Tıpkı Yasak Elma’da canlandırdığı, kuvvetli sezgileri olan Handan gibi güçlü bir kadın ama bu özelliğini; hayat yolculuğunun ona kazandırdığı deneyim sayesinde kendiyle barışık olarak, güç uğruna enerjisini tüketmeden ve ödün vermeden, yüksek bir farkındalıkla yaşıyor. Başarıyı başkasının gözünden değil, kendi mutluluğu çerçevesinde yorumlayabilen, yaratıcı bir süreç olarak tanımladığı kariyerine hırsla değil duyguları ile sarılan, hayatın her alanında hakikati arayan ve aradıkça bulduğu sadelikte güzel olmayı değil, güzel hissetmeyi önemseyen derin bir kadın Şebnem Dönmez.
Size Yasak Elma projesini kabul ettiren neydi? Nesi cezbetti sizi senaryonun?
Yasak Elma, Handan karakterini oynama teklifini alana kadar radarımda olan bir proje değildi. Elbette varlığından haberim vardı. Dizinin cezbedici yanı, Türk televizyonlarında rastlanabilecek tek feminist iş olmasıdır.
Yasak Elma’ya altı bölüm için konuk oyuncu olarak girdim. Ama beraberliğimiz proje sonlanana kadar devam etti. Yasak Elma ailesi beni sevdi. Ben de onları. Seyirci de Handan’ı sevince çok güzel bir birliktelik çıktı ortaya.
Güçlü bir karakter olan Handan’ın nasıl bir mesajı oldu kadınlara? Siz onun en çok neyini sevdiniz?
Dizide sadece Handan değil ana karakter olarak izlediğimiz tüm kadınlar güçlü profiller çiziyor. Bu, seyircinin ilgisini kaybetmeden altı sezon boyunca bu karakterleri yaratan yazarlar Melis Civelek ve Zeynep Gür’ün başarısıdır. Handan şahsına münhasır, oldukça komik ve güçlü sezgileri olan bir kadın. Kendini hiç olmayacak durumların içinde bulan ama kendi olmayı asla bırakmadan var olabilen, bir hayatta kalma profesyoneli.
Güçlü kadın tarifiniz nasıl?
Bu sorunun yanıtı hayatımın farklı dönemlerine göre değişti. Eskiden zorluklar karşısında dimdik ayakta durabilen ve yıkılmayan kadın cevabını verirdim. Bugün güçlü olmayı; güçlü görünmek için kendi hayat enerjisini tüketmeyen, içindeki dişil ve erille barışık, kendisi olmanın ne demek olduğunu artık öğrenmiş, ödün vermeden bunu yaşayan kadın olarak tanımlıyorum. Bol bol çalıştığı gibi bol bol dinlenmeyi de bilen, kendine alan açan, sakin kalabilen ve derin dinlemeyi bilen bir kadın.
Yasak Elma’nın feminist bir iş olduğunun altını çizdiniz. Dizide vurgulanan, ayrıca son günlerde kadın gücü ve dayanışmasıyla ilgili konuşan Merve Dizdar ve Melek Mosso’nun da altını çizdikleri kız kardeşlik kavramıyla ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Dünyada tüm kadınlar arasında yükselen bir değer kız kardeşlik. Karşılıksız sevgiden başka bir şey değil bence. Ben kız kardeşlerimden görmek istediğim sevgiyi onlara vererek başladım şifalanmaya. Şifalanma onları destekleyerek, ne olursa olsun yanlarında kalmakla devam etti. Arkamdan konuşan değil, arkamdan dua eden kız kardeşlerim var. Yaşadığımız topraklarda bu ateş yükselmeye devam ediyor. Bence modern dünyanın kadın özgürlük hareketi #MeToo ile resmi olarak başladı. Korkunç şeyler yaşanmaya devam ediyor olmakla beraber sesimizin etkisi de, ses çıkarmanın önemi hakkında farkındalık da eş zamanlı olarak yükseliyor.
1996 yılında Murat Başoğlu ile birlikte sunduğunuz Sabah Şekerleri ile kariyerinizde büyük bir çıkış yakaladınız. O dönemlerle bugünkü Türk televizyon/dizi dünyasını karşılaştırdığınızda nasıl değişimler görüyorsunuz?
Maalesef bugün geldiğimiz yer başlangıç noktasından çok daha gerilerde. Televizyon programcılığı kalmadı gibi bir şey. Birkaç güzel program var takip ettiğim ama onlar da sohbet programları. Yaratıcı alanın işin içinde büyük yer kapladığı, birbirinden farklı formatların öne çıktığı ve hatta bu formatların dünya televizyonlarından takip edilip Türkiye’ye uyarlandığı yılların ardından bugünkü manzara üzücü. Televizyon dizileri ve siyaset programlarından başka bir şey yok televizyonlarda. Renkler soldu. Eğlence bitti.
Bir hikaye anlatıcısı olarak dizileri de önemsiyorum ve bu konuda eski zamanlara göre çok daha ileride olduğumuz aşikâr ama televizyon programcılığı geriye gitti.
Çok severek yaptığım bir işti sunuculuk. Özledim de. Önümüzdeki dönemler için bu konuyla ilgili planlarım var.
Sunuculuk dışında yıllardır oyunculuk da yapıyorsunuz. Oyunculuğun en çok nesini seviyorsunuz?
Oyunculukla ilgili sevdiğim şey, farklı karakterlerin kendine has eşsiz dünyasını, benim hiç değişmeyen varlığımın derinliklerinden çıkarıyor olmak. Karakterler aslında her seferinde değişiyor ama onların çıkış kaynağı hep aynı. Onlar benden çıkıyor ve ardından kendilerine ait bir yaşam sürdürüyor.
Şimdiye kadar canlandırmadığınız ama canlandırmak istediğiniz bir karakter/rol var mı?
Çok var ama o karakterlerin kim olduklarından ziyade nasıl yazıldıkları önemli. Dünyanın en ilginç olmayan insanı senaryoda öyle bir işlenmiştir ki onu bayıla bayıla oynamak istersiniz. Önemli olan hikaye ve hikayenin bütünü. Önemli olan o rolün, o bütünün içinde nasıl bir alan kapladığı. Kısaca karakter tek başına çok da bir şey ifade etmiyor. Yine de var aklımda karakterler. Mesela işinde çok iyi bir dedektif ya da bir dansçı olabilir. Ya da ruh hastalıklarıyla boğuşan ama bununla ilgili algıları açılmamış bir kişiliğe hayat vermek de şu an kulağa hoş geliyor.
Başarı nedir sizce? Kendinizi başarılı buluyor musunuz?
Başarı mutlu olmaktır. Başarı, kaybetmiş ve mutsuz görünseniz de bilgelik kazanarak o mutsuzlukları aşabilme yeteneğidir. Doğru soruları sormak çok önemli. Hayat yolculuğunda elimizde kalan tek şey deneyimin kendisi. Eskiden başkalarının gözünden değerlendirirdim bu meseleleri, başkalarının beni nasıl gördüğünü önemserdim.
Başarı çok güzel. Ama ben bununla ilgilenmiyorum. İşini severek yapınca başarının da otomatik olarak geleceğine inanıyorum. Amaç başarı olmamalı. Yoksa hep başkalarına göre bir hayat yaşarız. Amaç yapmaktan, yaratmaktan, hayatın içinde devinmekten zevk almak olmalı. Sonuca değil sürece odaklanınca hakiki olanı görebiliyorsunuz.
Motto’larım şöyle: Hayattan haz al, mutlu ol, sevdiğin şeyi yap. Başkalarının değil, kendi arzularının peşinden git. Sana neşe veren neyse ona göre yaşa. Gerisine kulaklarını ve gözlerini kapa. Ve harekete devam et. Size başarının formülünü vermiş olabilir miyim az önce?
Bundan sonra kariyeriniz için nasıl hayaller kuruyorsunuz? Planlarınız arasında neler var?
Ben kariyer kelimesine kendimi çok yakın hissetmiyorum. Yaratıcı süreçlerden bahsetmeyi tercih ediyorum. Ve yol aldığım yaratıcı süreçte dokuz ay önce oldukça verimli topraklara giriş yaptım. Bir partnerle yazmaya başladım. Adı Emre Çiçek. Dizi yazıyoruz. Çok eğleniyor, sıkı çalışıyor ve yazdıklarımızı beğeniyoruz. Yavaş yavaş birileri okumaya başladı yazdığımız senaryoları. Geri dönüşler de güzel. Heyecanlıyım açıkçası. Acele etmeden yepyeni bir alanda yaratımlar ortaya koymayı hedefliyorum.
Her daim enerjiksiniz. Kendinizi nasıl anlatırdınız?
Neşem boldur. Kalbim de kocamandır. Ruhta genç olmak böyle bir şey galiba. Ruhum genç ama bir yandan da kadim bir ruh. Hakiki olmayan hiçbir şeyle ilgilenmiyorum. Maruz kalıyorum ama varlığıma sızmasına izin vermiyorum. Duygularda, yaratıcı alanda, hayatla, kendimle ve çevremle kurduğum ilişkide hakiki olanı arıyorum. Hakikate ulaşmak için de hakiki olmayan her şeyi ayıklamak gerekiyor.
Zor bir çocukluk geçirdim. Zaman zaman tökezledim ama yolumdan dönmedim. Hedef her zaman kendimin en yüksek versiyonunu bulmaktı. Büyümeye devam ediyorum.
Aşkı nasıl anlatırsınız? Evlilik ve aşk arasındaki ilişkiyle ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Frekansı düşük bir aşk sahiplenir ve kısıtlayıcıdır. Oysa aşkın en yüksek hali karşılıksız sevgi ile hissedilendir. Tahakküm edici olmayan bir aşktan, koşulsuzca yanınızda olan, gerçekleri konuşan bir partnerin aşkından bahsediyorum. Ben insanların yalnız kalmaktan çok korktuklarını ve bu yüzden de aşkın düşük frekanslarına onay verdiklerini gözlemliyorum. Aşk için önce tek başınalığında kalabalık olabilmeyi başarmak gerekiyor. Ölçüsünü kaçırmamak şartıyla fedakarlık olabilir. Ama ödün vermeyi onaylamıyorum.
Biz aşkı yaşarken kendimiz olabilmeyi ve özgür hissetmeyi hak ediyoruz. Ama kendimizi buna layık görüyor muyuz? Mesele bu. Evliliğe inanmıyorum. 10 sene evli olmadan aynı evde yaşayan bir çiftin bunu belediyeye haber vermemesi neden önemli olsun ki? Ama evliliği romantik bulan bir yanım da var. Ne karşısındayım, ne de çok yanında. Önemli olan ilişkiden tatmin olmak ve mutlu hissetmek.
Yaz tatili planlarınız neler?
Bu yaz harıl harıl senaryo yazmayı planlıyorum. Belki aralara kısa tatiller sıkıştırırım. Yazın herkesin gittiği yerlerde tatil yapmaktan hoşlanmıyorum. Çünkü kalabalık sevmem. İstanbul çevresinde sakin yerlerde D vitamini coşkusunu yaşayıp Emre’yle kışın başladığımız senaryo yazma sürecine devam etmek istiyorum.
Modayı takip ediyor musunuz? Stilinizi nasıl anlatırsınız?
Körü körüne bir takip söz konusu değil ama radarıma giren markalar var. Rahat ve tenime dokunduğunda iyi hissettiren kumaşla tasarlanmış giyim eşyası stilimi belirliyor. Kışın oversize giyiyor, hoodie’leri, eşofman altlarını ve iyi kumaştan dikilmiş pantolonları tercih ediyorum. Yazın serin tutan kumaşlı kloş etekler favorim.
Gardırobunuzdaki vazgeçilmez parçalar hangileri?
Benim gardırobumda vazgeçilmez parça yok. Her şeyden vazgeçebilirim. Sık sık gardırop detoksu yapıyorum. Yaz başı evde birikmiş, giymediğim ya da az giydiğim eşyaları sürdürülebilir ikinci el moda platformu givin.co’ya bağışladım. Platformun satış gelirinin depremzedelere bağışlanacak olması da ayrıca anlamlı. Kısaca gardırobum neredeyse boş. Beyaz tişörtler, şortlar, jean etekler, bir-iki Vivienne Westwood ipek gömlek, birkaç kışlık ceket, arkadaşım Rojin Aslı Polat imzalı yazlık ipek pantolonlar; geriye kalan parçalar arasında.
Güzellik ve bakım tüyolarınız neler?
Erken yatıp erken kalkın. Bol su için. Dedikodu yapmayın. Dedikodu aura’nızı karartır. Spor yapın. Gülün, eğlenin, kahkaha atın. Cildinizi içeriden ve dışardan nemle besleyin. Saçlarınıza gerçekten bakım yapmak istiyorsanız uzamış tellerden ziyade saç diplerine konsantre olun. Saça iyi gelen yağları araştırıp güzel bir karışımla saç derisine masaj yapın. Mümkünse saçlarda kalan yağla uyuyun, sabah yıkayın. Ve her şeyden önemlisi güzel olmaya değil, güzel hissetmeye odaklanın.
RÖPORTAJ: SELİN MİLOŞYAN
FOTOĞRAFLAR: MUHSİN AKGÜN
MODA EDİTÖRÜ: SANA RANGRAZ
ELLE Türkiye Temmuz 2023 sayısından alınmıştır.