AZZEDINE ALAIA USTALAR ARASINDA

En muhteşem siluetler onun ellerinde şekillenerek hayat buldu.

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 28 Mart 2014
AZZEDINE ALAIA USTALAR ARASINDA
Son dönemin en muhteşem siluetleri, 34 yıldır onun ellerinde ve keskin bakışları altında şekillenerek hayat buldu. Paris Galliera Müzesi'nde kendine adanan sergi şerefine Sylvia JORIFF, Azzedine Alaïa'yı ziyaret etti.





Alaïa, ustaların arasına katıldı. Azzedine Alaïa'nın yaratıcı çalışmalarından oluşan bir sergi açıldı. En büyük modacıları ağırlamak da, en yeni müzeye düştü. Azzedine Alaïa ve harika kreasyonlarından oluşan bir kortej, bu önemli sergi için Pompei kırmızısıyla dekore edilen güzel Galliera Müzesi'nde sergilendi.


Belli başlı heykeltıraşlara ayrılan bu geniş galerilerde Alaïa, aslında evinde sayılır. Çünkü bu muhteşem tasarımcı, tam 34 yıldır heykelleri andıran tapılası eserler yaratıyor. Modanın ötesine geçtik; Alaïa'yla, her bir elbisesinin içinde var olan sırrın, “couturial” simyanın ortasındayız: 1979'dan beri süren karşı konulmaz cazibe. Hikaye hiç değişmiyor. Kadın bir Alaïa elbisesi görüyor ve bu elbisenin tam kendisi için yapıldığı ve varoluş sebebinin onu güzelleştirmek olduğu duygusundan kurtulamıyor. Ve bu durum hangi kadın olursa olsun, geçerli.~Hafızasındaki ilk kadın imajı çocukluk yıllarından mı geliyor? Evet, öyle olduğuna dair belirtiler var. Tasarımcı, uzun yıllar öncesine dayanan Tunus hatıralarının izini sürmek istiyor: “Teyzemi hatırlıyorum; dansçıydı ve çok zarifti. Avrupai tarzda giyinirdi. Dior'un kopyalarını yapan bir terzisi vardı. Çok iyi hatırlıyorum; siyah astragan yakalı, kemerli, kırmızı bir mantosu vardı. Yürüyüşe çıktığımızda insanlar onu alkışlardı. Daha sonra dergilerde gördüğüm Dior ve Balenciaga kıyafetleriyle adeta büyülenmiştim. Nasıl olduğunu merak ediyordum. Bel ölçüsü, yuvarlatılmış kollar ve tam şuradaki dikiş, nasıl yapılıyordu? Arkadan nasıl görünüyordu? Elbise detayları hakkında her şeyi bilmek istiyordum.”


Veya muhtemelen Güzel Sanatlar Fakültesi'nde heykeltıraşlık eğitimi sırasındaki çalışmalarından gelmiştir: “Anatomi öğrendim; orantıları ve dengeyi. Şimdi tasarımlarımı modeller üzerine oturturken sanki kil veya çamurla çalışıyor gibi hissediyorum.”~Kim bilir, belki de Paris'e geldiğinde Marlene Dietrich'i “arabadan inerken, uzun bacaklarındaki kasları gerilmiş” halde gördüğü o ana aittir ilk kadın imajı. Monsieur Dior'un atölyelerinde kısa süre çalıştıktan sonra Alaïa, hızla bu tip kadınların terzisi haline geldi ve Greta Garbo, Maria Callas gibi isimleri giydirdi: “Rue de Bellechasse'de cebimde beş kuruş olmadan başladım bu işe. Daire/atölyemde 18 terzi çalışıyordu. Binanın dışına park eden Rolls-Royce'ları ve dolambaçlı merdivenleri tırmanan o çok zengin kadınları görmeniz lazımdı. Fakr-u zaruret içindeki lükstü bu.”





80'lerin ortasındayız; Alaïa yılları. Sakin Rue de Moussy, eski popüler homoseksüel bölgesi olan Marais'in kalbinde saklanmış ve gay barların çoğalmasından etkilenmemiş. Burası Azzedine Alaïa'nın “çocukları” köpekleri, kedileri ve elbiseleriyle hüküm sürdüğü krallığı. Geniş atölyesinde dünyanın en güzel kadınları salınıyor: Naomi Campbell, Elle Macpherson, Christy Turlington, Linda Evangelista, Stephanie Seymour, Veronica Webb, Cindy Crawford... Ona “papa” diye sesleniyor ve sıra dışı yeteneğinin dünya çapındaki elçileri oluyorlar.


Azzedine, dünyanın dört yanındaki dergilerde ve en önemlisi bizim dergimizde. ELLE'in üst üste ondan bahsetmediği üç ay bile geçmiyor. Çünkü bizi sürekli hayrete düşürüyor: Bu kadar muntazam üste oturan ultra streç elbiseleri, kenardaki kıvrımlarda dans eden o karşı konulmaz dalgalanma, en basit jarse taytlardan bile yayılan seksilik. Evet, 80'lerde, huzurlu Rue de Moussy hiç şüphesiz dünyanın merkeziydi!~Bugün yine Rue de Moussy'deyiz. Hiçbir şey değişmedi. Özellikle de Alaïa; hep siyah bir Çin takımı giyer: “Hiç düşünmeden, her gün giyerim. Şayet bana ne yakışır diye kafa yormaya başlarsam, asla dışarı çıkamaz ve sadece kendim için giysiler tasarlardım. Bütün konsantrasyonum kadınlar için. Kadınlarla ilgilenmek kendini unutmak demek çünkü.”





Dünyada en çok sevilen adamlardan biri, her gün, kendi adımlarını ihtiyatlı ve basit şekilde atıyor. Azzedine Alaïa, her şeyi risk almadan yapmasıyla tanınıyor. Disiplin altına alınamayan bu müthiş zeka, aynı zamanda fırtınalar da koparabiliyor. Alaïa mitolojisini bilenler, bir anda efsanevi öfke patlaması yaşanabileceğini de bilirler. Alaïa, büyük dergilerin genel yayın yönetmenlerine ve çalışanlarına bağırır. “Kolay biri olmadığımı biliyorum” diyor, “Ama her şeyi çok yoğun yaşarım. Özellikle de ekibimleyken, onları cezalandırırım; yani bilirsiniz işte, bana yanlış yaptıklarında. Ne yaparım biliyor musunuz? Restoran fişleri veririm. Bir hafta veya bir ay dışarıda yerler, ne derece sinirli olduğuma bağlı.” Evet, Alaïa'da her şey öğle yemeği esnasında çözülmüş oluyor. Akşam yemekleri var, bir de son akşam yemekleri. Burada işler böyle...~Monsieur Alaïa'nın atölyesinde neler oluyor peki? Her gün çalışıyor ve çok nadir tatil yapıyor. Dairesi dördüncü katta... ve üçüncü: “Kediler yüzünden. Sekiz kedim var. Ama anlaşamıyorlar. Kıskançlığı önlemek için bir gece yukarıda dördüyle kalıyorum. Sonraki gece diğer dördüyle alt katta kalıyorum.” Her gün güneş doğarken sekiz kedisi, üç köpeği ve baykuşuna günaydın diyor. Sonra atölyesine gidiyor, her yer darmadağınık ama bir bakışıyla hepsini tek başına topluyor. Yerler iğnelerle dolu; çok hızlı şekilde sürekli muslin modellere sapladığı şu tehlikeli şeyler... Dünyayı gözlemlediği en iyi nokta olan butiğinin üst katında çalışıyor. Bazen hayranlık içinde gezinen bir müşteri, onunla askıların arasında karşılaşabiliyor. O zaman şöyle söylüyor: “Kadınlarla kaynaşmak benim içim hayati önem taşıyor. Eğer onları görmezsem, onları anlayamam. Sokaktayken bazen kadınları takip ederim; çünkü görüntülerini beğenmişimdir. Onlar adım attıkça, elbise üzerlerinde nasıl hareket ediyor, kumaş nasıl parlıyor izlerim.” Alaïa elbiselerini muhteşem yapan noktanın, kalça bölgesinde olduğu, gerçek.





Taç yapraklara benzeyen elbiseleri güneş doğarken açan çiçekler gibi kadının üzerinde açarak, zarif, karmaşık dikişlerin sırrını koruyacaklar. Daha sonra atölyesine döndüğümüzde, fonda Rossini'nin Cat düeti çalıyor. “Biliyorsun, ben iyi bir şarkıcı ve dansçıyım. İyi de dikiş dikerim.” Hayatta en çok sevdiği şarkıcı, muhteşem Ümmü Gülsüm'ün repertuarından da bir şeyler söylüyor. Eğer anlasaydı, onu duygulandıracak dizeleri duyabilecekti: “Bana özgürlüğümü verin ve ellerimi bırakın. Ben her şeyimi verdim, geriye hiçbir şeyim kalmadı.” Tıpkı her şeyini denizkızlarına veren Azzedine Alaïa'nın olağanüstü elleri gibi: “O kadın, aklım fikrim hep onda.”





Yazı: Charlotte DEFFE
Styling: Friquette THEVENET

SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Temmuz-Ağustos Sayısı

ELLE Temmuz-Ağustos Sayısı

ELLE Temmuz-Ağustos sayısı 80 sayfalık ELLE Style Awards 2024 eki ile birlikte çıktı!

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.