PARİS’TE BİR KIŞ BAHÇESİ

Dice Kayek markasının ilk haute couture defilesini izledik .

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 01 Kasım 2014
PARİS’TE BİR KIŞ BAHÇESİ






Dice Kayek markasının yaratıcıları 10 Temmuz'da Paris'te, Palais de Tokyo'da ilk couture koleksiyonlarını defileyle tanıttı. Bu, ülkemiz açısından da ilkti. İlk derken, bunu gelişigüzel söylemiyoruz: Dice Kayek, Fransız Pret-a-Porter ve Haute Couture Federasyonu'na üye olup, Paris Couture resmi defile takviminde yer almaya hak kazanan ilk Türk markası oldu. Defileden önceki gün Paris'teki atölyeye uğradığımda ekip son rötuşları yapıyordu. Daha sonra öğrendim ki Ayşe ve Ece Ege o gece atölyeden sabaha karşı çıkıp Palais de Tokyo'ya gelmişler. Tüm bunlara değdi. Winter Garden/ Kış Bahçesi 2014-2015 sonbahar- kış couture koleksiyonunda yer alan 15 elbise büyük bir heyecan yarattı. Defilenin ardından yabancı basın Ayşe ve Ece Ege'yi soru yağmuruna tuttu. Paris'te yaşayan ikiliyle defiledeki görüşmemizden bir ay sonra, İstanbul'da buluştuk.





Günümüzde haute couture koleksiyon hazırlamak deli işi mi?


AYŞE EGE: Aynen öyle.





ECE EGE: Zaten bunu kabul etmiş olmamız da büyük bir meydan okuma. Haute couture takvimine dahil edilmiş olmak da öyle. Üzerimizde büyük manevi baskı vardı.





O baskı bir noktada azalıyor mu?


E.E.: Hiç azalmıyor, hatta defile bittikten sonra da devam ediyor. İyi geçti mi? Koleksiyonu beğendiler mi? Yorumlar, tepkiler nasıl olacak? Neler yazılacak? Neyse ki defile ve sonrası çok güzeldi.





Bu kadar zorken size bunu, couture koleksiyonunu yaptıran nedir?


E.E.: Yaratıcılığını, sanatını, birikimlerini, geçtiğimiz 20 senede öğrendiğin her şeyi böyle bir koleksiyonda vücuda getiriyor, yani somutlaştırıyorsun. Tasarımcı için bir meydan okuma. Aynı zamanda daha çok kişi ismini, markanı duyuyor.





Koleksiyonun ismi Kış Bahçesi. Çiçek elbiseler tasarlamak kimin fikriydi?


A.E.: Çiçek çok modern bir görsel. Katmanları, taç yapraklarının Tanrı tarafından yaratılışı... Bir çiçek o kadar inanılmaz, o kadar güzel ki...





Koleksiyondaki 15 çiçeği nasıl seçtiniz?


E.E: Çok iyi bir fotoğrafçı olan Harold Feinstein'ın çiçeklerle ilgili, “One Hundred Flowers” adlı kitabı var. Kitaba bakıp “haydi çiçekler yapalım” demedik. Bu koleksiyona sekiz ay önce, couture koleksiyonu yapacağımızı bilmeden başladık. Yoksa yetişmesi mümkün değil. 15 elbise olmasına rağmen bizim uyguladığımız teknikle o kadar zahmetliydi ki... Yaptıkça işiniz zorlaşıyor.





Defile öncesi sekiz ay boyunca neler oldu?


A.E.: Biliyorsunuz, Aralık 2013'te Victoria & Albert Müzesi'nin verdiği Jameel Prize 3 Ödülü'nü aldık. Modayla ilgisi yok, bu bir sanat ödülü. Sanat ödülünü almış olmanın verdiği bir sorumluluk, güç ve cesaret var. Artık gidip, bir moda haftasında defile yapıp yüzlerce koleksiyondan biri olmamalıyız, tekniğimizi, vizyonumuzu gösteren bir koleksiyon yapmalıyız diye düşündük. Couture koleksiyon fikri öyle doğdu. Uzun bir süreçti.~


Şimdi bu 15 elbiseye ne olacak?



A.E.: Bir dolu proje var. En yakınını söyleyelim: İstanbul Bienali'ne katılacağız. Ama tabii ki bu elbiseleri değişik bir yorumla göreceksiniz. Devamı da gelecek. Ve bu arada Jameel Prize 3‘ü kazandığımız üç tasarım Victoria & Albert Müzesi'nin kalıcı koleksiyonuna girdi. Düşünsenize ne kadar büyük bir onur. Yıllarca, asırlarca, bizler artık olmadığımızda bile insanlar gidip bu elbiselerimizi görebilecek.





E.E.: Bir sergi teklifi gelirse de düşünebiliriz. Çünkü bu 15 elbise göğsümüzü kabartarak, mahçup olmadan sergileyebileceğimiz zamansız elbiseler... En güzel kısmı da bu... “Neden couture?” diyorsunuz ya, işte bu nedenle couture; çünkü zamansız.





Defile bitince ne hissettiniz?


A.E.: Adrenalin çok yüksek olduğu için sonrasında düşünce yorgunluğu başlıyor.





Ertesi gün neler yaptınız?


E.E.: Ertesi sabah çalıştık. Ben France 24 kanalında canlı yayına katıldım. Defileyi anlattım, couture haftasını yorumladım.


A.E.: Bu işte dinlenmek yok.





Basının ilgisi, röportajlar... Başka neler oldu?


E.E.: Sipariş aldık. Mimosa (mimoza), Tulip (lale) ve Calla (zambak) için sipariş verildi. Şimdi onları giyilebilir olmaları için biraz değiştirerek tekrar yapacağız. Buna normalizasyon deniyor.





Bu koleksiyonla çıtayı epey yükselttiniz.


E.E.: Aynen. Şimdi orada kalmamak lazım. Daha iyisini yapmamız lazım, yani daha çok stres demek. Yoksa moda sıkıcı bir şey!





Öyle mi?


E.E.: Öyle tabii. Koleksiyon yap, defile yap, o koleksiyonu satmaya çalış ama eninde sonunda sınırlar var. Couture'de sınır yok, “Sky is the limit” durumu. Her şeyi yapabilirsiniz, yaratıcı bir insan için sınır yok.





Couture dönemi bitti diyenler var...


E.E.: Olur mu öyle şey. Ama mesela bizim yaptığımız 2014 yılına uygun bir couture. Couture'da yeni bir dönem açıldı. İnsanlar da bunu istiyor zaten. Bir kadın çok önemli, şık bir davete katılacak, peki ne giyecek? Tuvalet mi giyecek? Abiye, haute couture değil. İnsanlar öyle zannediyor ama değil. Couture olan, özel ve tektir. Anlamı o zaten. Dünyada bir tane. Eşi yok. Günümüzün couture'u öyle ağır, uzun etekli elbise, uzun tuvalet değil, kısa etekli de olabilir; en önemlisi de modern!





Bir gün couture yapacağım diye düşünmüş müydünüz?


E.E.: Niyet değil ama büyük bir arzu vardı. Couture yapmak, olimpiyatlarda altın madalya almak gibi.





Yeni bir koleksiyon düşünüyor musunuz?


E.E.: Düşünmek ne demek, defile ertesi yeni çizimlere başladım bile...





SUZAN YURDACAN

SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Nisan Sayısı Çıktı!

ELLE Nisan Sayısı Çıktı!

Yeni sayımızın kapağında oyuncu Hazar Güçlü var.

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.