MARC QUINN’İ KÜRATÖRÜ ANLATTI

Marc Quinn sonunda Türkiye'de… Sergiyi küratörü anlattı...

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 10 Şubat 2014
MARC QUINN’İ KÜRATÖRÜ ANLATTI
Gülben Çapan / @istanbulartsnob

Evet beklenen oldu, Marc Quinn'in Türkiye'deki ilk sergisi Arter'de dün akşam açıldı! Çağdaş sanatın önemli isimleri arasında yer alan, çok ünlü koleksiyonerler tarafından takip edilen sanatçının yapıtlarını görmeden önce serginin Küratörü Selen Ansen'le yaptığımız bu röportajı okuyun derim. Bedenle oyunlarını her daim ustaca oynamış bir sanatçı olan Marc Quinn'i belki yoga yapan Kate Moss figürlerinden, kolları olmayan aktris Alison Lapper'ın Trafalgar Meydanı'na yerleştirilen devasa heykelinden, son birkaç yıl önce sergilediği Michael Jackson ve Pamela Anderson heykellerinden tanıyabilirsiniz. Genellikle beden ve bedenin kültürel, politik ve sosyolojik konumunu mesele edinen sanatçının heykelleri gerçek ebatlarda sergilenmekle birlikte malzeme kullanımıyla da çeşitlilik gösteriyor. Geleneksel malzemeler olan mermer ve bronz kullanımı dışında sanatçının en sansasyonel yapıtlarından biri de Arter'de sergilenen, kendi kanını kullanarak yaptığı “Self” adlı kendi büstü. Sergi, toplam otuz yapıttan oluşuyor ve adını Goya'nın efsanevi “Aklın Uykusu” eserinden alıyor. Sıradanlığın çok ilerisinde olan İngiliz sanatçının yapıtlarını, kendisini ve daha fazlasını serginin Küratörü Selen Ansen'e sorduk. İşte merakla beklenen cevaplar.





ELLE: Marc Quinn ile çalışmak nasıldı?
SELEN ANSEN:
Yoğun, heyecanlı, saşırtıcı.





ELLE: Bir sanat kuramcısı ve küratör olarak Marc Quinn'in bu sergisi üzerine kişisel düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
S.A.:
Marc Quinn'in sanat ve bilim, sanat ve teknoloji arasında görünür kıldığı ilişkiler ile beraber, sanatçının çağımızın globalleşmiş politik ve kültürel dinamiklerine olan duyarlılığı yapıtlarının “güncelliğini” oluşturuyor. Öte yandan, Marc Quinn'in sanat tarihine yaptığı göndermeler, kendi sanatını bir gelenek ile ilişkilendiriyor ve tarihi geçmişe bırakmayıp şimdiki zamanda inşa ettiğimize işaret ediyor. Sergiyi hazırlarken, Marc Quinn'in eserlerinde ilgimi çeken yönlerden biri, birbirini bütünleyen bu boyutların açtıkları zengin çağrışım dünyası oldu. Bununla beraber, eserlerin görkemli mevcudiyetinde estetik kaygının etik ve politik kaygıyla birleşmesi de Quinn'in yapıtlarının beni etkileyen yanlarından biri.


Fotoğraf: Selen Ansen// Foto © Aslı Girgin

~ ELLE: Serginin ismi Goya'nın bir eseri olan “Aklın Uykusu”ndan alıyor. Bu ismi seçmiş olmanızla sergi arasındaki net ilişkiyi nasıl tanımlarsınız?
S.A.:
“Aklın Uykusu” başlığı Marc Quinn tarafından önerildi. Sergilenen eserlerle kurduğu ilişki, gerçeklik ve hayal gücü, bilinç ve uyku arasında sağladığı geçişlerden dolayı bana çok anlamlı geldi. “Aklın Uykusu” Goya'nın resmine (“Aklın uykusu canavarlar üretir”) gönderme yaparken aynı zamanda sergilenen eserlerin kendi tarihsel bağlamları itibariyle ondan uzaklaşıyor. Bu sergide, hayal gücünün ürettiği ve korku kaynağı olan “canavarlar” yok artık; onların yerine hayatın kendisinden esinlenen, bir deniz kabuğu veya bir bulut kadar bilindik ve evrensel biçimlerin uğradıkları dönüşüm sonucunda doğan olağandışı ama tanıdık biçimler sahne alıyor. “Kısacası, “Aklın uykusu”, aklın susturmak ve görmezden gelmek istediğinin, görkemli bir şekilde, uyandığı yer ve zamandır. Marc Quinn'in yapıtları aslında sanatın bilimle diyaloğunu sağlıyorlar. Sanatçının kendi deyişiyle, bilim cevaplar ararken, sanat soruları yaratıyor.





ELLE: Marc Quinn'in sergisini eşik kavramı etrafında kurguladınız. Bu “eşik” kelimesiyle işler arasındaki bağlantıyı özetler misiniz? Bizi nasıl yapıtlar bekliyor? Eşik nerede duruyor?
 S.A.:
1990'lardan beri, Marc Quinn'in ele aldığı farklı konular (Doğa/Kültür, Beden/Kimlik, Tarih/Coğrafya/Kurgu) ve kullandığı farklı teknikler eserlerinin çok yönlü okumalarına imkan veriyor. Sanatçının ARTER'deki bu ilk sergisi için soyut olan “eşik” kavramını önererek, serginin bir hikaye anlatmaktan ziyade bu çeşitli okumalara imkan vermesini istedim. Seçtiğimiz eserlerin her biri bir eşiği canlandırıyor (bedenin içi ve dış görünümü, varoluş ve yok oluş, insanlık tarihi ve evrenin döngüsel zamansallığı arasında) ve ayrıca tüm eserler sanat ve hayat, hayal gücü ve gerçeklik arasında bir geçiş sağlıyor. “Sınır”dan farklı olarak, eşikler sadece bölüp ayırmazlar; her eşik aynı zamanda zıt veya farklı olarak tanımladığımız şeyleri temas halinde tutarak, onların buluşmalarını sağlar. Marc Quinn'in eserleriyle yankı yapan eşik kavramının bir başka özelliği ise yerleşik olmaması, başka bir deyişle tek bir yerde sabit durmaması. Marc Quinn'in bize sunduğu dünya, daha doğrusu dünyalar, Doğa'nın doğurganlığından ve değişim gücünden esinlenir ve sanat eserinin yapaylığı ile onu yeniden harekete geçirir. Sanatçının yarattığı bu yapay dünyada, şeyler, varlıklar ve fenomenler kendilerini yeniliyor ve uğradıkları dönüşümler sayesinde şekil veya boyut değiştirip, şaşırtıcı geçişler sunuyorlar.


Fotoğraf: Marc Quinn

Self, 2011

Blood (artist's), stainless steel, perspex and refrigeration equipment

208 x 63 x 63 cm

Photo: Prudence Cuming Associates

Courtesy of Marc Quinn Studio





~ ELLE: Quinn ilginç malzemeler de kullanan bir sanatçı. Malzeme açısından da seyirciyi bir sürpriz bekliyor mu? Kan, buz gibi detaylardan söz edebilir miyiz?

S.A.:
ARTER'de sergilenen eserler arasında, Marc Quinn'in 90'lardan itibaren üretmeye başladığı otoportre serisinden bir eseri yer alıyor. “Self 2011” adlı bu yapıt, sanatçının kendi kanını dondurarak ve buzda muhafaza ederek ürettiği kendi büstü aslında. Sergide yer alan şaşırtıcı eserlerin arasında ayrıca, “Matter into Light” serisinden iki “yanan” heykel var; bu iki eser ise bir yandan klasik çağdaki bazı resimler gibi bizlere ölümlüğümüzü hatırlatıyor, öte yandan ölümü bir yok oluştan ziyade sonsuz bir dönüşüm olarak kurguluyor. Teknolojiye bağımlı olan bu yapıtlar, kullanılan malzeme itibariyle sanatçının “paletini” genişletiyor. Ayrıca, Marc Quinn'in kullandığı birçok malzeme gibi, kan ve buz hem barındırdıkları sembolik boyut (hayati sıvı olarak kan) hem de fiziksel özellikleriyle eserlerin anlamına katkıda bulunuyorlar.





Fotoğraf: 

Marc Quinn

Buck & Allanah, 2009

Orbital-sanded and flap-wheeled lacquered bronze

167 x 105 x 45 cm

Photo: Roger Wooldridge

Courtesy of White Cube

~ ELLE: Kate Moss, Pamela Anderson gibi isimleri heykellerine taşıyan sanatçının bu sergisinde hangi “ikon”lar var?
S.A.:
Marc Quinn'in sanatının beden üzerinden hayat ile kurduğu ilişkiyi ve eserlerinde tarihin taşıdığı önemi, heykellerin modellerini oluşturan bu “kişilikler” veya “isimler”de de görebiliriz. Fiziksel özellikleri bir yana, Kate Moss, Pamela Anderson veya Michael Jackson gibi ünlülerin medyatik hayatları burada ayrı bir önem taşıyor; çünkü bu isimler artık birer markaya ve kendileri de birer ‘ikon'a dönüşmüş, yani bir nevi evrensellik kazanmış durumdalar. ARTER'deki sergide, heykelleri aracılığıyla ebedi bir görünürlük kazanan kişiler arasında İngiltere Paralimpik Oyunları'nda altın madalya sahibi olan Peter Hull ve çeşitli şekillerde bir uzuvlarını kaybetmiş olan Selma Mustajbasic, Tom Yendell, Alexandra Westmoquette ve Stuart Penn yer alıyor. Sergide ayrıca, bedenlerini yeniden kurgulayan iki trans porno yıldızı Buck Angel ve Allanah Starr, modellik yapan Zombie Boy ve Chelsea Charms, sahne isimleriyle yeniden sahne alıyorlar.





Fotoğraf: Marc Quinn

Selma Mustajbasic, 2000

Marble

89 x 56 x 144,5 cm

Photo: Prudence Cuming Associates

Courtesy of Marc Quinn Studio

~ ELLE: 30'un üzerinde sergilenen işler arasında, sanatçının doğa esintili çiçekli resimleri de mevcut mu? Kate Moss'un yoga heykellerinden görebilecek miyiz?
S.A.:
Eserlerin seçimini “eşik” bağlamının etrafında kurguladık. “Aklın Uykusu” Marc Quinn'in İstanbul'da ve Türkiye'de ilk kişisel sergisi olduğundan, hem sanatçının üretiminde merkezi bir önem kazanan daha eski yapıtlarını (Self, Zombie Boy, Eksiksiz Mermer Serisi, Buck & Allanah) hem yeni üretilen ve henüz sergilenmemiş olanları izleyicilere sunmak istedik. Çiçek resimleri veya Kate Moss'un heykelleri yapıt seçkisine dahil değiller ama çiçekli resimlerin devamında, “doğa” mefhumumuzu sarsan bir devasa bonsai heykeli ilk defa ARTER'deki bu sergide izleyicisiyle tanışacak. “Arzuya Tutsak (Karekök)” adlı bu heykel, insan tarafından ehlileştirilmiş bir Doğa'yı bir bonsai ağacının büyütülmüş halinde somutlaştıran görkemli bir heykel. Doğa'dan daha “doğal” gözüken fakat doğada var olmayan ve tamamıyla yapay olan bu ağaç, sergilenen tüm eserlerle beraber algımızın sınırlarını da sınıyor.

ETİKETLER
SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Temmuz-Ağustos Sayısı

ELLE Temmuz-Ağustos Sayısı

ELLE Temmuz-Ağustos sayısı 80 sayfalık ELLE Style Awards 2024 eki ile birlikte çıktı!

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.