holbein’in ‘The Ambassadors’ eseri.

ELLE: Müzik, film, kitap veya doğa… Yaratıcılığınızı tetikleyen şeyler nedir?

MAGNUS GJOEN: Yaratıcılık her yerden gelebilir, ancak ilham almam gerekirse eski saraylara ya da kiliselere gidiyorum. Çoğu zaman yeni sanat akımları size hiç düşünmediğiniz fikirler ürettirebiliyor. 

Wallace Collection Müzesinin Sevres Porcelain koleksiyonundan.

ELLE: Sergileriniz dünyayı gezdi. Türkiye’de bir sergi açmayı düşünüyor musunuz?

MAGNUS GJOEN: Bu her zaman benim için bir olasılık…

ELLE: Sizce sanatçıların toplumdaki rolü nedir?

MAGNUS GJOEN: Estetik açıdan hoş ve aynı zamanda modern topluma yorum getiren bir şey yaratabiliyorsanız, bir sanatçı olarak rolünüze başarıyla ulaştığınıza inanıyorum. Politik ideallerinizi sanatınızla zorlamak zorunda değilsiniz, sadece insanları düşündürerek bunun üzerine konuşmalarını sağlamanız yeterli…



SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Nisan Sayısı Çıktı!

ELLE Nisan Sayısı Çıktı!

Yeni sayımızın kapağında oyuncu Hazar Güçlü var.

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.