Hasret kaldığımız fiziksel defilelerin dönüşünü kutladığımız bu dönem, birçok markanın yeni koleksiyonunu keşfetmemizi sağlıyor. Louis Vuitton ve Ferrari’den sonra Dior dün, görkemli bir şova imza attı. Markanın kreatif direktörü Maria Grazia Chiuri, Cruise 2022 defilesi için tarih kokan, çok özel bir şehri Atina’yı seçti. Batı medeniyeti ve Avrupa sanatının beşiği merkezi olan şehirle markanın ilk buluşması 1951 yılında gerçekleşmişti. Akropolis’te yapılan ikonik fotoğraf çekiminin kareleri o dönemde Paris Match dergisinde yer almıştı. Aradan geçen 70 yılın ardından, Dior bu sefer defile için aynı toprakları seçti.
Dün akşam Atina’daki Panathinaiko Stadyumu yapılan defilede 400 uluslararası konuk ağırlayan Fransız markası, etkinliği sosyal medyada, televizyonda ve Yunanistan'daki ortak alanlarda canlı olarak yayınladı. Defilenin yapıldığı alan tarihteki anlamı ve Antik çağdaki rolü açısından oldukça önemli! Panathinaiko, dünyada mermerden inşaa edilen tek stadyum olma özelliğini taşıyor. Bu yapıt, tüm Atinalılar için kültürel yaşamın vazgeçilmez ve birleştirici ruhu olarak görülüyor. Dev stadyum, Antik çağda Tanrıça Athena'nın onuruna oyunların düzenlendiği, 70.000 izleyiciyi ağırlayan antik ve çağdaş gençliğin sembolü niteliğinde.
Defilenin yapılacağı alana ilk ayak bastığında bunun kendisi için zor bir seçim olduğunu belirten direktörü Maria Grazia Chiuri, bir İtalyan olarak sahip olduğu Batı kültürünü baştan sona incelediğini dile getirdi. Kreatif direktör, hazırlık sürecine öncelikle Yunan mitolojisini yeniden okuyarak başladı. Ardından, mistik kültürü markayla yeniden bir araya getirme arzusuyla Yunanistan’a yola çıktı. Cruise 2022 koleksiyonu için ülkenin yerel atölyelerini ve zanaatkarlarını ziyaret etti ve onların sanat çizgisini keşfetme şansını yakaladı. Dün, defilede yer alan işlemeler zanaatkar ve Dior’un yaptığı harika iş birliğinin bir sonucu!
Chiuri deneyimini şu sözlerle dile getiriyor : “Yunanistan’a gitmeye karar verdim çünkü kendi köklerimi, benliğimi ve kültürümü sorgulamaya ihtiyacım vardı. Ben İtalyanım, bütün hayatım Roma’da geçti. Çocukluğumu James Joyce’un Ulysses kitabını okuyarak geçirdim. O zamanlar farkında olmasam bile Yunan kültürü hep benimleydi. Bunu ortaya çıkarmak, farklı açılardan geçmişini incelemek zorundaydım. Öyle de yaptım. Yeni fikirler üretmek, anlamlı parçalar yaratmak ve bununla anılmak için markanın DNA’sını araştırdım. En belirgin izler, Yunan topraklarındaydı. Hiç vakit kaybetmeden kendimi Atina’da buldum, şehrin kendisi bana ilham vermeye yetti.”
Chiuri koleksiyondaki bir diğer ilham kaynağı ışık ve gölgenin kontrastını boyamak için Yunanistan'da dokunaklı anılar çizen gerçek üstücülüğün öncüsü Giorgio De Chirico. Kreatif direktör bununla sınırlı kalmayıp gezisi esnasında, ünlü galeri sahibi Alexander Lolas'ın evrenini de araştırdı. En etkilendiği ise, iç içe geçmiş bedenlerle süslenen vazo koleksiyonuydu. Öyle ki, gördüğü siluetleri teker teker beyaz elbiselerin üzerine işledi. Defile de işçiliğle ön plana çıkan detayda bu elbiselerdi.
İşçiliğin yanında, koleksiyonun büyük birçoğunu oluşturan uzun ipek elbiseler Yunan tarihinde tanrıça elbisesi olarak adlandırılan peplumdan esinlenerek tasarlandı. Adeta bir Yunan tanrıçası edasıyla podyumlarda boy gösteren mankenlere, belirgin inci detaylar eşlik etti. Maria Grazia Chiuri defilede yer alan her bir parçayla, kadın olmayı onurlandırdı, kadının gücüne güç kattı. Feminizm kavramı, Nijeryalı yazar Chimamanda Ngozi Adichie'nin güçlü sözlerini içeren SS17 koleksiyonundan itibaren Dior için her zaman bir yansıma noktası olmuştur. Hareketliliği tamamlayan kıyafetlerin yanı sıra, çivili bileklikler, metalik spor ayakkabılar ve büyük atletik çantalar, koleksiyonda dikkatimizi çeken diğer unsurlardı.
Mekan, tasarımlar, mankenlere eşlik eden müzik ve ambians! Hepsinin bir araya gelerek oluşturduğu muazzam görsel şölen, kocaman bir alkışı hak ediyor. Maria Grazia Chiuri bizi yine şaşırtmadı ve etkili tasarım diliyle hepimizi büyüledi.
