BİR ÖMÜR AYLAKLIK

Aşağıdaki yazıya da bir haziran ayı konusu hafifliğiyle yaklaşmayın, derinlere inin derim...

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 23 Aralık 2019
BİR ÖMÜR AYLAKLIK

İngiliz yazar Tom Hodgkinson’un tembelliği hedonist zevkler doğrultusunda yücelttiği how to be idle kitabi, yaz mevsimi için uygun bir eser gibi algılansa da aslında bir hayat felsefesinden, insan varoluşunun temel amacından bahsediyor.

Neden çalışıyorsunuz? Daha çok para kazanmak, geçinebilmek, daha kaliteli yaşamak, mutlu olmak, statü edinmek, tatile çıkmak ve boş durmamak için mi? Boş durmanın ve tembelliğin, çalışmayı adeta bir din gibi yücelten kapitalist toplumun en büyük düşmanı olduğunu bilmeyen yoktur. Yeni tanıştığınız bir insanın size ilk sorusu hayatta neyle uğraştığınız olacaktır, boş zamanlarınızı nasıl geçirdiğiniz ya da aylaklık yapmayı sevip sevmediğiniz değil...

İş hayatının ve tatil zamanlarının artık iç içe geçtiği, aşırı yoğun takvimlerin günlerimizi ele geçirdiği 21. yüzyılda, çalışmamak suçluluk duygusuyla birlikte toplumsal baskıyı da birlikte getiriyor. Ama bu baskı, teknolojik gerilim ve robot gibi yaşamlar son zamanlarda insanları her şeyi bırakıp daha yavaş seçimler yapmaya, şehrin karmaşasını terk edip daha sakin mekanlarda yaşamaya yönlendiriyor. Kurumsal işini bırakıp hobilerinin peşinden giden, İstanbul’u terk edip güneye yerleşen insanların hikâyelerini duymuşsunuzdur.

Yayımlandığı 17 ülkede bir milyonun üstünde satan “How to Be Idle” kitabıyla tembelliğin savunuculuğunu yapan İngiliz yazar ve gazeteci Tom Hodgkinson da Sunday Mirror’daki işini ani bir kararla bırakıp çocukları ve ailesiyle şehir dışına yerleşmiş. Kendisi aynı zamanda Guardian’a yazılar yazmaya devam eden özgürlük, hayattan zevk alma ve hiçbir şey yapmama üzerine kalem oynatan bir hedonist. 1993’ten itibaren The Idler isimli bir dergi çıkaran Hodgkinson’un 2010’da kurduğu The Idler Academy’deyse felsefe, kaligrafi, müzik, resim, ukulele gibi dersler veriliyor.

Tembelliğin kötü şanına rağmen aslında bilgeliğe ve mutluluğa ulaşmanın anahtarı olduğunu savunan epikürist Hodgkinson sadece yaz aylarına ve tatil mevsimine denk gelen geçici bir tembellikten ya da bomboş durmaktan öte tüm hayatı kapsayacak bir yaşam felsefesinden, bir varoluş meselesinden dem vuruyor. Tıpkı bizim bu yazıyı yazmak için Haziran ayını seçmemiz ama verdiğimiz mesajlarla çok daha büyük bir resme dikkat çekmek istememiz gibi...

KONTROL SİZDE OLSUN

Tom Hodgkinson kitabı How to Be Idle’da, Paul Lafargue’ın Tembellik Hakkı’ndan, Bertrand Russell’ın Aylaklığa Övgü’süne, özgürlüğüne fazlasıyla düşkün Yunanlı filozof Diyojen’den, tembelliği yücelten Oscar Wilde, Victor Hugo ve Friedrich Nietzsche’nin düşüncelerine doğru bir gezinti yapıyor. Tembelliğin anlamsız bir boşluk değil, tam tersine bir disiplin, bir yaratıcılık alanı ve tüketim toplumunun dayattığı çalışma alışkanlıklarının tamamen zıttı bir etik olduğundan bahsediyor, tıpkı kurduğu The Idler Academy’deki derslerin altını çizdiği içerikler gibi...

Zorunlu, sıkıcı, saatlerin kontrolündeki bir çalışma hayatını eleştirirken Romalıların “otium” diye tanımladıkları daha entelektüel, meditatif ve artistik değerleri öne çıkaran bireysel zevklerin ağır bastığı özgür bir çalışma şeklini savunuyor. Kısaca çalışmayın demiyor, “çalışırken kontrol sizde olsun” diyor. Araba yerine bisiklet sürmek, permakültürle uğraşmak, süpermarket zincirinde kaybolmak yerine bahçede ya da balkonda kendi besinini yetiştirmek, sosyal ilişkileri geliştirmek, arkadaş ve dost biriktirmek; önerdiği “tembel” hayatın temel ilkelerinden. Devamı da var.

YATAKTA HAYAL KURUN, BİR DE...

Sabah erken kalkmanın mucizelerine inanan Miracle Morning’in savunucuları Amerikalı yaşam koçlarının aksine, İngiliz gazeteci Tom Hodgkinson geç kalkmanın erdemlerini saymakla bitiremiyor: “Yatakta kalmak asil, zevkli ve üretken bir eylem. 1969 yılında savaşı protesto etmek için Amsterdam’daki Hilton otelinde bir hafta boyunca yatakta yaşayan John Lennon ve karısı Yoko Ono’yu unutmayalım.” Hodgkinson yatakta vakit geçirmenin kişiyi düşünmeye, fikirlerini gözden geçirip kafasının karışık olduğu alanlarda daha net kararlar almaya ve gün içinde ne yapacağı hakkında planlar yapmaya sevk ettiğini, kısaca üretken ve verimli bir eylem olduğunu vurguluyor. Hodgkinson yatakta sadece okumaya, izlemeye, düşünmeye ve sevişmeye izin veriyor. “Çalar saatlerinizi camdan dışarı fırlatın, cep telefonlarınızın alarmlarını iptal edin ve bırakın çocuklarınız kahvaltılarını kendileri hazırlasın” önerisi bugünkü yaşam koşullarına pek uygun olmasa da en azında hafta sonları denenmeyi hak ediyor. “Başkaları için değil, sadece siz istediğinizde ve buna hazır olduğunuzda yataktan kalkın” diyerek kontrolü ele almanızı savunuyor.

SİESTA MÜMKÜN MÜ?

Belki sabah geç kalkmanın faydalarını çok fazla duymamışsınızdır ama İspanyolların siesta dediği öğle uykusunun ömre ömür kattığını her yerde okumuşsunuzdur. Her ne kadar kapitalist sistemler siestaya pek fazla imkan vermese de birçok şirketin performansı artırmak üzere bünyelerinde dinlenme odaları yarattıklarını ve elemanlarına öğleden sonra 14.00-16.00 saatleri arasında uyku vakti tanıdıklarını biliyoruz. Tom Hodgkinson da serbest çalıştığından beri ofisine bir divan koyduğunu ve yemek sonrası mutlaka kestirdiğini anlatıyor.

Ofiste imkanınız yoksa (park halindeki) arabanızda yarım saatliğine bile gözlerinizi kapatmak, daha aktif olmanızı sağlayacak, beyin performansını üst seviyeye taşıyacaktır. Unutmayın; en verimli uyku molası 30 dakika.

TEMBELLİK BOŞ DURMAK DEĞİL!

Aklın gücünü kullanarak zor olayları çözen hayali dedektif Sherlock Holmes’un gününü sigara içerek yatakta geçirmesi ve tam bir keyif insanı olması onu çalışmayan kategorisine koymaz. O aslında tembelliğinden fayda çıkaran, tembelliğiyle üreten, tembelliğinde yaşamın anahtarını yakalayan bir kahraman. Tıpkı Hodgkinson’un önerdiği üzere çalışırken tembellik yapmanın dayanılmaz hafifliğini yaşamak gibi... İskoç romancı Robert Louis Stevenson, An Apology for Idlers kitabında, “Tembellik hiçbir şey yapmamak değil, tam tersine hakim sınıfların kurallarına bağımlı olarak çalışmaktan kaçınmaktır” der. Hodgkinson, ta 19. yüzyılda çalışmanın bir bağımlılık gibi yaşanmaması gerektiğini savunan Stevenson’un fikirlerini postmodern dünyaya uyarlayarak kontrolün sizin elinizde olduğu, devlete ya da başka bir baskı aracına bağlanmadığı bir iş yapma biçimi öneriyor. Siestadan sabah uzun saatler yatakta vakit geçirmeye, serbest çalışmaktan şehir dışında, kaostan uzak bir hayat düzeni kurmaya, doğa yürüyüşlerinden uzun brunch’lara, meditasyondan banyo ritüellerine hepsi de tembelliğin kısaca alternatif bir çalışma mantığının prensiplerinden...

HAKKINDA NE DİYORLAR?

Bu kadar teorik açıklamadan sonra günümüzde insanların tembellikle nasıl bir ilişki kurduğunu anlamak için sahaya indik ve sorduk. Sözü ilk olarak oyuncu Feride Çetin’e veriyoruz:

“Tembellikten anladığım ‘an’ israf etmek... Gökyüzüne bakarak hayal kurmak, dere kenar ı nda yürümek, işin başından aşkınken yüreğindeki sesle maceraya atılmak tembellik değil, bana göre. Tabiatla uyumu yakalamamıza neden olacak her şey meditatif terapi gibi gelir, ah bir farkına varsak... Televizyonun karşısında sizi mutsuz edecek bir zırvaya takılıp kalmak ya da sürekli aynı fare kapanına yakalanmak, yani aynı günü tekrar tekrar yaşamak tembelliktir. Pineklemek, harekete geçmemek, korkmak da tembellik kavramını tamamlayan sözcükler.

Sanayi devriminin dişlileri yerine oturalı yıllar geçti, hatta kapitalizm çatırdıyor ama çalışma saatleri ile ilgili ciddi düzenlemelere ihtiyacımız var. Amerika ve Avrupa daha fazla tüketsin diye diğer kıtalarda korkunç çalışma koşulları devam ediyor. Zengin fakir uçurumu arttıkça gidişat daha da vahim hal alıyor.

Çalışmayı severim. Deliler gibi çalışmadan amacına ulaşan kimseyi görmedim. Diyelim işyerimde yoruldum, evde temizliği ertelerim, hazırlaması basit yemekler yaparım. Ama mutlaka yaparım. Programlı hareket etmeye gayret ederim. Bunun yanında ayda bir iki kez, dağlara ve deniz kenarlarına sığınırım. Çatalca’daki bahçemizde toprağa el sürerim. Denize açılırım. Bunu tembellik olarak değil, ruhumu ve bedenimi beslediğim bir yolculuk olarak görürüm.

Varoluş amacım özgürlüğü asgari de olsa yaşamak... Başkalarının kariyer dediği, eğer benim ve sevdiklerim için bir tehdit haline dönüşmüşse uzaklaşırım, ki yaptım da bunu. Rahat alanınızı terk edip yola çıkmadan yeniden doğmanız olanaksız.”

Oyuncu Dilşad Çelebi ise tembellikle ilgili düşüncelerini şu sözlerle dile getiriyor: “Yazarım, okurum, radyo dinlerim, bir de elimden geldiğince flaneur’lük yaparım. Ne yazık ki sosyal medya boş zaman katili… Çünkü insanın canının sıkılmasına engel oluyor. Oysa can sıkıntısı iyidir, canı sıkılan insan neden orada olduğunu sorgular ve bunu değiştirmek için girişimde bulunur.

Genelde setlerde, benim ölü zaman diye nitelendirdiğim, saatler süren aralar olabiliyor. Bu bahsettiğim araların ‘boş zaman’ olduğu sanılmasın çünkü sette bulunmanız ve makyajınızla, kostümünüzle öylece beklemeniz gerekir. O durumlarda başka bir eyleme konsantre olmak gerçekten güçtür ama benim şansım, yazmayı çok sevmem. Yazmak özgürleştiriyor… O halde bile kendime bir köşe bulup yazmaya çalışırım. Bu sayede ölü zamanı boş zamana dönüştürebiliyorum.

Çalışmadığım zaman suçluluk hissediyorum. Tik-tak-tik-tak… Zaman geçiyor, ölüm yaklaşıyor, bir şeyler yapmalısın. Sırf bu yüzden geçen sene doktoraya başladım. İki çocuk kitabı, iki de roman yazdım.”

EN PROTEST TAVIR: TEMBELLİK

Bu yazıyı yazdıran Tom Hodgkinson’a dönersek, İngiliz yazar, teknolojinin esiri olmuş bizler için tembellik aracılığıyla bir detoks öneriyor. Hayatımızın tüm aşamalarına yansıyan, belli bir zaman dilimiyle sınırlı olmayan bir detoks bu... “Hayaller kurun, rüyaya dalın, düşünün, boş durun ama bunları yaparken cep telefonunuzu elinize almayın” diyor.

Önümüzde uzanan yaz mevsimi bu önerileri gerçekleştirmek için uygun bir zaman dilimi. Ama çalışmayı da abartmamak, ona sadece hak ettiği değeri vermek, tembellik hakkımızı sonuna kadar kullanmak kısaca antikapitalist ve militan bir tavırla hayata bakmak çok önemli. Düzene ve kurallara karşı geldiği, içinde en derin düşünceleri beslemeye gebe olduğu için aslında en protest eylemlerden biri tembellik... Peki siz protestoya hazır mısınız?

DEĞİŞİM KAÇINILMAZ

İletişim Bilimleri uzmanı, Doç. Dr. Dikmen Yakalı Çamoğlu tembelliği, günümüz toplumsal ve ekonomik şartlar paralelinde şöyle yorumluyor:

“Güncel çalışma anlayışı ve saat düzeni modern kapitalist sistemin bir inşasıdır. Haftanın beş günü sekizer saat çalıştığımız, iki günü ise dinlendiğimiz bu kurumsal düzen tarihsel olarak baktığınızda son derece yeni. Düşündüğünüzde, belli zamanlarda bulunduğu yerden ayrılması adeta yasak olan modern köleler yaratmış. Postmodern dönemde büyük anlatıların yıkılmasıyla beraber bu iş, çalışma ve zaman anlayışını sorgulayan yeni nesil, kurumsal düzene uyum sağlayamadı. İşte bu yıkım sürecinde de aylaklık birden kavram olarak öne çıktı. Bana göre bu, mevcut zaman anlayışının yıkılma sürecinin ve değişimin bir parçasıdır. Aylaklığın devamı gelecek, çalışma düzeni ve zaman kurgusu da kaçınılmaz olarak değişecektir.”


SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Nisan Sayısı Çıktı!

ELLE Nisan Sayısı Çıktı!

Kapağımızda enerjik ve sportif haliyle bildiğimiz Aslıhan Malbora var.

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.