VÜCUDUNUZU TANIMAK İÇİN

Bir yabancının nerdeyse her anınızın izini sürmesini ister miydiniz?

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 20 Mart 2014
VÜCUDUNUZU TANIMAK İÇİN
Bir yabancıyı yatağınıza davet eder miydiniz? Hemen hemen hayatınızda olup biten her şeyi; her dönüşünüzü, hareketinizi, uyanık geçirilen her anın izini sürecek birini? Herhalde yapmamışsınızdır. Ama ben yaptım. Bir aydır, Jawbone Up kullanıyorum; ince, siyah bir bant bu. Bu bandı kaybetseydim; bulan ve umurunda olan kim varsa, geçen salı beş kadeh kırmızı şarabı yuvarlamadan önce kötü bir gün geçirdiğimi, geçen çarşamba bir işin son teslim tarihi sebebiyle hiç gözümü kırpmadığımı, ekstrem ve henüz teşhisi konmamış KitKat saplantısından muzdarip olduğumu anlardı.


Jawbone Up; arkadaşlarım, iş arkadaşlarım ve annemden daha fazla şey biliyor hakkımda. Hatta benden bile! Her adımımı izliyor; ağzıma attığım her lokmayı ve ruh halimin değiştiği her anı. Bandı 7/24 takıyorum ve o da içeriden bakan biri olarak edindiği bilgiyi benim daha sıkı, daha iyi beslenen, daha iyi dinlenen -lanet olsun!- daha iyi bir versiyonumu yüreklendirmek, kandırmak ve sıkıştırmak için kullanıyor. “Big Brother” ve özel spor eğitmeninin şeytani karışımı gibi, sensörü her hareketimi kaydediyor.~Bu bulgular daha sonra doğrudan telefonuma bağlı bir aygıt üzerinden yükleniyor. Yediklerim, alkol tüketimim ve ruh halimi kendim, elle yazıyorum. Ürkütücü ama bunların arasında birtakım Wi-Fi uyumlu banyo terazileri de var.


Evet, haklısınız; yarım paket çikolata hakkında yalan söyleyebilirim ama ya kalçalarım? Bu kit, beni yeni bir grubun içine dahil ediyor: Her gece analiz edilmek üzere, her gün ve her saniye kendisi hakkında bilgi toplayan “vücut hacker'ları”. Madonna'nın kırmızı, yıpranmış Kabbala bilekliğinin 2000'li yıllarda olduğu gibi, benim daha maharetli ve daha pahalı siyah bandım da, 2013'te yıldızı parlayan aksesuarların en havalısı.


Rakipleri de var tabii: Atılan adımları ve yakılan kalorileri LED ekranla ölçen Nike Fuel Band ya da kemere takılan ve “bastır kızım” gibi motivasyonel, “sarıl bana” gibi tuhaf, çeşit çeşit mesajlar veren Fitbit gibi. Hepsinin ortak noktası vücudunuzda olup bitenler hakkında sizde farkındalık yaratmak.~ İÇİNİZDEKİ SİZ?


Henüz net olmayansa bu sürekli analizin yepyeni bir dünya mı; yoksa bir son mu olduğu. Elbette benim Jawbone'um o kadar akıllı değil. Çünkü önce onu hayatım hakkında belli başlı bilgilerle beslemeliyim ki, o da vücudumla ilgili tablolar ve grafikler hazırlayabilsin.


33 yaşındayım, boyum 153 cm. Manhattan'da yaşıyorum. Ah, evet tabii bir de kilom var. Böyle şeyleri almamızın asıl sebebi zaten bu değil mi? Bandı bileğime takmadan önce tartıya çıkmak zorunda kaldım. 48 kg. olana kadar sadece pirinç kekleriyle hayatta kaldığım saplantılı ilk üç aydan sonra, asla ama asla tartılmazdım. Aklım başıma gelmeden önce “kıyafetlerim üzerime yokken tartılsam, kilo sorun olmaz” diye düşünüyordum. Ama geçtiğimiz altı ay düğmelerle, fermuarlarla öyle çok mücadele ettim ki, sonunda 54 kg. olduğumu keşfettiğimde şaşırmadım; şu ana kadarki en yüksek kilomdu.~ DIRDIRCI JAWBONE


Jawbone'u kullanmaya başladığım ilk birkaç günden itibaren, homepage istatistiklerim yaşamımdaki sebep-sonuç ilişkisini gözler önüne seriyordu: Geriliyorum, yiyorum, içiyorum, yorgun hissediyorum, uyuyamıyorum, geriliyorum. Hatta hırçınlaşıyorum. Jawbone yavaş yavaş pek çok kötü alışkanlığımı bıraktırıyor. Şuursuzca mideme indirmezden önce artık peynirdeki yağ, tuz gibi içerikleri aklıma getiriyorum.


Saat 02.00'ye kadar içtiğim gece, ondan mesaj gelmediği için tedirgin olduğumu ve ertesi gün halsizleştiğimi görebiliyorum. Aynı zamanda gecede ortalama beş saat uyuduğumu gösteriyor Jawbone. Uykumu, hafif mi yoksa derin mi diye izlediği için onarıcı bir uykuya ihtiyacım var mı, yok mu biliyorum. Kendimi kararlar alırken buluyorum: Mesela üzerinde ışıklar olan küçük sarı otobüslerden birine binmek yerine ekstradan üç blok yürümek, tatlıyı geri çevirmek gibi. Tabii ki Jawbone onaylamasına bağlı olarak ki nadiren onaylıyor. Sinir bozucu şekilde her zaman en doğrusunu bilen ve dırdır eden bir anneye katlanmaya benziyor. Ben de anneme uyguladığım yöntemi seçtim: Yalan söylemek. Sadece küçük, beyaz yalanlar... Biraz daha az cips yazdım; bir gülümseme, mutlu bir ruh hali kaydettim. Bunların hepsi amaçtan biraz uzaklaştırıyor tabii.~Ama bu sorunu da çözen aplikasyonlar var: Emotion Sense, bunlardan biri; pazardaki en yenilerden. Cambridge Üniversitesi'ndeki bilim insanları tarafından icat edilmiş. Sadece kişisel raporlamayı baz almıyor çünkü hepimiz insanız ve kusurlarımız var. Sonuçta o duygu fırtınası içindeyken hislerinizi tarif etmek de zor.


Emotion Sense; telefonunuzdaki diğer aplikasyon kullanımlarınızı, mesajlaşmalarınızı ve telefonunuzun GPS'inin izini sürerek bunlardan bilgi topluyor. Arkadaşlarımı aradığımı, tweet attığımı, evde veya açık havada yürüdüğümü; inanması zor ama gürültülü bir odada olduğumu bile biliyor. Ve modumu bunlarla karşılaştırıyor. Tuhaftır -kendini parti kızı sanan biri olarak- bu alet sayesinde en mutlu olduğum anların yalnız kaldığım veya hareketli saatlerden hemen sonraki zamanlar olduğunu öğrendim.


Şahsen, kayıt altındaki hayatım açıkça ortaya koyuyor ki, aplikasyonları indirme ve bantların paketlerini açma heyecanı ve sevinci beni eğlendiriyor. Daha fit, daha zarif ve daha iyi dinlenmiş bir ben hayal ediyorum. Gözleri parlayan, alarmını işten önce koşabilmek için sabah 05.00'e kuran, kahvaltıda üzeri şekerli kek yemeyen versiyonum hoşuma gidiyor.~Gerçekten kendimi adanmış hissediyorsam, Jawbone'u kullandığım ilk haftaları da unutabilirim. Ama hemen hemen aynı sebeple mutfaktaki yüksek rafa uzanmak için hala bir Reebok basamağı kullanıyorum. Hevesim çabucak geçiyor. Bu teknolojinin beni kime dönüştürebileceği vaadi cezbedici; ama sonuçta tam olarak dönüştüremeyeceği de, gerçek.


Yeni şehrim New York dışında başka hiçbir yerde öz-analiz bu kadar çok teşvik edilemez. Tamam; ama bunların hepsi biraz sıkıcı, öyle değil mi? Sürekli yapılan öz-eleştiriyi her zaman lüzumsuz bulmuşumdur. Ben başarılıyım, kilo fazlam yok, mutluyum. Birkaç hafta sürekli kullandıktan sonra Jawbone, kendimi aplikasyon kullanan Woody Allen gibi hissettirdi. Tam anlamıyla kendisiyle kafayı bozmuş ve herkese bunu anlatmaya hevesli. Yani düşünüyorum da, belki de en azından benim için, uzun vadede tüm bu bilgiler güce dönüşmeyebilir.





İngilizceden Çeviren: Ayşe ERMERT
Fotoğraf: Giorgio Z. GATTI, Miguel REVERIEGO-TRUNK ARCHIVE.

SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Mart Sayısı Çıktı!

ELLE Mart Sayısı Çıktı!

Baharı Hande Erçel ile karşılıyoruz.

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.