5 yıl önce tarzları nasıldı? Çok merak ettiğimiz bu soruyu 3 stil sahibi kadına sorduk. İşte cevaplar!
FERYAL GÜLMAN
Mimar
Beş yıl önceki tarzımla bugünkünü kıyasladığımda... farklılıklardan çok, benzerlikler görüyorum. Çünkü değişken bir tarzım yok. Yeni moda tasarımcılarının kreasyonlarını denesem de, bunların kendi tarzıma uygun olmalarına dikkat ediyorum.
Marka tercihlerim... yıllar geçtikçe farklılaşıyor. Beş yıl önce gardırobumda daha çok Oscar de la Renta, Lanvin, Chloé, Roland Mouret, Dolce&Gabbana, YSL elbiseler ve Chanel ceketler ağırlıktaydı. Bugünse Prabal Gurung, Peter Pilotto, Jonathan Saunders, Erdem, Jason Wu ve Christopher Kane'i takip ediyorum.
Stil evrimimin dönüm noktası... diye adlandırabileceğim bir olay bulunmuyor. 25 yaşımda, Chanel ceket ve jean giyer, Hermes çanta kullanırdım. Bugün de aynı kombinasyonu giyebiliyorum. Her zaman yeni moda tasarımcılarını takip ettim. Geçmişte, gece elbiselerimi Hakan Elyaban'a diktirirdim, 15 yıldır hazır alıyorum. Aslında haute-couture seviyorum. Fakat bunun için ciddi bir vakit ayırmak gerekiyor.
Yıllar içerisinde modaya bakış açımın değişmesiyle birlikte... kendime bakış açım da farklılaştı. Zamanla kendime yakışanları ayırt etmem daha kolaylaştı. Çünkü kendimi daha iyi tanımaya başladım.
Stil sahibi olmak... giydiklerini, yerine ve ortamına göre kendine yakıştırmayı bilmek, daima kendinden bir şeyler katarak çizgini koruyabilmek demektir. Sadece giyim stiliyle değil; yaşama bakışıyla, düşünce tarzıyla, yaşadığı ev ortamıyla kendi duruşunu yansıtabilmektir.
Yaş ilerledikçe... kişinin tarzı yerine oturuyor. Yaşa göre giyim kavramı günümüzde eskisi kadar önem taşımıyor aslında. Ama yaşla birlikte giyim konusunda daha doğru tercihler yapılıyor. 40 yaş grubunda olmama rağmen 18 yaşında bir genç kızın giyebileceği yırtık jean pantolonu artık kendime yakıştıramıyorum.
Etkileyici bir stile sahip olmak için... her giysiyi özenle seçerek, parçaların sizi öne çıkarmasına dikkat edin.~
AYŞE BALİ
Rafineri Ajans Başkan Yardımcısı
Beş yıl önceki tarzımla bugünkünü kıyasladığımda... eskiden topuklu ayakkabılarla sokakta salına salına yürüyen Ayşe'nin yerini, lastik ayakkabılar ve Birkenstock terlikler giyen Ayşe'nin aldığını görüyorum. Oğlumun doğumuyla birlikte hazırlanıp evden çıkma hızında rekor üstüne rekor kırmaya başladım. İnsanın stilini, hayat tarzı belirliyor. Çocuklu hayatta, daha içe dönük yaşar ve geceleri daha az çıkar olduk. Eskiden alışverişte elim, pırıltılı parti kıyafetlerine giderdi. Artık daha basic, hem gündüz hem gece giyilebilir, rahat ve pratik parçalara yöneliyorum.
Modayla aramdaki ilişki... hiçbir zaman çok tutkulu olmadı. Ama estetik açıdan takıntılıyım. Her alanda tasarımı çok ciddiye alıyorum. İyi tasarımın hayatı daha yaşanabilir kıldığını düşünüyorum. Mekanların, objelerin, kitapların, giysilerin yani beni çevreleyen her şeyin, moda ve trendlerden çok, yıllar içinde pek de değişmeyen estetik anlayışıma uymasını önemsiyorum.
Yaşla birlikte stil... olgunlaşıyor ve moda kurbanı olmanız güçleşiyor. Bir dükkana girdiğimde, uzaktan bakarak bile bana yakışacak şeyleri seçebiliyorum. Neyi yıllarca giyebileceğimi, neyi birkaç kez giyip sıkılacağımı kestirebiliyorum.
Son beş yılda hayatıma giren markalar arasında... Band of Outsiders ve Opening Ceremony gibi yeni, genç ve taze olanlar var. Zadig & Voltaire ve Isabel Marant'ı geç keşfettim. Her iki markanın tasarımlarını da severek giyiyorum.
Stil sahibi olmak... giydiklerinizin sizin hakkınızda tutarlı bir şekilde konuşması anlamına geliyor. Bir de, yıllar önceki fotoğraflarınıza baktığınızda “Aman Yarabbi, ben bunu nasıl giymişim?” dememek önemli. Modanın size şuur kaybı yaşatmasına izin vermemeli.
Stil kurtarıcılarım... Pablo Picasso ve Coco Chanel'in giydiği enine siyah-beyaz çizgili üstler, Audrey Hepburn'le özdeşleşen siyah dik yakalı dar trikolar ve küçük siyah elbiseler, Phoebe Philo'nun tasarımıyla kusursuzlaşan beyaz gömlekler, Charlotte Gainsbourg'un vazgeçilmezleri kaşmir kazaklar, yıpranmış jean'ler ve trençkotlar, Emmanuelle Alt'ın giydiği şekliyle dökümlü tişörtler ve dar kesimli blazer ceketler.~
NAZLI SOYLU
Diane Von Furstenberg ve Brandroom Marka Müdürü
Beş yıl önceki tarzımla bugünkünü kıyasladığımda... Diane Von Furstenberg'de çalışmam sayesinde seçimlerimde daha çok elbise, renk ve desen kullanmaya başladığımı görüyorum.
Tarzımı oluşturan kodlarda... koyu renk jean'ler, desenli şallar, elbiseler, renkli pantolonlar, topuksuz çizmeler ve sandaletler var.
Stil evrimimin dönüm noktası... New York Parsons School of Design'da moda okumanın ardından Diane Von Furstenberg'de Desen Baş Tasarımcısı olarak çalıştığım üç yıl. Diane gibi bir tasarımcıyla çalışmak bana çok şey kattı.
Tarz konusunda bana ilham veren isimler... annem ve Diane Von Furstenberg. İkisinin ortak özelliği, karizmaları ve doğallıklarıyla vurgulanan stilleri.
Stil sahibi olmak... marka esiri olmadan ve kimseyi taklit etmeden kendin olabilmek anlamına geliyor. Stilinin bilincinde olan kadınların, yaşları ilerledikçe daha çok sadeliğe yöneldiklerini düşünüyorum. Kaliteli ve uzun ömürlü yatırımlar yapılıyor. Modası geçecek veya geçmeyecek diye düşünerek değil; gerçekten aşk hissi uyandıran değerli parçalara sahip olmanın keyfi başlıyor.
Tarzımın en önemli özellikleri... doğallık ve parçaları doğru birleştirmek. Aksesuarlara da değinmeden geçemem. Takılarım konusunda çok seçiciyim. Her gün vazgeçmeden taktığım yüzüklerimin ayrı ayrı hikayeleri var. Onların stilime anlam kattıklarını düşünüyorum. Etkileyici bir stile sahip olmak için... kendinize yakışanı seçin. Aksesuarlarınızın kişiliğinizi yansıtmasına özen gösterin. Saçınızı doğal halinde bırakın.
SEDA YILMAZ
