Fazlasıyla yetenekli, stil sahibi ve farklı deneyimlerin peşinden giden genç bir aktör: Boran Kuzum ve gittiği her ortama fazlasını götüren ikonik bir SUV: Yepyeni Ford Puma. İkisinin birleşiminden doğan dinamik ve dikkat çekici bir yolculuk başlıyor.

Ankara’da mı büyüdün, nasıl bir çocukluk geçirdin? Ailenle ilişkilerin nasıldır? Malum şu sıra tüm diziler beynimize çocuklukta yaşananların hayat boyu insanın peşini bırakmadığını kodluyor…
18 yaşıma kadar Ankara’daydım, hâlâ sık sık gelip gidiyorum. Ailemle de güzel bir ilişkimiz vardır. Sakin bir çocukluk geçirdim sanırım.
Ben oyuncu olacağım dediğin zaman kaç yaşındaydın? Nasıl başladı bu tutku?
Sanırım 17 yaşındaydım. Okulda sadece derslerden kaçmak için tiyatro kulübüne girmiştim, ama bu kaçışlar büyük bir tutkuya vesile oldu. Fikri zihnime düştükten sonra da kendimi bu yolculukta buldum.

Ankara’dan İstanbul’a gelmek hayatını ve seni nasıl değiştirdi? Kolay bir karar mıydı?
Ankara özelinde değil ama doğup büyüdüğün ve kendi konfor alanını ister istemez oluşturduğun alandan çok daha kaotik bir şehre gitmek, hem de öğrenci olarak pek kolay değildi o yaşlarım için. Hayatımı seçtiğim mesleğin getirdikleri değiştirdi, ama karakterin bir şehir değişikliğiyle kolay değişebileceğini sanmıyorum.
Konservatuvarlı olmanın oyunculuk disiplininde ne gibi etkileri oldu?
Konservatuvar benim için eğitimin ötesinde bir süreç. 4 sene tüm vaktini ve eforunu seçtiğin branş üzerine yoğunlaştırabilmene vesile oluyor. Ama çok da zorlu geçen bir süreç. İnsan gözlemlemek temel reflekslerimizden biri oluyor ve hem etrafa hem de kendine karşı daha farklı bir perspektiften bakmaya başlıyorsun.

Okulda en çok hangi derste zorlandın?
Tiyatro Tarihi ve Edebiyatı sanırım.
İlk işindeki ilk sahneni hatırlıyor musun? Neler hissetmiştin?
İlk aklıma gelen his ‘yetersizlik’ sanırım. Bir dönem işiydi ve nerede durmamız gerektiğini gösteren ‘marker’lara kayıttan hemen önce tekme atmıştım. Dönem işindeyiz, gözükmesin şimdi kamerada diye.

Seni hepimiz Teğmen Leon (Vatanım Sensin) ile tanıdık, anladık ve çok sevdik. Vicdanı ve görevi arasında kaldığında Leon çoğunlukla ilkinden yanaydı. Senin hayatta en önem verdiğin değerler nelerdir?
Adil olmak, üslup, niyet.
28 yaşındasın, sizin Y kuşağının hayattaki en büyük derdi ne?
Bizim kuşak, yani ‘Y’, pek çok geçişi büyürken yaşamış bir kuşak. Cep telefonları, internet, sosyal medya, iklim sorunları, endüstrileşme… Hayatta bazı değerlerin şimdiden farklı olarak daha kıymeti bilinen eski kuşaktan haberdar, ardından gelen ‘Z’ kuşağının da bilincinde. O sebeple tek bir derde indirgeyemeyeceğimiz bir kuşağız bence.

En son BluTV’de yayınlanan Saygı: Bir Ercüment Çözer Dizisi’nde Savaş karakteriyle çıktın karşımıza. İkinci sezona da başlıyorsunuz galiba, ne aşamada hazırlıklar?
Bildiğim kadarıyla şu anda senaryo üzerine çalışmalar devam ediyor.
Saygıdan uzak bir toplumsal yapıdaki hak ve adalet uğruna sen de Savaş gibi savaş verir misin? Sonuçta bir Terazi burcusun, haksızlık yapmamak ve adil olmak ana motivasyonlarından biri olmalı, öyle midir?
Her durumda geçerli olmasa da, hayatta ne yansıtırsan onunla karşılaşacağını düşünüyorum. Ben tabi ki Savaş gibi bir adalet arayışında olmam, kimse de olmamalı zaten. Bireysel olarak bu farkındalıklara ulaştığımız takdirde, adil olmayı bir hayat duruşu olarak benimseriz diye düşünüyorum.

Miray Daner ile ikinci kez partner oldunuz. İlkinden farklı mıydı?
Farklıydı tabi, ikimiz de büyüdük. İletişimimiz daha güçlü, birbirimizi daha iyi tanıyoruz. Daha konforlu hissettik ikimiz de.
Aktör Boran’ın empati becerisi ile oğul, arkadaş, sevgili, vatandaş Boran’ın iletişim ve farkındalık becerisi de gelişti mi?
O kadar bağlıymış ki ikisi birbirine; hayattaki farkındalık seviyesi, yaşadıkların, duyu hafızanda biriken anılar, direkt olarak oyuncu kişini de etkiliyor, sana başka bir pencere aralıyor o karakterden bakarken.

Televizyon, dijital platformlar, tiyatro, sinema... hangisinin tatmin duygusu ve sendeki mutluluk katsayısı daha yüksek?
Gerçekten de her birinin farklı hissettirdikleri var. Televizyona iş yaparken, her hafta binlerce eve konuk olup insanları hikayene ortak etmek, tiyatro sahnesindeyken seni izleyen seyirciyle o anda birleşmek bambaşka mutluluklar... Sinema da, büyük tutkunu olduğum, üzerine en fazla hayal kurduğum yer.
Kamera önünden arkasına geçme gibi bir planın var mı? Ya da senaryo yazmakla ilgileniyor musun?
Bir gün bunu yaparsam önce kendimden emin olmam lazım, bir oyuncu olarak kamera arkasında bir hikaye üretmeye yeterli hissetmem lazım.

İstanbul’da yaşıyor ama sık sık Ankara’ya gidip geliyorsun. Şehirli yaşamı seviyor musun? Her iki şehirde de yapmayı en çok sevdiğin şeyleri bizimle paylaşır mısın?
İstanbul’da hâlâ her köprüden geçişimde etrafa bakarım. Büyüleyiciliği hiç kaybolmayan bir manzara. Boğaz kenarında, ya da herhangi bir mahallesinde uzun uzun yürüyüş yapmayı severim İstanbul’un. Ankara’da insanın ritmi biraz daha düşüyor, aldığın nefesi hissediyorsun. Orada da aile ve arkadaşlarla geçen zamanlar en sevdiğim.

Yepyeni Ford Puma ile heyecanlı bir marka iş birliğiniz var. Nasıl gelişti?
Geçtiğimiz yaz aylarının sonunda çalışmaya başladık birlikte. Hem Ford’un kendi ekibi, hem de ajans çalışanları mükemmel insanlar. Birlikte bir şey üretme yolunda ilerledik hep. Çok da güzel birlikteliklerimiz oldu.
Yepyeni Ford Puma’yı kullanıcısına benzetmek, özelliklerini anlatmak için iyi bir yol. Sence hangi özellikleriniz benziyor?
Yol tutuşu muhteşem, ben de ayaklarım yere sağlam bassın isterim her zaman. Hayvan dostu. İyi bir rehber, ki ben de rehberliği iyi yaparım. :)

Araba seyahatlerinden zevk alır mısın? Yalnız mı olmayı tercih edersin yoksa birini alır mısın yanına? Ve bagajına neler doldurursun? En son fazlasıyla kalp sığdırmıştın…
Araba seyahati yapmayı çok severim, ama uzun yolsa sevdiğim biriyle olmayı tercih ederim. Yol, sohbet ve müzikle daha da güzel.
Hala babanın kazaklarını giymek dışında moda stilini nasıl tanımlarsın?
Tanımlayamam sanırım. Çok geniş bir alan moda, ben de seviyorum içinde yaratıcı olmayı.
Karakterlerinin hikayesini anlatmak için onlara yarattığın giyim stillerinden de faydalanıyormuşsun, doğru mu?
Evet, ilk önce zihnimde oluşturmak istediğim veri o oluyor karakterle ilgili. Karakterin giyim tarzına karar vermek, oturuşunu, duruşunu, tavrını anlatmakta çok belirleyici oluyor benim için.

Geçmişten bugüne dek “iyi bir tasarım” için farklı tanımlar yapıldı. Kimi ‘az çoktur’ dedi (Mies Van der Rohe), kimi ‘biçim işlevi izler” diye tutturdu (Sullivan). Senin için iyi bir tasarımın karşılığında hangi özellikler olmalı?
İyi bir tasarım seni harekete geçirmeli diye düşünüyorum.
Yeni teknolojileri yakından takip ediyor musun?
Elimden geldiğince.
Müzik hayatının neresinde? Mesela araba kullanırken en çok ne dinlersin?
Müzik hayatımın sanırım en ortasında. Sabah uyanır uyanmaz başlarım dinlemeye, gece yatmadan önce dahil olmak üzere günün büyük bir sürecini müzikle geçiriyorum. Yolda direksiyonun başındayken de her türlü müziği dinleyebilirim.

Kendimizi kendi istediğimiz gibi yansıtabilmek açısından sosyal medya hepimiz için önemli bir platform. Sen nasıl kullanıyorsun?
Evet, dediğin gibi, sosyal medya insanın kendisini istediği şekilde ifade etmesine olanak sağlıyor. Bize bir ses olmasının yanında, ben de hem görsel olarak sevdiğim şeyleri bulmak, sevdiğim sanatçıların işlerine bakmak, hem de kendi sevdiklerimi paylaşmak için kullanıyorum.
Pandemi döneminde evdeyken kendinle ya da dünyanın nasıl olması gerektiğiyle ilgili yaptığın yeni keşifler oldu mu?
Ben bu süreçle ilgili böyle romantik düşünemedim, normal zamanda vakit bulamadığım şeyler için harcadım zamanımı.

Kendinle ilgili nasıl bir yorum okumak seni en çok mutlu eder?
Yapıcı olan her türlü yorum beni mutlu eder.
Geleceğinle ilgili fazlasıyla istediğin özel bir şey var mı?
Mesleğime aynı tutkuyla, doğru hikayelerde devam ederken, çok seyahat edip, sevdiklerimle daha fazla anı biriktirmek isterim.
Röportaj: Melda Narmanlı Çimen
Fotoğraf: Mert Terliksiz
Moda Editörü: Aslı Asil
Saç: Remzi Ateş
Makyaj: Sara Kara