KALBİM NAMİBYA'DA KALDI

Yazı işleri müdürümüz Suzan Yurdacan Namibya gezisini anlattı...

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 18 Temmuz 2019
KALBİM NAMİBYA'DA KALDI

Çok sevdiğim  “Benim Afrikam”  filminin içine düşmüş gibi hissettim. Hiç aklımda olmayan Namibya’ya gideceğim, Safariye çıkacağım ve fotoğraf workshop’unu bahane ederek sayfalara sığmayan bir albüm hazırlayacağım aklıma gelmezdi.

 

Namibya’yı hiç rüyamda görmedim. Ama en renkli ve en güzel rüyalarımdan birini yaşadığım ülke oldu. Burası manzaraları, insanları ve en çok da (özellikle gün sonunda güneş batımında) ışığı ile adeta doğal bir set, her (amatör) fotoğrafçının hayalindeki yer. Amatör derken, o benim. Yoksa bu seyahati mümkün kılan Huawei P30 Pro birçok özelliği ile bu konuda tam bir profesyonel. “Discover Undiscovered Namibia” başlığı altında, farklı ülkelerden gelen diğer editörlerle birlikte tecrübe ettiğimiz Mobile Photography Workshop’u süresince bol bol fotoğraf çektik.

Bu satırlar benim duygularım. Fotoğraflar da öyle. Elimdekinin “sadece” bir cep telefonu olmasına rağmen, beni hiç hayal kırıklığına uğratmadığını söylemeliyim.

Gün bir. Türkiye’den üç kişi, Bengi Güven, Zeynep Yapar ve bendeniz havalimanında buluşup önce Doha’ya uçtuk. Yaklaşık dört saat sonra, dokuz saatlik Doha-Windhoek rotasını Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Danimarka. Finlandiya, İsveç, Macaristan, Norveç, Polonya, hatta Avustralya’dan gelen ekibin geri kalanıyla hep beraber tamamladık. Dört film, biraz uyku derken Hosea Kutako International’a vardık. Yazması kolay. Açıkçası Namibya’dan ne beklemem gerektiğini bilememiştim.

ELLE gibi bir dergide çalışınca gözünüz ister istemez eğitiliyor, zaman içinde fotoğraf çekme, poz verme konusunda yol alıyorsunuz. Bunca moda ve kapak çekimi sayfasını göre göre, iyi fotoğraf nedir bir fikriniz oluyor. Bir cep telefonu beni bu konuda tatmin edebilir mi? Davet mektubundaki “fotoğraf makinenizi evde bırakın” notunu dikkate almak akıllıca mıydı? Oysa Namibya’ya ilk gelişim, çok kare çekmek istiyorum... Bu endişeler bu gezinin sonunda buhar olup uçmuştu.

Birincisi, günümüz telefonları bu yönde epey yol aldı. İkincisi, “alanda” büyük testten geçireceğimiz marka Huawei zaten bu özelliği ile övünüyor  ve üç Leica kamerası kullanıyor. Tabii ki, “last but not least” dediklerinden, bizi yönlendirecek olan ismin, Oscar, Grammy, Cannes Film Festivali gibi dev etkinliklerde ünlüleri çekmiş, dünyanın farklı noktalarında defalarca benzer workshop düzenlemiş, Avustralyalı fotoğrafçı Kristian Dowling’in olması.

İlk gün, Afrika’nın parlak güneşi altında önce Lutheran Kilisesi gibi birkaç binanın fotoğrafını çekerek başladık. Ardından Windhoek’in hafif dışında kalan Katutura bölgesinde (ilk sayfadaki açılış karesi gibi) portreler çektik. Podyum, fotoğraf stüdyosu veya çekim gibi kavramlarla işi olmayan, yerel kıyafetler giymiş bu güzel insanların en doğal hallerini yakalamaya çalıştık.

ANLATILMAZ YAŞANIR DEDİKLERİ YERDEYİZ

İkinci gün. Erindi Private Game Reserve’a gittik. “Cennetteyim, yani herhalde cennetteyim.” Doğa, hayvan sesleri.... Safari boyunca birkaç adım ötemde duran aslan, zürafa ve filler... Cep telefonumdaki fotoğraflar olmasa ben bile bunlara birkaç hafta önce bizzat şahit olduğuma inanmakta zorlanacağım. Zürafa bana poz mu verdi yoksa bana mı öyle geldi? Bu arada Erindi Özel Oyun Koruma Alanı, Omaruru’nun güneydoğusunda bulunan ve Namibya programınıza mutlaka ama mutlaka dahil etmeniz gereken bir adres. Başkent Windhoek’e üç saat kadar mesafede olan rezerv; Otjiwarongo, Omaruru ve Okahandja kasabaları arasında bulunuyor. Sahipleri Chris ve Gert Joubert, yıllar önce bir sığır çiftliği kurmak üzere bu dev alanı satın almış. Sonradan, işin son derece masraflı olduğuna karar verip burayı kurmuşlar. Amaçları, endemik türlerin bölgeye geri getirilmesine destek olmakmış. Erindi “suyun yeri” demekmiş. Aynen öyle. Nasıl desem, doğanın bir parçası olduğumuzu, hayvanların ne kadar güzel olduklarını görmek uykunuzu kaçırıyor. Gece, su içmeye (çoluk çocuk) gelen fil ailesini veya suya heyecanla koşan suaygırı bebeğini görmek... Paha biçilmez. Huawei Leica kameraları gece çekimlerinde de usta, yoksa bunları anlatırken abarttığınızı düşünenler olabilir. (Gerçi gece moduna geç meseniz de olur, normal mod olarak da inanılmaz net sonuç alıyorsunuz. Ben sık sık normal mod’u tercih ettim.) Zifiri karanlıkta bu kaliteli sonuç için alkış.

ÇEKİME DEVAM

Erindi’den ayrılınca, ertesi sabah Bushmen, yani Buşman, San insanlarıyla tanışmaya gidiyoruz. Arkeolojik kanıtlar bu halkların Güney Afrika’da (ve muhtemelen Afrika’nın diğer bölgelerinde de) 22 bin yıldır yaşadıklarını göstermekte. San insanları çok iyi avcılar, takı konusunda da çok yetenekli, onlara doğrudan takı tasarımcısı diyebiliriz. İki saniyede ateş yakıyor, iyi avlanıyor, doğada kendilerini evde hissediyorlar... Gerçek survivor’ları izlemek için Namibya’ya gidip Bushmen’lerle tanışmalısınız. Bu koşullarda, sürekli güneşin altında kalan, kozmetik ürünü nedir bilmeyen bu güzel insanların cildi nasıl böyle ipeksi olabiliyor anlayamadım. Döndüğümden beri herkese bunu söylüyorum. Çoluk çocuk, herkese bol bol sarıldığım, selfie çektirirken de yakın temas kurduğum için biliyorum. Çok da fotojenikler.

Namibya’nın Erongo Bölgesi’ndeki Omaruru’yu çok duymuştum da bir gün buralara gelip bundan bahsedeceğimi düşünmezdim. Yolunuz buralara düşerse, Tikoloshe Afrika’ya mutlaka uğrayın. Ahşap heykeller, el boyaması masa örtüleri, etnik takılar, el çantaları ve çok daha fazlasını orada bulabilirsiniz. Beğendiğinizi o anda alın, “başka yerde bulurum”, “sonra alırım” derseniz bir bakmışsınız Namibya seyahatiniz sona ermiş.

YOL ALMAYA DEVAM

Aynı gün, öğle yemeği için uğradığımız, Erongo Dağı’nın eteklerinde bulunan 130 milyon yaşındaki heybetli kayaların arasındaki bulunan Ai-Aiba Lodge da bizlere sürprizler hazırlamıştı. Bizler enfes vejetaryen menüyü mideye indirirken birkaç Springbok su içmeye geldi. Şehir insanı tüyleri diken diken eden böyle buluşmalara hazır değil (ama için için hep bunun olmasını umuyor). Bu kısa molanın ardından Spitzkoppe’ye vardık. Doğanın kucağında, nefis bir yükseklikte kurulu çadır kampımız içimdeki çocuğu coşturdu. Ruhum nasıl bayram etti anlatmam zor. Üstelik ışık nefis, kayaların rengi sıcak bir sarı... Nereye baksanız, fotoğraflık. Cep telefonu hafızam bunu kaldıramaz diye korkmuştum ama boşuna, böyle bir ihtimal yokmuş. Bunu duyunca dikey, yatay, uzak, yakın her türlü versiyonda fotoğraf çekmeyi denedim. Sonra karar verdim ki birazını da içime çekmeli, hafızama kazımalıyım. Nasıl meditatif bir yer. Açık havada, milyon yıldızın altında yenen akşam yemeğinden sonra herkesle birlikte ateşin etrafında sohbet ederken gece ne rüyalar göreceğimi çok merak ettim. (Kabus gördüm. Bir aslan gelip çadırı pençesiyle yırtıyor, ben de İngilizce -tabii ki!- “Help, lion in the camp” diye bağırıyorum. İlginç, hayvanlardan hiç korkmayan, çadıra da yabancı olmayan biri olarak bu rüya hangi korkumun temsili acaba?)

ÂŞIK OLDUM

 Son gün. Kalbim gider gitmez vurulduğum güzelim Walvis Bay’de kaldı. Âşık mı oldum ne... Burası, Atlas Okyanusu’nun kıyısında, Namibya’nın en önemli liman kenti. Gürültücü, sevimli, selfie çektirmeyen kalabalık fok sürüleri mi desem, ülkenin en önemli tuz kaynağının bulunduğu (işlenmemiş haliyle) pembeden mora kaçan tuz manzaraları mı desem... Hepsini çektiğim karelerde sakladım. Duygular da keşke fotoğrafa geçse diyeceğim ama zaten öyle, (umarım) bakınca hissettiklerinizin ben on mislini yerinde yaşadım.

Sandwich Harbour, nefis bir koy, lagünü ve doğal ışıklarıyla tam fotoğraflık. Şimdilerde gölün güneyindeki lagünde kuş yaşamıyla tanınıyor. Pembe flamingoların fotoğrafını çekmek için acele edin çünkü sizi fark ettiklerinde, hızlıca kıyıdan uzaklaşıyorlar. Paparazzilere alerjileri var, kesin! Telefonumun güçlü zoom özelliğinden haberleri yok. Muhtemel flamingo fotoğraf çekiminiz için ipucu: Sudaki yansımalarını da çekin, çok daha etkileyici oluyor.

Açıkçası burada birkaç gün daha kalıp tekrar safariye çıkmayı, tek katlı (ve çok pahalı olduğunu öğrendiğim) evlerin önünden geçip şehri enine boyuna gezerek daha fazla fotoğraf çekebilmeyi çok isterdim. Artık gelecek sefere!

Muhtemel bir Afrika seyahati için stil ipuçları fotogaleride... 


YAZI : Suzan Yurdacan 






SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Mart Sayısı Çıktı!

ELLE Mart Sayısı Çıktı!

Baharı Hande Erçel ile karşılıyoruz.

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.