Kıvanç Tatlıtuğ

Hem tutkulu bir akrep erkeği, hem de utangaç bir çocuk.

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 24 Şubat 2013
Kıvanç Tatlıtuğ
Üzerinde, kollarındaki seksi dövmelerin göründüğü beyaz bir tişört ve krem rengi kargo pantolon var. Bir de alabildiğine yakışıklılığı. Gülümsese de sert bakan gözleri. Dizi nedeniyle hep aynı boyda kalması gereken kirli sakalı. Yumuşak dalgalı sarı saçları. Orta şekerli kahvesini içerken her soru üzerinde düşünüyor. Belli ki içeride biri var, onun onayını almayan yanıt gelmeyecek. Hayır, yavaş değil. Sadece ne dediğinin farkında olan, hiçbir adımını nedensiz atmayan bir akrep erkeği o. İçten pazarlıklı biri sanmayın, bu hali çok duygusal, çok kırılgan olmasından. Hala anne babasıyla oturuyor, yani koşulsuz sevilmeye meraklı. Hala ailenin tek bekar erkeği olsa da hiç ana kuzusu değil. Bağımsız ruhlu, maceraperest, kendisine boş alan bırakılmasından hoşlanan bir karakter. İnsan nedense yıldızların her yerde rol yapması gerektiğini sanıyor. Burada da yapıyorsa size yazık.



ELLE:
Rollerin ardındaki Kıvanç Tatlıtuğ nasıl bir erkek?


KIVANÇ TATLITUĞ: Kendi halinde, yaptığı işler belli, kendine göre bir çevresi olan, birkaç dostu ve ailesiyle beraber vakit geçirmekten hoşlanan, duygusal bir adamım. Evde olmaktan zevk alırım. 26 yaşındayım. Sevgi doluyum. Sosyal ilişkilerim güçlüdür. İşimden arta kalan zamanlarda model arabalarımla vakit geçiririm. Mesela “big foot” tar­zı koca tekerlekli bir jipim var. Dağ, bayır, yokuş, taşlı topraklı yerlere onlarla gitmekten hoşlanıyorum. Bol Fllm seyrederim. Kitap okuyorum; bir başucu kitabım var şu sıra, bir bestseller. “Tanrılar Okulu”. ~


ELLE: Akrep burcusunuz. Zorlu bir tip misiniz?


K.T.: Akrep burcuyum evet. Ama kıskanç mıdır, tek eşli midir değil midir gibi konular hakkında yorum yapamam. Burcumun özelliklerinden, duyduğum kadarıyla çok memnunum. Zor bir insan değilim ama sinirlenebilen, gerilebilen biriyim. Kolayca da yelkenlerim suya iner.



ELLE:
Kindar mısınız?


K.T.: Hayır kin tutmam. Tutmamaya özen gösteriyorum. Çünkü hayat bizi her geçen gün daha olgunlaştırıyor. Çünkü kötü, negatif duygular dönüp dolaşıp yine size geliyor. Bu yüzden kendime telkinde bulunduğum zamanlar olabiliyor. Olaylara olabildiğince güzel ve ılımlı yaklaşma, çözebilme yeteneğine kavuşmak istiyorum, onun çabası içindeyim. Ama bu koşullarda zor. O kadar yoğun çalışıyoruz ki. Gümüş ve şu an oynadığım Aşk-ı Memnu dizisi nedeniyle bir Türkiye - bir Ortadoğu, bir okul, bir seslendirme derken zor oluyor.  



ELLE:
Hobileriniz?


K.T.: Basketbola tekrar başladım. Benden mutlu adam yok şu anda dünyada, öyle söyleyeyim. Profesyonel olarak değil, çünkü üzerinden seneler geçti. Basketbol gibi bireysel olmayan sporlar süreklilik gerektiriyor. Onu koruyamadığınız taktirde hobi olarak yapmaktan öteye geçemezsiniz. Ben, sakatlığımdan sonra basketbola bir süre küstüm açıkçası. Top elime değmedi hiç, maçları ve NBA'i seyretmemeye başladım. Psikolojik bir süreçti. Basketbol topu benim bir parçam gibi, elim kolum gibi olmuştu. Çok sevdiğiniz, bağlı olduğunuz bir şeyden kopmak zorunda kalmak çok kötü bir his. Ama şimdi bir spor salonuna bir arkadaşım tavsiye etti beni. Kapalı bir spor salonu; ama çok kompleksli. Squash'ı, kapalı yüzme havuzu, basketbol salonu var. Benim için öncelikli olan şey basketboldu. Haftada iki-üç gün oraya gelen basketbol tutkunu arkadaşlarla maç yapmaktı tek isteğim. Ve o ortama kavuştum. O yüzden çok mutluyum, çok huzurluyum. Gidip basketbolumu oynuyorum, düzenli sporumu yapıyorum. ~


ELLE: Peki artık yapmak istemedikleriniz?


K.T.: Açık söylemek gerekirse kısa vadeli olaylar içerisinde “Keşke şunu yapmasaydım” diye kendime özeleştiride bulunduğum zamanlar oldu. Ama geri dönüp baktığımda, “İyi ki de yaşamışım” diyorum çünkü bana göre mutluluk insanı olgunlaştırmaz. Çok mutlu, çok güzel geçirmiş olduğunuz bir zamandan ders çıkartamaya biliyorsunuz. Fakat bütün olumsuzluklar, negatiflikler, hayal kırıklıkları, hüsranlar sizin hayata bakışınızı biraz sertleştiriyor. Soğukkanlı olmanızı sağlıyor. O yüzden bence “keşke”lerin kalkması gerekiyor. Ben yaşamış olduğum bütün hayal kırıklıklarından memnunum. Beni bu ana getiren, bu karaktere, bu kişiliğe büründüren onlar. Onlar benim sermayem.



ELLE:
Sizi tanıyan insanların kimi mesafeli, kimisi de sıcakkanlı buluyor.


K.T.:
Ben konservatif bir ailede büyüdüm; ortamım da öyleydi, kendim de öyle bir adamım. Çizgilerim var. Hayata bakışımda “şu olur, bu olmaz” dediğim taraflar var. Belki bu tavrım, karşıdaki tarafından gerginlik olarak algılana­bilir. Sadece kalabalık bir ortama girdiğim zaman çok utanır ve sıkılırım. Dizlerimin bağı da çözülür. Tamam, kamera karşısında oyunculuk yapıyorum ve işimin gereğini en iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyorum. Kamera karşısında hiç olmadığım kadar rahat bir adamım. Çünkü o zaman gerçek yaşantımdaki utangaçlığımdan kalmıyor. Şu anda mesela çok rahatım. Ama kendimi kapattığım dönemlerde de ağzımdan cımbızla laf alamazsın. ~


ELLE: Sizin de içinde olduğunuz gösteri/eğlence dünyası çok büyük egoların çarpıştığı bir arena. İnsanın kendi gibi kalabilmesi, kendini geliştirebilmesi zor mu? Bir star'ken insan samimiyetini nasıl koruyabilir?


K.T.: Ben star diye bir tanımı kabul etmiyorum. Ego bence iyi bir şey. Zaten bu işi, oyunculuğu yapan insanların egosu yüksektir. Ama herşeyin olduğu gibi egonun da fazlası zarar. Benim yapmış olduğum işler ortada, yaşam tarzım belli. Ben bu işle uğraşmasaydım, oyunculuk yapmasaydım, bundan önce basketbol yaşantım vardı. Sakatlandıktan sonra hayatıma bir şekilde yön vermek zorundaydım ne olursa olsun. Şu an benim sıradan bir insan olmamla, tanınmış bir insan olmam arasındaki tek fark, televizyon dediğiniz o kutudan, yerliyersiz, zamanlızamansız, insanların odalarına salonlarına girmemiz ve insanların bizi tanıyor olmaları. Yoksa değişen bir şey yok. Sokakta “sizi çok beğeniyoruz” ya da “sizden hiç hoşlanmıyoruz” gibi tepkiler alıyorum. O insanların da kendilerine göre fikirleri var, seyrediyorlar ve yorum yapıyorlar. Onun dışında benim hayatımda hiçbir şey değişmedi. Hala anne babamla beraber yaşıyorum, hala kardeşlerimle görüşüyorum, girmiş olduğum ortamlar belli, dostlarım aynı, hiçbir şey değişmedi benim hayatımda. Bana göre popülarite suya yazı yazmak gibi bir şey. Ben hayatım boyunca kalıcı olamam. Herkesin bir dönemi, bir zamanı var. Sen gideceksin, yerine başka biri gelecek, çünkü fabrika sürekli üretiyor. Bunu sadece iyi değerlendirmek gerekiyor. Bu geçici bir dönem. İnsanların etkilenmemesi lazım bu süreçten. Çünkü yine kendimize dönüyoruz bir süre sonra. O yüzden beni ne şişirir, ne de çok şişirmesinden dolayı patlarım. Normal bir süreç.~


ELLE: Kadere inanır mısınız? Mesela baskette iyiydiniz ve devam etseydiniz belki ünlü olacaktınız. Modelliğe devam etseydiniz, zaten 2002'de dünyanın en iyi modeli seçildiniz. Ünlü olmak, zengin olmak kaderinizde mi vardı sizce?


K.T.: Ben kadere, nazara çok inanan bir adamım. Kaderciyim. “Ne geliyorsa her şeyin hayırlısı, ne yapıyorsam her şeyin hayırlısı” diye başlarım her zaman işe. Bol dua ederim.  bir insanım. Bolca konuşurum kendimle. Kendimi rahatlatmaya çok ihtiyacım var. Hassas bir yapıya sahip olduğum ve belli başlı taraflarımı insanlara göstermediğim için, bu beni dönem dönem yoruyor. Farz-ı misal sana söylemiş olduğum bir laftan dolayı seni üzmüş olma potansiyelim varsa, o gün iptal durumdayım. “Acaba çok mu üzüldü?”, “Keşke telefon açıp konuşsaydım”, “Bunu söylediğim iyi olmadı” dediğim durumlar oluyor. Bu yüzden olan herşey kaderin bir parçası.



ELLE:
Star'lar sıradan insanlara aşık olabilir mi? Egolar bu kadar yüksekken gerçek aşk-sevgi mümkün olabilir mi?


K.T.: Tabi mümkün. Bende de ego yok mu? Var. Ama ben bunu sadece pozitif yönde kullanmaya çalışıyorum, sadece işime yönlendirmeye çalışıyorum. Bence ego, dozunda güzel bir şeydir. Onun dışındakiler zaten bir yerden sonra yapay kalıyor. Doğallıkla tepki gösterdiğin, kendin olduğun, şahsına münhasır olduğun zaman, duruşundan ödün vermediğinde karşındakinin yapaylığı çok net belli oluyor zaten. Kimse maskeyle sürekli dolaşamaz. İki gün saklayabilir, belki üç gün. Dördüncü gün hemen özüne geri döner. Önemli olan senin özünün nasıl olduğu. Zaten böyle yapıya sahip bir insansan aradan cımbızla çekiyorsun farkında olmadan. Yanlışlıklar, hayal kırıklıkları olmuyor mu? Oluyor. Hemen eliyorsun ve yoluna devam ediyorsun. Tabi gerçek aşk, gerçek sevgi var. Zaten sevginin sahtesi yok. Sevgiyi kimse çözememiş. Yakalandığı zaman çok gerçek, adamı deli eden, Behlül gibi yapan bir duygu, sevgi. Yakalanırsan ne mutlu. ~


ELLE: Sizin için ideal kadın kim olabilir?


K.T.: Efendim fabrikaya sipariş vermiyorsunuz, bu sipariş üzerine çıkan bir şey değil. Bu yüzden karşıma nasıl çıkacak, benim duyguma nasıl hitap edecek bilemem. Benim o anki duygum neyse, o an neye ihtiyacım varsa, o dönem içinde bana denk gelmişse ve beni bu şekilde besliyorsa, ben bundan yararlanmak, faydalanmak isterim, tabi kendisiyle vakit geçirmek isterim. Ama bunun sarışını, esmeri, kumralı, mavi gözlüsü gibi bir şey yok. Ruhuna kim hitap ediyorsa, onunla yakınlaşıyorsun zaten otomatik olarak.



ELLE:
İdeal eşe, ruh eşini bulmaya inanan bir insan mısınız?


K.T.: Mantık evliliği dışında, duygu evliliğine daha sıcak bakan bir insanım. Mantık da, duygu da, ikisi de çok güzel şeyler. İkisinin de bir arada bulunması gerekiyor bence. Bunlardan biri eksik olduğu zaman ilişkinin kolu kanadı olmaz, kırılır diye düşünüyorum. Seveceğim bir insanla evlenmek istiyorum. Çocuk istiyorum. Zaten kendimde çok çocuklu bir aileden geliyorum. Benim iki ağabeyim, bir ablam, bir kız kardeşim var. Ben dört numarayım. Hayatımda sıkıldığım, tek ba­şıma vakit geçirdiğim bir zaman olmadı. Curcuna, kalabalık, kakara kikiri bir ortamda yetiştiğim için yalnızlıktan hoşlanan biri değilim. Hala ailemle vakit geçiriyorum. Ev kuşu­yum. Evlenmeye sıcak bakıyorum ama her şeyin bir zamanı var. ~


ELLE: Evlilik düşünceniz var mı?


K.T.: Evlilik gibi bir sürece birlikte olmaya başlamadan önce karar veremiyorsun. Kestiremiyorsun. Bir insanı görür görmez evlenmeye karar vermiyorsun. O süreç zaten istesen de  istemesen de elini kaleme götürüyor, o imzayı atıyorsun, bir bakmışsın ki evlenmişsin. Farkında bile olmuyor insan. Ama evlilik, düzen güzel şey. Akşam eve döndüğün zaman masanda yemeğin olması, oturup sohbet edebileceğin, paylaşabileceğin, dostluk edeceğin birinin olması çok güzel şeyler. Bunlar insanı besler.



ELLE:
İnsanlar sizi nerelerde izliyorlar şimdi?


K.T.: Yaza doğru bir-iki sinema projemiz var, inşallah onlar hayata geçecek. Bu sene sinemaya yoğunlaşmak ve sinema yapmak istiyorum. Beklediğim birkaç hikaye var. Tarihimizi; geçmişte dönen entrikaları, atalarımızın ne yaptığını, nereden nereye geldiğimizi anlatan bir sinema projesinde yer almak istiyorum. Savaşlarımızın, içimizde barındırdığımız karmaşık duyguların anlatıldığı bir hikaye olsa da keşke oynayabilsem. Can atıyorum.



ELLE:
Teklif var mı?


K.T.: Birkaç tane geldi. Ama çok tatmin etmedi beni senaryolar.



ELLE:
Sinema projeleri dedikleriniz nedir?


K.T.: Henüz ok'lenmiş bir şey yok. Üstünde çalıştığımız bir-iki projemiz var, ekip olarak onlara yakın durumdayız. Yaza doğru her şey istediğimiz gibi olursa, o projeleri yaparız. Önümüzdeki sezon da sinema salonlarında oluruz. ~


ELLE: Dizi devam edecek mi?


K.T.: Evet inşallah. Bu şekilde giderse.



ELLE:
Şimdiye kadar oynadığınız karakterler içinde kendinizi en yakın hissettikleriniz hangileri?


K.T.: Oynadığın o karakterleri, kendi hayatının gerçekliğinden yaratman gerekiyor. Oyunculukta, önemli şeylerden biri bu. Bir bağlantı kurman gerekiyor karakterinle. Çünkü oynadığın da senden bir karakter aslına bakarsan. Ha, ben çok çapkın bir adam mıyım? Hayır, değilim. Tek eşliliğe inanan, gayet düzgün yaşantısı olan, zaten basındaki haberlerden de belli olduğu gibi herşeyi ortada bir adamım. Ama canlandırdığım Behlül karakteri, çok çapkın bir adam mesela. Şimdi ben onu hayatımın gerçek kesitinden mi alıp koydum oraya? Hayır. Ama duygusal tarafları olsun, olaylara dönem dönem gösterdiği reaksiyonlar olsun, mutlaka benim içimden bazı katkılar var. Ne kadar o Behlül de olsa, bunlar benden geçen şeyler. Hepsi ne yakın hissediyorum kendimi. Menekşe ve Halil'deki Halil karakteri de çok yakındı bana. Zorlandığım tarafını soracak olursan Behlül derim, çünkü Behlül bana uzak bir karakter. Sürekli yakınlaştırmak için bağlantı kurmaya çalı­şıyorum. Sürekli konuşma ve düşünme içerisindeyim Behlül'le ilgili. Çünkü yaşamadığım bir şey bir o kadına, bir bu kadına halleri.



ELLE:
Senaristlerle konuşma fırsatınız oluyor mu diyaloglar yazılmadan önce?


K.T.: Senaristlerimiz o kadar güzel yazıyorlar ki. Zaten iki sezondur onlarla çalışıyorum. Ay Yapım'la aile gibi olduk. Sevgili Kerem Çatay, yazarlarımız Ece ve Melek, Yaprak Dökümü'nü yazıyorlar; Dudaktan Kalbe, Menekşe ile Halil, Aşk-ı Memnu hep onların kaleminden çıkıyor. Müthişler. ~


ELLE: Türkiye'den ve dünyadan beğendiğiniz oyuncular, yönetmenler, Flmler?


K.T.: Oyuncular Jack Nicholson, Keith Ledger, Edward Norton. Yönetmenlerse Martin Scorcese ve Stanley Kubrick.



ELLE:
Paraya çok kıymet verir misiniz?


K.T.: Benim için para hiçbir zaman önemli olmadı. Sadece gerektiği kadar önemlidir. Ne saygınlığını artıracak bir şey bana göre, ne de bir mutluluk kaynağı. Onun dışında ben kadere inanan bir insanım. Ben paradan öte, sağlığıma ve huzuruma daha bağlı biriyim. Taşı sıksam suyunu çıkaracak derecede kendimi güçlü, mutlu ve huzurlu hissediyorum. Parayı bir şekilde kazanırım, aç kalmam. Ama sağlığımdan, mutluluğumdan ya da huzurumdan bir parça gittiği zaman, ağzımın tadı kalmaz, o parayı da harcayamam.



ELLE:
Parayla aranız nasıl? Yatırımlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?


K.T.: Genelde emlağa yatırırım. Bunlarla genelde babam ilgileniyor. Onun kafasında geleceğe matuf düşünceler, hayaller var. Onları konuşuyoruz ve o hallediyor. Çok bilgi sahibi değilim bu konuda.



ELLE:
Bir süre Fransa'da yaşamıştınız. Tekrar yurt dışı projeniz var mı?


K.T.: Ben değişik yerler, kültürler görüp tanımaktan hoşlanan bir insanım. Tarihle ilgilenmek, müze gezmek, seyahat etmek, keşfetmek bana göre. O yüzden beni hep bir yerlere giderken görebilirsin. Hiçbir zaman yurt dışıyla bağlantımı kesmedim, tatil için, görmek için, iş için olsun mutlaka gidiyorum. Yurt dışı benim için keşfedilmesi gereken yerler demek. Belki de ömür yetmeyecek gezip tozmaya.~


ELLE: En çok nereleri tercih ediyorsunuz?


K.T.: Ben “adventurer” bir adamım. Maceracıyım. ATV kullanmayı çok severim. Taş, toprak, koşu, doğa, ağaç evler, göl kenarı, deniz bisikleti, tatlı esen bir rüzgar bana tarifi mümkün olmayan hazlar verir. Yurt dışında İtalya'ya gittim, zaten Ortadoğu'yu çok gezdik. Almanya bu aralar revaçta. Önceden Los Angeles ve New York'ta epey vakit geçir­miştim. Yazın dizinin sezon finalini yaptıktan sonra kısa süre ülkemde tatil yapıp ardında Amerika'ya gitmek istiyorum. Los Angeles'a hem tatil, hem de iş amaçlı bir seyahat yapacağım. Oyunculuğumu ve kariyerimi ne kadar geliştirebilirim araştırması yapacağım.



ELLE:
Siz de bir noktadan sonra şarkı söylemeyi düşünüyor musunuz?


K.T.: Şarkı ne alaka?



ELLE:
Ben de alakasız buluyorum ama ünlü olan neredeyse herkes bir albüm yaptı, yapıyor ya da yapacak.


K.T.: Benim sesim kötü. İstedikleri kadar albüm teklifi yapsınlar.



ELLE:
Geliyor mu teklif?


K.T.: Gelmedi. Şakayla karışık belki. Ama ciddi olmadı. Zaten haddini bilen bir adamım ben.



ELLE:
Sesiniz kötü gelmiyor.


K.T.: Bir müzik markette bir kasetimi göremezsin ya da “Bana Kıvanç Tatlıtuğ'un son kasetini verir misiniz?” diyeceğin şekilde piyasada olmam hiçbir zaman. Ama bir müzikal olur, işimin gerektirdiği bir sahne olur, orada elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışırım. Onun dışında mümkün değil. ~


ELLE: Bir oyuncu koçunuz var mı? Okan Bayülgen'le çalıştınız mı hakikaten?


K.T.: Hayır, hiç. Nereden çıkarttılar bunu da bilmiyorum. Ben şu an okulumu okuyorum zaten, kendi mesleğimle ilgili öğrenimime devam ediyorum. Bunun dışında kişisel gelişimimi, kendimi gözlemleyerek yapmaya çalışıyorum. Zaten kendini çok dikkatli gözlemleyen bir insanım, mesleğimin de bir parçası olarak. İşin mutfağındayım zaten. Bu bir kilometre meselesi. Ben kilometremin arttığına, bu süreç içinde geliştiğime inanıyorum. Boş vakitlerimde bol flm seyrediyorum, mesleğimle ilgili araştırma yapıyorum. Vizyona girecek Şlmleri takip ediyorum.



ELLE:
Modayla aranız nasıl? Profesyonel olarak da bu işin içindeydiniz bir ara.


K.T.: Benim üstümde ne görüyorsan gündelik yaşantımda bunlarla dolaşan bir insanım. Takım elbise içinde çok kalamıyorum. Beni kasıyor ve rahatsızlık veriyor. Sadece zorunlu hallerde. Onun dışında kot pantolon ve üstüne tişört ya da bir gömlek severim.



ELLE:
Bir stil danışmanınız var mı?


K.T.: Öy­le bir şey yok. Benim modam, benim beğenmiş olduğum şeylerdir, o kadar. Onun dışında en yeni şu gelmiş, gidip mağazaya ayırttırayım gibi merakım yok. Mağazalardan indirim mesajlarının gelmesini istemiyorum. Müdavimi değilim, öyle söyleyeyim.






SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE 300. Sayı Çıktı!

ELLE 300. Sayı Çıktı!

300. Sayımızın konuk baş editörü ve kapak kızı Serenay Sarıkaya!

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.