DUR BİR MOLA VER

Dijital çağda bu denli büyük çapta bir kriz ilk defa yaşanıyor. Yolda ilerlemeden önce belki de reset tuşuna basmanın zamanı gelmiştir.

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 04 Temmuz 2020
DUR BİR MOLA VER

Geçtiğimiz sonbahar John Galliano, Maison Margiela’nın 2020 İlkbahar/Yaz koleksiyonunu sunarken vermek istediği mesajın bu ölçüde zamana uygun olabileceğini tahmin etmiyordu büyük ihtimalle. Galliano İkinci Dünya Savaşı sırasında görevlerini kahramanca yerine getiren hemşirelerin, askerlerin üniformalarından ve halkın faydası için çalışan yardımsever kişilerden ilham almıştı. Koleksiyon umudun, özgürlüğün ve kadın kahramanların ruhunu yansıtıyordu.

Birleşik Krallık’taki Imperial War Museum’ın tarihteki ilk kadın direktörü Diane Lees şu notu düşüyor: “Özellikle İkinci Dünya Savaşı insanların modaya yatırım yapmasını ya da kıyafet alışverişini engellemedi. Aksine satın almaya devam ettiler, sadece akıllı yatırım yapmayı, dört mevsim kullanabilecekleri parçaları tercih ettiler.” Bu da sonraki dönemde sade ve fonksiyonel giyimi ön plana çıkardı. Tasarımcılar ihtiyaç halinde bir gaz maskesine de dönüşebilen el çantaları tasarladılar. Elektrik kesintileri nedeniyle kişilerden devamlı beyaz giyinmeleri ya da pop renkteki aksesuarla üstlerindeki koyu renkli kıyafetleri dikkat çekici kılmaları öğütlenmiş. Pandemiden çok önce Marine Serre ya da Off-White maskeler üreten markaların arasında başı çekiyordu. Bugün hemen hemen her web sitesi evden maske üretimi gösteren içerikler sunuyor, salgın geçse de bir süre daha kendimizi korumak isteyeceğiz elbette. Dönemler değişse de insanların bazı içgüdüleri belirli kodla rı geride bırakmıyor. Savaş döneminde gazeteler kadınlara eskiyen pantolonlarını etek ve şorta dönüştürebileceklerini gösteren içerikler hazırlıyormuş. (Meraklısı, daha fazlası için Imperial War Museum’ın arşivine dalabilir.)

DÜN, BUGÜN

Modern zamanlar savaş ya da ekonomik kriz gibi küresel ölçekte negatif etki bırakan olayları yaşadı. Ancak bu kapsamda sonucu olan bir pandemi geçtiğimiz 100 yıl içinde ilk defa başımıza geliyor. Savaş döneminde İngiliz hükümeti, Moda Konseyi’ni çağırarak her tasarımcıdan stil sahibi ancak ekonomik fiyatlarda satılabilecek fonksiyonel kumaşlardan fonksiyonel tasarımlar hazırlanmasını emretmiş. Ancak o günlerde endüstrinin büyüklüğü multi trilyon dolar değerinde değildi. Günümüze gelince, dünya çapında sadece LVMH ve Kering ya da Türkiye’den Vakko gibi sektörün en büyük oyuncuları değil, arkalarında büyük şirketlerin olmadığı Cristian Siriano, Zeynep Tosun ve Aslı Filinta gibi tasarımcılar da atölyelerini sağlık çalışanları için açtı.

Wall Street Journal’da 2008’de yayımlanan bir makale şunu diyor: “11 Eylül sonrasında yıllarca devam eden ekonomik buhran döneminde lüks segmentinde sayılabilecek ürünlerin satışı devam ediyordu. Ancak tasarımcılar daha sade ürünler hazırlamaya başladılar, devasa logolarını gözümüze sokmaya çekiniyorlardı.” 40’lı yıllarda yüksek modanın İngiliz temsilcileri herkesin ulaşabileceği üretimlerini yaparken 2000’li yıllarda tasarımcılar markalarının isimlerini bağırmaktan geri durmuşlar.

DAHA YEŞİL OLUR MUYUZ?

Sosyal medyada bu dönemin en ilgi çekici paylaşımlarının başında “İnsanlar evlerine çekilince doğa nasıl da kendine geldi” tarzında cümleler geliyor. Bu sadece yaşam alanlarını ele geçirdiğimiz maymun ya da geyiklerin bizim yerimize sokakları doldurmaları anlamına gelmesin. İstanbul’dan Uludağ, Hindistan’dan görünmeye başlayan Himalayalar ya da uzaydan çekilen Çin Halk Cumhuriyeti fotoğraflarının hiç olmadığı kadar berrak olması anlamına da geliyor. Son iki yılda sürdürülebilirlik hiç olmadığı kadar gündemde. 2030’lara geldiğimizde dünya ekonomisini yönetecek kesim Z jenerasyonu, bugün ise 143 milyar dolarlık bir harcama yapıyor bu yaş grubu. Yüzde 55’i ise doğaya saygılı ürün ve markaları tercih ediyor. Bu da onları “yeşil jenerasyon” olarak etiketliyor. İşte tüm bu veriler bize çılgınca tüketimin yavaşlayabileceğini ve daha çok doğa dostu olabileceğimizi gösteriyor. Süreç hızlanıyor yani. Fabrikalar üretimlerini durdurmuşken tasarımcılar ileri dönüşümü ya da son yıllarda trend olan Japon hayat tarzı boro’yu kendilerine çıkış noktası olarak alabilirler.

İçinde bulunduğumuz dönemi sırf bir kriz süreci olduğu için savaşlar ya da ekonomik çöküşlerle de karşılaştıramayız, nedenleri fazla, ancak baş nedenlerinden biri de daha önceki hiçbir krizin dijital çağda yaşanmamış olması. New York Moda Haftası’nın çıkış noktası, Atlantik’in diğer yakasına savaş sebebiyle gidemeyen editörler, gazetecilerdi. Giorgio Armani en son defilesini sadece modellerle yaptı ve online sunum gerçekleşti. Helsinki Moda Haftası ise hali hazırdaki tasarımlarını 3D modellerle sunacağını açıklamıştı. Şangay Moda Haftası ise duruma şu şekilde adapte oldu, online showroom’lar kuruldu, tasarımcılar koleksiyonları 5G ile internet üzerinden gösterdi anahtar parçaları ise influencer’lara ileterek onların tanıtmalarını rica ettiler. Elbette kıyafetlerle fiziksel temasın olmayışı satışları etkileyebilir. Haziran’da yapılması planlanan Londra’daki Erkek Giyimi Moda Haftası da online’a taşınacak. Milano ve Paris ise sonbaharda markaların kadın ve erkek koleksiyonlarını birleştirerek tek bir sunum yapacaklarını açıkladı. Açıkçası bunu daha çok merak ediyorum. Defilenin sonunda acaba Nicolas Ghesquière ve Kim Jones aynı anda mı selam verecekler? Detayları heyecanla takip ediyorum. Sektörün hızla büyümesindeki bir diğer neden ise ara koleksiyonlardı, ünlülerle yapılan işbirlikleri, özellikle yapılan aşırı masraflar nedeniyle eleştirilen cruise ve pre fall koleksiyonlarının durumu... Neticede tüm bunların en azından bir süreliğine azalacak oluşu karbon salınımını aza indirecektir. Dünyayı en çok kirleten endüstrilerin başında oluşuyla nam salan moda sektörü de biraz mola verecektir. Bu dönemde herkesin adapte olmak isteyeceği iki şey var. Dijitali öğrenmek ve yeşil yaşamı desteklemek.

Düşünür ve felsefe profesörü Agnes Callard şöyle diyor: “Krizler okul değildir, eğitim vermezler. Ancak yine de bundan birkaç ders çıkarabiliriz.” Geleceği aktivizm, yaratıcılık ve cömertlik belirleyecek.

Yazı: Aykun Taşdöner

ELLE Türkiye Mayıs / Haziran sayısından alınmıştır. 



SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Nisan Sayısı Çıktı!

ELLE Nisan Sayısı Çıktı!

Yeni sayımızın kapağında oyuncu Hazar Güçlü var.

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.