KENDİMİZİ SEVMEYİ ABARTMIŞ OLABİLİR MİYİZ?

Dijital narsistliğin sınırlarını zorlarken kendimizle övünmenin de en kolay yolunu bulduk; kendimizle övünmüyormuşuz gibi yaptık. En seksi selfie’mızın altına, en derin budist sözleri yerleştırdik.

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 29 Şubat 2020
KENDİMİZİ SEVMEYİ ABARTMIŞ OLABİLİR MİYİZ?

En iyi tatillere ben çıkıyorum. En sağlıklı bowl’u ben yiyorum. En iyi yogayı ben yapıyorum. Benim gurum senin gurundan daha iyi. Senden daha çok kendimin farkındayım, ne istediğimi, kim olduğumu senden daha iyi biliyorum. Senden daha alçakgönüllüyüm. Hatalarımı senden daha çok kabullendim. Kendimi senin kendini sevdiğinden daha çok seviyorum. Merhaba, ben 2020 yılından bir sosyal medya kullanıcısıyım. En doğru tercihleri yaptığımı Instagram’dan paylaşmak hobilerim arasında. Yoga yapıyormuş gibi davranıyorum, derdim en havalı pozu yakalamak. Festivalde ödül almış o filmi izlemedim, ama filmden bir kare ve replik paylaşayım. Farkındalığım öyle yüksek ki, dudaklarımın en dolgun göründüğü açıdan bir selfie paylaşıp altına Budist bir deyiş yazıyorum. Gerçek bir ilham kaynağıyım. Mıyım? Sahi kimi kandırıyorum?

Geçtiğimiz 10 yılı şekillendiren ve sözlükte kendilerine yer edinen kelimeler var. 2012’de “hashtag” kelimesi Oxford sözlüğüne girdi. 2013’te FOMO (fear of missing out) yani bir şeyi kaçırma, bir şeyden geri kalma korkusu. 2015’te “emoji”ler iletişim kurma şeklimizi iyice değiştirdi ve yılın en çok kullanılan kelimesi seçildi. Duygularımızla bu kadar haşır neşir olmaya tam bu noktada başlamış olabiliriz. Sonrasında “athleisure” 2016’nın en çok kullanılan kelimesi oldu. Hatırlayın bir sweatshirt’ün satış fiyatı tam da o dönemlerde ortalama 100 dolara çıktı. Böylece duygularımızdan sonra konfor ilk önceliğimiz oldu. Sırada tüm bunları birleştirerek, kendi akıl ve ruh sağlığımız için yaptığımız mistik seyahatler ortaya çıktı ve 2017’de en çok “glamping” kelimesi telaffuz edildi. Glamour ve camping kelimelerinin birleşmesiyle biz de zihin, beden, ruhumuzu birleştireceğimize inandık. Kendimizi keşfetmek için yaptığımız spiritüel, lüks ama bohem seyahatler başladı. Takvimler 2019’u gösterdiğinde tahmin edin en çok hangi kelimeyi kullandık? Self-love / self-care.

Kişisel ve duygusal ihtiyaçlarının fazlasıyla farkında olan milleniyaller, hayatlarını yaşayış biçimlerini tamamen kendi isteklerine doğrulttular. Ve kendilerinden önceki bütün jenerasyonlardan daha fazla kişisel gelişimlerine kafayı taktılar. Beslenme planları, spor rutinleri, meditasyon app’leri... Organik pazara gitmek, basit bir mum satın almak, pencereler açık otomobil kullanarak rüzgarı hissetmek... Hepsi self-care dünyasının bir parçası. Geçtiğimiz yıl bu endüstriye 10 milyon dolar harcanmış. Bu kadar kişisel gelişim ve öz sevgiden sonra umarım bu jenerasyon, insan ırkının mental sağlığını bir üst seviyeye çıkarır. Yoksa Gwyneth Paltrow’ın çıkardığı vajina kokulu mum eşliğinde (evet böyle bir mum çıkardı), Thich Nhat Hanh’ın kitaplarını okumaktan ileriye gidemeyiz. Bu esnada ben bu yazıyı yazarken Instagram’da 23 milyon self-care hashtag’i var. Fiziksel, mental ya da duygusal olarak kendimize baktığımızı kanıtlayan fotoğraflar.

BİR TERAPİ ARACI OLARAK DİJİTAL NARSİSTLİK

İronik olan asıl tatmini self-care’in değil, alınan like’ların yaşatıyor olması. Zen olmak uğruna, kolektif bir stres çekiyoruz. Sürekli kalbinizin ne söylediğini duymaya çalışmak, en iyi tercihleri yaptığınızı başkalarına kanıtlamak ciddi efor gerektiriyor. Ve tüm bu çabanın sonunda kendinizi tatmin olmuş ve güçlü hissedeceğinize güçsüz ve yetersiz hissediyorsunuz. İşin komik yanı kendinizi sevmeyi bir Intagram influencer’ından öğrenemezsiniz. Bu tamamen mono bir ilişki. Kuralları basit. Hatalarınla yüzleş, kendini kabullen. Olduğun gibi ol, başkalarının seni görmesini istediğin şekilde değil. Sen kimsin? Gerçek senle ne kadar yüzleşebiliyorsun? Sandığın kişi olmaktan uzak olsan da aynadaki yansımanla ne kadar barışıksın? “Self-care insanın kendisinin daha iyi bir versiyonunu yaratmasına neden oluyor. Böylece başka insanlara da dokunabilir ve onların iyiliği için bir şeyler yapabilirsiniz” diyor New Yorklu psikolog Maria Baratta. Kolektif stresi azaltarak, pozitif bir etki yaratmak nihai sonuç olmalı. “Narsisizm kendini her şeyin ötesine koymak demektir, sadece kendine yarar sağlarsın, başkalarına değil. Dünya artık böyle bir yer değil.” Amaç hayatınızdaki stresi azaltıp, zihin ve beden olarak optimum işlevselliğe erişmek. Altında self-care hashtag’i olan bir fotoğraf paylaşarak bunu sağlayamıyoruz. Terapi seansımızı şu sorularla sonlandırıyorum. Self-care bir Instagram hashtag’inden öteye geçebilir mi? Yarın sabah uyandığımda sosyal medya diye bir şey olmadığında yine de kendimi sever miyim? Peki ya her şeyin ötesinde bu sevgiyi ve öz bakımı başkalarının yararına dönüştürebilir miyim?

KOLEKTİF İYİLİK HALİ
Kendi kişisel gelişimini tamamlayıp, başkalarına yardım etmek ve kolektif zen ruhunu yakalamak yeni neslin amaçlarından biri. Çünkü dünyada bir bencil kişiye daha ihtiyaç yok.

YAZI: SERLİ GAZER BOYACI

ELLE Şubat sayısından alınmıştır.


SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Mart Sayısı Çıktı!

ELLE Mart Sayısı Çıktı!

Işık saçan genç bir kadın: Hafsanur Sancaktutan

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.