Ünlü moda dergilerinde boy gösteriyor, Twitter'da takipçi sayısı giderek artarken özel jetiyle seyahat ediyor. Güzellik markası Shu Uemura'yla yaptığı iş birliğinden sonra geçtiğimiz eylülde Fransa'da yayımlanan biyografisiyle, sadece moda değil edebiyat dünyasının gündemine de bomba gibi düştü. Karl Lagerfeld'in her daim zarif ve şık kedisi Choupette'ten bahsediyoruz elbette. Yine, jet-set bir hayat sürmenin keyfini çıkaran, moda çekimleri ve defilelerin vazgeçilmezi olan Cara Delevingne'in tavşanı Cecil, Manhattan Caddesi'nde kazak ve paltosuyla yürüyüşler yapan Olivia Palermo'nun köpeği Butler ve Instagram'daki 40 bin takipçisi için poz veren Marc Jacobs'un köpeği Neville... Bu listeyi istediğiniz kadar uzatabilirsiniz.
Sosyal medyadaki varlıkları, takipçileri ve dahil oldukları röportaj ve çekimlerle birer ikona dönüşen, kişilik kazanan sevgili dostlarımız hayvanlar artık moda dünyasında en az ünlü tasarımcı, model ve Hollywood yıldızları kadar çok konuşuluyor. Mulberry'nin 2014 bahar kampanya yüzü olan Cara Delevingne'in at, papağan ve pelikanlarla objektif karşısına çıkması, Trussardi'nin 2014 ilkbahar-yaz reklam kampanyasında başrolü tazı köpeklere vermesi de insan ve hayvanların moda dünyasının yeni çifti olduğunu açıkça ilan ediyor.
Sadece kişilikleriyle değil suretleriyle de birkaç sezondur modaya damga vuruyor hayvanlar. Givenchy'nin bambi desenli, Kenzo'nun kaplan sweatshirt'leri, Mango ve Zara'nın goril, zebra ve aslanlarla dansı, Cavalli'nin vazgeçilmez leoparları, bu sezon Alberta Ferretti'nin elbiselerinde hayat bulan tilkiler ve Antonio Marras'ın kurt köpekleri, hayvanları sadece yanımızda değil üzerimizde de taşıdığımızı gösteriyor. Genel anlamda toplumsal bir değişimden söz eden moda ve medya uzmanı Fransız sosyolog Emilie Coutant, hayvan desenlerinin ve hayvanların bu derece hayatımızın içinde olmasını, doğaya, özümüze ve hatta çocukluğumuza dönüş arzusuyla açıklıyor: “Animal (hayvan) kelimesi, etimolojik olarak ‘hayat' anlamına gelen Latince ‘anima'dan türemiş. Hayvanlar, etimolojik kökenlerinin de işaret ettiği gibi, hayata dönüşü, hayata sarılmayı, yenilenmeyi ve içimizdeki enerjinin uyanmasını sembolize ediyor. Doğaya dönerken tüm kötülüklerden kurtuluyor ve canlanıyoruz.”~
Tıpkı çocuk fotoğrafları gibi hayvan fotoğraflarının da Instagram'da tıklanma rekorları kırması tesadüf olmasa gerek. Tıpkı çocuklar gibi hayvanlar da birer enerji kaynağı olmakla kalmayıp bizi hayata bağlıyor ve kendilerini aşkla sevdiriyor. Anne ve çocukları gibi, insan ve hayvanları da moda dünyasının en çok sevilen ve ilgi uyandıran ikilisi son günlerde. Çocuklar gibi doğanın en mucizevi hediyelerinden olan hayvanların, moda aracılığıyla ve hayvan haklarının giderek daha çok gündeme gelmesiyle kişilik ve statü kazandıklarına tanıklık ediyoruz. Öyle ki Duke isimli bir köpeğin ABD'nin Minnesota'nın eyaletinde Great Pyrenees adlı küçük bir beldede 12 seçmenin oyunu alarak Belediye Başkanlığı'na getirilmesi, Cannes Film Festivali'nde Jean-Luc Godard'ın kedisi Roxy'nin Palm Dog Jüri Özel Ödülü'nü kazanması, hayvanların insanlarla eşit statüde anılmaya doğru yol aldığını gösteriyor. Farklı ülkelerde gerçekleşen çeşitli yürüyüş ve protestolar, hukuki düzenlemeler, hayvan haklarının iyileştirilmesi amacını güderken, hayvanların birer “kişi” ya da “hayvan kişiliği” olarak anılması yolunda da çalışmalar yürütülüyor. Gerçekleşen çeşitli hukuki düzenlemeler ve hayvanların moda dünyasındaki vazgeçilmez varlığı, insanlığın hayvanlarla ilişkisini daha eşitlikçi bir konuma taşısa da, ne yazık ki hayvan sömürüsü hala devam ediyor. Yine de belki bir gün sevimli hayvan arkadaşımızla bir kafede içkilerimizi yudumlayabilmeyi hayal ederken, onları sevmek ve daha iyi anlamak için gayret edebiliriz.
SELİN MİLOŞYAN
