Yazı: Selin Miloşyan
Fotoğraflar: Thebe Magugu, Dolce&Gabbana, Launchmetrics Spotlight, Fendi
ELLE Türkiye Ekim sayısından alınmıştır.
Son yıllarda modanın bir giyim ve trend meselesinin ötesinde kültürel kimlik ve köklerle bağlantılı olduğu üzerine çokça konuşuldu. Moda benzer ve tekrarlayan trendlerin eşliğinde, Georg Simmel’in de belirttiği gibi insanları aynılaştırıp homojenleştirirken, bir yandan da kendi içindeki diyalektikle kültürel kimliğe vurgu yaparak bireyselliğin ve yerel değerlerin gelişimine önayak oldu.
Valentino
Özellikle moda tasarım anlayışlarını ve tasarım dillerini ait oldukları köklerin üzerinden belirleyen tasarımcıların giderek artması, dev moda markalarının koleksiyon ve defilelerini yerellik ve köklerden ilham alarak düzenlemeleri, kültürel kimliğin moda dünyasında ne derece önemli yer kapladığını açıkça gösteriyor.
Dior / Babayo / Dolce&Gabbana
Resort defileler hem düzenlendikleri destinasyonun kültürünü izleyiciye tanıtıyor hem de kendi yerel özelliklerini öne çıkararak markanın mirasını günümüze taşıyor.
Instagram ve TikTok gibi mecralarla herkesin hızlıca birer marka olduğu, trendlerin aniden doğup ışık hızıyla kaybolduğu, kalıcılığın yerini ana ve gelip geçiciliğe bıraktığı, her şeyin standartlaşıp birbirine benzediği bir dönemde anlam aramak, kişisellik ve estetik değerler daha çok önemsenmeye başladı. Bu noktada, kökleri tarihe uzanan ve özgün hikayeleriyle marka olmayı başaran modanın büyük isimleri gelenekleri ve kültürel kimlikleri doğrultusunda üretmeye ağırlık verirken kreatif direktörler de modayı trendlerin tekrarlanan sıkıcılığından ve aynılığından kurtarıp kimlik vurgusuyla tasarlamaya, geçmişi bugünün dinamikleriyle yaşatmayı seçiyor. Markaların yarattığı trendler o anda viral olsa da o markayı asıl anlamlı ve kalıcı kılacak olan, onu global ölçekte dev bir isim yapan, o markanın yaratabildiği özgün hikaye ve eşsiz kimlikte saklı.
Thebe Magugu
Yves Saint Laurent’dan Gucci’ye, Dior’dan Chanel’e ve burada ismini sayamayacağımız birçok büyük markaya baktığımızda, kalıcılıklarını büyük oranda bugün de hâlâ ilham almaya devam ettikleri köklerine ve kültürel kimliklerine borçlu olduklarını söyleyebiliriz. Ayrıca emekleme aşamasındaki birçok yeni doğan markanın da geleneklerinden ve tarihlerinden feyzalarak tasarım yaptıklarına şahit oluyoruz.
Antonio Marras
Kıyafetten öte zamana meydan okuyan bir vizyon ve bir bakış açısı sunan, tüm dünyanın okuyup anlayabileceği kültürel, etnik ve uluslararası bir dil yaratmaya odaklı, kısaca yerelliğin gücüyle globalleşen yeni moda düzenine hep birlikte göz atalım.
Su ve kadın arasındaki ilişkiyi ekofeminist bir gözle irdeleyen Yunan asıllı tasarımcı Dimitra Petsa, kullandığı drapelerle Yunan kültürüne atıfta bulunuyor.
Moda Günceli Arayan Bir Alt Başlık
Kültürel mirasın savunuculuğunu çağdaş bir dille yapmayı başaran, sadece moda parçaları değil, değerli tecrübeler ve kalıcı bir felsefe yaratan Maria Grazia Chiuri bakın modayı nasıl tanımlıyor: “Moda artık kıyafet yaratmaktan çok farklı bir yerde duruyor. Ben bu işe başladığımda sadece yaz ve kış için, kısıtlı bir kitleye koleksiyonlar yapar, pek fazla seyahat etmezdik. Şimdi moda çevresel faktörlerden kültürel etkileşime, cinsiyet meselelerinden sömürgeciliğe birçok güncel meseleyi tartışan ve içeren bir üst başlık haline geldi.”
Roma’da doğup büyüyen ve Romalı köklerini çalıştığı farklı markalarda, Fendi, Valentino ve Dior’da her daim onurlandıran Chiuri, Paris’te yaşarken, “Aslında Roma’yı hiç terk etmedim, yurtdışına gidip yaşadığınızda ve çalıştığınızda geldiğiniz yer hakkında daha çok şey öğrenirsiniz” diye konuşmuş ve bu sözleriyle kültürel kimliğine olan bağlılığını dile getirmişti.
İmza attığı tüm tasarımlarında genel olarak geçmişiyle güçlü bağlar kurmayı ihmal etmeyen Chiuri’nin özellikle Dior Resort 2021 koleksiyonu, Lecce’nin yerel tarihine ve geleneklerine sahip çıkması anlamında üzerinde konuşulmayı fazlasıyla hak ediyor. Koleksiyondaki bohem çizgiler, zanaatkarlar tarafından çalışılan işlemeler, defileye eşlik eden İtalyan halk dansları ve geleneksel müzikler, İtalyan tasarımcının kültürel kimliğinin apaçık dışavurumu, kültürel mirasa verdiği değerin göstergesiydi.
Maria Grazia Chiuri’nin Dior için hazırladığı son koleksiyonu Resort 2026’yı öncelikle doğduğu şehir olan Roma’da, İtalyan tarihinin önemli bir merkezi sayılan, antik heykellerle dolu Villa Albani Torlonia’da sergilemesi, annesinin terzilik geçmişinden, Katolik ritüellerinden ve İtalya’nın yerel dokusundan ilham alması da tasarımcının bu hassasiyetinin meyvesi olarak okunabilir. Koleksiyondaki el yapımı danteller, tüller, uzun pelerinler, bele oturan tasarımlar, renklerin seçimi ve sinematografik öğeler aslında birer kıyafet olmanın ötesinde Chiuri’nin modayı tanımlama biçimiyle özdeşleşiyor, bir felsefe ve özgün bir hikaye anlatıyor, Chiuri’nin kimliğini açığa çıkarıyordu.
Son olarak Chiuri’nin Roma’daki “Teatro Cometa”yı renove ettirip yeniden açtırması da kültüre ve sanata verdiği değeri, modanın kimlikle sürdürdüğü yakın ilişkiyi çok iyi anlatıyor. “Teatro Cometa” uluslararası ve yerel deneyimlerin, geçmişle geleceği harmanlayan eserlerin kesiştiği nokta olarak tanımlanıyor.
İtalyan Kültür Bakanlığı’nın izniyle Kolezyum Arkeolojik Parkı’ndaki Roma Forumu’nda düzenlenen Dolce &Gabbana’nın Alta Moda defilesi İtalyan zanaatkarlığına ve Roma kültürüne saygı duruşunda bulundu.
Giyimin Çok Ötesinde: Felsefi Bir Moda Anlayışı
Modanın bir kültürel kimlik, özgün bir dil olarak algılanmasına katkıda bulunan tasarımcılardan biri de Alessandro Michele. Doğduğu topraklardan aldığı ilhamla Rönesans tablolarına benzettiği kıyafetlerinde sanat ve antika tutkusunun yanı sıra tasarımcının kimlik ve hikaye arayışı da her daim kendini gösteriyor. Gucci’de imza attığı nostaljik siluetler, fırfırlı gömlekler, kadife ve danteller kıyafetten öte yaratmak istediği kimliğe gönderme yapıyor.
Kıyafetlere tıpkı bir kültürel antropolog gibi yaklaşan Alessandro Michele, 2024’de İtalyan filozof Emanuele Coccia ile ortak yayımladığı “La Vita Delle Forme” isimle kitapta tam da modanın artık kıyafetin ötesinde bir yerde konumlandığını şu sözlere anlatıyor: “Modada beni ilgilendiren, bir elbise ya da tayyörün boyunun uzunluğu değil, o parçanın hayatımızdaki rolü ve yansıması. Moda benim için bir dil.” Modayı dekoratif anlamından farklı bir çerçevede yorumlayan Michele’nin bu konuyu felsefi boyutuyla algılayıp bir filozofla tartışması da modanın artık kişiyi giydirme ve trend oluşturma gibi temel fonksiyonlarını ve sınırlarını çoktan geride bıraktığını apaçık gösteriyor.
Modada kültürel kimlik bazen el işçiliği ve zanaatkarlıkla kendini gösterirken bazen de arşiv parçaların yeniden kullanımı ve seçilen defile destinasyonlarıyla öne çıkıyor.
Markalar sahip oldukları kültürel DNA ile zamansızlığın sınırlarını zorlarken kreatif direktörler de kendi değerler valiziyle bu DNA’yı şekillendirip katkıda bulunuyor. Öyle ki Alessandro Michele’nin çalıştığı markalardan bağımsız olarak yarattığı kimlikler, kişilik ve karakterler bu sezon da Valentino’nun Sonbahar/Kış 2025-26 defilesinde sahne alıyor, yepyeni bir filmin kahramanlarına dönüşüyor. Michele, kırmızı tonlarıyla Stanley Kubrick filmlerini hatırlatan bu teatral defilede içeri ve dışarı, mahremle namahrem arasındaki sınırları sorguluyor.
Kültürel kimliği yücelten bir koleksiyonun hangi şartlarda, kimler tarafından nasıl üretildiği konusu, kreatif direktörün yarattığı gözalıcı tasarımlar kadar önemsenmeli ve konuşulmalı. Kültürel kimliği özellikle tarihten, etnik ve geleneksel değerlerden besleyerek kutsayan tüm moda markalarının buna dikkat etmeleri, etik üretim anlayışını benimsemeleri gerekiyor.
Köklerine Saygılı
Üç Çağdaş Tasarımcı
Central Saint Martins mezunu Yunan asıllı Dimitra Petsa, Yunan heykellerini andıran siluetleriyle köklerine selam duruyor; yarattığı erotik olduğu kadar romantik, dişi ve seksi kadın kimliği aracılığıyla kültürel mirasını bugünün kadın profili doğrultusunda yeniden yorumluyor.
Prestijli moda ödülü LVMH’yi kazanan ilk Afrikalı tasarımcı unvanına sahip olan Thebe Magugu’nun tasarım felsefesi tamamen Afrikalı köklerine ve kimliğine dayanıyor. Başta üçgenler olmak üzere geometrik şekillerin damga vurduğu tasarımlara imza atan Magugu, Afrika modasının sadece emprime desenlere ve “wax”a indirgenmesine de karşı çıkıyor. Markasıyla, 50’li yıllardaki ırkçı uygulamalara direnen Afrikalı kadınların mücadelesini gündeme taşıyarak kültürel kimliğini hatırlatıyor; Afrikalı köklerin anlamını bugünkü kuşağa iletmeyi amaçlıyor.
Vietnam asıllı Amerikalı moda tasarımcısı Peter Do, geleneksel Vietnam kıyafetlerini en güncel biçimde yorumlayarak modern tasarımlar yaratıyor. Vietnam giyim kültürüne vurgu yapan, Vietnam zanaatkârlığını öne çıkaran minimal ve ters giyilmiş parçalarla günümüz modasına kültürel kimliğin çerçevesinden bakıyor.
İtalyan Kültürünü
Onurlandıran Moda
Defile mekânı seçimleri ve koleksiyonlarıyla İtalyan köklerini her daim vurgulamaktan çekinmeyen Valentino, özellikle pandemi döneminde defilelerini Paris yerine Roma, Milano ve Venedik’te düzenleyerek mirasına saygı duruşunda bulundu. Geçtiğimiz mayıs ayında Valentino Garavani ve Giancarlo Giammetti tarafından açılışı gerçekleştirilen, İtalya’da Valentino modaevinin hemen çok yakınında konumlanan PM23 isimli sanat merkezi de markanın İtalyan kültürüne verdiği değeri, bir modaevinin sanat ve kültür aracılığıyla nasıl moda üstü bir kimliğe bürünebileceğini gösteriyor.
Miuccia Prada’nın da modayı, sanat, felsefe ve politikanın bakış açısıyla yorumlanabilecek bir kültür olarak algıladığını ve bu kimlik doğrultusunda giyilebilir ve faydalı kıyafetler tasarladığını hatırlatalım. Domenico Dolce ve Stefano Gabbana ise geçtiğimiz temmuz ayında, Antik Roma medeniyetinin kalbi sayılan Roma Forumu’nun kalıntılarında düzenledikleri Alta Moda ve Alta Sartoria defileleriyle İtalyan tarihini onurlandırdılar. Dekordan couture kıyafetlere kadar her şey, Roma İmparatorluğu’nun altın çağına olduğu kadar İtalya’nın 50’li ve 60’lı “dolce vita” yıllarına da atıfta bulunuyordu.
Thebe Magugu
Kültürel Kimlik ve Etik Zanaatkârlık
Örneklerden de anlaşılacağı üzere modanın kimlikle kurduğu güçlü bağın, özellikle İtalyan kültürüyle beslenmesinin ardında Fransa’ya göre çok daha iyi muhafaza edilen İtalyan zanaatkârlığının bulunduğunu söylemek yanlış olmaz. Silvia Fendi’nin İtalya’nın dört bir yanından el işçiliği yapan ustalarla yan yana gelip “Hand in Hand” projesini hayata geçirmesi de bunun en iyi örneği. “İtalyan modası sadece Milano, Roma ya da Floransa demek değil, köklerimiz tüm İtalya’da” diye anlatan Fendi, bu projeyle İtalya’nın dört bir yanından zanaatkârlarla bir araya geldi; onların lokal yeteneklerinden, geleneksel tasarım anlayışından yararlanarak ve bu yerel kültürü günümüze taşıyarak Fendi Baguette çantayı yeniden yorumladı.
Burada zanaatkârlık konusunun çok hassas olduğunu hatırlatalım. Uzun emek süreçlerini kapsayan zanaatkârlığın etik üretim paralelinde hayat bulması, estetikle etiğin birlikte düşünülmesi çok önemli. Başka bir deyişle, “Made in Italy” etiketinin ardındaki üretim koşulları; zanaatkarların çalışma şartlarından ücretlendirilmelerine uzanan süreçlerin adil olup olmadığı da kültürel kimliğin altyapısını oluşturuyor.
Kısaca, kültürel kimliği yücelten bir koleksiyonun hangi şartlarda, kimler tarafından, nasıl üretildiği konusu; kreatif direktörün yarattığı göz alıcı tasarımlar kadar önemsenmeli ve konuşulmalı. Kültürel kimliği özellikle tarihten, etnik ve geleneksel değerlerden besleyerek kutsayan tüm moda markalarının buna dikkat etmeleri, etik üretim anlayışını benimsemeleri gerekiyor.
Son Söz
Bugün geldiğimiz noktada kreatif direktörler ve modanın artık insanları nasıl giydirmek ve eğlendirmekten öte onlara nasıl mesajlar vermeye odaklandıklarını, sürdürülebilirlikten feminizme, adaletten eşitliğe çeşitli konulara parmak bastıklarını biliyoruz. Kültürel kimliğin moda yoluyla inşası, etnik ve ırksal öğelerin modaya yansıması da verilmek istenen mesajlar arasında.
Modanın tekrara kaçmama, her daim yeniyi arama, ilham alma ve izleyiciyi şaşırtma yolculuğunda köklere ve mirasa saygı, şu an en çok tercih ettiği “araç”lardan biri. Bunu dürüstlükle yapan, kültürel kimliğini gerçek ve etik değerler üzerinden tanımlamayı başaran ve bu yolda gündeme dokunan uluslararası mesajlar verebilen markaların yolculuğunun uzun ömürlü ve hatta zamansız olacağını söylemeye zaten gerek yok!
Moda ve Altkültürler
Altkültürün tasarımsal izdüşümlerinden olan sokak modası, kimlik ve mirası taşıyan en güncel dillerden biri.
Demna’nın, Balenciaga’da yarattığı geniş hacimli kesimler ve abartılı siluetlerle sokağın dilini ve kimliğini yaşattığını, altkültür ve couture’den oluşan sıradışı bir füzyona imza attığını söyleyebiliriz.
Louis Vuitton’un erkek koleksiyonlarının kreatif direktörü olan müzisyen ve tasarımcı Pharrell Williams da hip-hop kültürünü ve sokak dilini bugünün modasına entegre eden isimlerden biri. Kültürel kimlik konusu her daim ilham kaynaklarından. Öyle ki Louis Vuitton’un İlkbahar/Yaz 2025 erkek koleksiyonu defilesinde Japonya’dan etkilenip Japon motiflerini seçerken, İlkbahar/Yaz 2026 erkek koleksiyonundaysa geleneksel Hint terziliğinden örnekler taşıyan parçalara yer verdi.