
Uzak bir gezegende çalışan bir sondaj ekibinden acil yardım çağrısı alan ufak bir mürettebat, standart bir araştırma ve kurtarma görevi için uzayın derinliklerine doğru yola çıkmıştı. Çoğumuz öldü. Fakat gezegene vardıklarında terk edilmiş bir kazı alanı, etrafa saçılmış silahlar… ve sondaj ekibinin cesetleriyle karşılaştılar. Koca bir projeyi yerle bir eden şeyin ne olduğunu bulmaya çalışırken, bazı şeylerin ortaya çıkarılmaması gerektiğini fark edeceklerdi çünkü kimi felaketler, her an ortaya çıkmaya hazırdı.

Brooke Bolander, Zararsız Tek Büyük Şey’de, iki büyük tarihsel trajediye yönelik alternatif bir kurguya imza atıyor. 1900’lü yılların başında radyasyon zehirlenmesine maruz kalan ve tarihe Radyum Kızları olarak geçen bir grup fabrika işçisinin acı dolu öyküsü ile halka açık bir törenle elektrik verilerek infaz edilen Topsy adlı filin kan dondurucu öyküsü, tek bir anlatıda kesişiyor.

Yedi iklim gördük, hiç kartopu oynamadık. Senin ellerin üşürdü, benim hayallerim… Jeopolitik bir aşkı yürütemezsek suç kimde kalır? Sınırları sen mi çizdin, ben mi doğurdum haritaları?

Şıpsevdi ölmez bir klasik. “Bağnaz alaturka” ve “züppe alafranga” hayatların en ince ayrıntısına kadar didiklendiği romanda Hüseyin Rahmi Gürpınar, sırtını mizaha da yaslayarak günümüzde hâlâ capcanlı yaşayan bir dünyanın resmini çiziyor. Batı özentiliğinin gölgesinde bir ailenin başına gelenler… Paris’ten henüz dönen hovarda ve paragöz Meftun Bey’in ailesinin yabancılaşma macerası… Aslında hepsi şimdi gibi…

Ah, Defne ne kadar özledim seni bir bilsen! Ne kadar uzun süre geçmişti Defnesiz; kaç yıl? Onun sesini duymadan, yüzünü görmeden... Bir gün bile ayrıldıklarında dayanamazken yıllardır görmüyordu işte... Neden? dedi kendi kendine, Neden? O kadar soru işareti vardı ki kafasında, evet ikizi deli doluydu, başına buyruktu; ama o da ikizi olmadan yapamazdı ki; bir elmanın yarısı gibiydiler. Ne olmuştu ki çıkmıştı herkesin hayatından? Geçmişin küflerini temizlemeden nasıl ışıldayacaktı ki gelecek?

Tarih öncesi çağlara yapılan nefes kesici bir yolculuğa katılmaya ne dersiniz? Devasa ot oburlardan yırtıcı etoburlara varıncaya dek yüzlerce dinozor türü keşfedeceksiniz. Özenle resmedilmiş pek çok dinozor türüne ilişkin kısa bilgiler de içeren Büyük Dinozor Araştırmasısunduğu bulmacalarla öğrenme sürecini zevkli bir etkinliğe dönüştürüyor. İçinizdeki keşfetme duygusunu canlandıran, maceraperest yanınızı ormanlara, okyanuslara, tozlu çöllere çağıran bu etkinlik kitabı sizleri ailecek tadını çıkarabileceğiniz eğlenceli saatler geçirmeye davet ediyor.

İkinci Dünya Savaşı günleri… İşgal altında bir ülke… Askerler savaşıyor, direnişçiler mücadele veriyor, masum insanlar katlediliyor… Hayat devam ediyor, ayakta kalanlar ellerinden geldikçe gündelik yaşantılarını sürdürmeye çalışıyorlar. Bu arada, ülkeleri işgal edilmiş kimi kadınlar, kimi düşman askerleriyle tanışıyorlar; birbirlerinden hoşlanıyor, birbirlerini seviyor, birbirlerini arzuluyorlar… Günlük hayatlarında tek meşgaleleri savaş olmayanların kapılarının ardında neler olmaktadır?

1962 yılı. Dorset kıyılarına balayına gelmiş iki genç: Florence ve Edward. Biri seçkin bir aileden bir müzisyen; diğeri daha mütevazı bir aileden, tarih bölümü mezunu bir genç. Cinsel tabuların henüz yıkılmadığı yıllarda büyümüş, farklı sınıflardan iki insan. Evliliklerinin ilk gecesi onlar için hem heyecan hem korku. Bazen tiksinti, bazen tutku. Çağdaş İngiliz edebiyatının önemli isimlerinden Ian McEwan, bir akşam yemeğinde başlayıp sabahın ilk saatlerinde biten romanında, deneyimsiz iki gencin evliliğinin tutku ve trajedi arasında gidip gelen ilk saatlerini öyle iyi anlatıyor ki bu kısa roman bir anda dönemin gençlerinin ilişkilerinin ayrıntılı bir analizine dönüşüyor. “Olağanüstü yazılmış bir roman… Yürek parçalayıcı, komik, dâhice... McEwan karakterlerine karşı çok merhametli ama kalp kırıklığı karşısında da bir o kadar acımasız.” - The Boston Globe “Fevkalade, sürükleyici, merak uyandırıcı... Keyifli, eşine az rastlanır türden, olağanüstü bir roman.” - San Francisco Chronicle