Aslında onunki tam bir başarı hikayesi... Kariyeri boyunca sadece modellik yapmakla yetinmeyip, çocukları olduktan sonra bir köşeye çekilmeyip hep çalıştı. Hatta kendi deyimiyle 7/24 çalıştı. Televizyon programları için de pilates DVD’si için de yapımcıların kapısını kendisi çaldı, markalara iş birliği tekliflerini bizzat götürdü. Kariyerinin temelleriniyse dokuz yaşında atmaya başladı. Ta o yaşlarda mutfağa olan ilgisi, ders gibi çalıştığı ansiklopediler, hamilelik döneminde aldığı pilates dersleri, markalar için hazırladığı koleksiyonlar farkında olmadan onu bugünlere hazırladı. Ve bir gün, planlamadan, yurt dışına yayılan ünü sayesinde hayatının teklifini aldı. Şimdilerde Dubaili bir iş insanının yatırımıyla markalaşma yolunda ilerleyen Ebru Şallı, beş yıl içinde tüm dünyada 500 mağazası olan bir marka olmaya hazırlanıyor. Ebru mu? Evet, biraz heyecanlı ve hatta biraz da endişeli, aynı zamanda da çok rahat. Çünkü o, hayatındaki önemli olayları önce “görüyor”, sonra yaşıyor! Bunun nasıl olduğunu ve fazlasını kendi anlatıyor.
Röportajın tamamını fotogaleriden okuyabilirsiniz.
Röportaj: Serpil Çekin
Fotoğraflar: Ergin Turunç
Styling: Melis Ağazat
ELLE Kasım sayısından alınmıştır.
ELLE: Kaçıncı yılınız kariyerinizde?
EBRU ŞALLI: 1995 yılında Türkiye Güzeli seçildiğim yıl başladı, dolayısıyla 22 yıl oldu.
ELLE: Arada hiçbir şey yapmadığınız bir dönem olmadı mı?
E.Ş.: Olmadı. İki çocuk yaptım ama yine de çalışmaya devam ettim. Hatta hamileyken bu kadar yoğun iş temposu, canlı yayınlar vs. yapmam çok konuşuldu. Gerçekten 22 yıl boyunca hep çalıştım. İyi ki öyle yaptım. Kendi ayaklarım üzerinde durduğum için mutluyum. Benim özüm bu. Ben çalışarak mutlu oluyorum.
ELLE: Modellik dışında bir şeyler yapmaya ilk ne zaman karar verdiniz? Kariyeriniz nasıl şekillendi; planlı mı, tesadüf eseri mi?
E.Ş.: 2003 yılı başlarıydı ama aslında bir altyapısı da varmış. Şöyle ki, zaten normalde sağlıklı yaşama önem veriyordum, ta küçük yaşlarımdan beri. Dokuz yaşındayken elmanın, yoğurdun içinde hangi vitaminlerin, minerallerin olduğunu bilirdim. Ansiklopedilerden araştırıp notlar alırdım. İlgimi çekiyordu bu konular. Çok net hatırlıyorum, evimizin kütüphanesindeki ansiklopediden yiyeceklerin içeriğini karıştırırdım. Mutfağa düşkün bir ailem vardı. Yemek yapmaya da öyle başladım. Dokuz yaşında keki, pilavı tuttururdum. Yıllarca televizyonda yemek yaptım, yemek kitabı çıkardım. Yemek tarifi verirken de, mesela kabak pişiriyorsam, “İçinde beta karoten vardır ve lif oranı yüksektir” derim. İşte bu, o yıllardan kalmış bir alışkanlık. Bu da kadınların çok hoşuna gitti. Sonra kitaplara döktüm bu bilgileri.
“PİLATES SEKTÖRÜ OLUŞTURDUM”
ELLE: Her şey böyle mi başladı?
E.Ş.: Modellik yaparken sunuculuğa da başlamıştım, arkasından yemek programları ve kitapları geldi. Kendi dünyamda mutfakla ilgili olduğum için, “Neden yemekle ilgili program yapmıyorum ki?” diye düşündüm. Sonra bunu televizyonda gerçeğe dönüştürdüm. Akabinde Türkiye’de ilk bebek mamaları ve çocuk yemekleri kitabını çıkardım. Bayağı bir ilgi oldu. Sonra pilates geldi.
ELLE: Pilates, kariyerinizde bir dönüm noktası olsa gerek…
E.Ş.: Kesinlikle… Yıllar içinde pilates sektörü oluşturdum; benden sonra herkesin evine bir pilates topu girdi. Birçok pilates stüdyosu açıldı, pek çok insana iş kapısı yarattım. Ayrıca pilates benim antidepresanım, şimdiye kadar hiç o tür ilaç kullanmadım, bence bu pilatesle ilgili. İyi de bir hocayımdır bu arada. Türkiye insanının anlayacağı dilde konuşup kalplerine girdim. Beni takip eden kişilerin hayatlarında çok şey değiştirdim. Oğlak burcuyum, her şeyin mükemmel olmasını isterim.
“BAŞARININ SIRRI SAMİMİYET VE ÇOK ÇALIŞMAK”
ELLE: Pilates macerası nasıl başladı peki?
E.Ş.: 14 yıl önce hamileyken benden canlı sabah programı yapmamı istediler; şarkılı türkülü. Ama ben onlara başka bir teklifle gittim. Şöyle gelişti: Pilatesle uğraşıyordum ve hamile kaldığım dönemde artık eğitmenlik düzeyinde ilgileniyordum. Hatta DVD’ler çıkarmıştım. DVD yapma fikrini Fatih Aksoy’a götürdüğümde bana çok inanmadı ama yine de “Olur” dedi. DVD’ler inanılmaz ilgi gördü. Toplamda 11 DVD çıkardık. İlki 100 bine yakın sattı, hala da devam ediyor. Bütün bunların sonucunda kanaldan sabah programı teklifi gelince, “Bırakın şarkıyı türküyü, ben programda pilates dersi yapayım” dedim. Pek güvenemediler ama 15 dakikalık bir bölüm verdiler yine de. Öyle bir tuttu ki pilates bölümü daha da uzadı. Sonra geldiği boyutu biliyorsunuz zaten.
ELLE: Güzellik ve moda alanında da birçok iş birliği yaptınız…
E.Ş.: Modayı takip ederim, güzellikle ilgiliyim. Yaptığım programlarda da hep güzellik vardı; yemek hazırlarken bir yandan çilek, avokado maskesi yapıyordum. Ayrıca Dr. Murad’la iki yıl çalıştım. Markanın yüzü oldum. Bu iş birliği süresince sürekli Los Angeles’a gidip geldim. Yaptıkları araştırmalar, laboratuvarları, Dr. Murad’ın çalışma prensibi beni çok etkiledi. Günün birinde bu konuda bir şey yapacağımı biliyordum. Ve bir gün yerli ve doğal kozmetik markası Thalia’yla tanıştım. Ürünleri o kadar hoşuma gitti ki onlara da iş teklifi götürdüm. Birlikte “bestseller” olan avokadolu şampuan ve daha birçok ürün geliştirdik. Onlarla çalışırken de inanılmaz bir deneyim edindim. Sektörü iyice öğrendim. Koton’la ortaklığımız da aynı şekilde. Altı sezondur çalışıyoruz ve koleksiyon çıkarma dönemlerinde haftanın birkaç günü onlarla mesai harcıyorum. Ben istikrarlı biriyim. Bir şey yapacaksam ya iyi olacak ya da hiç olmayacak. Tüm markalarla onların elamanı gibi çalıştım. İş öyle yürüyor. Samimiyet, içtenlik ve çok çalışmak, başarının sırrı bu. Mesela, gecenin bir yarısı kimyagere mesaj atınca şaşırmıyor.
ELLE: Bir ürün çıkarıp sadece isminizi vermekle kalmıyorsunuz yani?..
E.Ş.: Bunu yapanlar var, buna saygı duyuyorum ama ben bir işe girdiğim zaman bayağı onun içinde çalışıyorum. Fikirlerin hepsi benden çıkıyor. Patentler ve içerik hep bana ait oluyor. Saat mefhumum yoktur, 7/24 uğraşırım. Gece ikide bile aklıma bir fikir gelince mesaj atarım. Çalışmayı çok seviyorum gerçekten. Biraz işkoliğim galiba.
ELLE: Şimdiye kadar bütün iş teklifleri sizden gitmiş ama son ve büyük teklif size gelmiş. Ebru Şallı artık bir marka oluyormuş. Bu heyecanlı gelişmeyi sizden dinleyelim…
E.Ş.: Evet, benim adımla bir marka yaratıyoruz; 22 yıllık birikimim aynı çatı altında toplanıyor. Yani çıkarmış olduğum DVD’ler, pilates topları, avokadolu şampuanlar, kremler, kitaplar, Koton için tasarladığım spor kıyafetler, mayolar ve bunlarla birlikte kendi markama özel yepyeni ürünler… Şimdiye kadar ortaya çıkardığım ve gelecekte yapacağım her şeyi bir araya topluyoruz.
ELLE: Yeni ekleyeceğiniz ürünler neler?
E.Ş.: Organik pijama koleksiyonu, doğal maskeler, organik ruj ve ojeler, tok tutan sağlıklı atıştırmalıklar, özel detoks suları ve çaylar hazırladım. Bunlara sürekli başka ürünler de eklenecek.
“MARKAMIN ADI EBRU, ÇÜNKÜ DAHA SAMİMİ”
ELLE: Bir yatırımcınız var sanırım. Nasıl bulmuşlar sizi?
E.Ş.: Riyad’da bir otelde Arap bir kadın, benim DVD’imle pilates yapıyormuş. Yatırımcım Türkçe bir ses duyuyor ve ilgisini çekiyor. Kadına beni nereden tanıdığını soruyor. Kadın da televizyondan takip ettiğini, bütün arkadaşlarının benim DVD’imle pilates yaptığını söylüyor, “İstanbul’a gittiğimizde onun ürünlerini alıyoruz” diyor. Hatta imza günlerime gelmişler. Bunun üzerine beni araştırmışlar. Onlar da şaşırmış gördüklerine, “Ne çok şey yapmış, neden bir görüşmüyoruz” deyip menajerime ulaşmışlar. Ve görüşmelerin sonucunda işin içine reklam, PR, marka ajansları girdi, iş büyüdükçe büyüdü. 6-7 aylık bir sürecin sonunda da mağazaları açma noktasına geldik.
ELLE: Markanın adı ne tam olarak?
E.Ş.: Ebru. Ebru Şallı ünlü bir figür ama Ebru daha ben; daha samimi, daha yalın… Bu ismin çağrışımında dokuz yaşındaki Ebru da var.
ELLE: Peki nasıl bir konsepti olacak mağazaların, nasıl bir imaj ve logo çalışması yaptınız?
E.Ş.: Konseptimiz sağlık, güzellik ve gençlik, yani iyi yaşam mağazaları. İnsanlar mağazaya geldiklerinde iyi hissedecek. Kadınlar benim taytımı giydiklerinde mutlu olacak. Bunu biliyorum. Çünkü yaptığım her şeyin içinde aşk var. Zaten logomuz da kalp. Ürünler de o duyguyu veriyor. Mağazalar sportif ve Zen tarzında tasarlandı. İnsanlar geldiklerinde rahat etsinler, çaylarını da içsinler, benim evimdelermiş gibi hissetsinler istedim. Mağazaları mimari kadromuz tasarlıyor. Konusunda lider firmalarda tasarım uzmanı olarak çalışmış, uluslararası tecrübeye sahip bir içmimar kadromuz var.
ELLE: Hedef ve beklentiniz nedir?
E.Ş.: Hedefimiz bu yıl sonuna kadar dört AVM mağazası açmak. Önümüzdeki yılsa yurt içinde 20, yurt dışında 30 mağazaya ulaşmak. İlk mağaza Cevahir’de açılacak, onu sırasıyla Zorlu Center ve Mall of İstanbul takip edecek. Beş yıllık hedefimiz dünya çapında 500 mağaza. Beklentimizse kadınların yüzünün gülmesi, mutlu olması.
ELLE: Şimdiye kadar yaptığınız her şey yolunda gitmiş ama şimdi biraz endişe duyuyor musunuz? Çok büyük bir yatırımdan söz ediyorsunuz çünkü…
E.Ş.: Evet, böyle bir şeye ilk kez girdiğim için endişe olmadı değil. Hatta yatırımcım daha cesur, ben biraz onu frenliyorum. Bir taraftan da rahatım çünkü ben birtakım resimler görüyorum. Önce o resimler geliyor bana, sonra onları gerçek halinde yaşarken buluyorum kendimi. Yıllardır bu böyle. Özel hayatımda da aynısı geçerli; çocuklarımı da görmüştüm ben.
ELLE: Nasıl yani?
E.Ş.: Mesela pilates DVD’si yapma fikrini ilk kez Fatih Aksoy’a götürdüğümde bana hiç inanmadı ama ben o resmi görmüştüm; çok satacağını, imza günleri düzenleyeceğimi. Gördüğüm resimleri bire bir yaşadım. Şu anda da mağazaların içinde görüyorum kendimi ve gayet mutluyum.
ELLE: Büyük bir yatırım, büyük bir iş; her şey tıkır tıkır ilerledi mi? Mutlaka zorluk da yaşamışsınızdır…
E.Ş.: Hayır, tabii ki tıkır tıkır işlemiyor. Özellikle karar aşamasında çok zorlanıyoruz çünkü ortada büyük bir ekip var. Eskiden tek başınaydım, bütün kararları kendim veriyordum. Ama şimdi bir yatırımcım, reklam ve PR ajansları var işin içinde. Dolayısıyla her kafadan bir ses çıkıyor. İş büyüdükçe dertler de artıyor. Ve asıl iş mağaza açıldıktan sonra başlayacak çünkü sürekli yeni şeyler eklemem gerekecek. Ayrıca yatırımcı tarafında da beklenti çok büyük. Bunu karşılamalıyım, hatta fazlasını vermeliyim. Bu da bir stres yaratıyor tabii. Yalnız bir şeyi çok içtenlikle söylemeliyim: Ben hiçbir işe para odaklı girmedim. Önce başarılı olmayı istedim. Hiç daha fazlasını kazanalım hırsına sahip olmadım. “Bir şey yapalım, başarılı olsun, kendisi gelir zaten” derim hep. Bu benim ilk prensibim. İş yaptığım tüm markalar ve çalışanlarım bu yönümü çok iyi biliyor. Bunu bildiklerinden hep daha fazlasını vermek istiyorlar. Öyle de oluyor.
ELLE: Yaptıklarıyla size ilham veren, rol modeliniz var mı?
E.Ş.: Çalışmaya aşık biriyim. Öyle kadınları da ilham verici buluyorum. Mesela Cindy Crawford çok iyi bir iş kadını oldu, keza Gwyneth Paltrow, Jessica Alba… Bunlar benim için çok iyi rol modeller. Ben de bu çizgide ilerlediğimi düşünüyorum.
“HATA KABUL EDERİM”
ELLE: Çalışma hayatında nasıl bir iş kadınısınız?
E.Ş.: Mükemmeli arayan biriyim. Çok araştırırım, sorgularım. Kafamda pek fazla fikir dolaşır ama çalıştığım insanların fikirlerini almayı, birlikte karar vermeyi severim. Bir işte karar kılındıysa hemen başlayalım isterim, bu konuda çok sabırsızımdır. Ekip çalışmasına inanırım, bencil değilimdir. Hata kabul ederim. Çok çalışır, az uyurum.
ELLE: İş dışında akıl aldığınız birileri var mı peki, danıştığınız, fikirlerine güvendiğiniz?
E.Ş.: Hayır yok, ama o söz ettiğim resimler, görüntüler geliyor işte. Çocukluktan beri böyle.
ELLE: Kariyer hayatınız size ne öğretti?
E.Ş.: Çok çalışmanın doğru olduğunu düşünüyorum. Dürüst olmak da önemli. Para ön planda olmamalı hiçbir zaman. Önce başarı. Bunun tersini yapanların başarılı olmadığını görüyorum. Nihayetinde mutlu çalışmak en önem verdiğim şey.