Chloé, koku sersinin üçüncüsünü yarattı. Roses de Chloé, Türkiye'deki gül tarlalarından yola çıkıyor, Paris'te soluklanıyor ve Eylül ayından itibaren tüm dünyaya yayıldı. Eylül ayı Chloé için biraz daha özel; çünkü marka 2013 Eylül'ünde 50'nci yaşını kutladı. İşte tam da bölye önemli bir zamanda Paris'te bulunan Sıla GÜVEN, Michel Almairac ile konuştu. İşte izlenimleri...
Paris'te Hôtel de Miramion'dayım. Bu müthiş geleneksel Fransız binasının bahçesinden geçip içeriye giriyorum. Burnuma tanıdık bir koku geliyor. Bahçedeki Türk gülleri, Chloé'nin yeni kokusuna işaret ediyor. Birkaç basamak çıkanları bir sürpriz bekliyor: Tavandan yere kadar zincirlenmiş pembe güller, burnumdaki Roses de Chloé kokusuyla birlikte bir hayal alemine, bir rüyaya taşıyor.~
Bir sonraki odada beyaz saçlı, karizmatik bir Fransız beyefendisi var. Michel Almairac, Chloé'ye dair ilk kokusunu 2008 yılında, markanın DNA'sından yola çıkarak yarattığını anlatıyor: “Bir gül tarlasında gezintiye çıktığımı görüyorum rüyamda. Bir kız ileride bir yerde ve onu yakalamaya çalışıyorum. Kovalıyorum, kovalıyorum ama yetişemiyorum. Sabah kalktığımda, burnumda Türk güllerinin kokusu vardı. Ve elbette aklımda da Chloé kadını.”
Bir parfümün bu kadar şiirsel bir şekilde ortaya çıkmış olması, takdir edersiniz ki etkiliyor insanı. Soruyorum; “Burun olmaya ne zaman karar verdiniz?” Beklediğim üzere, bu sorunun altından da yine rüya gibi bir anlatı çıkıyor: Almairac, bir burun olarak doğduğunu, büyüdüğü evin bahçesini, büyükannesinin çiçeklerini tasvir ediyor. Onların arasında oyun oynadığını, o kokuların DNA'sına nasıl işlediğini anlatıyor. “Aslında bu kadar basit...” diye bitiriyor.~
Gülden ilham alınan kokuyu, Michel Almairac, “Müzik gibi... Birçok şarkı aşkla ilgili ama hepsi birbirinden farklı” diye tarif ediyor. Ünlü burunun kokuyu sanatla ilişkilendirmesi şöyle devam ediyor: “Eğer 10 tasarımcıya aynı objeyi verirseniz, ortaya çıkardıkları eserler birbirinden çok farklı olur. Bu tamamen uygulamadaki farklılıktır.”
Serinin üçüncüsü olan Roses de Chloé, arkasındaki güçlü modaevinden destek alarak; bir kadınla hiç konuşmadığı kadar konuşan bir marka gibi, gülle şiiri yakalıyor. Parfümün özünde bergamot, misk otu, amber ve sedir ağacı var.
Roses de Chloé parfümünün hissettirdiği sadece gül bahçesi değil. O aynı zamanda Chloé kadının yalın, klasik ve son derece feminen çizgisini de şişesinde taşıyor.
Parfümün reklam kampanyasında ise, yaratıcı ve sanat direktörü Fabien Baron tarafından fotoğraflanıyor. Dönemin hit modelleri Tilda Lindstam, Caroline Brasch Nielsen ve Esther Heesch, parfümün ortaya çıktığı gül tarlalarını yansıtıyor. Genç ama o kadar da toy olmayan Chloé kadınının natürelliği, gücü ve zarafeti; Roses de Chloé'nin asil esansıyla vurgulanıyor.
