Türk Modası Köklerini Arıyor

Son yıllarda tarihin izini süren Türk modası...

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 20 Şubat 2024
Türk Modası Köklerini Arıyor

Benzer trendlerin ötesinde özgün olma arayışında yerellikten ilham alıp kültürel köklerine dönen dünya modası gibi Türk modası da son yıllarda tarihinin izini sürüyor. Ülkemizin önde gelen moda tasarımcıları Osmanlı ve Anadolu’nun kültürel değerlerinden, sandıklarda kalmış geleneklerinden ilham alıp onları modern bir yorumla bugüne ve geleceğe nasıl aktardıklarını anlatırken Türk modasının da panoramasını sundular. Geçmişten geleceğe uzanan köprüyü yerelliğin zenginliğiyle nasıl inşa ettiklerini onlardan dinliyoruz.

GÜL AĞIŞ: Genetik mirasın izinde

Gerçek olma arzusu. Gül Ağış’ı kökleriyle buluşturan, geçmişini araştırmaya yönlendiren tam da bu duygu: “Ben bu topraklarda doğmuş ve yetişmiş bir tasarımcı olarak özümü yansıtmalıyım. Bu kadar eşsiz bir kültürel zenginliğe sahip olduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Genetik miras olarak içimizde eşsiz bir doku ve renk bilgisi kaydı var” diye başlıyor sözlerine Lug Von Siga’nun kurucusu ve kreatif direktörü Gül Ağış.

Kültürel, tarihi ve toplumsal konulara değindiği Töre, Kapalıçarşı ve Ayna koleksiyonlarının birer manifesto niteliğinde kapsül koleksiyonlar olup özel nakış işlemeler, 3D baskılar ve motiflerle içinde yaşadığımız zengin coğrafyanın panoramasını çizdiğini anlatıyor.

Ağış, koleksiyonlarının olgunlaştıkça daha geniş, çağdaş, sürdürülebilir ve farklı bir kimlik kazandığını söylüyor. “Bayburt Baksı Müzesi, Harran Ovası ve Bademli’de Türk kültürüne hayranlığıyla bilinen Rus balet Nureyev’in evinde yaptığımız çekimlerde, Anadolu işçiliğini ve nakışlarını ön planda tuttuk” diyor.

Kültürel değerler onun yaratıcılığını her daim canlı tutuyor. Son koleksiyonu için Kapalıçarşı’daki Özbek yatak örtülerinin nasıl daha yumuşak ve giyilebilir çağdaş kıyafetlere dönüştürülebileceğini araştırıyor: “Sürdürülebilir kumaşlardan ve organik ipliklerden yola çıkarak çağdaş formlara ulaştım. Koleksiyonun adı ‘roots’ yani kökler. Özbek tarihini incelediğimde bizim köklerimizle ne denli aynı olduğunu gördüm.”

ÖZGÜR MASUR: Anadolu’ya couture yorumu

Türkiye’nin dört bir yanındaki kadın enstitülerinde gerçekleştirdiği üç yıllık araştırma sürecinin ardından oluşturduğu, Anadolu medeniyetlerinden ilham alan formlarıyla öne çıkan Anatolia koleksiyonunda Özgür Masur, Anadolu kültürüne ve Anadolu kadınına methiye düzüyor. Cumhuriyet’in 100. yılında görücüye çıkardığı 100 parçalık şiirsel koleksiyondaki makrome, iğne oyası, tel kırma, el dokuma kumaşlar ve yine bu coğrafyaya özgü eşarp bağlamalar, halı dokumalar, çini desenleriyle sadece kültürel belleği aktarmakla kalmıyor, yıllarca tahakküm altında yaşamış Anadolu kadınının yeteneğini ve gücünü de öne çıkarıyor. 

Kültürel mirasını couture el işçiliğiyle yorumlayan Özgür Masur, Anadolu’yu karış karış gezerek hazırlıyor koleksiyonunu. Mardin, Şanlıurfa, Hatay ve Gaziantep’e gidiyor, bu bölgelerde kadınların el işçiliğini kullandığı atölyeleri, çeyiz satan dükkanları ziyaret ediyor. Hatay’da iğne oyalarını, Bartın’da tel kırma işlemini şifon ve tüllerin üzerinde yaptırıyor. Antep’in ikatlarından, Kilis’in yorganlarından ve Ege’nin pamuklu kumaşlarından yararlanıyor. Gelenekseli evrensele dönüştürerek kültürel öğelere giyilebilir formlar bahşederek yarattığı Anatolia koleksiyonunda, kıyafetlere yansıttığı ananeler aracılığıyla kadınların yıllarca maruz kaldığı ayrımcılık ve cinsiyetçiliğe de dikkat çekiyor, eşitlik yolunda farkındalık yaratıyor.“ Anatolia ile kadınlarımızı onurlandıran bir koleksiyon ortaya koymaya ve bu topraklarda gizlenen hikayeleri kadının perspektifinden anlatmaya özen gösterdim” diye özetliyor ikinci imza koleksiyonunu Özgür Masur. 

ASLI FİLİNTA: Eski hikayelerden yenilerini yazıyor

Aslı Filinta tüm moda kariyeri boyunca Anadolu’dan ve kültürel tarihten ilham almaya devam etti. İlkbahar/Yaz 2014 koleksiyonunda Türk/Osmanlı denizci ve kartografı olan Piri Reis’in etkilerini görmek mümkün. 2018 yılında imza attığı defilede sokakta çiçek satan kadınlar ve onların stili podyumdaydı. Değerlerine ve geleneklerine nasıl bağlı olduğunu gösterdiği bu koleksiyonda, çiçekçi kadınların leopar desenli eteklerin üzerine giydikleri puantiyeli bluzlar, plise eteklerle kombinlenen hırkalar başroldeydi. 

Hiçbir kumaşı ziyan etmeden, eskiyi yeniye dönüştürerek imza attığı 88 parçalık Sonbahar/Kış 2019 koleksiyonundaysa; fesler ve “Adaletin Bu mu Dünya” gibi Türkçe sloganlar kullanarak kültürel ve tarihi dokunuşlar yaptı kıyafetlere. 

Sonbahar/Kış 2021-22 defilesinde bolca yer alan Türk danteli, Anadolu’dan izler taşıyan desen ve kumaşlar, basmaların iğne oyasıyla bütünleşmesi, Aslı Filinta’nın kültürüne nasıl bağlı olduğunu ve onu nasıl bugüne yorumladığını gösterdi. Son olarak SkinCeuticals kozmetik markasıyla işbirliği yapan Aslı Filinta, Hatay’ın unutulmaya yüz tutan el sanatlarından “Buğday Sapı Örücülüğü” ile yapılan cimem geleneğini yeniden dönüştürmek adına Hatay Altınözü Zeytin Emeği Kadın Girişimi Üretim ve İşletme Kooperatifi (Hazek Kadın Kooperatifi) beraberliğinde “Değer Katmak Elimizden Gelir” projesini başlattı.

Doğayı koruma ve sürdürülebilirlik konusundaki hassasiyetini tarihi değerlerini bugüne aktarma arzusuyla birleştiren Aslı Filinta bu doğrultuda çalışmaya ve üretmeye devam ediyor.

DİCE KAYEK: İstanbul’un izinde bir moda felsefesi

Türkiye’de doğup Fransa’da büyüyen bir marka olarak Dice Kayek kuruluşundan bu yana köklerinden ilham aldı, kültürel mirasını modernlikle harmanlayarak heykelsi tasarımlara imza attı. 

Şöyle anlatıyorlar markanın kurucuları Ayşe ve Ece Ege: “Ne Doğu’ya, ne de Batı’ya aitiz, ikisinin senteziyiz. Koleksiyonlarımızda geleneksel el işçiliğini, unutulmaya yüz tutmuş zanaat örneklerini kullanmayı tercih ediyor, Osmanlı ve Bizans’ın kültürel mirasından esinleniyor ve Avrupa’da büyüdüğümüz için iki kültürü sentezleyebiliyoruz.”

Yıllar önce İstanbul’un tarihi güzelliklerinden ilham alarak tasarladıkları, İstanbul’u, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu’nu yansıtan detaylarla süslü Istanbul Contrast koleksiyonunun etkileriyse bugün hâlâ sadece Türkiye’de değil dünyada da sürüyor. 

Söz, Ege kardeşlerde: “Istanbul Contrast koleksiyonunda, her biri İstanbul’un tatlarından, mimarisinden, çiçeklerinden, dokusundan esinlenen 20’den fazla tasarım bulunuyor ve her giyside İstanbul’un farklı bir yüzünü görmek mümkün. Kubbe, Kumru, Lokum, Galata, Topkapı, Lale, Kaftan, İstanbul Modern, Boğaziçi ve Ayasofya; İstanbul’un tarihi ve kültürel sembolleri olarak giysiye dönüştü. Kaftan, Ayasofya ve Kubbe, 2013 yılında Victoria & Albert Müzesi’nin ‘Jameel Prize 3’ ödülünü kazandılar ve müzenin himayesinde farklı şehirler gezdiler.”

Kültürel mirasın unutulmuş tekniklerinden her koleksiyonlarında faydalandıklarını hatırlatan Ayşe ve Ece Ege son yaz koleksiyonlarında da “damat cebi” kullandıklarını söylüyor.

ZEYNEP TOSUN: Geçmişin, bugünün ve geleceğin güçlü kadınları

Markasının kimliğini doğduğu topraklardan ve köklerinden aldığı ilhamla oluşturan, tüm koleksiyonlarında Anadolu’nun kültürel mirasını, motiflerini ve geleneklerini, Türk el sanatlarını yenilikçi bir yorumla kullanan bir tasarımcı Zeynep Tosun. Anadolu’da yaşamış Amazon kadınları ve onların yaşam hikayelerine dayanan “Apasas; The City of The Mother Goddess” isimli koleksiyonunda Bartın yöresine ait tel sarma, tel kırma, Kastamonu yöresine ait düğüm ve püskül işleme teknikleri, kasnak ve lazer tekniklerini kullandı. El işçiliklerinin bölgedeki kadınlar tarafından hayata geçirilmesi istihdamı artırırken kadın gücünün de önemini vurguladı. 

Zeynep Tosun, 2023 yılında kurduğu ve 25-30 yaş arası kadınlara hitap eden ZT hazır giyim markası koleksiyonlarıyla da Anadolu mirasını geleceğe taşıma amacını güdüyor. Göbeklitepe’ye ithafen hazırladığı “From Anatolia to Sirius” koleksiyonu detay ve desenlerde Anadolu ve gökyüzünden izler taşırken tasarımlar, Anadolu’da yaşamış medeniyetlerin sembollerini ve tasvirlerini yansıtıyor. Zeynep Tosun, Anadolu’ya sadece geleneksel el sanatları ve motifleriyle hayat vermekle kalmıyor, bölgedeki kadınlara iş olanağı sağlayarak da köklerini canlı tutuyor. Şöyle anlatıyor Tosun: “Geleceğin ve değişimin kadınların elinde olduğuna inanan birisi olarak kadınlarla çalışmanın ve kendi ayaklarımız üzerinde durmanın etrafımızı ne kadar pozitif bir şekilde etkilediğini görüyorum.” 

ATIL KUTOĞLU: Türk ve Osmanlı kültürüne modern yorum

ABD ve ardından Avusturya’da geçirdiği öğrencilik yıllarından itibaren köklerinden beslendi. Ülkesinin yurt dışında doğru tanıtılmasını mesleği ve moda tutkusuyla bütünleştirerek Türk kültüründen izler taşıyan koleksiyonlara imza atan bir tasarımcı oldu Atıl Kutoğlu. Kültürel mirasını tasarım dünyasında nasıl yorumladığını şöyle anlatıyor: “Ülkeme ve Türk kültürüne olan tutku ve hayranlığım moda aşkımla birleşince, kültürel mozaiğimizin etkileri tasarımlarımda modern bir yorumla kendini göstermeye başladı. Avusturya’da okurken ve Viyana’daki müzeleri gezerken Klimt, Schiele, Adolf Loos gibi dâhi sanatçıların işlerini inceledim ve sadeliğin gücünü anladım. Bunun sonucunda Türk, Osmanlı, Bizans, Selçuklu kültürlerinden ilham alarak Avrupalı kadının zevkine hitap eden, sade ama son derece çarpıcı ve modern çizgiler yarattım. 

Bu özelliğimle dikkat çektim, yabancı meslektaşlarım arasında fark yarattım. New York Times’ın önemli moda yazarları koleksiyonlarımdaki etnik esintilerin modern ve konforlu kreasyonlara dönüşmesini vurgulayan yazılar yazdılar. 

Bir gün İstanbul’da misafirim olan ünlü Prenses Ira von Fürstenberg, Kapalıçarşı’dan Türk bayrakları satın alıp onları çok beğendiğini ve evinde asacağını söylediğinde beynimde ışıklar yandı ve Türk bayraklı koleksiyonumun ilk çizgileri belirdi. New York Moda Haftası’nda sergilediğim İlkbahar/Yaz 2003 koleksiyonuma tamamen Türk bayrağı hakimdi. Kırmızı ve beyazların yanı sıra hilal, ayyıldız ve geometrik çizgiler dikkat çekiyordu. Daha da geriye gidersem 1999 yılında dönemin başbakanı Mesut Yılmaz’la eşi Berna Yılmaz, Osmanlı İmparatorluğu’nun 700. kuruluş yıldönümü vesilesiyle bana bir gala defilesi yapma önerisinde bulundular. Yıldız Sarayı’nda sunduğum, Osmanlı esintilerini modern görünümlere taşıyan ‘Ottoman Collection’ bir ilkti ve uluslararası basın tarafından da ilgiyle karşılandı.”

Kariyerinin farklı zamanlarında hiç ara vermeden Türkiye’den esinlendiğini, bazen Ege’den, bazen Akdeniz’den izler taşıyan tasarımlar yaptığını anlatan Atıl Kutoğlu, “Her şeyin aşırı modernleştiği hatta biyonikleştiği, teknolojinin çok ilerlediği bir çağda daha soğuk, mesafeli ve bazen duygusuz ortamlar gelişiyor. İşte kültürel miras ve tarihi değerler, ortak paylaşımlarda hissedilen samimiyet ve sıcaklık, bu duygusuzluğa çare oluyor, insanların yaratıcılığını kamçılıyor” tespitiyle sözlerine son veriyor.

MEHTAP ELAİDİ: Oya işi koleksiyonlar ve Anadolu’ya saygı duruşu

Temalı koleksiyonları çok sevdiğini ve bunun işini değerli kıldığını anlatarak başlıyor söze Mehtap Elaidi: “Bir tasarımcı markası olarak özgün hikayeler anlatmak gibi bir derdim var. Hal böyle olunca yakın çevremden başlayarak halkaları genişletiyorum. Bu noktada da doğduğum ve büyüdüğüm yerlerin hikayeleri gerçeğim oluyor.”

Yaz 2023 koleksiyonu için Bodrum’dan ilham aldığını, bölgenin geleneklerinden yararlandığını vurguluyor: “Bu koleksiyon için ekibimizle 4-5 günlüğüne Bodrum’a gittik, bölgenin tarihini anlayıp sokaklarında dolaştık, yedik, içtik ve orayı yaşadık. Ara sokaklarına kazınmış nazar boncuklarını, taş baskıları, Bodrum’u hatırlatan türlü detayları nakışlarda ve desenlerde kullandık. Çatom’daki kadın dostlarımızın iğne oyası haline getirdiklerini aksesuar olarak kullandık. Sonuçta buram buram Bodrum kokan bir koleksiyon çıktı ortaya.”

Mehtap Elaidi İlkbahar/Yaz 2021 koleksiyonu için de yüzünü Anadolu’ya çevirmişti. Oya işini koleksiyona yansıtmak için yine Çatom’la bir araya gelen Elaidi ve ekibi, Çatom kadınlarının yaptığı özel boncuklu mimoza oyasını ve çintemini deseninin oyasını koleksiyona taşıdılar. Sonunda, Türk kültürüne ve Anadolu geleneklerine saygı duruşu niteliğinde parçalar çıktı ortaya. 

ARZU KAPROL: Geleneksel teknolojiyle buluşunca

Geçmişin değerlerini sadece bugüne taşımakla kalmıyor, onları fütürist bir bakış açısı ve geleceğin mirası olarak yarınlara aktarıyor. “Türk kültüründe yer alan geleneksel motifler, desenler ve renklerin zengin çeşitliliği tasarımlarımın temeline etki ediyor” sözleriyle başlıyor anlatmaya Arzu Kaprol ve şöyle devam ediyor: “Tasarımlarımda hem teknolojiyi, hem de geleneksel kumaş ve dokunuşları farklı alanlarda ve aynı düşünce matematiğinde kullanmayı çok seviyorum. Arzu Kaprol koleksiyonlarında yaz, kış ve tüm alt gruplar için yüzde 100 Anadolu’da üretilen kumaşları kullanmaya özen gösteriyoruz. El dokuması kumaşlar, ipekler ve özel baskılar bizim için değerli noktalar. 

Geleneksel kumaşların ağırlıklı olarak öne çıktığı K by Kaprol koleksiyonlarında; Kutnia işbirliğinde bize özel tasarlanan dokumalar ve Fethiye’nin özel coğrafi işaretini de taşıyan üzümlü dastar isminde çok özel kumaşlarımız kullanılıyor. Ek olarak Denizli bölgesi ve Trabzon’dan özel kumaşlar da tasarımlarımızda yer buluyor. Yüzyılların biriktirdiği kültürel değerlerin geleceğe taşınması konusunda Anadolu bizim için çok büyük bir kaynak. Koleksiyonlarımda sıklıkla göze çarpan tasarım öğesi ‘Saadet Düğümü’, bugün hâlâ tüm kıyafetlerin iç yakasında bulunur ve yüzyıllar boyunca da Osmanlı paralarının üzerinde kullanılan sembol olan bereketi temsil etmiştir. 

Anadolu geleneğinde Saadet Düğümü’nün aşkları, evlilikleri ve mutlulukları sonsuz kıldığına inanılmıştır. Ben de Saadet Düğümü’nü tasarımlarımda kullanarak bereketi gardıroplara taşımayı amaçladım.” Yerelliğin “zengin ve anlamlı deneyimlere yol açabileceği konusunda giderek artan bir farkındalık” oluşturduğuna değinen Kaprol, “kişilerin daha derin bağlar kurma ve kendilerinden daha büyük bir oluşuma ait olma ihtiyacı son yıllarda sıkça bahsettiğimiz sürdürülebilirlik kavramıyla birlikte yerelliğin önemini artırıyor. Yerel zanaatkarları ve üreticileri desteklemek kültürel mirasın korunup kutlanmasına da katkıda bulunuyor” diyor. 

BAŞAK CANKEŞ: Yerelliği evrenselle besliyor

Sanatla modayı yan yana getirirken kültürel motiflerden de beslenen Başak Cankeş, annesinin Türkiye’yi yabancılara tanıtan bir rehber olmasının yerelleşmenin önemini kavramasında büyük yeri bulunduğunu anlatıyor. “Yöreseli evrenselle birleştirmenin gücüne inanıyorum” diyor. Kültürler arasındaki farklar ve benzerliklerden ilham alan Cankeş, “Türk el sanatlarının doğru şekilde öne çıkarıldığında dünyada yaratabileceği etkilerin ne kadar büyük olduğunu uzun yıllardır gözlemliyorum” diye devam ediyor sözlerine. Türk motiflerini Peru ve Kolombiya’nın kadın yerlilerine dokuttuktan sonra Anadolu’daki kadınlarla kumaşların üretimine devam eden Başak Cankeş, farklı kültürel öğeleri harmanlayarak ortaya Giyilebilir Sanat koleksiyonunu çıkardı. Ayrıca tüm süreci videoya aktarıp belgesel bir de film yaptı. 

Cankeş neredeyse tüm koleksiyonlarında Osmanlı ve Anadolu’nun kültürel özelliklerinden besleniyor. Kısaca tasarım felsefesini yerellik üzerine oturtan bir tasarımcı. Önceki koleksiyonlarını şöyle anlatıyor: “2016 yılında Salvador Dali gibi sürreal bir ressamın gözünden Osmanlı minyatürlerini yorumladım. Minyatür sanatçılarımızla Salvador Dali’yi bir giyilebilir sanat koleksiyonunda bir araya getirdim. 2017 yılındaysa Edgar Degas ve Türk çinisini birleştiren, çini sanatıyla bale hareketleri arasında bağ kurup senaryosunu yazdığım ‘Balerinin Sır Altındaki Hayali’ isimli koleksiyonu ürettim. 2019’da Pinokyo hikayesini deri oymacılığıyla tercüme ettiğimiz ve modanın yalan dünyasını anlatan bir koleksiyon ve sahne performansı tasarladım.” 

HATİCE GÖKÇE: Kadim bilgi ve geleneklerin ışığında 

2011 yılından itibaren yaptığı her koleksiyonda Anadolu’yu yeniden keşfetti ve yorumladı. Moda aracılığıyla kültürel geçmişimizle bağ kurup unutulmaya yüz tutmuş gelenekleri bugüne taşıyarak onlara modern bir yüz kazandırdı: “Amacım, bu topraklardaki değerleri başka bir bakış açısıyla sunabilmek, bu kadim bilgilerin yaşamalarını sağlayarak ve onların güncellenmesine katkıda bulunarak daha çok kişiye ulaşmasına önayak olmak. Geleneksel kelimesinin üzerindeki önyargıları temizlemek ve gelenekseldeki ihtiyaca yönelik kıymetli tavrı öne çıkarmak.” 

2013 yılında Anadolu topraklarında yaşamış sekiz medeniyetin güçlü yanlarından aldığı ilhamla sadece sergilenmek üzere hazırladığı The Leather Age ve yine aynı yıl deri üzerinde ebru sanatını uygulayarak yaptığı ayakkabı koleksiyonu; Gökçe’nin yüzünü kültürel mirasına çevirdiği ilk işlerden. Devamında moda yolculuğuna geçmişin güzelliklerinden feyz alarak devam ediyor: “2015 yılında Evliya Çelebi’nin seyahatnamesindeki minyatür atlarını baskı ve nakış olarak kullandığım bir koleksiyon hazırladım. 2018’de Baksı Müzesi için ehram dokumasından çift taraflı giyilebilir tasarımlar ve günlük kullanıma uygun çantalar yaptım. Müzede hâlâ satışta. 2019 yılında Matrakçı Nasuh’un minyatürlerini kullandığım, Nasuh’un hayvanlarını, bitkilerini, denizini ve İstanbul’unu işlediğim bir koleksiyonum oldu. 

2023 yılındaki Güneş Kralı isimli koleksiyonumsa zengin desen çeşitliliğine sahip parlak ipeklerle kültürel zenginliğin altını çiziyor.” Son olarak Gökçe’nin tasarım koordinatörlüğünü yürüttüğü sosyal sorumluluk projesi Argande, kutnu ve şal şepik kumaşlarını koleksiyonlarda her sezon kullanarak Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki dokuma tezgahlarının devam etmesine katkıda bulundu. Bölgedeki kadınlara üretim yaptırarak onlara istihdam sağladı. 

DİLEK HANİF: Osmanlı ve Anadolu’dan bugünlere yolculuk 

Kariyeri boyunca önce Osmanlı, sonrasında da Türk kültüründen esinlenen Dilek Hanif, kendisini kültürel tarihe yönlendiren şeyin farklı ve özgün olma isteği olduğunu anlatıyor. Paris’te katıldığı couture haftalarından bahseden Hanif, orada boy gösteren ve benzer tasarımlar yapan büyük markaların arasında özgün kalarak ve kültürel köklerine yönelerek öne çıktığını, farklılaştığını hatırlatıyor. 

2004 yılında Paris Couture Haftası için görücüye çıkaracağı koleksiyon üzerine çalışırken Osmanlı kültürünü araştırmanın onu nasıl heyecanlandırdığından, tarihi araştırdıkça bundan büyük keyif aldığından bahsediyor. Paris’e götürdüğü tüm koleksiyonlarda kadifeler, brokarlar, dantel ve ipek şifonlar, siyah, altın, bordo ve morlarla Osmanlı’nın zengin ve ihtişamlı kültürünü aktaran Dilek Hanif sonraki yıllardaysa Anadolu’dan feyz almaya başlıyor.

Son olarak geçtiğimiz 26 Kasım’a kadar açık kalan, NTV’nin ve Halkbank’ın katkılarıyla hayata geçirilen Halkın Sanatı sergisi için Dilek Hanif Anadolu’yu karış karış geziyor, kaybolmaya yüz tutmuş ve sandık altlarında kalan el sanatlarının izini sürüyor, dokumaları, motifleri ve desenleri geleneksellikten çıkarıp daha modern bir dokunuşla genç nesle aktarmanın, günümüze uyarlamanın yollarını arıyor. Dilek Hanif’in yarattığı 32 kıyafetin ardında Erzurum’un ehramını, Tokat’ın tahta baskısını, Antep’in kutnusunu, Kastamonu’nun tırnak bağı işlemesini, Göynük’ün tokalı örtmesini görebilmeniz mümkün. Dilek Hanif kültürel mirasa yönelerek hem özgün tasarımlar yapılabileceğini, hem de bu şekilde genç nesillere istihdam sağlanabileceğini vurguluyor.



Yazı :  Selin Miloşyan

ELLE Türkiye Ocak 2024 sayısından alınmıştır. 



ETİKETLER
SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Nisan Sayısı Çıktı!

ELLE Nisan Sayısı Çıktı!

Yeni sayımızın kapağında oyuncu Hazar Güçlü var.

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.