SERAMİĞE MİZAH KATAN ATÖLYE ‘DOPPIOCOTTO’

Instagram’da keyifle takip ettiğimiz ve tasarımlarıyla yüzümüzü güldüren Doppiocotto seramik atölyesinde bir gün geçirdik.

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 04 Mart 2018
SERAMİĞE MİZAH KATAN ATÖLYE ‘DOPPIOCOTTO’ ELLE

Doppiocotto seramik atölyesinin sahibi Bora Çetin... Seramik tutkunları onun eserleri ile mutlaka tanışmıştır. Kalıp kullanmadan yaptığı el yapımı kahve fincanları, huni kafalı figürleri, kurşun askerleri muzur tasarımlarıyla kendine hayran bırakıyor. Instagram sayfasına baktığınızda bunu daha iyi anlıyorsunuz. Postları incelerken mizah dergisi sayfalarını çevirir gibi hissedebilir, bu sanatın inceliklerine merak duyabilirsiniz. Biz de merak ettik ve tüm sorularımızı yanıtlamak üzere Doppiocotto’da Bora Çetin ile bir araya geldik...

Doppiocotto ismi nerden geliyor? 

Doppiocotto aslında İtalyanca çift pişmiş demek. Çamur iki kere fırınlanma sürecine giriyor. Yapıyoruz kuruyor, bir evresi var sonra pişiyor buna bisküvi diyoruz. Sonrasında ikinci pişirim sırlı pişirim tekrar üzerine sır sürüyoruz ve tekrar fırınlanıyor. Bitmiş ürüne böyle erişiyorsunuz. Markanın da isminin doğma hikayesi bu.

Seramikte en heyecan duyduğunuz aşama hangisi? Fikri bulduğunuz zaman mı, uygularken mi..

Benim bu işte en çok aşk yaşadığım kısım tasarım. Kafamda oluşturduğum şeyi sonrasında 3 boyutlu hale getirdiğim kısım. Fırınlanıp çıktıktan sonraki aşamalarda heyecanım biraz inişe geçiyor.

Bu aşkı yaşamadan önce neler oluyor peki? Kafanızda ampülü yaktıran şeyler nedir?

Görsel benliğime attığım şeyler bir anda ortaya çıkıyor. İstanbul’da yaşayan insan popülasyonu, insan karakterleri aynı zamanda buranın karmaşık güzelliği. Doğa deseniz değil, şehir deseniz değil. Hepsinin bir harman haline gelmesi üzerine doğan şeyler. Özellikle Beşiktaş’tan Ortaköy’e yürüdüğüm yarım saatlik yolda düşünüyorum. Aslında yaptığım formlarda da aynı şeyler var. Dönüşler yuvarlak hatlar var ama bir yandan da bir geometri içinden çıkıyor. Genelde bir kütle içerisinde doğuyor bu da büyük ihtimalle şehir hayatının etkileri.

 Yaratıcılığı nasıl tanımlarsınız? 

Benim açımdan tanımlarsak içimden gelen bir duygu bu. Bir şekilde bir malzeme aracılığı ile bütünleştiriyorum.

 Tasarım aşamasında yaşadığınız kaygılar var mı? 

Kullanılan bir şey çıkarttığımız için ortaya fonksiyon estetik form gibi kaygılarım var. Bunların içinde geziyorsunuz bir şeyler üretirken. İnsan kullanımına uygun olması güzel görünüyor olması gibi etkenler var. Ortaya çıkış serüvenlerinde malzeme ile haşır neşir olmakla alakalı.

Artık eskisi gibi tasarım sürecinde kağıt kalem alıp bu formu yapacağım diye çizim yapmıyorum. Direkt malzeme ile başlıyorum. Onun şekil almasına uyum sağlayarak ilerliyorum. Seramik enteresan bir malzeme çok zorlarsanız da gelmiyor. Siz onun adına önceden hızlı hareket ederseniz de size uymuyor. Beklemeniz gerekiyor. Sürekli sizi dinginliğe iten bir malzeme. Burada onu dinlemeyi iyi bilmek lazım.

İlk yaptığınız figürler hangileri ?

2012-2012 yılından itibaren huni kafalı figürler yapmaya başladım. Bunların yüz ifadeleri yok sadece burunları var markanın başlangıcını bunlar oluşturdu.

Bu muzurluk nerden geliyor peki? 

Ben yaptığım işlerde tekrarı sevmiyorum sürekli yeni bir şey çıkartma ihtiyacı gelişiyor içsel olarak.  Yaparken de sürekli bir şeyleri bir şeylerle adapte ediyorum. Aslında orada ortaya çıktı bu durum. O figürler normalde bağımsız figürler ama bardağa koyduğunuzda bambaşka bir hal ve tavır alıyor. Burada benim de biraz görsel olarak denemelerim ve hikayeyi tamamlama çabalarım var.

Kişiye özel çalışmalarınız var mı? 

Tabii, Instagram üzerinden takip eden insanlar bilir, küçük bir portfolyom var. Orada gördükleri ürün üzerinden kendilerine de uyarlayabiliyor insanlar. Ya da sıfırdan bir tasarım yapılabiliyor. Karşı tarafı dinleyip anladıktan sonra ortaya çıkacak şey belli oluyor. Bu anlamda tasarımda sınır yok.

Eğitim de veriyorsunuz değil mi?

Evet, Ortaköy’deki atölyemizde Eylül’de başlayıp Haziran’a kadar devam eden aylık eğitimlerimiz var. Salı – Çarşamba- Perşembe ve Cumartesi günleri.

 Kimler geliyor eğitimlere, onlara nasıl tavsiyeler veriyorsunuz?

Genelde hiç deneyimlememiş insanlar geliyor. Yapabilir miyim emin değilim, korkuyorum, daha önce hiç ellemedim sizce yapabilir miyim gibi sorularla geliyorlar en çok. Malzemeye dokunup ondan sonra karar vermelerini tavsiye ediyorum onlara da. Teoride anlatıldığında çok iyi anlayabiliyorsunuz ama pratikte tamamen el hakimiyetinize kalmış. Zamanla aşama kat ederek ilerliyorsunuz. Ne kadar çalışırsanız o kadar potansiyel olarak ilerliyor. Bence herkesin içinde bir yeteneği var ama ne kadar ortaya çıkarabiliyor ne kadar malzeme ile bütünleştirebiliyor bu da çok ayrı bir konu. Heykelde kullanılan mermer, ağaç gibi malzemeler dışında biz çamurda tam tersine çamurda yükleme yaparak ilerliyoruz. Onlar dolu formu eksilterek ilerliyor. Kişi bu malzemeye uyum sağlayamayabilir ama çok iyi metalden heykel yapabilir.

Peki bu iş size ne öğretti? 

Kesinlikle sabrı öğretti bu tartışılmaz. Sakinliği, dinginliği oluşturdu benim iç dünyamda. Eskiden fevriydim şimdi sakin davranıyorum. Bir şey kırıldığında üzülmüyorum artık.

Tam aksi olması gerekmiyor muydu?

Yapabildiğiniz sürece üzülmenize gerek yok aslına baktığınızda. 

Teknolojik gelişmeler nasıl etkiliyor sizi? 

Yurtdışında şu anda 3D printerlar var. Plastik üzerinden 3D model çıkartıyor. Şu anda yurtdışında bunun seramik versiyonu çıktı. Önümüzdeki 3-4 yıla kadar Türkiye’ye de gelecek. Bu bizi de etkileyecek ister istemez. Çünkü elle yapamadığınız şeyleri yapabiliyorsunuz.

Peki buna karşı tavrınız ne olur? Kalıp kullanmadığınızı tamamen el işi olduğunu söylediniz? 

Ben deneyimlemek açısından soğuk bakmıyorum kesinlikle. Ama kendi ruhuma yakın olduğunu da düşünmüyorum. Üretirken sürekli kullanacağım bir şey değil. Bir yardımcı malzeme olarak bu tarz bir şey kullanabilirim. Yapamayacağım bir modeli üretmek için desteği olabilir. Ama kendime ait ürünlerde böyle bir besleme ihtiyacının olduğunu düşünmüyorum. Onlar böyle daha ruhlular.

Bu işte yetenek mi eğitim mi ağır basar?

Ben işin daha endüstriyel kısmında da yer aldım, daha sanatsal kısmında da yer aldım. İşin eğitim kısmı kesinlikle önemli çünkü güzel sanatlar fakültesi içerisinde sayısal dersi olan tek bölüm. Çok kapsamlı bir seramik kimyası var. Bütün ham maddeleri bilmeniz gerekiyor. Bunların içindeki fiziksel kimyasal özellikler gibi bir çok etken durum var. Eğitimli olmak kesinlikle önemli ama yetenek de istiyor. Zaten yetenek sınavı ile alınıyor öğrenciler. Görsel algı kesinlikle gerekiyor. Ama zamanla bir şekilde oluşturabilirsiniz. Mesela benim bir arkadaşım kağıda Cin Ali çizemez ama çamuru verdiğinizde muhteşem rölyef çalışmalar yapıyor. 75 metrekarelik bir panoyu tek başına bitirebilen bir insan.

Eğitimlerde insanlarla ilgili gözlemleriniz nelerdir? 

İlk geldiklerinde herkes aynı psikoloji ile geliyor. Biraz çekiniyorlar. Sonrasında yapmaya başladıklarını fark ettiklerinde zaten o aşkla sürekli yeni bir araştırma durumu ile daha ne yapabilirim diye düşünüyorlar. Bende ilk eğitim süreci biraz sopalama evresinden geçiyor. Sucuk diye zor bir yöntem var. Bu yöntemle demlik yaptırıyorum insanlara ve herkes bir korku içerisinde oluyor, nereye gideceğini ne yapacağını bilmeden. Bunu çok net gözlemliyorum. Malzemenin çok hassas yönleri var, kurursa çatlıyor, ne çok yaş olması gerekiyor, ne çok kuru olması gerekiyor. Sürekli kontrol altında tutmamız gerekiyor. Bir demlik 4 saatte bitmiyor tabii, minimum 16 saat ve üzerinde ortaya çıkıyor demlikler ve o zaman şöyle söylüyorlar: ‘Hocam bundan sonra seramik bir şey gördüğümde kıymetini bileceğim.’ Bu da çok başka bir şey.

Bir püf noktası verecek olsanız.. 

Çok fazla görsel bakıp biraz bu anlamda zehirlenmek olabilir. Çünkü bu çok fazla ufuk açıyor ve böyle böyle bir şeyleri değerlendirmeye başlıyorsunuz.


SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Nisan Sayısı Çıktı!

ELLE Nisan Sayısı Çıktı!

Yeni sayımızın kapağında oyuncu Hazar Güçlü var.

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.