Hepsi alanlarında öncü ve çok başarılı, ilklere imza atmış, tutkularını gelecek nesillere aktarmak için çok çalışmış ve büyük işler yapmış beş kişiyle bir araya geldik. Tilbe Saran’ın Atölye Portakallık’ı, Ali Nesin’ın Matematik Köyü, Şirin Pancaroğlu’nun Arp Sanatı Derneği, Hülya Aksular’ın hülya aksular sanat atölyesi ve Hüsamettin Koçan’ın Baksı Müzesi... Emeğin, mücadelenin, mirası devretmenin, paylaştıkça çoğalmanın, biriktirip daha çok vermenin ve umudun yolculuğunu okuyacaksınız.

TİLBE SARAN
Muğla’da yıkık bir ahırı, hayallerini, kültür sanat aşkı, oyunculuk tutkusu ve deneyimlerini paylaşma heyecanıyla katlayıp bir tiyatro atölyesine, Atölye Portakallık’a dönüştüren başarılı oyuncu Tilbe Saran, “burası herkesin farklı deneyimlerle zenginleşip hiç ayrılmak istemeyeceği neşeli bir bahçe olsun” diyor.
NASIL BAŞLADI?
Maceramız; çok yorgun ve keyifsiz olduğum bir dönemde yıllar önce Akçapınar köyüne yerleşmiş çocukluk arkadaşım Lâle Haksal’ın beni ziyaret etmesiyle başladı. Ve bana benim için ev alacağını söyledi. İşlerimi ayarlayıp bir günlüğüne Muğla’ya gitmeye gönüllü oldum. Hiç unutmuyorum 31 Mart gecesi vardık. Lâle beni ve mimar arkadaşım Engin’i ertesi gün doğanın kucağında terk edilmiş bu eve götürdü. Kapısında kalakaldık. Ve yıkık ahırı görür görmez içimden “ah ne kadar güzel bir çalışma mekanı olur” diye geçirdim.
VE SONUNDA GERÇEKLEŞTİ
Zaman ve maddi olanaklarımız kısıtlı olduğundan biraz uzun sürdü ama geçen yaz bir başka genç dostumuzun yüreklendirmesiyle ilk denemelerimizi yapacak hale geldik ve Muğla Belediyesi’nin de katkılarıyla Ekim ayında Forum Tiyatro workshop’unu Atölye Portakallık’ta Birİz Derneği ile ortak gerçekleştirmiş olduk. Ne mi hissediyorum? Büyük bir mutluluk, huzur ve sorumluluk.
Üç günlük bir çalışma sırasında katılımcıların yönlendirmesiyle Muğla’da yaşayan öğrencilerin sorunları, kadın olmanın sıkıntıları, eğitim sorunları gibi konu başlıkları öne çıktı. Ama bildiğiniz gibi Forum Tiyatro çözüm üretmez. Sorunları tartışmaya açacak güvenli platformu oluşturur.

ATÖLYE PORTAKALLIK’TA NASIL BİR İÇERİK OLACAK?
Sürekli bir eğitim öngörmüyoruz. Burası kültür, sanat ağırlıklı olsa da ekolojiden felsefeye çeşitli sohbetlerin yapılabileceği bir buluşma mekanı. Elbette oyuncuların farklı tekniklerle karşılaşabilecekleri kısa yoğun çalışmalar, masterclass’lar da hayal ediyoruz. Atölye Portakallık bir takas mekanı olsun istiyoruz. Biz her gelenden bir şeyler öğreneceğiz. Onlar bizden ve komşularımızdan da...
HAYALLER
Biz burada birlikte uzun ve keyifli sofralarda, bilgi ve deneyimin paylaşıldığı, hem birlikte şarkılar söylenip, birlikte oyunlar oynanan, hem birlikte ekmek yoğrulan, iyi insanların iyi işler üretmek için bir arada oldukları bir agora düşledik. Atölye Portakallık, herkesin farklı deneyimlerle zenginleşip hiç ayrılmak istemeyeceği, ortak üretimlerin yapıldığı, yeni hayallerin kurulduğu neşeli bir bahçe olsun...

ALİ NESİN
Baştan beri yılmak ya da yılmamak söz konusu olmadı hiç. Matematik Köyü kurulacaktı, nokta. Doktora hocam geldi Köy’e. Etrafı biraz gezip “sen zaten hep istediğini yaptın” dedi.
DÜNDEN BUGÜNE KÖY
2007’de Köy’ü kurduğumuzda aklımda sadece lisans ve lisansüstü öğrencileri vardı. Ama hayat bizi önce lise, sonra ortaokul, ardından ilkokul öğrencilerine seslenmeye yönlendirdi. Çok da iyi oldu. Bu arada büyüdük tabii. Matematik Köyü’nden sonra Sanat ve Felsefe köylerini de kurduk. Ve ben bu manzaraya bakınca farklı duygular içinde oluyorum. Her şeyden önce babamın on dakikalığına geri dönüp Köy’ü görmesini isterdim. Bunun dışında Köy’ün hayatımda yaptığım en verimli, en güzel, en doğru, en iyi iş olduğunu düşünüyorum. Köy çok güzel, Köy’ü çok seviyorum tabii ama biliyor musunuz bazen önüme çıkarılan zorluklardan dolayı korkunç bir yorgunluk hissediyorum.
SADECE MATEMATİK ÖĞRETMİYOR
Köy’ü başlangıçta tabii ki gençler matematiği anlasınlar diye kurduk. Ama daha sonra Köy’ün başka işlevleri olduğunu da gördük. Özellikle liselilerin çoğu hayatlarında ilk kez ailelerinden ayrı yaşıyorlar. Köy’de büyüyorlar, olgunlaşıyorlar, birlikte yaşamayı, hayatı paylaşmayı öğreniyorlar. Türkiye’de bugün had safhada yaşanan kutuplaşmanın olmayabileceğini de anlıyorlar. Tuvalet temizlemek, soğan doğramak, patlıcan soymak gibi işler de onları hayata hazırlıyor. Birkaç yıl önce bir albay Köy’de öğrencilerden sorumlu olan arkadaşı aramış. “Oğluma ne yaptınız?” diye sormuş. Arkadaşımız korkmuş tabii. Albay arkasını getirmiş: “Benim 15 yılda yapamadığımı siz 15 günde nasıl yaptınız?” Çocuk son derece sorumlu bir genç olarak evine geri dönmüş.

MATEMATİK ÖĞRENMEK NEYE YARAR?
Matematik, bu dünyayı, bu evreni, bu doğayı anlamamızı ve anladığımızı başkalarına aktarmamızı sağlayan yegane uğraştır. Hayat bakışını da şekillendirir mutlaka ama öncelikli olarak ikna olmamıza ve başkalarını ikna etmemize yarar. Matematik bilmeyenler bunu yapamazlar demiyorum, ama matematik kafası olmayanlar bunu yapamazlar.
MATEMATİĞİ SEVMEK YA DA SEVMEMEK
Matematiği sevdirmek gibi bir uğraşa girmiyorum. Sadece bildiğimi gençlerle paylaşıyorum. Bazen de bilmediğim çıkıyor, o zaman birlikte düşünüyoruz ve en güzel derslerim öğrencilerin önünde çuvalladığım dersler oluyor. Matematik zaten güzel olduğundan, matematiği sevdirmeye çalışmanın bir anlamı yoktur, matematiğin kendisini gösterseniz yeter.
Ben matematiğin gerektirdiği yalnızlığı ve beni kendimden koparmasını seviyorum.
HAYALLER
Lise! Bir lise kurmak istiyorum. Köy gibi bir lise. Yatılı olacak. Şiire, müziğe, spora, bile, matematiğe önem verilecek… Burada, Şirince’de. Köy’e komşu, yani dağ başında!
Yardım almadan, matematik tutkusu ve kafasına koyduğunu yapma azmi doğrultusunda kurduğu Matematik Köyü’nde sadece matematik bilgilerini aktarmakla kalmadı, çocukları hayata hazırladı; aslında tam da matematiğin yaptığı gibi. Şimdi Şirince’de Köy gibi bir lise kurmak istiyor.
“Köy hayatımda yaptığım en güzel, en verimli iş”

HÜLYA AKSULAR
“Mirası devretmek, insan daha ne ister?”
Parmak uçlarında yıllar süren zorlu yolculuğunu, bedenin duası diye adlandırdığı baleyi bugünlere taşıyan, bugünün gençlerine aktarmak adına Hülya Aksular Sanat Atölyesi’ni kuran, yazın ise Kaş Bale Kampı’nda balenin de gerektirdiği adanmışlıkla ve aşkla öğrencilerini sarıp sarmayan balenin emektarı Hülya Aksular’ın şimdiki yolculuğu geleceğin sanatçılarını keşfedip yetiştirmek. Bale; hiç bitmeyen bir yolculuk aslında...
DÜNDEN BUGÜNE
Kendi hayallerim ve gelecek planlarım içinde hiç düşünmediğim bu yolculuk, hayatın tesadüfleriyle benim ömrümün kodlarında olduğundan sanırım bu noktalara geldi. Öğretmen olma hayali kurmamıştım. Annelik ve öğretmenlik lütuflarım oldu.
Geleceğin sanatçılarını keşfetmek, yolculuklarına şahitlik etmek, mirası devretmek, nesilden nesile yaşayabilmek. İnsan daha ne ister?
Dünden bugüne baktığımda büyük emeklerin damga vurduğu karşılıklı adanmışlık görüyorum ve tarihin yazacağı büyük başarılar.
Hayata teşekkür ediyorum her gün. Meğer onca yolculuk bugünler içinmiş.
HÜLYA AKSULAR SANAT ATÖLYESİ HAKKINDA
Altı yıl önce evimizi satarak Kozyatağı’nda kiracı olarak kurduğum bu butik okul ticari amaç gütmeden, ideolojisinden sapmadan yoluna devam edecek daima. Bu sebeple sınavsız öğrenci almıyoruz. 15 Ağustos ve 15 Eylül tarihleri arasında bir ay boyunca web sitemiz üzerinden başvurular toplanıyor. Eylül sonunda yapacağımız bale sanatına uygunluk sınavlarıyla yeni öğrencilerimizi belirliyoruz. Ekonomik kriz içinde ayakta durmak zorluyor elbette. Arabayı satıp emekli maaşımın tamamını okul giderlerine merhem etmek nasıl bir akıllılıktır bilmesem de… Kurs olduğu halde başarılarıyla Türkiye’nin ilk özel konservatuvarı olarak gösteriliyor olmanın gururunu biliyorum!

KAŞ BALE KAMPI YA DA HAYATI PAYLAŞMAK
Dedem ve anneannemin doğduğu topraklarda öğrencilerimle atölyeye dönüştürdüğümüz evimizde olmak çok güzel. Hem de Kaş’ta doğmuş annemin herkesi saran kanatları altında ve yaptığı yemekler eşliğinde. Bu yıl altıncısını yapacağımız Kaş Bale Kampı’nda konservatuvarlılar hariç dışardan öğrenci kabul edemiyoruz maalesef. Öğrencilerin sınıf arkadaşlarıyla birlikte geçirdikleri 10 günlük yaz kampları aslında bale sanatında sahneyi paylaşmadan önce hayatı paylaşmayı öğrenecekleri yer. Kardeş ve aile oldukları, güzeli, zoru, sofrayı, tatili, kahkahayı, parmak ucunu paylaştıkları, sınıf arkadaşlarına ve öğrendikleri sanata sevgiyle bağlandıkları adımların zemini Kaş buluşmaları. Onca çocuğun sorumluluğu zor ama mutluluğu tarifsiz.
KISACA BALE...
Bedenin duası, ruhun dansı.
HAYALLER
AKM bittiğinde ve dünya sahnelerinde öğrencilerimi, anne ve babalarıyla yan yana oturup şükür dualarımla izleyebilmek. Defaten!
Parmak uçlarında yıllar süren zorlu yolculuğunu, bedenin duası diye adlandırdığı baleyi bugünlere taşıyan, bugünün gençlerine aktarmak adına Hülya Aksular Sanat Atölyesi’ni kuran, yazın ise Kaş Bale Kampı’nda balenin de gerektirdiği adanmışlıkla ve aşkla öğrencilerini sarıp sarmayan balenin emektarı Hülya Aksular’ın şimdiki yolculuğu geleceğin sanatçılarını keşfedip yetiştirmek. Bale; hiç bitmeyen bir yolculuk aslında...”

ŞİRİN PANCAROĞLU
Müzik zekayı geliştirir, şifadır.
Türkiye’nin önde gelen arp sanatçılarından dünyaca ünlü Şirin Pancaroğlu, Müştemilat Kumpanya’ya verdiği destek ve kendi kurduğu Arp Sanatı Derneği ile müziği toplumun farklı kesimlerine ulaştırıyor, sanatın uygulayıcısı olmanın ötesinde onu paylaşarak sanatçının ve müziğin gücünü gösteriyor. Bu da Pancaroğlu’nu çok daha değerli ve güçlü kılıyor.
MÜŞTEMİLAT KUMPANYA NEDİR?
İzmir’in civar ilçe ve köylerine nitelikli müzik ve çocuklara yönelik atölye çalışmaları düzenleyen bir girişim. Veysel Eryürek’in fikri öncülüğünde ortaya çıkmış, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin desteklediği pek benzeri olmayan bir müzik projesi de denilebilir. Kumpanya benim, müziğin toplumun her kesimine ulaşması gerekliliğine olan inancımla bire bir örtüşüyor.
ŞİRİN PANCAROĞLU VE KUMPANYA’YA KATKILARI
Aslında ders vermiyorum. Çocuklarla yaptığımız atölye çalışmalarında genelde şarkı söylüyoruz ya da ben bir enstrümantal parça çalıyorum. Biraz arpı anlatıyorum, biraz kendimi, sonra soru-cevap kısmı oluyor. Atölye çalışmaları sadece çocuklara yönelik ama konserler yöre halkına açık. Proje Türkiye’de kültür bakımından göz ardı edilen insanları ve bölgeleri hedef aldığı için bir müzisyen olarak yer almak istediğim bir çalışma oldu.
Genelde ilk defa arp dinlemiş oluyor insanlar, bu bile başlı başına büyük bir konu benim için. Bazen tatil beldesinde çokça emeklilerden oluşan bir gruba çalıyorsunuz, bazen de tamamen yöre halkına sesleniyor oluyorum. Bazen fiziki şartlar zor ve elverişsiz olabiliyor. Mekanlar konser için uygun olmayabiliyor ya da insanlar müzik dinlemek için oturmayı bilmeyebiliyorlar. Bazen kaçasım bile geliyor ama sonunda hep başarıyoruz. Konserler hep mutlu bitti ve gittikçe daha iyi konumlandırıldı.

NERELERDE KONSER VERDİ?
Kumpanya kapsamında geçtiğimiz Ekim ve Aralık ayları arasında Bergama, Dikili, Kemalpaşa Yukarı Kızılca Köyü, Karaburun, Bademler Köyü ve Beydağ olmak üzere altı solo arp konseri gerçekleştirdim. Mart ayını yapamadık salgın sebebiyle. Önümüzdeki günlerde umarım live streaming yöntemi üzerinden bir yol çizilir.
ARP SANATI DERNEĞİ’NİN DE KURUCUSU
2007 yılında kurduğumuz dernek meslek alanımızda faaliyet gösteriyor. Doğrudan mesleki ihtiyaçlarımıza yönelik bazı organizasyonlar gerçekleştirmenin yanı sıra müzik projeleri ve çeşitli sosyal sorumluluk projelerinde işbirliği, eğitimler, festival organizasyonu gibi deneyimler de yaşadık. Uluslararası bir nota yayın projesinin yanı sıra bu yıl ayda bir kez olmak üzere merkezimizde “Arplı Kahve Sohbetleri” başlığı altında bir etkinlik serisine başladık. Farklı alanlardan bir konuşmacımızla sohbet aralarında arp dinletileri gerçekleştiriyoruz. herkese açık bir faaliyet. Müzik alanında STK’lar ülkemizde oldukça sınırlı ve biz marjinal gibi görünebilecek bir dalda direniyoruz çünkü müzikle gündelik hayatın içinde ne kadar çok mevzunun birleşebileceğine ve müziğin topluma sağlayacağı faydaya gönülden inanıyoruz.
MÜZİK EĞİTİMİ VE KAZANIMLARI
Müzik manipüle edilmediği zaman birçok fikri yüceltir, netleştirir. İnceliği sonsuzdur. Müzik bizi insan yapan en önemli göstergelerden biridir. Zekayı geliştirir, şifadır. Dolayısıyla müzik okur yazarlığı (ki bunun çok çeşitli versiyonları var) aslında bir lüks değil temel bir ihtiyaçtır. Müzik konuşmayı ve dinlemeyi bir arada öğretir; dünyanın en büyük sorunlarından biri de bu değil mi? Ama ülkemizde müzik eğitimi ve müzik maalesef üvey evlat muamelesinden muzdarip oldu uzun yıllar. Bakalım dünyanın içinde bulunduğu bu süreç neyi gösterecek?

HÜSAMETTİN KOÇAN
“Sanatçı olarak en büyük yapıtım Baksı Müzesi”
Doğduğu köyde kültürel değerleri yeniden canlandırmak ve babasına teşekkür etmek amacıyla önce bir köy konağından yola çıkıp şimdilerde dünya müzeciliğine örnek gösterilen Baksı Müzesi’ni kuran Hüsamettin Koçan devraldığı mirası gelecek nesillere aktarırken kadın istihdamından kültür turizmine uzanan çok kapsamlı bir projeyi de hayata geçirmiş oldu.
HİKAYEYİ GERİ SARARSAK...
Öğrenciliğimden bu yana sanatın hayatta yaygınlaşması gerektiğini düşünüyordum. Bu nedenle de zaten Anadolu’nun çeşitli kentlerinde sergiler açtım. 1987’de gurbetçi olan babam vefat edince onu kendi doğduğu köye götürdüm. Gördüm ki benim doğduğum köyde kültürel değerler yok olmuş, eski köy konaklarımız kapanmış.
Babama teşekkür etmek için bir köy konağı inşa etme kararı aldım. Baksı’nın başlangıç hikayesi budur. En sonunda 2000 yılında bu projeyi gerçekleştirmeye karar verdim ve uygulamaya geçtim.
Feodal bir kültür içinde doğmak ve verilmiş sözün mutlaka yerine getirilmesine inanan bir aile kültüründen gelmek, doğaya çok yakın büyümek, doğanın bir sabır meselesi olduğunu insana öğrettiğini bilmek; tüm bunları yan yana koyduğunuzda, aldığım güzel sanatlar eğitimiyle beraber toplumsal sorumluluğu da işin içine kattığınızda bu zorlu mücadeleyi nasıl sonuna kadar getirdiğimi anlarsınız.

AVRUPA’NIN EN İYİ MÜZESİ
Başlarda Bayburt’taki mevcut kurulu düzenin böyle bir projeyi çok sevinçle karşıladığını söyleyemem. Zaman içerisinde bu ortadan kalktı ve şimdi herkes Baksı Müzesi ile gurur duyuyor ve Baksı Müzesi’ne yönelik destekleri var. Her yıl yerel halktan 15-20 tane bağış geliyor. Yaşamasını istedikleri ne varsa bize getiriyorlar. Oradaki o coğrafyayı ve kültürel sürekliliği, ihtiyaçları göz önüne alarak özgün, hayata dokunan, insana yakın, insanı seven ve insan çeşitliliğine saygısı olan, sivil girişimin desteklediği bir müze kurduk. Baksı Müzesi’nin dünya müzeciliği açısından ilham verici bir örnek olarak gösterilmesi de çok önemli ve değerli. 2014 yılında Avrupa’nın En İyi Müzesi seçildi
KADIN İSTİHDAMI VE BAKSI MÜZESİ
Kadın istihdam üretimini müzenin bir parçası haline getirdik. Baksı aynı zamanda kültür turizmi yapan interdisipliner bir müzedir. Otel kısmı, amfi tiyatrosu, konferans salonu, kütüphanesi ve depo müzesi var. İstihdam konusunda ilk öncelik Baksı’da atölyeler kurmaktı ve çok sayıda kurslar düzenledik. Beni en çok sevindiren şey ise kadınlara bankamatik vermekti. Fakat zaman içerisinde köydeki insanlar kente kaydıkça Bayburt merkezde Baksı Kültür Sanat Vakfı yönetim kurulu üyesi Melkan Gürsel’in yönetiminde Tabanlıoğlu Mimarlığın tasarladığı Kadın İstihdam Merkezi projesini hazırladık. Çok güzel bir arazimiz var, üreten kadını canlı ekonomiye kazandırmayı, onun öğrenme ve becerisinden yararlanmayı planlıyoruz.
Kadınlara üretim alanı açmanın yanı sıra Baksı’nın çocuk odaklı bir müze olduğunu da hatırlatalım. Yetenekli çocuklara burs veriyoruz. Geçtiğimiz sene 50’si Aydın Doğan Vakfı’ndan gelen, 50’si biz gönüllülerden toplanan 100 öğrenciye burs verdik. Türkiye’nin markalaşması içinde bunun son derece önemli olduğuna inanıyoruz. Konserler veriyoruz, yazlık sinema festivali düşünüyoruz.
SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR MERKEZ
Baksı Müzesi’nin bu noktaya gelebileceğini hiç düşünmemiştik. Benim arzum, sadece babama ve anneme, beni büyüten çevreye teşekkür etmek ve orada sürdürülebilinir bir merkez kurmaktı. Bunun ötesine taştı ve de belki Anadolu’daki müzeciliğin önünü açtı. Bunu yaptığım için çok memnunum. Belki sanatçı olarak da benim en büyük yapıtım Baksı Müzesi’dir.