“2025 İlkbahar-Yaz sezonunda trençkot yeniden doğuyor!” demeyeceğiz çünkü o zaten hiç ölmedi. Moda dünyasında bazı parçalar vardır; trendlerin değişim hızına rağmen kendine sabit bir yer edinir. Trençkot da onlardan biri… Ne en iddialı parça, ne de sezonun sürprizi… Ama her sezon yeniden kendini hatırlatmayı başarıyor. Evet, tam olarak ikonik olan bu silüetin sessiz ama kendinden emin bir duruşu var.
Bugünlerde kısa versiyonlarıyla daha genç ve dinamik bir profil çizen, yere kadar uzanan modellerle klasik çizgisini sürdüren trençkot, yeniden keşfetmeye açık bir parça olarak karşımızda. İster topuklu ayakkabılarla şık görünüme, ister sneaker’larla koşuşturan şehir günlerine… Trençkot her hikâyeye uyuyor ama asla sıradanlaşmıyor. Her ortamda kendini geri planda tutarak tamamlayıcı bir görev üstleniyor. Belki de cazibesi tam olarak burada yatıyor: dikkat çekmeden denge kurmasında…
2025 İlkbahar sezonunda trençkot klasik çizgisini korurken bazı güncellemeler de alıyor: oversize kesimler, pastel renkler, modernleşen yorumlar dikkat çekiyor. Geleneksel bej tonları hâlâ tercih edilse de, yeni sezonda gri, toz pembe ve sütlü kahve gibi alternatifler de gardıroplarda yer buluyor.
LAUNCHMETRICS SPOTLIGHT
Tahmin edebileceğiniz gibi, trençkot I. Dünya Savaşı’ndaki siperlerde giyilmek üzere hafif, esnek ve hava koşullarına dayanıklı bir palto ihtiyacından doğdu. Ancak günümüzde hâlâ çok kadar popüler…
Trençkotun kökenleri 1800’lerin başlarına kadar gidiyor. O dönemde moda tasarımcıları, beyefendilere yakışacak kadar şık ama hava koşullarına dayanıklı kumaşlar arayışındaydı. 1823’te Charles Mackintosh tarafından tasarlanan “mack” adlı palto, kauçukla kaplanmış pamuktan yapılmıştı ama kötü kokuyor ve güneşte eriyordu. Bir süre sonra John Emary, yağmurlu havalar için su geçirmez bir kumaş geliştirdi ve Latincede su anlamına gelen “aqua” ve kalkan anlamına gelen “scutum” kelimelerinden oluşan “Aquascutum” adlı markasını kurdu. Hemen ardından Thomas Burberry, nefes alabilen ve kötü kokmayan su geçirmez bir gabardin kumaş geliştirdi. I. Dünya Savaşı başladığında, İngiliz subaylar yünlü, ağır ve rahatsız paltolar giyiyordu. Ancak siperlerde daha fazla zaman geçirdikçe, daha işlevsel bir şeye ihtiyaç duydukları ortaya çıktı. O dönemde subaylar genellikle üst sınıflardan geldiği için kendi üniformalarını kendileri satın alıyorlardı. Hem yeterli koruma sağlayan hem de onları şık gösteren bir palto için moda tasarımcılarına başvurdular. Çünkü savaşın ortasında bile moda, toplumsal hiyerarşiyi pekiştiren bir unsurdu. İşte trençkot böyle doğdu. Hem Burberry hem de Aquascutum bu tasarımın sahibi olduklarını iddia ediyor.
Askeri geçmiş, 20. yüzyılın ikonik filmler ve şehir hayatının pratik ihtiyaçları arasında köprü kuran bu parça, her zaman hem işlevsel, hem de estetik bir alternatif olarak öne çıkıyor. Uzmanlara göre ise trençkot bugün hâlâ popüler çünkü tıpkı kot pantolonlar gibi, bir ihtiyaçtan doğup zamansız bir şekilde hem işlevsel hem de şık kalmayı başardı.
Bazı parçalar var ki trend olmasa da hep oradadır. Trençkot, tam olarak böyle bir yerde duruyor.