‘Fast Fashion' dediğimiz olgu modanın her alanına etki ediyor: Moda evlerinin beyni olan tasarımcılar fark yaratmak, diğerlerinden ayrılmak, hızla tüketilse de iz bırakmaya çalışmak adına her noktayı ayrı bir titizlikle inceliyorlar: Saç, makyaj, manikür, mücevherler, açılış ve kapanışı yapacak modeller ve tabii defile atmosferi.
Salona girer girmez size koleksiyona dair ilk sinyalleri verecek bu unsur, bazen o kadar büyüleyici oluyor ki koleksiyondaki parçaları bile gölgeleyebiliyor. Bu konudaki dahi isimlerin başında Louis Vuitton'daki görevi boyunca harikalar yaratan, bizi tren garından alıp, lunaparka götüren, oradan dev yürüyen merdivenlere sürükleren Marc Jacobs'u sayabiliriz. Konu hakkındaki son nokta (şimdilik!) Karl Lagerfeld'den geldi. Chanel podyumu bir anda süpermarkete dönüştü, herkes Chanel etiketli yiyeceklerin peşine düştü...
Biz de buradan yola çıktık, en enteresan podyumları ve yarattıkları etkiyi şehir şehir dosyaladık. Dosyamızın ilk bölümünde de Londra'yı ele aldık. Şimdi Londra'da sergilenen ilkbahar-yaz 2014 koleksiyonları sırasında hangi atmosferler bizi büyüledi hızlıca bakalım mı?
*Adidas'ın sportif koleksiyonunu daha iyi yansıtan bir ortam olabilir miydi?
*Her zaman rengarenk bir dünyası olan Sophia Webster, bize de o kapıyı aralıyor. Bir-iki saatliğine olsa bile!
*Bu sene sanat sadece koleksiyonlarda çıkmadı karşımıza. Orla Kiely bizi resim atölyesine davet etti.
Üstte bahsini geçen Louis Vuitton, Paris dosyamızın konusu olsa da bu defileyi şimdiden aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz...
