''COOL'' OLMAMAYA CESARETİNİZ VAR MI?

Kısık bakışlar, çıkık dudaklar “cool” olmaya yetmez. Otantik olmaya, gerçek kimliğinizi yansıtmaya ne dersiniz? Çeşitliliğe ihtiyacımız var sevgili okuyucu!

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 11 Eylül 2018
''COOL'' OLMAMAYA CESARETİNİZ VAR MI? Trunk Archive

Hiyerarşinin tecrübe değil, çok çalışmayla ve yaptığınız işe olan tutkunuzla ilgisi olduğunu düşünen ve bunu kanıtlayan yeni bir nesil var. Kültürel transformasyonlar onların sayesinde oluşuyor ve günümüzde kabul edilen tüm gerçekler de böyle şekilleniyor. Bunu neden yazdım? Çünkü sevgili okuyucular, herkesin kolay yoldan “cool” olmak istediği bu dönemin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Ve soruyoruz: gerçekten kendiniz olmaya, yani “uncool” olmaya cesaretiniz var mı? Sizi en baştan uyarmalıyım, bu yazının içinde çokça “cool” kelimesi bulacaksınız. Önce bir türlü Türkçeleşemeyen bu kelimenin özünü sorgulayalım. Yalnız rica edeceğim, sorgu sırasında üzerinize trençkotunuzu giymeyi unutmayın, zira sezonun en önemli parçası kendisi. Bu gereksiz bilgiden sonra konumuza geri dönmek isterim. Varoluş biçimi ve kelime olarak bir sonun eşiğindeki “cool” kavramının son kullanma tarihi neden tükendi? “Cool” olmak, çabasızlıkla ne zaman karıştırıldı? Ya da somurtunca, deri ceketini giyince “cool” göründüğünü sananlar ne zaman bu kavramın içini boşalttı. Alternatif olan her şey ana akıma dönüşmeden, Türk insanı bu durumu fenahalde yanlış anlamadan çok önce başladı sonun başlangıcı. Yale Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre esasında 15’inci yüzyılda keşfedilen bu kelime tabii ki zamanla birlikte popülerleşiyor ve 1940’larda Afrikalı-Amerikalı caz müzisyenlerinin şarkı sözlerinde yer vermesiyle modern zamanlara ışınlanıyor. Bu kelimeyle birlikte “bohem” ve “beatnik” gibi kavramlar ortaya çıkıyor ve yeni bir kültür oluşuyor. Genelde zaman aşımına uğrayınca kelimelerin söyleniş biçimleri değişir, söz konusu “cool” olunca içeriği değişiyor. 90’larda grunge akımının yaygınlaşmasıyla birlikte Amerika’da sık sık kullanılmaya başlanan, moda lügatinde yer edinmeye başlayan bu kelime, bize neredeyse 10-15 yıl gecikmeyle geliyor ve bir türlü Türkçeleştirilemeden, olduğu gibi kullanılıyor.

David Bowie

OTANTİK KİŞİLİĞİNİ KAYBEDENLER KULÜBÜ

İnsanlar gerçek kimliklerini gizleyecek bir maskenin ardına saklandı. Somurttu. Dudaklarını ördek gibi çıkardı. Sert bakışlarla, deri ceketle poz verdi. Instagram hesaplarından sırf “cool” görünmek için bir alternatif derginin kapağını paylaştı, o dergiyi asla okumadı. Hiç ilgisi olmamasına rağmen sadece öyle görünmek için Marina Abramovic işlerine ilgi duyuyormuş gibi yaptı. Google’dan o an arattığı bilgiyi, sanki yıllardır biliyormuş gibi paylaşımının altına kopyaladı. Sanat eseri görmek değil, Instagram’dan post atmak amacıyla sergi gezer oldu. Ve en acısı da tüm bunları kendisi için değil, başkalarının beğenilerini toplamak üzere yaptı. Kalpler o küçük karenin tam orasında belirdi. Art arda. Amerikan televizyon ikonu, bir nevi de psikoloğu Oprah Winfrey’nin bir zamanlar dediği gibi “kendi gerçeğimizi yaşama halinden” ne zaman vazgeçtik? Ne uğruna? Gerçekten “cool” görünen birine özendiğimiz için mi? Onun gibi olmak istediğimiz için mi? Peki gerçek “cool” kim ki?

Jane Birkin

BİRİ GİBİ DEĞİL, KENDİ GİBİ OLANLAR

Bir düşünün; mesela David Bowie’den, mesela Jane Birkin’den daha “cool” olabilecek misiniz? Peki onları “cool” mertebesine eriştiren neydi? Cevabı üç kelime: kendileri gibi olmaları. Öyleyse gerçek kendiniz olmaya ne dersiniz? İnanın dünyanın bir tane daha “cool” insana ihtiyacı yok, aksine kendi kimliğini saklamayan, karakteristik ve otantik bireylere ihtiyacı var. Ne de olsa çeşitlilik güzel şey! İnsanı besler. Ve başkalarına ilham verir. Sorun kimsenin kendi gibi olmaya cesaret gösterememesi. Kısık gözleriniz, çıkık dudaklarınız sizi o kıvama getirmeyecek. Artık “cool” olmayanlar, “cool” (dikkat cümlede ironi var)! Belli bir statü ya da çevreye ait olmak için gerçek kimliğini saklamayanlar, kendilerine dürüst olanlar, somurtmaktan sıkılanlar... Bu durumda “en ‘cool’ olmayan ‘cool’” kim diye düşünüyorum. Aklıma gelen ilk şey Bill Murray’nin “St. Vincent” filminden bir sahne oluyor. Huysuz Bay Vincent kulağında walkman’iyle evinin arka bahçesindeki çiçeğini sularken, Bob Dylan’ın “The Weinstein Company” şarkısını söyler. Umarsız ve rahat tavırlarıyla bir fenomene dönüşen bu sahneyi hatırlamıyorsanız hemen YouTube’dan aratın ve bu yazının iki dakika 41 saniyelik görsel özeti niteliğindeki videoyu izleyin.

Bill Murray

TAVIR VE GERÇEKLİK ARASINDAKİ O İNCE ÇİZGİ

Şimdi lütfen kendinize karşı dürüst olun. Gerçekten “cool” musunuz, yoksa olmak için “mış gibi” yapanlardan mı? Seçimlerinizi gerçekten kendiniz için mi yapıyorsunuz? Okuduğunuz kitabı gerçekten merak ettiğiniz için mi okuyorsunuz? Dinlediğiniz müzik içinizi titretiyor mu? Giydiğiniz kıyafetler sizi, modunuzu, fikirlerinizi yansıtıyor mu? Eğer bu sorulara “hayır” diyorsanız, kendinizi sorgulamanın vakti belki de çoktan gelmiştir. Kendisine karşı dürüst olmak bazılarının sahip olduğu bir erdem, diğerleriyse sadece eğlenceyi kaçıranlar. Ve evet, gülmek yeniden “moda”!

Tüm zamanların en “cool” insanları Jane Birkin ve David Bowie, bu etiketi hiçbir çaba sarf etmeden taşıyorlar üzerlerinde. Bill Murray’nin hem kendisi hem de canlandırdığı karakter St. Vincent’sa herkesin “cool” görünmemesi gerektiğinin ve bunun iyi bir şey olduğunun bir kanıtı.

YAZAN: Serli Gazer Boyacı

ELLE, Mart 2017 sayısından alınmıştır.


SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Nisan Sayısı Çıktı!

ELLE Nisan Sayısı Çıktı!

Yeni sayımızın kapağında oyuncu Hazar Güçlü var.

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.