Moda tarihine göz gezdirdiğimizde Coco Chanel’in korseyi reddederek ilk pantolon giyen kadınlardan olduğunu, pantolonun özellikle 60’lı yıllarda kadın özgürlüğünün simgesi olarak gardıroplarda yer almaya başladığını, Yves Saint Laurent’nın 60’ların sonunda kadınları takım elbiseyle tanıştırarak onlara güçlü bir duruş bahşettiğini hatırlarız. Son dönemlerde de Celine çatısı altında Phoebe Philo’nun, Georgio Armani’nin, Saint Laurent’nın, Sies Marjan ve daha birçok lüks markanın takım elbiseyi koleksiyonlarından hiç eksik etmediklerine, bu parçaya kattıkları dişilikle onu kadının erkeğe başkaldırısı, kadının ekonomik arenada erkeklerle eşit savaşının sembolü olarak tanımladıklarına tanıklık ederiz.
Balmain (Getty Images Türkiye)
Kadınların duruşu, kimliği ve özgürlüğünün uzun yıllar ve hâlâ maskülen parçalar aracılığıyla, erkeklere özgü kıyafetlerle inşa edildiğinin farkında mısınız? Son yıllarda ortaya çıkan androjen moda ve cinsiyetçi giyim sınırlarının son bulması, kadınları maskülen dozu ağır basan cinsiyetsiz bir giyime yöneltirken terazinin diğer ucunda erkeklerin asla feminen kıyafetlerle arzı endam ettiklerini görmedik. Cinsiyetsizliğin ilanında bile aslında eşitsizlik vardı.
Balmain (Getty Images Türkiye)
PODYUM DEĞİL SAVAŞ ALANI
2019 ilkbahar/yaz sezonundaysa kadınlar artık güçlerini maskülen kıyafetler aracılığıyla ilan etmiyorlar. Yine çok güçlü, cesur ve özgüvenliler ama birkaç sezondur feminist hareketten beslenen moda bu defa kadınlara artı olarak savaşçı bir kimlik de bahşediyor. Zırhlar, demir zincirler, metalik renkler, vurgulanan omuzlar ve asimetrik kesimlerle kadınlar podyuma ya da sokağa değil de savaş meydanına çıkar gibiler. Louis Vuitton’un hacimli ve geniş kolları, bakır renkli file mini elbiseleri, Givenchy’nin 80’lere gönderme yapan gösterişli omuzları, Rick Owens’ın bedeni olası bir saldırıdan koruyacakmış gibi görünen çıkıntılı, bir nevi antenli, kabuğa benzeyen tasarımları, baş ve göz maskeleri, kadınları mücadele etmeye, fethetmeye çağırıyor.
Louis Vuitton (Getty Images Türkiye)
VİKİNG KADINLARI, KLEOPATRA YA DA MEDEA
Moda dünyasının yarattığı savaşçı kadın kimliğinin tarihteki birçok kadın kahramandan beslendiğini söylemek yanlış olmaz. Alexander McQueen lazer kesimli önlük tarzındaki etekler, bele oturan korseli elbiseler, pelerinler ve özellikle saçları örgülü modelleriyle özgür ve savaşçı kişilikleriyle nam salmış Vikingli kadınlara gönderme yapıyor. McQueen’in modelleri bana ayrıca, saç modelleri, kıyafetleri ve duruşlarıyla Game of Thrones’un efsanevi kraliçesi, bir kadının ne kadar güçlü olabileceğini gösteren Daenerys Targaryen’i de hatırlattı. Chloe’nin kreatif direktörü Natacha Ramsey-Levi’yse, yaz koleksiyonundaki boynu taşlarla çevrelenmiş plili beyaz elbise ile 1969 yılında Maria Callas’ın yorumladığı antik Yunan’daki çarpıcı kadın karakter Medea’dan ilham alıyor. Balmain’in Mısır medeniyetini yücelttiği yaz koleksiyonundaki metalik korseler ve büstiyerlere gelince; Kleopatra’yı düşünmemek elde değil.
Kısaca kreatif direktörlerin kadın gücünü göstermek için ortak bir tasarım diliyle hareket ettiklerini pekala iddia edebiliriz.
Vikings
SOKAĞI FETHEDİYORLAR
Metalik griler, deri kumaşlar, zırh şeklinde büstiyerler, çiviler, zincirden mücevherler, file kumaşlar ve kalın kemerlerle kadınlar, bu sezon, eskiden olduğu gibi erkeklerin gardıroplarına göz dikmeden, seksapalitenin güçlü bir tavır olarak yansıdığı dişi ve şık kıyafetleriyle sokakları fethetmeye hazırlar. Tıpkı geçtiğimiz kasımda Amerika’da Kongre’yi fetheden rekor sayıdaki kadınlar, tıpkı #metoo hareketi sonrası daha güçlenen ve aralarındaki dayanışmadan cesaret alan kadınlar gibi...
YAZI: Selin Miloşyan
ELLE 2019, Nisan sayısından alınmıştır.
