GÜCÜ NASIL GİYERSİNİZ?

Sırrı, haberimizde.

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 09 Şubat 2017
GÜCÜ NASIL GİYERSİNİZ?
Son yıllarda profesyonel sahnede önemli pozisyonlara gelen kadınlar seçtikleri kıyafetlerle kariyerlerini sağlamlaştırıyor. Tasarımcılarsa çalışan ve güçlü kadın imgesi adına çeşitli koleksiyonlara imza atıyor. Moda şimdilerde yepyeni bir dille konuşuyor, konuştukça da onu taşıyana güç katıyor. Nasıl mı?





İngiltere’nin ilk kadın başbakanı, “Demir Leydi” lakaplı Margaret Thatcher’ın uyguladığı katı ekonomik politikaların yanı sıra kişiliğiyle özdeşleşen stilini, mavi tayyörleriyle inci kolyelerini unutmak mümkün mü? Konumunu ve gücünü sağlamlaştırmak için kıyafetin çok önemli bir araç olduğuna inanan Thatcher, “Siyasetçinin imajını ve görünümünü değiştirmeyi reddetmesi güç kazanma konusundaki ciddiyetini zedeler” sözleriyle modanın kişiye nasıl varlık kazandırdığına da işaret ediyordu. Sosyoloji profesörü David Chaney, “Moda hem toplumsal kimliğinizi onaylayan bütünün içinde olduğunuzu belgeler hem de birey olarak kendinizi başkalarından ayırt etmenizi sağlar” derken, modanın kimlik, statü ve dolayısıyla güçle ne derece ilintili olduğunun da altını çiziyordu.



TARİHTE YOLCULUK






80’li ve 90’lı yıllarda Claude Montana, Thierry Mugler, Giorgio Armani, Calvin Klein gibi tasarımcıların koleksiyonlarında kendini gösteren “power dressing” akımı görsel basınla da desteklenirken, kadının çalışma hayatında var olma gücünü ve kararlılığını da besliyor, kendine güven, cesaret, bilgi ve otoriteyle birlikte anılıyordu. Jean Paul Gaultier’nin 1990 yılında Madonna için tasarladığı somon rengi füze kuplu korse “power dressing” göstergesi olarak “hükmeden kadın” imgesini vurguluyordu.


Moda ve güç arasındaki ilişkiye inanan bir başka kadın politikacı, eski Ukrayna Başbakanı Yulia Tymoshenko’nun seçimlerden hemen önce saçlarını sarıya boyatmasına, başını Ukraynalı kadınların geleneksel saç modelinden esinlenen taç örgüyle süslemesine, balon kollu, dantelli elbiseleriyle salınmasına ne demeli? Peki genellikle babetleri ve loafer’ları içinde görmeye alışık olduğumuz Lady Diana’nın Prens Charles’tan boşandıktan sonra topuklu ayakkabıları daha sık kullanmaya başladığını biliyor muydunuz? Modanın, iktidarı sağlamlaştırdığı, kişiye güven verdiği yadsınamaz gerçek.





26 Nisan 2015’e kadar açık kalacak Londra Design Museum’daki “Women Fashion Power” sergisi, modanın dünden bugüne kıyafetler aracılığıyla kadınlara nasıl güç kazandırdığının, onların kendilerini ifade etmelerine nasıl yardımcı olduğunun altını çizerken, özellikle 80’lerde öne çıkan “power dressing” (güç gösteren giyim) kavramını da yeniden hatırlattı bize. Zira bugün birçok moda tasarımcısına ilham veren, güçlü ve kendinden emin kadınların tercih ettiği “power dressing”, 80’lerin koyu renkli tayyörlerinden, sert görünümlü etek ve ceketlerinden ya da “iş görüşmesine giderken ne giyeyim?”in cevabından çok daha farklı bir gerçeklik sunuyor!


~ VATKALI CEKETLERİN GÜCÜ ADINA



Bize bu yazıyı yazmaya ilham veren “Women Fashion Sergisi”, öncelikle 19’uncu yüzyıldan bugüne modanın kadın özgürlüğü paralelinde gelişimini resmederken, özellikle 16 kadın portresi üzerinden “power dressing” kavramını inceliyor. Kıyafet ve güç arasındaki ilişkiyi mercek altına alırken tıpkı serginin de yer verdiği gibi Paul Poiret ve Coco Chanel’in öncülüğünde korsenin atılarak kadının özgürleştirilmesini, ona hareket etme “gücü” verilmesini, yine Chanel’in yaygınlaştırdığı, kadını iş hayatı ve ekonomik güçle özdeşleştiren pantolon giyimini mutlaka anmak gerekir. Sergide adı geçen efsanevi modacı YSL de 1966 yılında kadınlar için yarattığı smokinle, 70’li yıllarda tasarladığı pantolon takımlarla kadını erkeklerle aynı sahneye taşırken, yeni yeni iş hayatına atılan kadının gardırobuna önemli parçalar ekliyordu. 70’li yılların sonunda Thierry Mugler ve Claude Montana’nın koleksiyonlarında öne çıkan geniş omuzlu, büyük vatkalı ceketlerse, 80’li yıllarda kadının iş hayatında önemli pozisyonlara gelmesi paralelinde okumak ve tam da bu yıllarda tepe noktasını yaşayan “power dressing” kavramını yine bu bağlamda yorumlamak gerekir.



ERKEK GİBİ OLMAK İÇİN ERKEK GİBİ GİYİNMEK






Erkeklerle eşit koşullarda yaşamak ve çalışmak isteyen, onlarla güç savaşına giren kadının en büyük kurtarıcısı oldu “power dressing”. İş hayatında onu ezmeye çalışan erkeklerle cesaretle savaşan, hacimli saçları ve vatkalı ceketleriyle bu cesaret ve kararlığını görsel olarak da ifade eden, “Working Girl” filminin kadın karakteri Melanie Griffith de ilham verdi 80’lerin kadınına. Hanedan dizisinin unutulmaz oyuncusu Joan Collins’se gösterişli kıyafetleri ve ışıltılı takılarıyla, özellikle zenginliğin ve sosyal statünün verdiği gücün temsilcisi oldu.





Giorgio Armani ya da Calvin Klein’in her daim sofistike ama genelde koyu renkli, ciddi ve ağırbaşlı tasarımları, 80 ve 90’larda, özellikle kadının erkeklerle yürüttüğü eşitlik savaşında, kadının “erkek gibi olma” mücadelesinde önemli giyim kodlarından oldu. O savaşta, daha maskülen tasarımların, “sert ve yalın” kesimlerin de gösterdiği gibi, “erkek gibi giyimle” özdeşleşen güç kavramı bugün çok farklı bir sahneye davet ediyor bizi. Bu dönüşümü bakın nasıl ifade ediyor Sonia Rykiel: “Bugün pantolon, erkeklerle eşitliği ifade etmekten öte çok seksi ve feminen bacaklarla rekabet ediyor.” Kısaca, “power dressing” kavramı bir zamanların maskülen kodlarından daha fazlasını içeriyor.



PODYUMDAN TOPLANTIYA



“Femmes Au Pouvoir, Femmes De Pouvoir” (İktidardaki Kadınlar, Güçlü Kadınlar) kitabının yazarı Muriel Fitoussi, özellikle 2000’li yıllardan itibaren kadınların üniformayı andıran etekli ceketli takımlardan vazgeçtiklerine, ceketlerin feminenleştiğine, canlı renkler ve topuklu ayakkabılarla dişi görünüm kazandıklarına dikkat çekiyor. 80’lerden farklı olarak ekonomik dünyada gücünü sağlamlaştıran kadın, daha kadınsı giyim kodlarıyla iktidarını pekiştiriyor. Buna paralel olarak günümüz tasarımcıları da maskülen-feminen dengesini yakalayan koleksiyonlarla“işkadını” imgesini kuvvetlendirmeyi iyi beceriyor. 2009 yılında büro ortamında yaptığı Balenciaga 2012-13 kış defilesiyle “power dressing” kavramına gönderme yapan Nicolas Ghesquiere, canlı renkler, PVC detaylar, neopren ve kaşmirlerle ifade ediyordu kariyer sahibi kadını. Bugün hepsinin başında kadın kreatif direktörler bulunan Chloe, Celine, Stella McCartney, Victoria Beckham, Prada, Barbara Bui ya da The Row gibi markaların yalın, minimal, günün her saatine adapte olabilen koleksiyonlarında gücün ifadesiyle ilgili yepyeni bir dili okumak mümkün. Öyle ki yeni sezonda Celine’in örgü elbiseleri, Chloe’nin pastel tonları, Victoria Beckham’ın uzun etek, ceket ve kabanları, Saint Laurent’nın siyah deri ceketleri ya da Stella McCartney’nin geniş pantolonlarıyla salınan modellerin podyumdan inip herhangi bir iş toplantısına katılmaları gayet olası...


~

 GÜCÜN KIYAFETLERİ: MODA VE SİYASET

...Ya da belki Meclis Genel Kurulu’na? İktidarın en çok konuşulduğu ve uğruna savaşıldığı alan politik dünyada kadınlar modayı önemli bir güç aracı olarak kullanmaktan çekinmiyor. Verdikleri mesajı kabul ettirirken ya da kimliklerini sağlamlaştırırken, büyük kitlelere ulaşmaya çalışırken seçtikleri kıyafetin diliyle de varlıklarını güçlendiriyor. Moda danışmanı Isabelle Dubern, “Herkesin hazır olda durduğu milli bayramları düşünün. Orada kimse konuşmaz. Böyle bir ortamda bir kadın bakan seçtiği kıyafetle çok şey söyler. Ona bakıldığında ne demek istediği çok iyi anlaşılır. Mesela taşıdığı Celine imzalı yalın ceket, parasal zenginliğini değil, sahip olduğu kültürel donanımı ifade eder, günümüz modern kadınının nasıl olması gerektiği anlatır” diyerek modanın kişiye nasıl inandırıcılık kazandırdığına dikkat çekiyor.

Kürtajı yasalaştıran eski Fransız Sağlık Bakanı feminist yazar Simone Weil’in tarihteki altıncı kadın olarak Fransız Akademisi’ne katılırken giydiği Karl Lagerfeld imzalı yeşil elbisenin Weil’in duruşunu güçlendirdiği ve kimliğini tamamladığı yadsınamaz gerçek. Broşlarıyla tanınan ve hatta “Read My Pins” (Broşlarımı Okuyun) adlı bir kitap çıkaran ABD eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ı; stil ikonu olarak anılan, gerçek bir mücadeleci ve savaşçı olduğunu inci topuklu çizmeleri, mini etekleri, stiletto’ları ya da kısa deri montlarıyla da gösteren, gardırobunu adeta silah gibi kullanan eski Fransız Çevre Bakanı Nathalie Kosciusko-Morizet’yi unutmayalım. Ve tabii bir zamanlar Fransa Eşitlik Bakanı Cecile Duflot’nun meclisteki görüşmeye mavi çiçekli beyaz bir elbiseyle katıldığında nasıl yuhalandığını da. Belki de en önemlisi kendini çok da ciddiye almadan ciddiyet yaratmak, giyim konusunda iyi bir denge sağlayarak güçlü duruş sergilemek...

Kadın politikacılar seçtikleri kıyafetle önemli mesajlar veriyor, söylemlerini kuvvetlendiriyor. Ama sosyologlar, kadın politikacıların aşırı lüks markalar giyerek halktan kopabilme riskiyle karşı karşıya olabileceklerine de dikkat çekiyor.

Kısaca, kıyafetlerin, kesimleri, kumaşları, modelleri, renkleri, yalınlıkları ya da desenleriyle önemli mesajlar verdiği ve kişiye varlık kattıkları yadsınamaz gerçek. Doğru seçimi yapmaksa her zaman kolay olmayabiliyor. Öyle ki bazen önerilere ve yol gösterene ihtiyaç duyulabiliyor; tıpkı geçtiğimiz günlerde Giorgio Armani’nin İtalyan Başbakanı Matteo Renzi’ye verdiği giyim dersleri gibi. Armani keşke Türk siyasal sahnesine de uğrasa...

Yazı: SELİN MİLOŞYAN

191DESF188


SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Nisan Sayısı Çıktı!

ELLE Nisan Sayısı Çıktı!

Yeni sayımızın kapağında oyuncu Hazar Güçlü var.

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.